Türkiye, 16 Nisan 2017 tarihinde Başkanlık sistemine geçiş konusunda yapılacak önemli bir referanduma doğru ilerlerken, referandum olgusuna ve Türkiye’de daha önce yaşanan referandum süreçlerine kısaca olsa da bakmakta fayda var.
Referandum; Latince “referanda” ve İngilizce “refer” kelimelerinden türemiş ve daha çok doğrudan demokrasi tanımı içinde yer alan bir kavramdır. Genelde anayasa değişikliği, yasaların kabulü veya çok önemli meselelerde halkın iradesini belirlemek amacıyla yapılan oylamalara referandum adı verilir. Referandum, plebisit ya da halk oylamaları, demokrasilerde zaman zaman başvurulan bir yöntemdir. Ancak referandum olgusunun demokratikliği konusunda çeşitli tartışmalar mevcuttur. Bu konuda 2 temel görüşten söz edilebilir.
1-) Referanduma taraftar olanlar: Düşüncelerini Jean-Jacques Rousseau’nun “egemenliğin devredilmezliği” kuramına dayandırırlar. Egemenliğin halkta olduğunu ve başkasına devredilemeyeceğini ileri sürerler. “Halkın onamadığı hiçbir yasa geçerli değildir. Halktan çözüm istemek halka kamusal alanlarda düşünmeyi öğretir. Kısaca halk oylaması halkın demokratik eğitimini sağlar.” düşüncesini savunurlar.
2) Referanduma karşı olanlar: “Halk oylaması karmaşık sorunlar hakkında bilgisiz kimselerin görüşlerinin alınmasından başka bir şey değildir. Sıradan vatandaşlar, karmaşık konular hakkında düzenlenen yasaları doğru algılayamazlar. Kanaatlerini okudukları gazete veya çoğunlukla iktidar denetimi altındaki televizyona göre oluştururlar.” şeklinde özetlenebilecek olan referandum karşıtı görüşü savunurlar.
Halk oylamalarının istikrar sağlayan etkilerinin yanında, zaman zaman istikrar bozucu etkileri de olabilir. Bir halk oylaması ile toplumsal uzlaşma sağlanarak kargaşa ve bunalımlar önlenebilir ve siyasal gerilimler oylama sonucunda önlenebilir. Ancak sık sık halk oylamasına gitmek, ülkeyi sürekli bir seçim havasına sokar; siyasal çekişmelerin şiddetlenmesine ve ekonomik dengenin bozulmasına yol açabilir. Ayrıca halk oylamaları kolaylıkla hükümete yönelik bir güven oylamasına da dönüşebilir. Oylamanın metinden çok onu hazırlayan kişilere yönelmesi, referandumun amacından sapıp bir tür güven oylamasına dönüştüğünü gösterir. Türkiye gibi ekonomik, siyasi ve sosyokültürel sorunları yoğun bir ülkede güven oylamasına dönüşmüş bir halk oylaması, hükümet için bir nevi “intihar oylaması” anlamına da gelebilir. Çünkü hükümet, oylama sonucu istediği gibi olmazsa istifa etmek zorunda kalabilir ya da ciddi anlamda prestij kaybına uğrar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’nda (1982 anayasası) halk oylaması veya referandum şu şekilde düzenlenmiştir;
- Madde 67: Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir. Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. Ancak, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler. Onsekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halkoylamasına katılma haklarına sahiptir.
- Madde 175: Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların yürürlüğe girmesi için, halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların kabulü sırasında, bu Kanunun halkoylamasına sunulması halinde, Anayasanın değiştirilen hükümlerinden, hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağını da karara bağlar. Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır.
Ülkemizde günümüze kadar 6 referandum süreci yaşanmıştır. Şimdi bu süreçlere kısaca değinelim.
1-) 1961 tarihli halkoylaması: Türkiye’de yapılan ilk halkoylamasıdır. 27 Mayıs’tan sonra hazırlanan 1961 Anayasası için yapılmıştır. 9 Temmuz 1961’de yapılan oylama ile 1961 Anayasası % 38,3 “Hayır” oyuna karşılık % 61,7 “Evet” oyuyla kabul edilmiştir.
2-) 1982 tarihli halkoylaması: 12 Eylül darbesinden sonra hazırlanan 1982 Anayasası için yapılmıştır. 7 Kasım 1982’de yapılan halk oylaması ile 1982 Anayasası % 8,63 “Hayır” oyuna karşılık % 91,37 “Evet” oyuyla kabul edilmiştir.
3-) 1987 tarihli halkoylaması: 1982 Anayasası’nın geçici 4. maddesi ile getirilen 10 ve 5 yıllık siyasal yasakların kalkıp kalkmaması konusunda 6 Eylül 1987’de düzenlenmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, halkoylaması sonuçlarını 12 Eylül 1987’de açıklamıştır. Halkoylaması sonucunda % 49,84 “Hayır” oyuna karşılık % 50,16 “Evet” oyuyla siyasi yasakların kalkması kabul edilmiştir. Böylece, geçici 4. madde yürürlükten kalkmış ve siyasi yasaklı liderler yeniden siyaset sahnesine dönmüştür.
4-) 1988 tarihli halkoylaması: “Hayır” cevabı çıkan ilk oylamadır. 1982 Anayasası’nın 127. maddesindeki yerel seçimlerin 1 yıl erkene alınıp alınmaması konusunda 25 Eylül 1988’de yapılmıştır. Referandumda oy kullanan seçmenlerin % 65’i “Hayır”, % 35’i “Evet” oyu vermiştir. Böylece, yerel seçimlerin erkene alınması için Anayasa’nın 127. maddesindeki değişiklik kabul edilmemiş ve 13 Kasım 1988 olarak öngörülen erken seçim yapılmamıştır.
5-) 2007 tarihli halkoylaması: Anayasanın bazı maddelerinde değişiklik öngören halk oylaması 21 Ekim 2007 tarihinde yapılmış ve % 30 “Hayır” oyuna karşılık % 70 “Evet” oyuyla kabul edilmiştir. Bu referandumda değiştirilen maddeler şöyledir:
– Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi.
– Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin 7 yıldan 5 yıla indirilmesi.
– Aynı kişinin üst üste 2 defa Cumhurbaşkanlığı yapabilmesi (5+5).
– Milletvekili seçim döneminin 5 yıldan 4 yıla indirilmesi.
– TBMM tarafından yapılacak bütün işlerde üye tam sayısının üçte birinin (184 üye) toplantı yeter sayısı kabul edilmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir.
6-) 2010 tarihli halkoylaması: Anayasada yapılan 26 maddelik değişiklik konusunda 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylamasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne yönelik birçok değişiklik içeren anayasa paketi, referandum sonucunda % 57,88 “Evet” oyuna karşılık % 42,12 “Hayır” oyuyla kabul edilmiştir.
16 Nisan 2017 referandumu ise Türkiye Cumhuriyeti siyasal tarihindeki 7. referandum olacaktır. Anketler, referandum sonuçlarının çok yakın olacağını göstermektedir. Bu da, ne yazık ki, her şekilde Türkiye’de iktidar ve muhalefet arasında sistemdeki krizin devam edeceğini ve bir uzlaşma sağlanamayacağını düşündürmektedir.
Referandumun tanımı, boyutları ve ülkemizdeki süreçlerine baktığımızda, aslında dış ülkelerde uygulanan süreçlerden pek de farklı olmadığını görürüz. Referandum, demokrasi, parlamento ve siyasal istikrar gibi kavramlarla ilişkilendirildiğinde, temelde iki farklı görüş ortaya çıkar. Bu görüşlerden biri ultra-demokratik, diğeri de anti-demokratiktir. Aslına bakılırsa, her iki görüş de demokrasi açısından tehlikelidir. Referandumun demokratik niteliğinden yararlanan otoriter hükümetlerin plebisiter uygulamalara gitmeleri ve bu yolla hâkimiyetlerini pekiştirmeleri, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa demokrasilerinde görülen ve faşist rejimlerin kurulmasına yol açan çok ciddi bir sorundur. Ayrıca sürekli referanduma gidilmesi, bir ülkede ciddi bir istikrar ve rejim sorunu da yaratabilir. Dahası, ülkenin en temel meseleleri ve rejiminin referandum yoluyla tartışmaya açılması, o ülkedeki sistemin ciddi meşruiyet krizi içerisinde olduğunu gösterir. Ancak referandumdan sürekli kaçılması da, o ülkede halkoyuna duyulan güvensizliği gösterir ve bu durum da rejimin demokratik niteliğini zayıflatır.
Türkiye’de bugüne kadar 6 referandum süreci yaşanmıştır. Bunların beşi olumlu, biri ise olumsuz sonuçlanmıştır. Halkımızın her konuyu iyi bilemeyeceği ve anayasacılığın teknik bir mesele olduğu da düşünülürse, halkımıza referandum öncesinde yol göstermek akademisyenler, gazeteciler ve aydınların görevidir. Bu noktada şunu söylemekte fayda görüyorum; referandumdan “Evet” kararı çıkarsa, muhalefetin bazı sivri isimlerinin iddia ettiği gibi Türkiye’de bir diktatörlük rejimi kurulmayacaktır. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sistemdeki belirleyici konumu daha da güçlenecek ve dahası, Cumhurbaşkanı’nı denetleme yetkisi büyük ölçüde 5 yılda bir yapılacak olan seçimlere indirgenecektir. Ancak referandum “Hayır” oyu çıkması durumunda da Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülmeyecektir. Bu nedenle, ideal olan, Türkiye’de AK Parti ve CHP gibi iki büyük bir partinin bir araya gelerek kapsamlı ve halktan yüzde 70 oranında destek alacak bir anayasa metni üzerinde anlaşmalarıdır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ