Küresel sistemin, bilhassa Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte, ekonomide karşılıklı bağımlılığın oluşturduğu yapı dahilinde artık daha az çatışmacı ve daha çok işbirliğine dönük bir şekil alacağı ve bu sayede savaş ihtimalinin en aza indirileceği hesaplanıyordu. Ancak son dönemde görülüyor ki, belki de Soğuk Savaş döneminden bile daha çatışmacı ve kaotik bir uluslararası sistem ile şimdilerde karşı karşıyayız. En dramatik mesele ise, artık 1914-1945 arası dünyanın yaşadığı büyük yıkımı önleyecek herhangi bir uluslararası güvenlik sisteminin de olmamasıdır.
Trump’ı bekleyen tuzaklar
Ünlü teorisyen Joseph Nye’a göre; ABD Başkanı Donald Trump’ı iki önemli tuzak bekliyor. Birincisi, “Thucydides tuzağı,” yani ABD gibi köklü bir aktörün, Çin gibi yükselmekte olan zinde bir güçten korkar hale gelmesi ve bunun büyük bir savaşa yol açma ihtimalidir. İkincisi ise, “Kindleberger Tuzağı”, yani çok güçlü bir Çin yerine, çok zayıf görünen bir Çin ihtimalidir. Bu da ABD’yi büyük bir yanılgı içine düşürecektir. Başkan Trump, Çin’e karşı sert söylemlerine vergi gibi ekonomik yaptırımlar bazında devam ederken, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Trump’a hitaben “ekonomik savaşın galibi olmaz” demekte ve bu zıtlaşmanın sonucunun bir dehşet dengesine dönüşebileceğini belirtmektedir.
Rusya çok yönlü dış politikasına devam edecek.
Rusya ise, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in önderliğinde küresel denklemde yerini güçlendirmenin peşindedir. Moskova yönetimi, bir yandan kendi iç sorunlarıyla uğraşırken, diğer yandan Kırım ilhakı nedeniyle uluslararası yaptırımlara meydan okuyor. Fakat belki de en önemlisi, Orta Doğu’da, Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını kaybetmemek adına Suriye’de kendi ulusal çıkarları doğrultusunda bir düzeni tesis etmek için mücadeleye devam edecek olmasıdır. Diğer taraftan, Rusya, Çin ile birlikte derin bir stratejik ortaklık ilişkisi kurmada önemli bir aşama kaydetti. Mayıs 2015 tarihinde, “Tek Kemer, Tek Yol” projesi ile “Yeni İpek Yolu”nu birbirleri ile birleştiren anlaşma, Rusya ve Çin’in Orta Asya’daki rekabetin önüne geçmesini sağladı. Bunu yanı sıra, Avrasya’da yeni bir kalkınma döneminin dizayn edilmesine de vesile oldu.
ABD ve Rusya PYD’ye destek vermeyi sona erdirmelidir.
Orta Doğu’yu yangın yerine çeviren, Arap Baharı’nı bitmeyen kışa döndüren IŞİD, El-Kaide ve PYD gibi terör grupları, devletlerin vekalet savaşlarında rol almaya devam ediyor. Özellikle IŞİD saflarına Orta Asya devletlerinden katılımın son dönemde bir hayli arttığı gözlemleniyor. 2015 yılı sonu itibariyle Orta Asya, Rusya ve Çin’den 10 binin üzerinde kişi IŞİD’e katılmıştır. Orta Asya’dan gelen örgüt üyelerinin, IŞİD’in Türkiye’de terör faaliyetlerinde rahatlıkla kullanabildiklerini son olarak Reina saldırısında da görülmüş oldu. Türkiye, “Fırat Kalkanı Operasyonu” ile Suriye’nin kuzeyini terör örgütlerinden temizleme savaşı verirken, koalisyon güçleri üyelerinin diğer yandan bu örgütlere askeri ve maddi destek sağlaması kabul edilemez. Eğer ABD ve Rusya gerçekten Türkiye’yi müttefik olarak görüyorlarsa, PKK’nın organik kolu olan PYD’yi desteklemeyi son erdirmelidir. Moskova’daki PYD bürosu kapanmadan ve ABD PYD’lilere askeri desteği kesmeden, bu ülkelerin Türkiye ile ilişkilerindeki samimiyetleri sorgulanmaya devam edecektir.
Sonuç olarak
Bölünmek yerine birleşmek üzere ortak noktalar bulmak bir seçenek değil, zorunluluk olmalıdır. Örneğin, ABD, Asya ülkelerini karşısına almak yerine işbirliği oluşturmanın zeminini aramalıdır. Aynı zamanda Rusya, İran ve Çin gibi ülkeler de aynı amaç birliği çerçevesinde ekonomik alternatifler bulmanın peşinde olacaktır. Bölgeler ve ülkeler arası farklılıkları en aza indirecek göstergeler, Çin’in on yıl süresince 1 trilyon dolarlık yatırımla Avrupa’nın temsil ettiği Batı ile Doğu’da Çin’in temsil ettiği bölge, kuzeyde Avrasya’nın ekonomik alanı ve güneyde Hindistan, Güneydoğu Asya, Basra Körfezi ve Orta Doğu arasında bağ haline gelecektir. Türkiye ise, küresel sistemin bu değişken, bukalemun doğasında bölgeler arası güç dengesinde belirleyici etkili bir aktör olma potansiyeline sahiptir.
Furkan KAYA