Türkiye ve Rusya, Suriye’de ayrı cephelerde olmasına rağmen siyasi ve ekonomik ilişkilerini başarıyla sürdürürken, 24 Kasım 2015 tarihinde bir Rus savaş uçağının Türkiye hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle Türk jetleri tarafından düşürülmesinden sonra, ilişkiler, büyük bir değişime uğradı. 24 Kasım’a kadar özellikle ekonomi alanında güçlü ilişkileri bulunan Türkiye ve Rusya, uçağın düşürülmesiyle birlikte kriz dönemine girdi.
İlişkilerde normalleşme sürecine dair ilk sinyaller ise 27 Mayıs’ta geldi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Atina’da Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’la yaptığı görüşmede Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istediklerini söyledi. Ancak Putin, ilk adımın Ankara’dan gelmesi gerektiğini vurguladı. Haziran ayı başında da Putin bu kez İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yla görüşmesi sırasında Türkiye ile ilişkilerin düzelmesi konusunda sıcak mesajlar verdi. Rusya ile resmi düzeyde ilk temas ise 14 Haziran’da kuruldu. Rusya Milli Günü dolayısıyla, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Putin’e Başbakan Binali Yıldırım da Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev’e tebrik mesajı gönderdi. İlişkilerin normalleşmesi sürecini hızlandıran en önemli adımsa 27 Haziran’da atıldı.
27 Haziran 2016’da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’e bir mektup gönderip düşürülen uçak için üzüntülerini iletmesiyle, Ankara ile Moskova arasında hem siyasi ve ticari ilişkilerin yeniden geliştirilmesi, hem de Suriye’deki krize yönelik işbirliği yapılması için çok ciddi bir adım atıldı. Putin ise, 29 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak teşekkür etti. İki lider ilişkilerin eskiye dönmesi için adım atmaya ve bir araya gelmeye karar verdi.
Bu görüşmenin ardından, Kremlin, Rus tur operatörlerine koyduğu Türkiye yasağını kaldırdı. Türkiye’ye charter uçuşlar yeniden başlatıldı. Putin, ayrıca darbe girişiminin hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak desteğini açıkladı. Türkiye ve Rusya ilişkilerinde gelinen noktada, iki ülke, ticari ilişkiler ve turizm faaliyetlerinin canlanmasıyla ekonomik alanlarda tekrar kaldıkları yerden devam ederken, Suriye konusunda da ulusal çıkarlar doğrultusunda çok daha titiz bir diplomatik ilişki içerisindeler. Rusya ile Suriye’nin geleceği konusunda anlaşamadığımız konu başlıklarının içerisinde en önemlisi, kuzeyde PYD-YPG’nin korunması var. Rusya, her ne kadar Erdoğan’a “Biz silahlı terör örgütlerinin yanında size karşı yer almayız” demiş olsa da, PYD-YPG meselesinde henüz bizim arzuladığımız bir tavır içerisinde değil.
1960’lı yıllardan itibaren Suriye, ABD’ye karşı koruyucu bir kalkan olarak SSCB’yi seçmiş ve Soğuk Savaş dönemi boyunca bu ülke ile birlikteliğini sürdürmüştür. Bu birliktelik, zamanla Suriye dış politikasının da merkezini oluşturmuştur. Soğuk Savaş döneminin bitiminden sonra, Rusya, yaşadığı sıkıntılar nedeniyle Suriye başta olmak üzere Ortadoğu ile olan bağlantılarını güçlü kılamamış ve bu boşluğu ABD doldurmuştur. Ancak Putin yönetiminde hızla güçlenen Rusya, Arap Baharı sürecini ve Suriye sorununu en iyi şekilde kullanarak, tekrar Ortadoğu ve Doğu Avrupa’daki hâkimiyetini pekiştirmeye başlamıştır. Rusya açısından Suriye’nin önemi tartışılmaz. Rusya, kendi çıkarları doğrultusunda pragmatik bir siyaset izlemektedir. İleriye dönük Rusya’nın nasıl bir politika izleyeceği merak edilmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki; uluslararası baskı arttıkça Rusya’nın çok yönlü politikaları da azalmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, Rusya’nın bundan sonra izleyeceği siyaset sadece Suriye’deki dengeleri değil, aynı zamanda Rusya’nın bölgedeki pozisyonunu da doğrudan etkileyecektir.
Türkiye’nin tutumu ise, “komşularla sıfır sorun” politikası ve Ortadoğu’da bölgesel lider devlet olma hedefi, Türkiye’yi gerek komşuları gerekse diğer Arap devletleri ile sıkı ama bir o kadar karışık ilişkiler yumağı içerisinde bırakmıştır. Türkiye, Suriye’de yaşanan gelişmeleri yakından takip etmektedir. Bunun nedeni ise; Beşar Esad yönetiminin, kendi taraftarlarının desteğini kaybetmemek ve bu arada muhalifleri de etkisiz hale getirmek amacı ile bir yandan 48 yıldır süren olağanüstü hali kaldırması, siyasi tutuklulara genel af ilan etmesi, çok partili yaşama geçişi sağlayan kanunu kabul etmesine karşın, diğer yandan sert müdahaleleri sürdürmesi ve her gün çok sayıda Suriye vatandaşının ölümüne neden olması, gerçekleştirilen reformların anlamsız ve etkisiz kalmasına neden olmaktadır. Özellikle Hama-Humus-Lazkiye ve Deyrizor kentlerinde yoğunlaşan isyanları bastırmada sınırını aşan askeri güç kullanılması, Türkiye’ye mülteci akınına yol açmıştır. Bu durum bir yandan iki devlet arasında siyasi sorunlara yol açmış, diğer yandan Türkiye’nin Suriye’deki paralel devlet örgütlenmesini yani Suriye Ulusal Konseyi’ni desteklemesine neden olmuştur.
Bunun yanında, Suriye’nin siyasi istikrarı ve toprak bütünlüğü, Türkiye için halen büyük önem taşımaktadır. Çünkü Suriye’de oluşabilecek siyasi istikrarsızlık sonucunda, Kuzey Suriye topraklarında Kürt ağırlıklı yeni bir otonom devlet kurulabilir. Bu durum ise, terör örgütü PKK için hedefleri doğrultusunda uygun bir ortamın oluşmasına neden olacaktır. Böyle bir oluşumun gerçekleşmesi, yıllardır terör örgütü ile mücadelesini sürdüren ve bu konudaki hassasiyeti tüm devletlerce bilinen Türkiye açısından sıkıntılı bir ortamın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Kuzey Suriye topraklarında oluşabilecek otonom bir devletin varlığı, aynı zamanda bu sahada yer alan petrol kaynaklarının tekrar paylaşımını da gündeme getirecektir. Bu durum, Türkiye’nin sınırlarında enerji kaynaklarının paylaşımına yönelik çatışmaların belki de bir savaşın yaşanmasına neden olabilir. Ayrıca Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğu ve güneyinde yüzde seksen Sünni halkın hamisi olma gibi çok önemli bir potansiyel gücü elinde bulunduruyor.
Bir yanda Suudi Arabistan, Ürdün, Kuveyt, Katar ve Irak gibi ABD yanlısı Arap devletleri, diğer yanda Mısır, Fas, Tunus, Cezayir ve Libya gibi halk isyanları nedeniyle karışıklık içerisinde bulunan Arap devletlerinin bulunduğu bir ortamda, Suriye’nin Rusya işbirliğinden başka bir yolu da görünmemektedir. Suriye’nin bütünlüğünün önemli olması, bölgede gerçekleşebilecek ve önemli yıkımlara neden olabilecek mezhep çatışmalarının da önünün kapanması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, mezhep birliği açısından Suriye halkının bir arada tutulması önem taşımaktadır.
Suriye’nin siyasi istikrarı ve toprak bütünlüğü Türkiye için çok önem taşımaktadır. Kuzey Suriye topraklarında Kürt ağırlıklı bir otonom devletin kurulması; terör örgütü PKK-PYD için uygun bir ortamın oluşmasına, Türkiye açısından istenmeyen bir ortamın ortaya çıkmasına ve Türkiye’nin sınırlarında enerji kaynaklarının paylaşımına yönelik çatışmaların belki de savaşların yaşanmasına neden olacaktır. Bu nedenle, Türkiye; Rusya, İran, Suriye ve İsrail ile olan ilişkilerini de daha dikkatli bir şekilde sürdürmelidir. Suriye sadece İran, Irak ve Türkiye için değil aynı zamanda Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail açısından da önemli bir devlettir. Bu nedenle iç problemleri ile uğraşması, bölgesel oyunların yeniden yapılandırılmasına yol açar ki bu durum genel olarak bölgede güvensizliğe ve şiddete destek sağlayabilir.
Şeniz DENİZELLİ