Küresel ölçekte hızlı jeopolitik değişikliklerin olduğu bir zamanda, Türkiye, resmi olarak güvenlik konseptini değiştirdiğini açıkladı. Onun çeşitli hükümlerine ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bazı fikirler seslendirdi. Bunlardan anlaşılıyor ki, Ankara, kendi için yeterince ciddi hedefler koymuştur. Buna Batı ve Çin’in tepkisi de ilginçtir. Avrupa Birliği Türkiye’yi kaybetmek istemiyor, Çin ise onu Şanghay İşbirliği Örgütü’nde görmeyi arzuluyor. Türkiye’nin kendisinin amaçları ise biraz farklıdır. O, artık süperdevlet olduğu iddialarını ortaya koyuyor. Atacağı tüm adımlar bu amaca hizmet etmelidir. Mevcut jeopolitik ortamda bu ne derecede gerçektir? Ankara, bu amaca ulaşmak için somut kaynaklara ve güce malik midir? Bu tür sorulara cevap bulmak ilginç olur…
Dönüm Noktası: Türkiye’nin Düşündürücü Planları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim ayında ülkenin yeni güvenlik stratejisi ile ilgili açıklaması dünyada büyük ilgi doğurdu. Ankara’nın bu adımı arkasında hangi somut amaçların durduğu herkesi düşündürüyor. Türkiye Devlet Başkanı, konuşmalarında yeni doktrinin çeşitli yönlerini ifade ediyor. Fakat yine de Batı’nın büyük devletleri ne gibi değişimler yaşandığını kendileri için belirlemeye çalışıyorlar. Onların endişe ettiği iki özellik vardır. Birincisi, Türkiye Batı’yı siyasi ve güvenlik alanlarında terk ediyor mu? İkincisi ise, Ankara tek başına mı hareket edecek, yoksa Rusya ve Çin’le stratejik bir işbirliğine mi yönelecek?
Bu sorulara kesin bir cevap henüz yok. Ancak Ankara’nın ifade ettiği görüşler, gelecekteki güvenlik planları konusunda sonuçlar çıkarmaya neden veriyor. Her şeyden önce, yeni güvenlik doktrininde iç istikrarı sağlamak ön sırada vurgulanmaktadır (bkz.: Erdoğan yeni güvenlik stratejisini açıkladı: Sorunları kapıya dayanmadan çözeceğiz / “BBC”, 19 Ekim 2016). Somut olarak dersek, burada söz konusu olan terörle mücadeledir. Türkiye, artık ülke genelinde terör tehlikesinin ortaya çıkmasını beklemeden, onu kaynağında yok edecektir. Bunun için özel amaçlı operasyon timleri oluşturuluyor. Onlar, bölgenin her noktasında operasyon yürütmeye kadirdirler. Aynı şekilde Suriye ve Irak’ta da faaliyet gösterebilecekler.
Bu bağlamda, R. T. Erdoğan somut adresler de gösteriyor. Irak’ın Kandil, Sincan, Telafer, Musul ve Kerkük bölgelerinde terör gruplarının varlığına son koymaya çalışılacaktır. Bununla yetinmeyerek, Ankara, siyasi açıdan da kendi otoritesini sağlamak için adımlar atmakta kararlıdır. Örneğin, Suriye’nin kuzeyinde El-Bab-Menbic-Dabık hattındaki bölgeler teröristlerden temizleyerek, toplam alanı 5 bin metrekare olan bu bölgede güvenlik bölgesi oluşturulacaktır. Onun bir ucu Halep’e kadar, diğeri ise Türkmen Dağlarından geçerek, Suriye’nin kuzey-batı sınırlarına kadar devam etmelidir.
Bundan anlaşılıyor ki, Ankara’nın yeni güvenlik stratejisinde Suriye ve Irak’ı ele alan tek Kürt şeridinin oluşturulmasına imkan verilmemesi özel bir yere sahiptir. Kobani-Atvin-Kuzey Irak hattı, ayrı ayrı lokal mekanlara ayrılacaktır. Bununla PKK’nın faaliyet alanı en aza indirilmeli ve sonunda tamamen yok edilmelidir.
Türkiye yönetimi, bu hususlara ilişkin çok açık konuşuyor. Üstelik, Ankara yeni stratejide teröre yardım eden çevrelere karşı da mücadele edileceğini açıkladı. Artık bu süreç başladı. Türkiye, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin teröristlere yardım ettiğini belirtti, buna son verilmesinin gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin yeni güvenlik kavramı konulu konferanstaki konuşmasında, R. T. Erdoğan, bu hususlar üzerinde uzun süre durdu (bkz.: “Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti” Konferansı. Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın konuşması / “youtube.com”, 22 Kasım 2016).
Terörle mücadeleyi ön plana çeken Türkiye lideri, aslında, FETÖ, PKK, PYD, IŞİD gibi grupların amacının birileri için bağımsız devlet kurmaktan ibaret olmadığını ayrıca kaydetti. Onların amacı, dışarıdan verilen talimatlara dayanarak Türkiye’nin başını iç sorunlara katıp, onu dünyanın yeniden jeopolitik nüfuz alanlarına dağılımı sürecinden dışarıda tutmaktan ibarettir (bkz.: önceki kaynağa). Bunun temelinde ise, 100 yıl önce var olmuş Türkiye’yi parçalama planları duruyor. Bu açıdan, FETÖ’nün askeri darbesi, yabancı çevrelerin Türkiye’nin gelişmesini önlemeyediklerinin bir belirtisidir. R. T. Erdoğan özel olarak vurguladı ki, son zamanlarda ülkede terör eylemlerinin artması, çeşitli yönlerden Ankara’ya karşı tehditlerin duyulması ve belirli adımların atılması, sözde dost ama amelde düşman olan ülkelerin Türkiye planlarının darbe olmaya başladığını gösteriyor. Bu nedenle, şimdi millet gibi olup, kendini savunmak ve bu kritik aşamayı geçmek şarttır. Bunun için siyasi irade yeterli değil, toplum birleşerek mücadele etmelidir. Devlet Başkanı, Türkiye’nin bunun üstesinden geleceğine inandığını ifade etti (bkz.: önceki kaynağa).
Süper Güç İddiası: Tarih ve Zaman Ne Diyor?
Ankara, güncel olan başka bir husus üzerinde de geniş şekilde duruyor. Türkiye, dış politikasında ciddi değişiklikler yapabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bununla bağlı olarak demiştir ki, eğer Avrupa Birliği yaklaşımını değiştirmezse, Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü’ne dahil olabilir (bkz.: önceki kaynağa). Bu bilgi, hem Avrupa, hem de Çin’de ilgiyle karşılandı. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye ile müzakereleri derhal durdurma çağrıları duyuldu (bkz.: Türkiye’nin hamlesi AP’yi şaşkına çevirdi / “Hürriyet”, 23 Kasım 2016).
Ancak AB’nin büyük ülkeleri, özellikle Almanya başka fikirdedir. Berlin düşünüyor ki, Türkiye ile ilişkiler güçlendirilmeli ve onun başka jeopolitik yönlere yönlenmesine izin verilmemelidir. Çünkü Türkiye, Ortadoğu’da büyük önemi olan ülkedir. İlginçtir ki, Cumhurbaşkanı Avrupa Parlamentosu’nun konuyu müzakere edip vereceği kararının “onlar için hiçbir değerinin olmayacağını” söyledi (bkz.: Erdoğan’dan flaş AP açıklaması: ‘Oylamanın kıymeti yok’ / “Hürriyet”, 23 Kasım 2016).
Bunun fonunda, Pekin’den verilen beyanatlar da dikkati çekiyor. Çin’in Dışişleri Bakanlığı resmi temsilcisi Geng Şuang söyledi ki, Türkiye ŞİÖ’ye üyelikle ilgili müracaat ederse, ona dikkatle yaklaşılacaktır (bkz.: Çin: Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne Üyelik başvurusu yaparsa değerlendiririz / “BBC”, 21 Ekim 2016). Moskova’nın da tavrı tam olumludur. Rusya, Türkiye ile stratejik ortak olmak istiyor, bunun her iki ülkenin çıkarlarına cevap verdiğini belirtiyor.
Yeni güvenlik konseptinde, Türkiye’nin jeopolitik seçiminin değişebileceği ile ilgili bir fikre rastlanmıyor. Orada esas olarak, ülkenin ulusal çıkarlarının teminine ve jeopolitik nüfuzunun artmasına ait hususlar mevcuttur. Uzmanlar kabul ediyorlar ki, Ankara için daha önemlisi, kendisinin bağımsız söz sahibi olmasıdır. Bunun için, o, çeşitli kuruluşlarla işbirliği yapabilir. Fakat hiç birinde “ikinci keman” rolünü oynamak istemez. Bu niyeti, Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalardan da net olarak hissetmek mümkündür. Türkiye lideri belirtiyor ki, “22 milyon metrekareye sahip olan bir devletin 780 bin metrekareyle yetinmesi zordur”. Bu yüzden de, “bizim görevimiz Türkiye’nin içinden daha büyük Türkiye çıkarmaktır” (bkz.: “Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti” Konferansı. Cumhurbaşkanı Erdoğanın konuşması / “youtube.com”, 22 Kasım 2016).
Demek ki, Türkiye’nin yeni güvenlik konseptinde esas amaç, ülkeyi süpergüçler sırasına çıkarmaktır. Bunun için, Ankara, tüm alanlarda gelişmeyi daha da hızlandırmaya, askeri kudreti daha da arttırmaya çalışıyor. Şimdilik buna nail oluyor. Sosyal, ekonomik ve savunma alanlarında Türkiye’nin her geçen gün daha büyük başarılara imza attığı hakkında bilgiler yayılıyor. Bununla birlikte, modern jeopolitik durumun belirsizlik, risk ve istirkarsızlıkla karakterize olunduğunu da unutmamak gerekir. Ankara için, bu, daha tedbirli ve ölçülü davranmanın gerektiğini belirtiyor. Kardeş devletin bu tarihi görevin üstesinden geleceğine inanıyoruz.