Bazı uzmanlar, Ankara’nın son zamanlarda dış politikada daha aktif olduğunu vurguluyorlar. Onlar belirtiyorlar ki, Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya yönlerinde hayli etkili adımlar atmaya başladı. Aynı şekilde, Ankara, Ermenistan’ın silahlandırılmasına karşı da hassasiyetle yaklaşmaktadır. Ortadoğu’da Suriye’ye askeri güç yollayarak burada kendi varlığını doğrulamanın yanı sıra, Türkiye, Güney Kafkasya’da jeopolitik istikrarın sağlanması konusunda Azerbaycan ile yoğun işbirliğini geliştirmektedir. İki Türk devletinin ilişkileri, bütün bölgenin istikrarı, insanların refahı ve ülkelerin güvenliğinin sağlanmasına hizmet eder. Gürcistan da bu gerçeği kabul ediyor ve Bakü-Ankara eksenine destek veriyor. Fakat bazı uzmanlar Türkiye’nin bölgedeki rolüne şüphe ile yaklaşıyor ve asılsız fikirler ileri sürüyorlar. Bu açıdan, Türkiye’nin Güney Kafkasya yönünde dış politikasının bazı hususları üzerinde geniş durmaya ihtiyaç duyuyoruz.
Geosiyasi Etkinlik: Ankara Saldırganlığa Karşı
Türkiye’nin son dönemlerde uluslararası arenada faalleşmesi, analistlerin dikkatini çekmiştir. Ankara’nın dış politikada yeni hedefler belirlediği ve onlara ulaşmak için yeterli etkinlik göstermeye başladığı konusunda çeşitli fikirler ileri sürülüyor. Bunun yanı sıra, Türkiye’ye gayri-samimi bir duruş sergileyen bir takım çevreler, onun başarı kazanamayacağı konusunda izahsız tezler oluşturmaya çalışıyorlar. Görünen o ki, Ankara, gerçek manada Ortadoğu’da ve ona yakın bölgelerde jeopolitik kartları değiştirebilmiş ve bu nedenle Türkiye’ye artık önceki düzlemdeki gibi yaklaşamıyorlar. Gerçekte Türkiye’nin daha da etkinleşmesi neyi ifade ediyor?
Son birkaç yüzyılda, Türk devleti Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Kafkasya’da yeterince etkili olmuştur. Osmanlı döneminde, bu, daha çok hissedildi. Şöyle ifade edersek, Türk devleti geniş bir jeopolitik mekanın efendisi idi. Osmanlı çöktükten sonra, Türkiye Cumhuriyeti geleneksel etki alanını kaybetti. Onun Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da jeopolitik varlığı daha az hissedildi. Sovyetlerin çökmesinden sonra durum yavaş yavaş değişmeye başladı. 21. yüzyılın başlangıcından itibaren ise, Ankara’nın yakın bölgelere etkisi arttı. Kafkasya ve Orta Asya da dahil olmak üzere, geniş bir alanda Türkiye’nin varlığı fark edildi.
Fakat büyük devletler, bu süreci engellemek için çeşitli senaryolar kurmaya başladılar. Şimdi anlaşılıyor ki, bu sürece sözde Türkiye’nin müttefiki sayılan Batı devletleri özel bir ilgi göstermişler. Bu sene 15 Temmuz tarihinde Türkiye’de askeri darbe girişiminin arkasında ABD’nin Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) durduğu hakkında Z. Brzezinski seviyesinde bile yazıyorlar.
Princeton Üniversitesi profesörü William Engdal vurguluyor ki, Z. Brzezinski, Washington’u “Türkiye’de kötü düzenlenmiş askeri darbe nedeniyle eleştirdi”. Clinton ailesine yakınlığıyla bilinen A. Hugues de, CIA’in “kaşını düzelttiği yerde gözünü çıkardığını” kaydetti (bkz.: Бжезинский раскритиковал США за плохо организованный переворот в Турции/ “Dosie.su”, 3 Eylül 2016).
İlginçtir ki, Batı analistleri bu olayın Türkiye’nin jeopolitik seçimini ciddi etkileyeceğini özel vurguluyor, aynı zamanda Ankara’nın Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’da Rusya-İran ikilisi ile daha yakından işbirliği yapacağını tahmin ediyorlar. Z. Brzezinski de vurguladı ki, eğer Ankara bu adımı atarsa, ona kimse itiraz edemez. Peki gerçekte süreçler hangi noktaları ortaya çıkardı?
Türkiye, gerçekten de yukarıda sayılan bölgelerde daha aktif siyaset yürütmeye başladı. Artık onların her birinde kendi çıkarlarına uygun hareket ediyor. Suriye’de artık Türk askeri gücü hissedilmektedir. Birkaç bölgeyi IŞİD’den hızla tahliye eden Özgür Suriye Ordusu, Türkiye’nin yardımı ile operasyonlara devam ediyor. Şimdi Halep, Musul, Kerkük ve Rakka`ya geniş çaplı saldırı hakkında bilgiler yayılıyor.
O da bildiriliyor ki, Suriye’nin kuzeyinde ABD ile Türkiye’nin çıkarları çatışmaya başladı. Rusya, çeşitli konularda Ankara ile razılaşsa da, o da bazı meselelerde farklı düşünüyor. Demek ki, Ankara, Ortadoğu’da aslında ciddi jeopolitik güçlerden biri olarak artık kendini doğruladı. Suriye sorununu bu olguyu dikkate almadan çözmek mümkün değildir. Artık bu ülkede faaliyet gösteren çok güçlü gruplardan biri “Fırat Kalkanı” operasyonunu desteklediğini beyan etti, bunun Müslümanların yararına olduğunu belirtti.
Bakü İle Beraber: Bölgesel Güvenliğin Garantörü
Güney Kafkasya’da ise durum biraz farklıdır. Türkiye, bu bölgede yakın müttefiki olan Azerbaycan ile her alanda işbirliğini geliştiriyor. Medyanın yaydığı bilgiye göre, Ermenistan “İskender”leri sergiledikten sonra, Ankara da Azerbaycan’a güçlü jet uçaksavar sistemi olan “Kasırga”yı verdi (bkz.: Российские “Искандеры” в Ереване всполошили Южный Кавказ / “EADaily”, 22 Eylül 2016).
Uzmanlar, bunu Türkiye ve Azerbaycan’ın bölgede askeri denge sağlamaya çalışması gibi değerlendiriyorlar. Burada amaç avantaj elde etmek değil, Ermenistan’ın saldırganlığını kontrol etmektir. Demek ki, Türkiye aslında saldırganın bölgede yeniden kaos yaratmasına imkan vermemek amacını güden uzun yıllardır yürüttüğü siyaseti devam ettiriyor. Bu konuda Ankara’yı, bir diğer bölge ülkesi olan Gürcistan da destekliyor.
Ermenistan’ın yeni füze silahını göstermesine Tiflis de çok dikkatli yaklaşmıştır. Gürcü uzmanlar düşünüyorlar ki, bu durum Rusya’nın Güney Kafkasya askeri basıncını artırmak niyetinin göstergesidir. Bu, özellikle Gürcistan için kabul edilemez bir durum oluşur. Uzman M. Araşidze’nin düşüncesine göre, Gürcistan “jeopolitik oyunların esiri haline gelmiş” ve “ciddi bir ikilem karşısındadır” (bkz.: önceki kaynağa).
Buradan anlaşılıyor ki, Azerbaycan’la birlikte, Gürcistan da Ermenistan’ın hızla silahlanmasını bölge için tehlike sayıyor. Bu açıdan, Tiflis için doğal müttefik Türkiye ve NATO olur. Öyle anlaşılıyor ki, Güney Kafkasya’da Ermenistan’ın Rusya’dan güçlü silahlar alması olumlu karşılanmıyor. Bu durumda, Türkiye’nin bu bölgeye daha güçlü nüfuz etmesine ciddi ihtiyaç oluşmuş olur. Çünkü Ermeni saldırganlığı karşısında duran güç Türkiye’dir.
Uzmanlar, bu hususa özel önem vermektedirler. Onlar hesap ediyorlar ki, Ankara, bu yönde yeni adımlar atabilir. Fakat bu, onun Azerbaycan’la askeri işbirliği konseptinde ciddi değişiklik yapmaya da bilir. Eskiden olduğu gibi, Türkiye ve Azerbaycan diğer devletlere karşı herhangi bir adım atmak amacıyla değil, bölgede barışı, güvenliği ve işbirliğini sağlamak amacı ile ilişkileri geliştiriyorlar.
Türkiye’nin Orta Asya’da yakın zamanlarda ciddi biçimde etkinleşmesi ise beklenmiyor. Bunun nedeni, Türkiye’nin hem içinde, hem de ona yakın olan bölgelerde jeopolitik sorunları çözmek zorunda olmasıdır. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’da Ankara’nın kendi otoritesini sağlamak için hayli güç sarf etmesi gerekmektedir. Görünür ki, Orta Asya meselesi biraz arka plana atıldı. Aslında Rusya, Çin ve Batı burada o kadar da aktif değildirler. Bunlar çoğunlukla Ortadoğu ve Kafkasya yönünde programlar uyguluyor.
Bütün bunlar göstermektedir ki, Türkiye’nin Güney Kafkasya’da ciddi hedefleri vardır. Onların sırasında Ermenistan’ın bölgede kaos yaratmasının önlenmesi özel bir yere sahiptir. Bu bağlamda, bir takım Ermeni uzmanın Türkiye’nin Güney Kafkasya’da jeopolitik rolünü o kadar da önemli saymamak girişimi tamamen asılsızdır (bkz.: Игорь Мурадян. Роль Турции в Южном Кавказе / “Lragir.am”, 21 Eylül 2016).
Onu da dikkate almak gerekir ki, Türkiye ile birlikte İran da Güney Kafkasya’da jeopolitik istikrarın sağlanmasına sıcak bakıyor. Tahran, bununla ilgili çeşitli konularda Türkiye ile aynı konumdan görüyor. İran’la Türkiye’nin bu bölgede daha yoğun işbirliği hattına öncelik verecekleri gözlenilendir.
Böylece, Türkiye’nin Güney Kafkasya’da daha aktif tutum sergilemesi tüm bölgenin çıkarlarına uygundur. Batı’nın çifte standartlar politikası yürütmesi ve İran’ın biraz dışarıda kalması gösteriyor ki, büyük devletlerden esas olarak sadece Türkiye Ermeni saldırganlığını önlemeye yönelmiştir. Tabii ki, Ermenistan kendi başına ciddi bir güç değil, fakat onun hamileri tarafından yönetilmesi tehlikeli bir husustur. Sorunun karmaşıklığı de işte bundan ibarettir.