Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un katledilmesi ciddi bir jeopolitik tepki doğurdu. Olayın kınanması genel olarak gözlenilendir. Hiçbir ülke böyle faciaların olmasını istemez. Çünkü her devletin diplomatı var ve ona karşı terörün yapılması kabul edilemez. Somut olarak, Türkiye diplomasisi Ermeni terörüne çok sayıda kurban verdi. Şimdi A. Karlov’un katlinin nedenlerinin aydınlanmasına herkesten çok Ankara’nın ilgisi vardır. Meselenin diğer yanı, Ortadoğu’daki jeopolitik mücadelenin şiddetiyle ilgilidir. Bu terör olayından sonra, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu beyan etti ki, Halep’in tahliye edilmesinde Türkiye’nin büyük rolü olmuştur. Moskova’da Dış İşleri Bakanları S. Lavrov, M. Çavuşoğlu ve M. C. Zarif arasında görüşmelerin başarılı olması bu açıdan çok ilginçtir. Bu, Ortadoğu’da Rusya’nın yeni bir koalisyon oluşturması anlamına geliyor mu? Ve bu üçlü, ABD’nin oluşturduğu uluslararası koalisyon ile hangi ilişkilerde olacak? Çünkü Türkiye, aynı zamanda Amerika’nın yarattığı koalisyonun üyesidir! Uzmanların görüşleri ışığında bu gibi sorulara cevap aramak ilginçtir.
Büyükelçinin Öldürülmesi: Rus-Türk Dostluğunun Aktif Carçısı
Rusya’nın Türkiye’deki Büyükelçisinin katledilmesi, anlamlı olarak Ortadoğu’daki jeopolitik durumla ilişkilendiriliyor. Olayı işleyen kişinin Mevlüt Mert Altıntaş adlı polis görevlisinin olması ise, meseleye özel bir anlam veriyor. Azmettirenin kim olduğu bağlamında bazı iddialardan bahsediliyor. Hatta M. Altıntaş’ın 2014 yılında Konya’ya ve 2015 yılında Bursa’ya seferlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın güvenliğini sağlayanlar arasında olduğu hakkında çeşitli bilgiler de yayıldı (bkz.: Büyükelçinin katili Mert Altıntaş, Erdoğan’ın seyahatlerinde görev yaptı / “tr.sputniknews.com”, 20 Aralık 2016).
Ayrıca, onun şimdi FETÖ ile ciddi ilişkisi olduğu konuşulan bir polis okulunda eğitim aldığı belirlendi. M. Altıntaş’ın son zamanlarda Rusya Büyükelçisini korumak ödevi alanlar arasında olduğu da belirtiliyor. Ayrıca, onun terörü eylemini gerçekleştirdiği anda Arapça “Cebhet-en-Nusra”nın çizgisine yakın bir slogan seslendirmesi, şahıs hakkında belli fikirler uyandırıyor. Fakat M. Altıntaş’ın kötü bir Arapça konuşması, bunun aldatıcı manevra olması ihtimalini de barındırmaktadır. Tüm durumlarda, araştırmalar, henüz olayı yapanın tek olup olmadığı veya herhangi bir örgütün emrini yerine getirip getirmediği konusunda net bir sonuca varamadı.
Tüm durumlarda, Rusya Büyükelçisini katletmek emrinin nereden ve kimler tarafından verildiğini belirlemek konusunda Türkiye ve Rusya güvenlik güçleri kararlıdırlar. Fakat şimdi, uzmanlar, daha yoğun şekilde bu olayın jeopolitik bağlantıları ve olası sonuçları üzerinde düşünüyorlar. İleri sürülen tezler yeterince ilginçtir. Mesele şu ki, uzmanlar, bunu küresel jeosiyasetin bazı yönleri ile ilişkilendiriyorlar. Öncelikle de, Büyükelçi A. Karlov’un faaliyetlerinin bazı özel hususlarına dikkat çekiyorlar.
Öncelikle, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi A. Karlov’un aktif olarak iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine çalıştığını söylüyorlar. O, malum uçak krizinde Moskova’ya gerçekleri anlatan en önemli figürlerden biri olmuştur. Son dönemlerde ise, Suriyeli muhaliflerle ilişkiler kurmaya çalışıyormuş. A. Karlov, bunu diyalog ve barış adına yapıyormuş. Bu faaliyetlerinden dolayı, A. Karlov’un Türk diplomatlar arasında nüfuzu çok yüksekmiş. Devlet Başkan Vladimir Putin’in de ona en önemli görevleri verdiği hakkında yazıyorlar. Tüm bunlar, öyle bir sonuca varmaya esas veriyor ki, Rusya Büyükelçisinin etkinliği bazılarını mutlu etmiyormuş. Üstelik, A. Karlov’un çalışmalarına birkaç açıdan engel olmaya karar verebilirlerdi.
Birincisi, A. Karlov, Ortadoğu’nun anahtar ülkesi olan Türkiye ile Rusya’nın işbirliğini stratejik seviyeye yükseltmek için elinden geleni yapıyormuş. O biliyordu ki, Türkiye’siz bu bölgede başarılı olmak mümkün değildir. Halep meselesi, bunu somut olgularla teyit etti. Şimdi Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu itiraf ediyor ki, Halep’ten Türkiye’ye yakın muhalif güçlerin İdlib’e çıkarılmasında bu ülke kendi rolünü oynadı. İşte Türklerin bu desteğiyle, bölgede terör grupları ile asıl muhalif güçleri birbirinden ayırmak mümkün oldu. Bu işi, yıllardır, Rusya ile ABD yapamıyordu (bkz.: “Есть план по разделу Сирии” / “gazeta.ru”, 20 Aralık 2016).
Suriye Krizi: Alternatif Koalisyon mu, Yeni Bölgesel Jeopolitik Yapılandırma mı?
İkincisi, A. Karlov, Ortadoğu’da Rusya’nın devlet çıkarlarının sağlanması için önemli adımlar atıyormuş. Somut olarak, Suriye’de Moskova’nın jeopolitik çıkarlarının sağlanması için etkinlik gösteriyordu. Bu sırada Büyükelçinin muhaliflerle ilişki kurması ciddi bir sinyal idi. Çünkü görüşmeler baş tutsaydı, çıkarları dikkate alarak ortak konuma gelmek mümkün olurdu. Bunu ise, malum çevreler, tabii ki istemiyorlardı. Onlar, teşebbüsün Rusya’nın eline geçmesine onay vermezlerdi. Bu bağlamda, bölgede Rusya ve Türkiye’nin merkezinde durduğu yeni bir işbirliği formatının kurulmasından endişe edenler olabilirdi. Bu, aslında Ortadoğu’da yeni jeopolitik şekillenmenin meydana gelmesi demektir.
Üçüncüsü, Moskova’da Suriye konusunda Ankara-Moskova-Tahran görüşü planlanıyordu. Bu tartışmaların bölgede jeopolitik güçler oranını ciddi değişebileceğinden endişeleniyorlar. Somut olarak, bir takım çevreler savaş meydanında olduğu gibi, diplomatik alanda da teşebbüsün Rusya’nın eline geçmesinden rahatsızlar. Bu, onların yıllardır Ortadoğu’da kurduğu oyunlara ciddi darbe olurdu. Bunu Kremlin tam anlıyor ve çalışıyordu ki, Türkiye gibi güçlü ve nüfuzlu bir devleti kendi tarafına çeksin. A. Karlov`un Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde bir kültür etkinliğinde katledilmesi , Ankara ile Moskova arasında güvensizlik yaratmaya hizmet edebilirdi. Fakat bu işi yapanlar, aslında hayli naif davrandılar. Belki de bir o kadar geç kaldılar…
Çünkü, öncelikle, artık uçak krizi ile ilgili anlaşmazlıktan kaynaklanan tecrübe vardı ve Türkiye ile Rusya, ikinci kez tuzağa düşmezlerdi. İkincisi, terör olayını Moskova’da Sergey Lavrov, Mevlüt Çavuşoğlu ve Muhammed Cevad Zarif arasında görüşmenin başlamasına sadece bir gün kala yaptılar. Sıradan düşünce bile, bunun bir provokasyon olduğunu kolaylıkla fark edebilirdi. Bu yüzden de, hem Rusya, hem de Türkiye’den ilişkilerin bozulmasına izin verilmeyeceğiyle ilgili bildirilerin yayılması tam beklenen bir gelişme oldu. Mümkündür ki, terörü yapanların amacı Moskova görüşünü bozmak olmamıştır. Onlar, daha ileri gittikleri takdirde daha nelerin olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor ki, “her yerde ve her zaman beklemediğiniz darbeyi alabilirsiniz”. İlginçtir ki, tüm bunlara rağmen, Rusya ve Türkiye kararlılıkla işbirliğini geliştirmektedirler. Moskova görüşmeleri, bunun bariz bir örneği oldu.
Rusya, Türkiye ve İran, Suriye ile ilgili ortak bir bildiri yayınladılar. Onlar, bu ülkede barış yoluyla sorunun çözümünde işbirliği yapacaklarını belirttiler. Rus uzmanlar düşünüyorlar ki, bu, Suriye’de Türkiye ve Rusya’nın çıkarlarının tam örtüşmesinin belirtisi sayılamaz. Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü uzmanı İrina Zvyagelskaya dedi ki, “Elbette, Suriye’de Moskova ve Ankara’nın çıkarları örtüşmüyor” (bkz.: önceki kaynağa). Fakat bu iki devlet, karşılıklı çıkarlarını beklemekle barışçıl yolla sorunu çözmek için çalışabilirler. Yapılan görüşmelerde, Suriye’yi nüfuz dairesine bölmekle ilgili anlaşmanın olduğunu da vurguluyorlar (bkz: önceki kaynağa). Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin, askeri altyapılara denetimde Rusya’nın ve iktidarda Şiilere loyallığın olmasında, “Hizbullah”a İran yandan çıkışın sağlanmasında İran’ın çıkarları sağlanacak. Modern Ortadoğu’yu araştıran St. Petersburg Merkezi Başkanı Gumer İsayev bu kanıdadır ki, Rusya, Türkiye ve İran bu konularda ortak görüşe varmışlardır (bkz.: önceki kaynağa).
Fakat uzmanlar onu da vurguluyorlar ki, tüm bunlar, Suriye krizinin tam olarak Moskova, Ankara ve Tahran hattında aşılacağını beklemek anlamına gelmemelidir. Çünkü meydanda büyük jeopolitik oyuncular vardır. Aynı şekilde, ABD, Avrupa ülkeleri, Suudi Arabistan, Katar ve diğerlerinin çıkarları sağlanmalıdır. Bunun nasıl olacağı bilinmemektedir. Bu nedenlerden dolayı, uzmanlar, daha çok somut sonuçlardan konuşmaya öncelik veriyor. Onların sırasında ise, jeopolitik açıdan en ilginci şu ki, Moskova görüşmelerinin Ortadoğu’da güçler oranını yeni şartlarda oluşturmaya imkan yaratıp-yaratmaması özel bir yere sahiptir. Bu soruya cevap vermek için henüz erken; ancak artık bilinmektedir ki, Rusya, Ortadoğu’da ciddi bir diplomatik adım attı. Daha önce onun yanında sadece İran vardı. Şimdi ise Türkiye de dahil olmak üzere 3 devlet taktik ve stratejik bir belge imzalarlar. Demek ki, ileriye doğru bir adım atıldı. Bu durum, Batı’nın önde gelen analistlerinin vurguladığı yeni jeopolitik güçler oranının oluşumu anlamına mı geliyor? Bu sorunun cevabı büyük ölçüde Batı’nın cevap tepkisinden anlaşılacaktır. Bununla birlikte, istisna etmek olmaz ki, bölgede süreçler gerilime doğru da gidebilir. Hangi senaryonun gerçekleşeceğini zaman gösterecek.