RUSYA ve ÇİN’İN EKONOMİK, TİCARİ, FİNANSAL ve KÜLTÜREL İLİŞKİLERİ

upa-admin 10 Şubat 2016 3.310 Okunma 0
RUSYA ve ÇİN’İN EKONOMİK, TİCARİ, FİNANSAL ve KÜLTÜREL İLİŞKİLERİ

Giriş

Son zamanlarda birbirine yaklaşan iki büyük güç görmekteyiz. Bu güçler, özellikle yeni dünya düzenine karşıt bazı diyecekleri olan Rusya ve Çin’dir. Bu iki devletin yakınlaşması yeni değildir ve tecrübelerimizden yardım alarak bunun çok da pürüzsüz bir süreç olmayacağı bir gerçektir. Bu yazıda, Rusya ve Çin’in ekonomik ve ticari, finansal ve kültürel ilişkilerine ışık tutulacak ve iki ülkenin tarihinden gelen olan işbirliği üzerinde durulacaktır.

Tarihten gelen işbirliği

SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti, Soğuk Savaş sırasında kapitalist Batı eksenine karşı güçlerini birleştirmeye gitmişlerdir. Bu ilişkiler, ekonomik olmanın yanında askeri boyutlara da ulaşmış ve ilk etapta belki de Batı’ya karşı belli ölçüde bir denge unsuru yaratır konumda olmuştur. Ancak uluslararası ilişkilerde karşılıklı menfaatin bittiği ya da konjonktürün değiştiği noktada, ilişkilerde pürüz çıkması olasıdır. SSCB ile özellikle komünizmin yorumlanması konusunda zorluk yaşayan Çin, belli bir noktadan sonra SSCB’yi bazı alanlarda geçer konuma gelmiştir. 1950’li yıllarda SSCB’nin kol kanat gereceği bir ülke olan düşünülen Çin, daha sonraları hızlı bir gelişim trendi yakalamıştır. Mao, Stalin sonrası Rusya’sında ortaya çıkan Stalin’in hunharca eleştirilmesi ortamına manidar bakmıştır ve kendi otoritesini genişletmek için Çin’de bazı girişimlerde bulunmuştur. Mao’nun üst yönetim kadrosunda temizliğe gitmesi ve Büyük Kültür Devrimi’ni gerçekleştirmesi sonucunda, Sosyalist Enternasyonel’in toplantısında Çin, Rus yöneticiler tarafından komünizmi doğru okuyamadıkları için eleştirilmiştir. Ancak bu aslında bir güç savaşıydı ve Doğu Bloğu’nun liderliği konusunda bir gövde gösterisiydi. SSCB, Orta Doğu’da ve dünyanın farklı yerlerinde yıpranmış, Avrupa’da bazı komünist ülkelere sert müdahalelerde bulunmuştu. Bunlar, SSCB’nin karşısına daha farklı güç odakları çıkaracak, ancak sadece Çin ona kafa tutacak kadar güçlü olacaktır. Mao’dan sonra da bu rekabet 1990’lı yıllara kadar devam edecektir.

Günümüz dünyasında Çin-Rusya

Öte yandan, yakın tarihte Rusya’nın 2008 Gürcistan Savaşı ile başlayan ve 2013 Ukrayna kriziyle tescillenen saldırgan dış politikası, beraberinde bu ülke için dış politikada yalnızlaşma riski doğmuştur. Çin ise, şimdilik Rusya’nın elini rahatlatacak bir karttır. 2014 yılından itibaren iki ülkenin dış politikasında ortaya çıkan karşılıklı yakınlaşmalar, Putin’in aynı yıl içinde 5 kez Pekin’e çalışma ziyareti gerçekleştirmesi ve Çin Cumhurbaşkanı Şi Jinping’in Soçi Kış Oyunları’na katılımıyla ön plana çıkmıştır. Bu karşılıklı ziyaretler, çeşitli ekonomik ve ticari gelişmelerin de habercisiydi. Özellikle Yeni İpek Yolu’nun açılmasıyla bölge ticaretinde önemli gelişmeler yaşanacak. Rusya da, bu yeni ticaret yolu üzerinde bulunması çerçevesinde bundan yarar sağlayacaktır. Ancak, orta vadede Orta Asya’da Rusya’ya dönük hassas denge Çin lehine bozulabilir ve bu iki ülke arasında bazı restleşmeleri de gündeme getirebilir. Orta Asya ülkeleri gerek tarihi ve kültürel, gerekse ekonomik olarak Rusya’nın nüfuz bölgesidir. Bu bölgeye girmeye çalışan tek güç Türkiye olmuş ve beklediği olumlu cevabı bugüne kadar alamamıştır. ABD ise, bu bölgeye dolaylı aktörlerle girmeye çalışmaktadır. Ancak Rusya, bu bölgede haddinden fazla bir güce ve bağa sahiptir. Çin’in bu bölgede nüfuzunu arttırması ise, iki ülke arasında kaçınılmaz bir şekilde rekabete neden olacaktır.

Çeşitli işbirliği platformları

Bu iki ülke, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’yla birlikte BRICS ülkelerini, yani yeni gelişmekte olan ülkeleri oluştururlar. Bu ülkeler, yeni yapılanma kapsamında İMF ve Dünya Bankası’na alternatif oluşturacak bir fon oluşturmuşlar ve daha önce bahsedilen daha adil ve özgür bir dünya parolası ile yardımlaşmaya gitmişlerdir. Son dönemde ABD merkezli kapitalist düzene karşı sağlam söylemlerle öne çıkmaktadırlar.

Bunun haricinde, Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) çatısı altında Rusya ve Çin ortaklıklarını pekiştirmiş durumdadırlar. Bu örgütler de, ekonomik ve ticari yapılanmalarla ön plana çıkmaya çalışıyor ve Asya’da ABD’ye karşı önemli bir denge unsuru oluşturmak istiyorlar. Zira ABD, Japonya ve Güney Kore ile birlikte bölgede kendi ticari oluşumunu dayatır konumdadır. ASEAN ve yeni oluşturulacak TPP ile birlikte bölgede çok çetin ticari menfaat kavgası mevcuttur. Obama yönetiminin Asya’ya yönelik Çin’in çevrelenmesi ya da “Pivot Asia” denilen yeniden şekillendirme politikaları ülkelerin ticari menfaatleriyle birleştiğinde, bölgede karşılıklı çatışmaların olması olasıdır. ABD sırf Asya’da değil, tüm dünyada yeni bir gümrük muhafazasız liberal ticaret rejimi kurmak niyetindedir. Zira şu an için uygulanan Bretton Woods Sistemi iflasını ilan etmeye yüz tutmuştur.

Rus-Çin ekonomik ve ticari ilişkilerinin iç yüzü

Rusya ve Çin arasındaki ticaret, 2009 yılındaki kriz sonrası 2011-12 yıllarında zirve noktasına ermiştir. Ancak dünya ekonomik durumu kötüleştikçe, ticari hacim 90 milyar dolarda kalmıştır. İki ülke, 2015 yılında hacmin 100 milyar dolar, 2020 yılında ise 200 milyar dolar olması üzerinde anlaşmışlardır. Rusya’nın Çin’e sattığı başlıca ürünler; metal, kimya ürünleri ve plastik, petrol ve petrol ürünleri olurken, Çin, Rusya’ya mekanik ürünler satmaktadır. Çin’deki ekonomik duraklama, ticaretin yapısını değiştirir niteliktedir. Çin’deki herhangi bir ekonomik duraklama, Rusya’daki kereste, plastik ve kimyevi ürünlerin talebinde de azalmaya yol açmaktadır. Örneğin, 2013 yılında Rusya’nın Çin’e metal ihracatı 3,3 milyar dolardan 1,8 milyar dolara düşmüş ve bunun sonucunda Rus ihracatındaki metalin yeri % 8,2’den % 4,56’ya gerilemiştir. Rusya’nın Çin’e sattığı ürünlerse daha çok ham madde evsafında olmakla birlikte, bu ülkenin Çin’den aldığı ürünlerin teknolojik ve işlenmiş katma değeri yüksek ürünler olması dikkat çekmektedir. 2013 yılında Rusya, Çin’den 18,8 milyar dolar değerinde makine, makine parçaları, ve elektronik ürün ithal etmiştir. Bunlar, toplam Rus ithalatının % 38’ine tekabül etmektedir. Rusların Çin’e ihracatında ise bu kalemlerin yeri sadece % 1’dir. Ancak 2012-2013 yıllarında Rusların Çin’e sattığı petrol ve petrol ürünlerinin Çin’e yapılan tüm ihracata oranı % 67’ye ulaşmıştır. Bazı kaynaklara göre, Rusya Çin’e 24 milyon ton petrol satmıştır. Bu şartlar altında 100 milyar dolarlık tahmin ve hedef, çok da zor görülmemektedir.

Rusya ve Çin’in ikili ticari ilişkilerine yakından bakarsak, Rusya’nın yapısal reformlara daha çok ihtiyacı olan taraf olduğunu görürüz. Rusya’nın özellikle ekonomik rekabetteki yetersizliği ve bürokratik sıkılığı, ticaretin gelişmesine ket vurmaktadır. İleri teknoloji ürünlerine ve ar-ge’ye yönelmiş ve bu konuda büyük atılımlar atmış bir Rusya’nın, Çin ile olan ticari ilişkisi de daha avantajlı olacaktır. Devlet eliyle bu yapısal sorunlar çözülmeye başlanmıştır. Hatta Çin, DTÖ’ne üye olduğu halde Rusya’dan yüksek teknoloji ürünleri alma çabası mevcuttur. Başbakan Yardımcıları düzeyinde sık sık toplanan komisyonlar, bu engelleri aşmak için kurulmuştur. Çin ve Rus devletleri, gelecekte tarım, katma değer ürünleri ve ileri teknoloji ürünlerinin üretim konularına öncelik vermelidirler. Bu tarz önlemler, ikili ticaret hacimleri konusunda ilerlemeleri getirir ve bu ticaretin karşılıklı yararlı olmasını sağlar.

İpek Yolu Ekonomik Kuşağı (İYEK)

Tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması yoluna giderek 65 ülkeden geçecek, 4 milyar insana dokunacak ve 21 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğe sahip bir proje olarak ortaya çıkan Yeni İpek Yolu projesi, aynı zamanda bir refah ve kalkınma projesidir. Çin’den başlayıp Orta Asya üzerinden geçecek olan İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, Türkiye üstünden Avrupa’ya ulaşacak ve Rotterdam’a yani Avrupa’nın kuzeyine gelip oradan aşağıya Venedik’e inecek ve orada son bulacaktır. Proje, hem bölge ülkelerinin daha az maliyetli ve kendi para birimlerinin kullanarak gerçekleştirecekleri bir ortam sunmakta, hem de küresel rekabeti arttıracak bir evsafta olmaktadır.

Çin’i hem denizden, hem de karadan Avrupa’ya bağlayacak olan bu projenin “kara” kısmı, Rusya’yı da yakınen ilgilendirmektedir. İYEK olarak da adlandırılan projenin “kara” kısmı, aslında Çin’in merkezinin ücra batı köşeleriyle olan bağını güçlendirmek ve istikrarı korumak, ayrıca Çin’in bölgeleri arasındaki gelişmişlik farkını köreltmek amacına hizmet etmek için kullanılacaktır. Ayrıca, Rusya’nın endişe ettiği üzere Orta Asya ve Orta Doğu’da Çin nüfuzunun artmasına da vesile olacaktır. Tüm bu olasılıklara rağmen, Rusya’nın da bu projeden azami ölçüde yararlanacağı bir gerçektir. Zira Rusya’nın proje sayesindeki ekonomik gelişmesi su götürmez seviyede olacaktır. Rusya, tarihi anlaşmazlıklara saplantılı kalmadığı ve Avrasya bölgesinin kalkınması ve bütünleşme konusunda bencil olmadığı takdirde, Çin ile uzun vadede çok yararlı bir işbirliğine gidebilir. Çin’in de benzer tereddütleri mevcuttur. Özellikle başlangıç bölgesinde bahsedilen tarihi Sovyet-Çin ilişkilerinin sonuçları ve sınır ihtilafları hala gündemdedir. Ancak bu tarz çatışmacı düşünceler, eski kuşaklardan günümüz insanına miras kalmıştır ve çok da doğru değildir. Zira Rusya ve Çin’in sınır problemleri artık kalmamıştır.

İYEK’in bu denli geniş hacimli bir proje olması, AEB ve ŞİÖ’ne karşı bir alternatif konumda da algılanabilir. Ancak hem Rus, hem de Çinli yetkililer, bu üç projenin de birbirini tamamlayan projeler olması gerektiği üzerinde durmaktadırlar. Üç bütünleşme projesinin de aynı önemde olduğunu vurgulayan yetkililer, bu bütünleşme projelerinin daha adil ve çok kutuplu bir dünya yaratması üzerine yapılmış adımlar olduğunu belirtmektedirler. Her ne kadar bu üç bütünleşme projesinin henüz karakterleri konusunda bir fikrimiz olmasa da, özellikle BRICS ve G-20 ile birlikte dünya siyasetinde önemli etkileri olacağı düşünülmektedir.

Finansal işbirliğinin durumu

Rusya ve Çin, geniş topraklara sahip oldukları ve 4500 km’lik bir sınır paylaştıkları için bölgelerarası ekonomik ve ticari ilişkileri mevcuttur. Örneğin, 2009-2013 yılları arasında, Rusya ve Çin’in Heilongjiang ve Jilin bölgeleri arasındaki ticaret iki kat artmıştır. Ayrıca, Mayıs 2014 tarihinde Rus Devlet Başkanı Putin’in Çin’i ziyareti sırasında bölgelerarası işbirliği üzerine çeşitli yeni anlaşmalar imzalanmıştır. Rusya’nın doğu bölgelerine lojistik ve ulaşım konusundaki yetersizliği, Çin’in bölgeye ticaret yapmasını daha olanaklı kılar. Bu tarz bölgelerarası ticari ve ekonomik ilişkiler, finansal olarak birleşmeye gitmenin de yolunu açmaktadır.

Rusya ve Çin merkez bankaları, uluslararası ödemelerde Yuan ve Ruble kullanılması yönünde anlaşmaya gitmiştir. Rus ve Çin şirketlerinin Yuan mı, yoksa Ruble mi kullanacakları tamamen kendilerine bırakılmıştır. Ayrıca, VTB ve BOC’nin uygulayacakları çeşitli finans, yatırım, kredi ve sigorta üzerine işbirliklerinin, iki ülke arasındaki sınırlardan yapılan ticareti de geliştireceği kesindir. Rusya ve Çin, yatırımlar konusunda Başbakan Yardımcıları düzeyinde bir işbirliği komisyonu kurmuşlardır. Ayrıca 4 milyar dolar değerinde bir müşterek yatırım fonu da oluşturarak, finansal alandaki işbirliklerini belli düzeye getirmişlerdir. 2011 yılında Rusya’daki Çin yatırımı 4,2 milyar dolar olup, 880 Çin şirketinde 120 bin Rus vatandaşı çalışmaktadır. İşte bu yatırımların, her iki ülkenin kendi para birimleriyle yapılması öngörülmektedir. İki ülke, bankaları arasında işbirliği ve finansal işbirliği yönünde yeni yönelimlere gitmektedirler. Son çalışmalar, Çin’nin para birimi Yuan’nın karşılıklı ilişkilerde kullanılmasının daha olası olduğunu belirtmektedirler. Bununla birlikte, Rusya ve Çin, özellikle yüksek teknolojinin üretimi konusunu destekleyecek müşterek yatırım fonlarına ağırlık vermek zorundadırlar.

Çin-Rusya arasındaki kültürel ilişkiler

Rusya ve Çin arasındaki kültürel ilişkiler, üst düzey yetkililerin en önem verdiği başlıktır. Hatta bunlar, diğer işbirliklerinin kaynağı ve destekleyicileridir. Kültürel alanda ilişkileri oturmamış bir Rusya ve Çin’in, ekonomik, ticari ve finansal alandaki işbirliklerinin gelişmesi düşünülemez. Özellikle son yıllarda artan internet kullanımı ve seyahatin kolaylaşması ile birlikte insanlar arasındaki iletişimin artması, kültürel ilişkilerin önemini daha da arttırmaktadır.  Bununla birlikte, geçmiş hassas gündemlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Özellikle medya kuruluşları tarafından Sovyet-Çin ilişkilerindeki pürüzlerin tekrar hatırlatılması, kültürel işbirliğine pek de fayda sağlamamaktadır.

Rus ve Çin yetkililerinin gündeminde olan stratejik işbirliğinin, İngilizce konuşan yeni nesilde karşılığı henüz yoktur. Çinli gençlerde Rusya tarihi ve kültürüne karşı eskisi gibi bir ilgi görmek mümkün değildir. Bununla birlikte, Rus gençlerinde de bir Asya-Pasifik kültürü ve kafa yapısı henüz oturmuş değildir. Rus gençleri, daha çok Avrupalı olduklarını düşünmek istiyorlar. Ayrıca, üst düzey yetkililer arasında olan iletişim ve etkileşim, sıradan insanların çok da umurunda değil. İki ülke arasında değer sistemi, yaşam stili, sosyal oluşum ve kültürel çekicilik farkları halen azami düzeydedir. Çoğu Rus’a göre, Çin, ekonomik, demografik, çevresel ve askeri bir tehdit olarak algılanmaktadır. Karşılıklı anlayış eksikliği ve tutucu düşünceler, yüzyıllardır aynı sınırı paylaşmış iki ülkenin ilişkilerinde önemli bir eksiklik oluşturmaktadır.

Sonuç

Rusya ve Çin, ABD’nin kurmuş olduğu ekonomik ve ticari düzene karşı revizyon söylemleriyle karşımıza çıkmaktadırlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan bu düzen, kapitalist, rekabetçi ve liberal piyasa ekonomisini tüm dünyaya yaymıştır. Kapitalizmi iyi kullanan ülkeler, bu sistem içerisinde zenginleşmiş, bazıları ise çok daha fakirleşmiştir. Çin, son yirmi yılda yaptığı atılımla birlikte aslında sistemden fayda sağlar konumdadır. Rusya ise, Sovyetlerin yıkılmasını bu sisteme bağlar. Ancak, her iki ülke de son zamanlarda ekonomik güç haline gelmiş ve Batı’yı bu noktada dengeler konuma ulaşmışlardır.

Günümüz dünyasında, Rusya ve Çin, tarihlerinden gelen anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak, belli başlı alanlardaki işbirlikleri konusunda ciddi atılımlar yapmak eğilimindedirler. Özellikle ekonomi ve ticaret konusunda 2014 yılıyla başlayan sıcak ilişkiler, günümüzde diğer konularda da varlık göstermektedir. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nın dünya ekonomisine kazandırılması sonrasında 65 ülke ve 4 milyar insan bu projeden yararlanır durumda olacaktır. 21 trilyon dolarlık bir ekonomik hacme sahip olacak olan İYEK, küresel rekabeti getireceği gibi, bölge ülkelerinin daha az maliyetli ve kendi para birimlerini kullanarak ticaret yapmalarına da olanak sağlayacaktır. Bu devasa proje, halihazırda Rusya’nın yanı sıra Beyaz Rusya, Kırgızistan, Kazakistan ve Ermenistan’ın üye olduğu siyasi ve ekonomik işbirliğini öngören Avrasya Ekonomik Birliği’ne rakip bir proje olarak da görülebilir. Ancak Çinli ve Rus yetkililer, bu iki bütünleşme projesinin Şangay İşbirliği Örgütü’nün de deneyimiyle birleştirilerek Asya’da çok yönlü, adil ve refahı getirecek bir düzeni yaratacağını hesaplamışlardır. Buna karşın, Orta Asya’nın bir rekabet bölgesi haline gelmesi ve menfaatlerin çakışması olasılığı da mevcuttur. İki ülkenin yapacağı en akıllı şey, ülkesel çıkarların geniş perspektifini görmek ve bazı alanlarda birbirlerine yol vermek olacaktır.

Yeni bir düzen kurma hevesinde olan bu iki güç, ticari ve ekonomik işbirliğinin yanında, finansal ve kültürel konularda da yollarını birleştirme yönünde adımlar atmaktadırlar. Bankaları arasında çeşitli yatırım, kredi ve sigorta konuları üzerinde anlaşmışlar ve karşılıklı etkileşim ve iletişim konusunda bazı projeler gerçekleştirmişlerdir. İki ülke halkı arasındaki çok da parlak olmayan algı, belli ki Başbakan Yardımcıları düzeyinde yapılan disiplinlerarası toplantılar ve kurulan komisyonlarla değiştirmek istenmektedir. Bu algı değişmeden ve halklar arasındaki önyargılar kırılmadan, yapılması istenen ekonomik, ticari ve finansal birlik pek de başarılı olamayacaktır. Bunlar da göz önüne alınırsa, yakın zamandaki işbirliği tutumu daha da gelişir konumda olur ve bölgeye sahiden bir refah kuşağı kazandırılır.

Basri Alp AKINCI

KAYNAKÇA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.