Kıbrıs adasında yarım asrı aşkın süredir devam eden Kıbrıslı Türk-Kıbrıslı Rum, Müslüman-Hıristiyan, ve hatta Türkiye-Yunanistan çatışmasına son verebilmek için, bir kez daha Akdeniz’in barış adası olması yönünde ciddi bir süreç devam ediyor. Bu uğurda birçok Kıbrıslı lideri eskiten, birçok BM Genel Sekreteri’ne mezar olan Kıbrıs Sorunu’nda, ibre, 2004 Annan Planı sürecinin sonrasında yeniden çözüm yönüne döndü.
İsviçre’nin Mont Pelerin köyünde varılan tüm uzlaşılara karşın, neredeyse son aşamada Kasım ayında kopma noktasına gelen müzakerelerde yeniden bir ışık yandı. Bu yarım asırlık sorun, New York, Beyrut, Londra, Zürih gibi şehirlerden sonra kendisine bu kez Cenevre’de çözüm arıyor. Kıbrıs Sorunu, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından farklı hassasiyetler, endişeler ve korkuları içinde barındırıyor. Şimdi ise, Mont Pelerin köyünden sonra, tansiyonun daha da yükseleceği, ancak neredeyse tüm aktörlerin müdahil olacağı bir zirve yolunda ilerleme var.
“Bu güne kadar ne oldu?” sorusu, toprak, mülkiyet, harita, güvenlik ve garantiler ekseninde içinde birçok belirsizliği barındırdı ve barındırmaya devam ediyor. Kuşkusuz, bu sürece gelinmesindeki en önemli resmi uzlaşı belgesi, 2014 yılında Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının liderlerinin “11 Şubat Deklarasyonu”na attıkları imzalar büyük katkı koydu.
11 Şubat belgesinde, liderler, yapılandırılmış müzakereleri sonuç odaklı biçimde yeniden başlatmak hususundaki kararlılıklarını ifade ederken, çözüme bağlanmamış tüm ana konular masada olacak ve birbirleriyle bağlantılı olarak görüşülecek ilkesine zaman zaman krizlerin gölgesinde sahip çıktı. Yine bu uzlaşı metni ekseninde, liderler, mümkün olan en kısa zamanda bir çözüme ulaşmayı ve bunu müteakip ayrı ancak eşzamanlı referandumlar düzenlemeyi hedeflemeyi de taahhüt etti. 11 Şubat mutabakatı, Kıbrıs’ta çözümün ana parametrelerini, BM nezdinde varılan mutabakat ile net şekilde ortaya koydu. Mutabakat belgesi şu hususlara vurgu yaptı;
- Çözüm ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ve Doruk Antlaşmalarında belirlendiği üzere, iki toplumlu ve iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon zemininde olacaktır.
- Birleşik Kıbrıs, Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin bir üyesi olarak tek uluslararası hukuk kişiliğine ve BM Şartı çerçevesinde tüm Birleşmiş Milletler üyelerince yararlanılan egemenlik şeklinde tanımlanmış tek egemenliğe sahip olacak ve (bu egemenlik) Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet edecektir.
- Federal yasalar tarafından düzenlenen tek bir birleşik Kıbrıs vatandaşlığı olacaktır.
- Tüm birleşik Kıbrıs vatandaşları aynı zamanda ya Kıbrıs Rum kurucu devletinin ya da Kıbrıs Türk kurucu devletinin vatandaşları olacaktır. Bu statü dahili olacak ve birleşik Kıbrıs vatandaşlığını tamamlayacak ve hiçbir şekilde ikame etmeyecektir.
- Federal Hükümetin yetkileri ve belirlenmiş yetkileriyle açıkça doğrudan doğruya ilgili olan benzeri hususlar Anayasa tarafından tayin edilecektir.
- Federal Anayasa aynı zamanda kurucu devletler tarafından icra edilecek artık yetkileri öngörecektir.
- Kurucu devletler tüm yetkilerini tam ve geri döndürülemez bir biçimde federal hükümetin tecavüzüne maruz kalmadan kullanacaktır.
- Federal yasalar kurucu devletlerin yetki alanındaki konularda kurucu devlet yasalarına tecavüz etmeyecek ve kurucu devlet yasaları da federal hükümetin yetki alanındaki konularda federal yasalara tecavüz etmeyecektir.
- Bu bağlamda her türlü ihtilaf nihai olarak Federal Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanacaktır. Hiçbir taraf diğeri üzerinde otorite ve hukuki selahiyet iddiasında bulunamaz.
Ortaya çıkan mutabakat, Birleşik Federal Kıbrıs’ın iki toplum lideri tarafından uzlaşılan konu başlıkları sonrasında ortaya koyacağı anlaşma metninin eşzamanlı iki toplumun da referandumlar ile onayına sunulmasını sağlarken, Federal Anayasa’nın birleşik Kıbrıs federasyonunun eşit statüde iki kurucu devletten oluşacağına da dikkat çekiyor. Öte yandan, federasyonun iki kesimli ve iki toplumlu niteliği ve Avrupa Birliği’nin üzerinde kurulduğu ilkeler, Ada’nın genelinde muhafaza altına alınırken, bunlara saygı gösterilmesini, Federal Anayasa’nın ülkenin en üst yasası olmasını, federasyonun tüm kurumları ve kurucu devletler üzerinde bağlayıcı olmasını da yine BM nezdinde ortaya koymuş durumdadır. 2014 yılında Kıbrıs’ta toplumların çok fazla umursamadığı, ancak bugünkü çözüm müzakerelerinin ana parametrelerini oluşturan “11 Şubat Deklarasyonu”, bir bütün olarak ya da kısmen bir başka ülkeyle birleşme veya her türlü taksim ve ayrılma veya düzende herhangi başka tek yanlı değişiklik yapılmasını da yasaklar konumdadır.
Dikkati çeken bir diğer uzlaşı noktası ise, “Müzakereler her şey üzerinde anlaşılmadan hiçbir şey üzerinde anlaşılmamış olacağı ilkesine dayalıdır” başlığı şeklindedir. Şimdi 11 Şubat 2014 mutabakatının üzerinden tam 3 yıl geçti. Bu sürede Kıbrıs’ın kuzeyinde toplum lideri değişti. Yüzlerce müzakere toplantısı, binlerce saatlik mesainin ardından liderler yeniden adanın birleşmesini sağlayacak, Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasında yeniden güven tesis edecek bir anlaşmanın peşinde.
Kum saati işliyor, İsviçre’nin Mont Pelerin köyünde yaşanan kilitlenme sonrasında şimdi Kıbrıs’taki halklarla birlikte tüm dünya yeni gelişmelerin nereye varacağını merak ediyor.
Oshan SABIRLI