İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Bretton Woods sisteminin en önemli ayaklarından olan Dünya Bankası, 1978 yılından beri her sene farklı konulara odaklanan Yıllık Kalkınma Raporları yayınlamaktadır. Bu raporun “Governance and Law” (Yönetişim ve Hukuk) adlı 2017 yılı versiyonu da kısa bir süre önce kurumun internet sitesinden yayınlanmıştır.[1] Bu makalede, raporda tespit edilen dünya genelindeki trendler ve Türkiye’ye özgü bulgular[2] özetlenecektir.
Raporun temel tespitler bölümünde altı çizilen hususlar şunlardır:
- Etkisiz politikalar 2017 yılında da sürebilir. Zaten rapor, neden bazı politikaların başarısız, bazılarınınsa başarılı ve etkili olduğunu analiz etmektedir.
- Politikaların başarısız yönetişimle (governance) yakından alakalıdır. Etkili olabilmesi için, politikaların itimat veren bir bağlılıkla sürdürülmesi (credible commitment), eşgüdümü (koordinasyon) desteklemesi ve işbirliğini ilerletmesi gerekmektedir.
- Güç dengesizlikleri (power asymmetries), politikaların başarısını yakından etkileyecektir. Orantısız güç dağılımı durumunda ayrımcılık ve siyasal patronaja ilişkiler gündeme gelebilir.
- Hukuk da politikalar açısından önemli bir araç olacaktır. Burada sadece hukukun üstünlüğü değil, hukukun rolü de önemli bir konudur.
- Değişim mümkündür. Değişim için kritik unsurlar ise, teşvik, tercih ve eğilimler ve rekabet edebilirlik olarak sıralanmıştır.
- Kalkınma için yönetişim açısından üç önemli ilke şunlardır: (1) Kurumların sadece biçimi değil, işlevselliği açısından da düşünmek gerekir, (2) Sadece kapasite arttırmak değil, güç dengesizlikleri de hesaba katılmalıdır, (3) Sadece hukukun üstünlüğü değil, hukukun rolü de değerlendirmelere dâhil edilmelidir.
Raporda ülkelerin karar alma mekanizmalarının katmanlara ayrıldığı grafik
Raporda Türkiye’nin geçtiği bölümler ise şöyle özetlenebilir:
- Raporun 21. sayfasında, Türkiye, Rusya Federasyonu ve Ruanda ile birlikte, devlet yöneticisinin karar alma mekanizmasını tekeline aldığı ülkeler olarak belirtilmiştir.[3] Bu anlamda, Türkiye’de ciddi bir demokrasi ve denge-fren mekanizması eksikliği olduğu vurgusu raporda öne çıkarılmaktadır. Diğer dünya ülkelerinde ise, devlet yöneticisinin gücünü dengeleyen yasama ve yargı mekanizmaları, ekonomik aktörler, işçi sendikaları, yerel hükümet liderleri, farklı bürokratik yapılar, sivil toplum örgütleri, medya, yabancı hükümetler ve uluslararası aktörler gibi unsurlar söz konusudur. Oysa Türkiye özelinde, demokrasinin var olmasını sağlayan bu unsurlardan hiçbiri söz konusu değildir. Bu nedenle, Nisan ayında yapılması beklenen Başkanlık referandumundan “evet” kararı çıkması durumunda, Türkiye’nin dünyada algılanmasının daha da kötü bir konuma geleceği düşünülebilir. Halkımızın oy kullanırken, bu gerçekler ışığında ve bu durumun dış yatırımları ve Türkiye’nin ve Türk halkının prestijini de etkilediğini düşünerek hareket etmesi gerekir.
- Raporun 138. sayfasında yayınlanan inşaat izni alması süresi grafiğinde, Türkiye, oldukça iyi bir konum yakalamış ve Nijerya ve Hindistan’la birlikte en üst sıralarda yer almıştır. Bu durum, Türkiye’nin lokomotif sektörü olan inşaat sektörünün iyi bir durumda olduğunu ve devletin de bu durumu geliştirmek için gerekli hızlandırıcı ve kolaylaştırıcı düzenlemeleri yaptığını göstermektedir. Oysa örneğin Rusya’da, bu konuda halen daha uzun bir izin süresi ihtiyacı olduğu görülmektedir.
- Raporun 149. sayfasında, Meksika, Güney Afrika ve Türkiye gibi üç orta gelir ülkesinde telekomünikasyon alanında monopol ve oligopol yapıları devam etmesine karşın, son yıllarda erişebilirlik, teknoloji ve piyasa rekabeti açısından kayda değer gelişmeler yaşandığı ifade edilmiştir.[4] Çağa ayak uydurma ve dijital girişimciliği destekleme açısından çok önemli olan bu konuda, Türkiye, olumlu bir puan alarak takdir toplamıştır.
- Raporun 177. sayfasında yayınlanan eğitim ve sağlık hizmetleri için harcanan resmi olmayan ödemeler grafiğinde, Türkiye, yüzde 40 seviyelerinde bir oranla orta düzey bir ülke olarak belirtilmiştir. Burada İsveç ve Birleşik Krallık gibi ülkeler resmi olmayan ödemelerin neredeyse hiç söz konusu olmadığı en gelişmiş ülkeler olarak öne çıkmaktadır. Almanya, Estonya ve Fransa gibi ülkelerde de bu oran çok düşüktür. Ancak Azerbaycan ve Kırgızistan gibi ülkelerde de bu oranlar çok yüksektir. Dolayısıyla, Türkiye’nin durumu kötü veya iyi olarak nitelendirilemez.
Sonuç olarak, dünya geneli için hazırlanan bu raporda efektif bir yönetişim mekanizması, denge-fren sistemi kurulmuş bir yönetim biçimi ve iyi işleyen bir hukuk sisteminin gerekli olduğu öne çıkarken, Türkiye’nin bu konularda daha çok yol alması gerektiği görülmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Buradan okunabilir; http://www.worldbank.org/en/publication/wdr2017.
[2] Dünya Bankası’nın Türkiye profil sayfası için; http://data.worldbank.org/country/turkey?locale=tr.
[3] “With the exception of the Russian Federation, Rwanda, and Turkey, where the national chief executive monopolizes decision making, the ruling coalition in the other countries surveyed is quite varied.”
[4] “A recent case study of telecommunications in three middle-income countries—Mexico, South Africa, and Turkey—is illustrative. Although the telecom sector remains monopolistic or oligopolistic in all of these countries, recent years have seen clear improvements in access, technology, and market competition.”