Giriş
BM’nin, yaşadıkları dramdan ve operasyonlardan kaçarak Bangladeş’e sığınan Arakanlı mültecilerle yaptığı görüşmelerde, “yargısız infaz, faili meçhul, keyfi tutuklama, tecavüz, toplu tecavüz ve diğer cinsel tacizler, fiziksel şiddet, dayak, işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele, yağma, arazi işgali, özel mülke zarar, etnik ve dini ayrımcılık ve kimliğe dayalı yargılama” suçlarına dair pek çok tanıklıkları kayda geçti. Yine BM tarafından yapılan tüm açıklamalarda, Arakanlı Müslümanlar dünyanın en fazla şiddete ve zulme maruz uğrayan toplumsal grubu olarak belirtilmiştir. Arakan meselesi değerlendirmesini, sadece İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlara karşı İngilizlerin tarafında yer alarak canla başla İngiliz seferberliğine katılarak Arakan cephesinde Japonların mağlup edilmesinde rol oynadıktan sonra ihanete uğrayan Müslüman Rohingyalılar üzerinde Myanmar hükümetinin kurduğu tahakkümle sınırlı görmek, bir çeşit miyopluktan öteye gidemez. Diğer yandan, din ve milliyetçilik temelli çatışmalardan mütevellit geniş çaplı bir etnik temizlik ve katliamları da içine alan bir olayı sadece insani bir sorun olarak ele almak, bölgede küresel güçlerin son zamanlarda giderek iştahını açan enerji kaynakları da düşünüldüğünde, kompozisyonun sadece bir kısmına odaklanmak olacaktır. Bugün bölgede sadece ABD, Rusya ve Çin değil, aynı zamanda Hindistan, Japonya, Fransa ve İngiltere gibi aktörler de pastadan pay kapma mücadelesi içindedirler. Elbette bu söylem, Rohingyaların haksızca maruz kaldıkları dehşet verici “Apartheid, Soykırım, Etnik kıyım vb” gibi insanlık dışı uygulamaları ve neticesinde hasıl olan dramı indirgemeci bir yaklaşımla ele aldığımız ve itibarsızlaştırdığımız anlamına gelmemektedir. 2010 yılından itibaren biri doğalgaz, diğeri petrol olmak üzere Arakan’dan başlayıp Çin’in Yunnan eyaletine kadar uzanan iki ayrı boru hattının yapımından, bölgenin kanıtlanmış ve kanıtlanmamış rezervlerine kadar pek çok konuya temas eden bu makale, bölgede yaşanan sorunların enerji boyutunu mercek altına alarak, geçen yıllar içinde bu bağlamdaki gelişmelere ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Arakan’da İnsanlık Dramı, Jeopolitik ve Tarihsel Arka Plana Dokunuşlar
Myanmar, resmî adıyla Myanmar Birliği Cumhuriyeti ve ayrıca bilinen adlarıyla Burma ya da Birmanya, Güneydoğu Asya’da, Andaman Denizive Bengal Körfezi kıyısında, Bangladeş, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Laos ve Tayland arasında yer alan ülkedir.[i] Coğrafi olarak bunu daha da genişletirsek, Myanmar, Çinhindi’nin kuzeybatısında yer alır. Komşularını konumladığımızda; kuzeybatıda Hindistan ve Bangladeş, kuzeydoğuda Çin Halk Cumhuriyeti, güneydoğuda Laos ve Tayland’dır. Ülkenin güneybatı kıyıları Bengal Körfezi ile çevrilidir. Çoğunluğu Budist olan Myanmar’da, resmi makamlar, Müslümanların nüfusun yüzde 4’ünü oluşturduğunu iddia etmektedirler. Ancak Müslüman önderler, bu oranın yüzde 10 ile 14 aralığında olduğunu söylemektedirler. Müslümanların etnik köken dağılımına bakıldığında ise veriler şöyledir: yüzde 68 Hint, yüzde 30 Myanmarlı, yüzde 2 Çin asıllı. Müslümanların yüzde 41’i Arakan bölgesinde, geri kalanı ise ülkenin diğer bölgelerinde yaşamaktadırlar. Müslümanların da ekseriyası Hanefi mezhebindendir.[ii] Hint asıllı Müslümanlar, çoğunlukla başkent ve çevresinde yaşarken, Bengal, Urdu ve Burma dillerinin karışımı olan bir dili konuşan Rohingyalılar, Arakan bölgesinde yaşamaktadırlar. Diğer Müslümanlara göre daha yoksul olan Rohingyalılar, savaş, sürgün ve baskılara mâruz kalmışlardır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Arakan’da Müslüman devleti kurma faaliyetleri silâhlı çatışmalara ve hükümetin askerî operasyonlar yapmasına neden olmuş, binlerce Müslüman yurtlarından çıkarılmış ve camileri, okulları, evleri zarar görmüştür. Bunlardan geriye dönenleri Myanmar hükümeti ülkeye kaçak yollardan giren yabancılar olarak kabul etmiştir. 1989 ve 1991 senelerindeki operasyonlar sonucunda 250.000 Arakanlı Müslüman tekrar Bangladeş’e sığınmış ve ancak Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Bürosu’nun (BMMYK) baskısı neticesinde 1992’de ülkeye geri dönebilmişlerdir. Müslümanların bir kısmı halen mülteci olarak Bangladeş’te kamplarda yaşamaktadır. Myanmar hükümeti, Rohingyalar’a tam vatandaşlık hakkı vermeyi reddederek, onları, Myanmar vatandaşı sayılabilmeleri için vatandaşlık kanununa göre İngiliz işgali ve Hint göçmen akını başlamadan yani atalarının 1824 tarihinden önce ülkede yaşadıklarını ispatlamaya zorlamaktadır. 1948’den beri savaşan Müslümanlar ise, 1999’da Arakan Rohingya Millî Teşkilâtı’nı ve 2000 yılında da Rohingya Dayanışma Örgütü’nü kurarak faaliyetlerini Bangladeş üzerinden sürdürmektedirler.
İnsan hakları kuruluşlarının vermiş oldukları raporlara göre, 1962-1984 yılları arasında 20.000 Arakanlı Müslüman öldürüldü. Yüzlerce kadına tecavüz edildi ve Müslümanların tüm mal varlıklarına el konuldu. Devletin iletişim araçları, İslam dini hakkında yalan ve iftiralar yaymak için kullanıldı. 1978 yılının baharında, 200.000 Müslüman Bangladeş’e göçmek zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçtiğimiz ay Arakan’da uzun süredir devam eden ‘ayrımcılık, umutsuzluk ve aşırı yoksulluğun’ farkında olduklarını belirtti. Diğer yandan, Birleşmiş Milletler’in (BM) Myanmar İnsan Hakları Özel Raportörü Yanghee Lee, Myanmar’ın Arakan eyaletinde çoğu Arakanlı Müslüman olmak üzere 1.000’den fazla kişinin öldürülmüş olabileceğini söyledi. Raportör, “Bence bu dünyanın ve Myanmar’ın son yıllarda karşılaştığı en büyük felaketlerden biri” dedi. Birleşmiş Miller’in Myanmar’daki İnsan Hakları Özel Raportörü Lee, Arakan eyaletinde çoğu Arakanlı Müslüman olmak üzere 1000’den fazla kişi öldürülmüş olabileceğini söyledi. Sputniknews’ün[iii] içinde bulunduğumuz 2017 yılı Eylül ayı ilk haftasındaki haberine göre, AFP’ye konuşan Güney Koreli raportör Lee, “Belki de 1.000 ya da daha fazla insan öldürüldü. Bu rakam iki tarafı da kapsıyor olabilir ancak çoğu Arakanlı’lardan oluşuyor” ifadelerini kullandı. Raportörün açıkladığı rakamlar, Myanmar hükümetinin duyurduğunun yaklaşık 2 misli. Hükümet, 25 Ağustos 2017’de Arakanlı militanların güvenlik noktalarına gerçekleştirdiği koordineli saldırıların ardından bölgede başlatılan operasyonlardaki çatışmalarda 400’den fazlası Arakanlı militan olmak üzere 475 kişinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu. Hükümet, son açıklamasında 7’si Arakanlı Müslüman, 7’si Hindu ve 16’sı Arakanlı Budist olmak üzere 30 sivilin ve 15 güvenlik görevlisinin çatışmalarda öldüğünü, Arakanlı Müslümanlara ait 6.600 ev ile Müslümanlar’a ait olmayan 201 evin yakıldığını duyurdu. BM raportörü Lee’ye göre, “Rakamları düşük olarak tahmin etmiş olmamız yüksek olasılık. Maalesef bölgeye giriş olmadığından bunları doğrulayamıyoruz. Bence bu dünyanın ve Myanmar’ın son yıllarda karşılaştığı en büyük felaketlerden biri” ifadelerini kullandı.
Diğer taraftan, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Sözcüsü Vivian Tan, son 2 haftada Bangladeş’e sığınan Arakanlı Müslümanların sayısının 270.000’e ulaştığını duyurdu.Daha önce bu rakamın 164.000 olduğu açıklanmıştı. 2017 yılının Ocak ayında, yakın zamana kadar uzunca bir müddet ABD’nin kara listesinde yer alan eski General Myint Swe’nin Başkanlık ettiği Myanmar hükümetinin Arakanlı Müslümanlara yönelik askeri operasyonlarındaki insan hakları ihlalleri iddialarını soruşturma amaçlı oluşturduğu komisyon, ara kararında güvenlik güçlerinin etnik azınlığa ‘soykırım’ yapmadığına karar vermişti. Komisyonunun ara karar raporunda, “Bölgedeki nüfusun, camilerin ve dini yerlerin varlığı soykırım ve dini zulüm olmadığının kanıtıdır” ifadesine yer verilmişti. Komisyon, ayrıca güvenlik güçlerinin yaygın olarak tecavüzle suçlandığı iddiaları da ‘yetersiz kanıt’ olması nedeniyle reddetmişti. Öte yandan, güvenlik güçlerinin sivilleri yargısız infazla öldürdüğüne yönelik iddialara yer verilmeyen Komisyon’un raporunda, 485 Arakanlı hakkında yasal işlem başlatıldığı, ayrıca Arakanlı silahlı militanların bölgede hala varlık gösterdiği belirtilmişti. Kundaklama, hukuksuz gözaltı ve işkence iddialarına yönelik soruşturmaların devam edeceğini açıklayan Komisyon’un raporunu bu ay tamamlaması bekleniyor. Raporda, Arakanlı Müslümanlardan da ‘Bengalli’ olarak bahsedildi. Zira, Myanmar hükümeti yüzyıllardır bölgede yaşamalarına Arakanlı Müslümanların komşu Bangladeş’ten gelen ‘kaçak’ göçmenler olduğunu savunuyor. Bu meyanda , sözkonusu rapordan 4 gün önce sosyal medyada Myanmar polisinin onlarca Arakanlı Müslümanı sıraya dizip bazılarını tekme tokat dövdüğü görüntüler yine bir polis memuru tarafından paylaşılmıştı. Son yapılan açıklamada, olayla ilgili 8 polisin gözaltına alındığını duyuruldu.
Nüfusunun ekseriyası Budist olan Myanmar’da yaklaşık 1 milyon Arakanlı Müslüman yaşıyor. Myanmar güvenlik güçleri, 3 ay önce Arakan’daki bazı karakollara saldırıların ardından bölgede büyük bir operasyon başlattı. Resmi rakamlara göre, operasyonun başlangıcından bu yana onlarca kişi öldü. Bangladeş son aylarda yaklaşık 50.000 Arakanlı’nın Myanmar’dan kaçarak ülkeye girdiğini duyurdu. CNN ise, 4 Aralık’ta annesi ve kardeşi ile birlikte Myanmar-Bangladeş sınırındaki nehri geçmek isterken boğularak öldüğü iddia edilen 16 aylık Muhammed Shohayet’e ait olduğu öne sürülen bir fotoğrafı yayınladı. Mezkur fotoğraf, anaakım medyada 2015’te ailesiyle birlikte Avrupa’ya sığınmak isterken boğulan ve cansız bedeni Bodrum sahiline vurunca bir anda dünyanın gündemine oturan 3 yaşındaki Suriyeli Aylan Kurdi’yi hatırlattığı vurgulanarak servis edildi.
Tarihsel olarak baktığımızda, İslam’ın Burma’ya girişi ilk kez 8. asırda Müslüman tacirler aracılığıyla oldu. 9. yüzyılda Müslüman tacirlere ait bir gemi Arakan’a yakın Bengal Körfezi’nde batmış ve gemideki onlarca Müslüman karaya çıktıktan sonra bir daha ülkelerine dönmemişlerdir. Çeşitli kaynaklar, Arakan’a yerleşen bu Müslümanların İslam’ın bu bölgede yayılmasında yoğun bir gayret ve emek göstermiş olduklarına işaret etmektedirler. 13. yüzyılda Arakan halkı tamamen Müslümanlaşmıştı ve 15. yüzyıla gelindiğinde 1430 yılında Arakan İslam Devleti kurulmuştu. Arakan İslam Devleti’nin ilk Sultanı Süleyman Şah’tı. Arakan İslam Devleti 1784 yılına kadar bölgeye hükmettiği bu dönem, Arakan’ın bir ticaret ve ilim merkezi olduğu zamanlardı. Portekizliler ve Hollandalılar Arakan ile ticaret yapıyor ve Arakan’ın ekonomik olarak güçlenmesine katkı sunuyorlardı.
Arakan bölgesi, ülkenin batısındaki Bangladeş hududundaki bir coğrafyadır ve Myanmar’a (Burma) 1748 yılında, bağlanmıştır. Myanmar, yani eski adıyla Burma, 1784’te Süleyman Şah sonrası tattı sömürgeleştirilmenin zehrini. 1820’de büyük Myanmar Generali Maha Bandula, Hindistan’ın İmphal (Manipur) ve Assam eyaletlerini ele geçirip Bengal’e yönelince, Hindistan’a o zaman egemen olan İngilizler Myanmar’ya savaş ilan ettiler. Neticesinde Maha Bandula geri püskürtüldü ve Myanmarlılar yalnızca Assam ve İmphal üzerindeki isteklerinden vazgeçmekle kalmadı, aynı zamanda Aşağı Birmanya’nın Arakan ve Tenasserim bölgelerini de İngilizlere bırakmak zorunda kaldılar. Sonrasında 1826-1882’de İngilizler, Aşağı Myanmar’ı adım adım ele geçirdiler. Kral Thibavv’la 1886’da yapılan savaştan sonra, başkenti Mandalay olan Yukarı Birmanya da İngilizler’in denetimi altına girdi. 1919’dan 1937’ye kadar Myanmar, “Birmanya” adı altında Hindistan’ın bir eyaleti olarak İngiliz yönetiminde kaldı. 1938 yılında kısmi bir bağımsızlık elde etmiş olsalar da, iktidarı ele geçiren cunta Müslümanlara büyük eziyetlerde bulunmaktaydı. 28 Mart 1942 tarihinde ilk olarak Minbya şehrine bağlı Çanbilli köyünde başlayarak sonrasında bütün Arakan’a sirayet eden mezkur katliamda, kaynaklar en az 150.000 Arakanlı Müslümanın öldüğü tahmin etmekteydiler ve bu tarihi katliam esnasında yüz binlerce Arakanlı vatanını terk ederek komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardı.
1948 senesinde İngiliz sömürgesi olmaktan çıkıp bağımsız devlet konumuna gelerek parlamenter demokrasiye geçen Myanmar, 1960’lı yıllardan beri askeri diktatörler tarafından yönetilmiştir. Ara ara seçimler yapılmakla birlikte, askeri rejimin seçimi kazananlara iktidarı devretmememiş olması, bu seçimleri sembolik kılmıştır. 1962 yılında askeri darbeyle iktidara gelen komünist General Ne Win, devletin tüm imkânlarını Müslümanları yok etmek için seferber ediyordu. Hazırlanan “Burma Sosyalist Parti Programı”nda, her türlü yol kullanılarak Müslümanların dinlerinden uzaklaştırılması hedeflenmekteydi. 1988‘e kadar Burma Sosyalist Program Partisi’nin (BSPP) hüküm sürdüğü dönemin ardından, 1988’den 1997‘ye kadar da Yasa ve Düzeni Koruma Konseyi (SLORC) iktidara geçmiştir. 1998’nin son aylarında Arakan’da bulunan Müslüman kuruluşlar tek bir çatı altında toplanma kararı almalarının hemen ardından da Rohingya Ulusal Ordusu kuruldu. Ordunun eğitim işlerini Taliban ve El-Kaide üstlendi. Dünya Bülteni’nin haberine göre, 1990’lardan sonra Müslümanlar tekrar büyük bir kıyıma uğramış ve yine 200.000 kişi 1992 yılında Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştır. Oldukça fakir bir İslam ülkesi olan Bangladeş, Burmalı mültecileri topraklarında ağırlamakta, ancak yiyecek ve barınma konusunda yardım etmekte bir hayli zorlanmaktaydı ki bugün durum hala aynıdır. .
Arakan’a Myanmar’la Bölge ve Bölgedışı Aktörlerin Enerji İştahı Ekseninden Bakış
19. yüzyıla doğru geri gittiğimizde, Myanmar’da petrol üretimi 1871 yılında, İngilizlerin sonrasında ismi Burma Petrol Şirketi olarak değiştirilecek olan Rangoon Petrol Şirketi’ni kurmasıyla başlamıştır. Aradan geçen yüzyıl sonrası, Myanmar, 1970 senesinden bu yana doğalgaz üretmektedir.[iv] Myanmar yönetimi, 1990’lı yıllarda Maltaban Körfezi’ndeki doğalgaz yataklarını işletme ayrıcalıklarını Fransa’nın Elf-Total şirketi ile İngiltere’nin Premier Oil şirketine vermiştir. Bu düzenlemeden kısa süre sonra da rezerv kapasitesi 5 trilyon kübik feet olan Yadana ve Yetagun gaz rezervlerini işletme ayrıcalığı da ABD’nin 2000li yıllarda Chevron tarafında satın alınacak olan Texaco ve Unocal şirketlerine verilmiştir.
Amerikan şirketleri 2002 yılında Yetagun projesinden çekilme kararı almışlar ve Malezya’nın Petronas şirketi de İngiliz şirketi Premier Oil’ın yüzde 27 lik hisselerini satın almıştır. 2005 yılında Çin, Tayland ve Güney Kore Myanmar’ın petrol ve doğalgaz sektörüne yoğun yatırımlar yapmışlardır. Yadana sahası Elf-Total şirketi tarafından işletilmeye devam etmektedir. Yetagun ise, Petronas ve Myanmar’ın devlet şirketi olan Myanmar Oil and Gas Enterprise (MOGE) ve Japon şirketi Nippon Oil ve PTT-EP şirketleri tarafından işletilmektedir.
15 Ağustos ve 26 Eylül 2007 tarihleri arasında, Myanmar’da “Safran Devrim” girişimi yaşandı. Bu olayların safran rengi ile tanımlanmasının nedeni, Budist rahiplerin giysilerinin bu renkte olmasıdır. Çin’in ithal etmekte olduğu petrolün yüzde 80 i Malakka Boğazı’ndan geçmektedir. Bu boğazın en dar yeri olan Phillips Kanalı’nın genişliği sadece 1,7 mil (3 km’den biraz fazla) olup, yılda 60.000 gemi (günde ortalama 164 gemi) geçmesi nedeniyle, çarpışma, karaya oturma, korsanlık, sabotaj, kaçırılma ve petrol sızıntı riskleri ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu boğazı kapatacak bir olay, bir yandan petrol fiyatlarını, diğer yandan tanker taşıma ücretlerini ciddi bir şekilde yükseltebilecektir.[v] 2005 yılında Boğaz’ın güvenliğini yükselten önlemler alınmış olsa bile, riskler tümüyle ortadan kalkmamıştır. Bu boğazın güvenliği Çin, Hindistan, Japonya, Endonezya gibi bölge ülkelerini olduğu kadar ABD’ni de yakından ilgilendirmektedir. Çin, Basra Körfezi’nden ve Afrika’dan gelen petrolleri için daha güvenli bir güzergâh olarak da Myanmar’dan başlayan ve ülkesindeki sanayi bölgelerine ulaşan bir petrol boru hattı projesini uygulamaya başlatmıştı. Çin petrol ve doğalda güvenliğini yükseltebilmek için 2004 yılından beri Myanmar ile işbirliğini geliştirmeye özen göstermişti. Bu bağlamda 2004 yılında iki ülke arasında görüşmeler başlamış ve 2005 yılında PetroChina ile Myanmar hükümeti arasında 30 yıllık doğalgaz satın alma anlaşması imzalanmıştır. Bu süreç devam ederken, Myanmar, Bengal Körfezi’ndeki Shwe doğalgaz rezervlerinden iki blokta doğalgaz arama ve üretme hakkını Hindistan’a vermişti. Ancak, Hindistan üretilecek doğalgazı boru hatları ile Bangladeş üzerinden taşımak için anılan ülke ile yaptığı görüşmelerde istenilen sonuca ulaşılamayınca, söz konusu doğalgaz sözleşmesini uygulamaya koyamamıştı. Arakan eyaletinin başkenti Sittwe’nin (Akyab) 120 kilometre güneyinde bulunan liman şehri Kyaukpyu açıklarında, Güney Koreli petrol şirketi Daewoo, 2004’te arama yaptığı iki deniz sahasında toplam 1.2 trilyon metreküplük doğalgaz bulmuştu.
2005 yılında imzalanan anlaşmaya dayanarak PetroChina ve CNPC (Çin Ulusal Petrol Şirketi) ile Shwe doğalgaz yataklarını bir bölümünü işletmekte olan Daewoo Uluslararası Konsorsiyumu ile 2008 yılı sonunda bir sözleşme imzalanmıştır. Bu gelişmeler üzerine, Myanmar’dan Çin’e doğalgaz ile Çin’in Afrika ve Basra Körfezi’nden ithal etmekte olduğu petrolü taşıyacak iki boru hattının sırasıyla 1,5 ve 1,04 milyar dolara yapımı hususunda da Çin ve Myanmar hükümetleri anlaşmaya varmışlardır. Bu anlaşmalara göre, doğalgaz boru hattı Haziran 2013’te ve petrol boru hattı da Ağustos 2014’te işletmeye alınacaktı. Çin ve Myanmar arasında doğalgaz satın alma anlaşma görüşmelerinin başlaması ile Safran Devrim girişimin aynı zamana denk gelmiştir. Öte yandan, Safran Devrimi’ni başlatan rahipler sokaklardayken, ABD, Hindistan, Avustralya, Japon ve Singapur donanmaları ABD uçak gemilerinin de katıldığı Malabar 7 deniz tatbikatının -Japonya’nın Çin’in karşısındaki Okinawa adası açıklarında- gerçekleşmesi de yine eş zamanlara denk gelmiştir.
2010 yılında Myanmar-Çin petrol ve doğalgaz boru hatları projesininin hareketlendiği bir yıldı. O seneden itibaren biri doğalgaz diğeri petrol olmak üzere Arakan’dan başlayıp Çin’in Yunnan eyaletine kadar uzanan iki ayrı boru hattının yapımına başlandı. Arakan’ın başkenti Akyab’da yapılan derin deniz limanı ve enerji terminalleri sayesinde Arakan petrolünün yanı sıra 30 yıl boyunca Afrika ve Orta Doğu’dan Çin’e giden tankerlerin boşaltılacağı liman haline gelmesi öngörülüyordu bu planda. 2011 senesinde, 49 yıldan sonra ilk kez sivil bir hükümet iktidara gelmişti. Bu yeni hükümet, cezaevlerindeki siyasi muhalifleri, Budist rahipleri ve sanatçıları serbest bırakmıştı. Ayrıca medya üzerindeki sansür kalkmış, sendika kurmaya izin verilmiş, muhalif parti adaylarının seçime girmesi sağlanmıştı. Myanmar’a yıllarca ambargo uygulayan ABD’nin Aralık 2011’de Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın ülkeye ziyareti sonrası tutumu değişti. 2012 yılının Temmuz ayına gelindiğinde, Myanmar’a tatbik edilen ambargo ve sınırlamaları kaldırdı. ABD’nin bu hamlesinin arkasında, zaten aralarında stratejik ve kaynaklar açısından yakınlık olan Çin’den Myanmar pastasını kapma gayesinden başka bir amaç yoktu. Kaynaklar ve ekonomik avantajlardan istifade etmek, ülkeyi kendi tarafına çekmek idi gayesi. Aynı yıl Türkiye 2012’de Myanmar Yangon Büyükelçiliğini açmış ve pek çok alanda alanda işbirliği yapmaya başlamıştı. Hükümetin kimlik vermeyi reddettiği Arakanlı Müslümanlar ve Budistler arasında yine 2012’de yaşanan şiddet olaylarından dolayı çok sayıda Arakanlı Müslüman hayatını kaybetti, 100.000’den fazlası da yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı. Kaynaklar 2012-2013 seneleri arasında Myanmar’da, çoğu Müslüman 250 kişinin ölümüne neden olan şiddet olayları yüzünden yaklaşık 140 bin kişi yer değiştirmek durumunda kaldığına ve Budist çetelerin kontrolünde yaşanan bu olaylara Türkiye dışındaki ülkelerin büyük kısmının sessiz kaldığına işaret etmekteler.
2013 yılı Eylül ayında Endüstriyel ve motor yağları üreticisi Atlantik Petrol, Batılı dev markaların hakim olduğu Çin pazarına girdiğini halka açıldıktan sonra ihracatını üçe katlamıştı ve sıra Myanmar pazarına gelmişti. Yine 2013 yılı Ekim ayında ise Çin Milli Petrolleri (CNPC), Çin-Myanmar arasındaki doğalgaz boru hattının Çin’in ve Lufıng ve Guigang şehirleri arasındaki ikinci aşamasının da tamamlandığını ve faaliyete başladığını duyurmaktaydı. CNPC, doğalgaz boru hattının Myanmar’dan Çin`in güneybatısına yıllık ortalama 12 milyar metreküp (bcm) doğalgaz taşımasını beklediklerini ve yıllık kömür tüketiminin 30,72 milyon ton azalacağını belirtmişti. Boru hattının 2 bin 520 kilometre uzunluğunda olduğu ve bunun 793 kilometresinin Myanmar`da bulunduğu belirtiliyor. Proje kapsamında Myanmar`ın Kyaukpyu bölgesinden pompalanan doğalgazı, Magway ve Mandalay`dan geçerek Çin`in güney eyaleti Yünnan`a ulaştıran Çin-Myanmar doğalgaz boru hattı ülkenin kuzeybatısından, üretimin ve sanayinin yoğun olduğu doğu sahili boru hatlarına da bağlanacağı ifade edilirken, hattın az gelişmiş güneybatı bölgelerin ekonomisine katkıda bulunacağı kaydedilmekteydi. Myanmar-Çin petrol ve doğalgaz boru hatları projesinin bir parçası olan hattın inşası 2010 yılında başlamış ve projenin ilk aşaması 2013 Temmuz ayında Myanmar`dan Çin`e doğalgaz pompalamaya başlamıştı. Myanmar-Çin enerji hatları projesi kapsamında doğalgaz projesine paralel olarak bir de petrol boru hattı inşası yapılıyordu. İki ülke arasındaki petrol boru hattının da 2013 yıl sonu faaliyete geçmesi beklenirken, petrol boru hattının yıllık 22 milyon ton petrol taşıması hedeflenmekteydi. Aynı yıl Nisan ayı içinde de Schneider Electric, China National Petroleum Corporation’ın (CNPC) yan kuruluşu olan China Petroleum Materials Corporation tarafından, Sino- Myanmar Boru Hattı Projesi için kurumsal kontrol ve izleme sistemi kurmak üzere seçilmişti ve şirket tarafından sağlanacak mühendislik istasyonu kontrol sistemi, yeni boru hattının gerçek zamanlı olarak uzaktan izlenmesine ve yönetilmesine olanak tanıyarak, şirketin operasyon verimliliğinin desteklenmesi hedeflenmişti.
2014 yılı Mart ayında Myanmar açık denizinde petrol ve gaz keşfini dünya enerji devleri yapacağı açıklandı ve Myanmar hükümeti, ülkenin açık deniz petrol ve gaz keşif lisansını Amerikan Chevron ve ConocoPhillips, Norveçli Statoil, İngiliz Shell ve BG ve Fransız Total’in kazandığını duyurdu. Yaklaşık 50 sene askeri yasalar altında izole olarak zayıf düşen Myanmar (eski adıyla Burma), 2012 yılında üzerinde uygulanan uluslararası yaptırımların kalkmasından bu yana işletilmemiş olan enerji potansiyelini işleterek ekonomik olarak gelişme umudu taşımakta idi bu hamleler. Myanmar Enerji Bakanı, 2013 yılı Nisan ayında düzenlenen ihaleye dünya genelinde 68 şirketin katıldığı ve bunlardan otuzunun teklif sunduğu bilgisini vermişti. Açık denizde bulunan 30 blok için ihaleye gidilmiş, ancak 10’u sığ sularda 10’u da derin sularda olmak üzere toplamda 20 blok için ruhsat verilmiş, bakiye 10 alan için ne zaman bir ihaleye gidileceği konusunda bir açıklama yapılmamıştı. Sığ sularda yapılacak keşif çalışmaları için yabancı şirketlere yerli şirketlerle ortak olma şartı getirilirken, yüksek maliyet ve teknik deneyim gerektiren derin sulardaki keşifleri için böyle bir şart getirilmedi. Ayrıca, ihaleyi kazanan firmalara devlet şirketi olan ve geçmişte yolsuzluklarla gündeme gelen Myanmar Petrol ve Doğalgaz Kuruluşu (MOGE) ile ürün paylaşım sözleşmesi imzalamaları şartı koşulmuştu. Bakan, o zaman yaptığı açıklamada bu 20 ruhsat için imza bonusu olarak 226,1 milyon dolar gelir elde ettiklerini belirterek, bu miktarın bugüne kadar aldıkları en yüksek miktar olduğunu söylemişti. Yaptırımlardan önce çalışma yürüten Total ve Chevron’un da bulunduğu bazı yabancı şirketler ise çoktan açıkdeniz bloklarında yerli şirketlerle ortaklık kurmuş vaziyette idiler.
2015 yılı 8 Kasım’da Ulusal Demokrasi Birliği’nin (NLD) açık ara farkla genel seçimleri kazandığı bir seneydi. Aynı yıl Mart ayında BG Group ve Woodside, Myanmar açık denizinde petrol ve doğalgaz için 1,08 milyar dolar yatırım yapacağı açıkladı İngiltereli BG Group ve Avustralyalı Woodside Petroleum Ltd, Myanmar`ın Batı Rakhine eyaleti sahili açıklarında bulunan dört petrol ve doğalgaz bloğuna 1,08 milyar dolar yatırım yapmayı planlamaktaydı. Ülkenin iki sığ deniz suları bloğu, iki de derin deniz bloğu için geçen yıl Myanmar`ın yaptığı ihaleyi kazanan iki şirket Myanmar Enerji Bakanlığı ile üretim paylaşım anlaşması imzaladılar. Yetkililer, sığ bloklardaki çalışmalar için en az 545,5 milyon dolar, derin deniz çalışmaları için de en az 535,1 milyon dolar harcama yapılacağını açıkladılar. Ayrıca gözlem ve keşif çalışmalarının da 7 veya 8 yıl süreceği de ifade edildi. BP verilerine göre, Myanmar’ın kanıtlanmış doğalgaz rezevleri 2013 yılı sonu itibariyle toplamda 10 trilyon kübik feet idi.
2016 yılında Myanmar Dini İşler Bakanı Aung Ko, ülkede yaşayan Budistleri tam vatandaş ilan etmiş, Müslümanları ise “yan ve yarı vatandaş” şeklinde tanımlanmıştır.[vi] 2017 senesinde İngiliz ve Myanmar firmaları Arakanlı Müslümanların yaşadığı bölgede petrol ve gaz arama faaliyeti için ortak girişim başlattı. Enerji Enstitüsü haberi[vii], Bir İngiliz şirketi Myanmar firması ile denizcilik endüstrisine ve petrol ve doğalgaz sektörüne girmek üzere ortak girişim kurdu şeklinde ve İngiliz James Fisher and Sons ve Myanmar firması Royal Marine Technology Co Ltd’den temsilcilerin, 20 Mart’ta Sule Shangri-La Otel’de bir Mutabakat Zaptı imzaladığı şekline duyurdu.James Fisher and Sons’un CEO’su Nick Henry, Myanmar’a girme nedeninin, ülkenin son zamanlarda uluslararası alanda dikkat çeken ham petrol ve doğalgaz piyasasının geliştirilmesine yardım etmek olduğunu söylemişti. Şirketin, petrol ve doğalgaz çıkarma şirketlerine hizmet ve destek sağlamaya devam edeceğini, teknolojik yardımlar sunacağını ve ülkedeki yerel mühendis mezunlarını eğitmeye devam edeceğinin de altını çiziyordu.Royal Marine Technology’nin genel müdürü U Myint Aung, “Denizaşırı hizmetler çok geçmeden Myanmar’da genişleyecek. İşte bu yüzden yerli şirketlerimizle işbirliği yapmak için ilk adım bir anlaşma imzaladık. İngiltere firması buraya yerleşmek için firmamızla birlikte çalışıyor “ şeklinde konuşmuştu..
Araştırma şirketi IHS Global Insights’a göre, Myanmar’ın 3.2 milyar varil petrole ve 18 trilyon kübik feet (tcf) doğalgaz rezervine sahip olduğu tahmin ediliyor. Aslında, ülkenin kanıtlanmamış ve kaydedilmemiş kaynaklarının çok daha büyük oranda olduğu belirtiliyor. İngiltere Ticaret ve Yatırım Dairesi’nin (İngiltere Ticaret Bakanlığının öncül kuruluşu) yazdığı petrol ve gaz sektörü üzerine bir rapor, Myanmar’ın kanıtlanmış rezervlerinin komşusu olan Hindistan’la neredeyse aynı seviyede olduğunu bildiriyor. Hindistan, 5.7 Milyar varil petrol ve 18 trilyon doğalgaz ve dünya petrolünün British Petroleum tarafından 2013 istatistiksel incelemesi ile kaynaklarının değeri açısından uluslararası olarak 16. sırada yer alıyordu. Haziran 2014’te, Myanmar hükümeti, 20 uluslararası firmaya offshore blokları keşfetmek ve üretmek için ön izinleri vermişti.
Arakan eyaletinin başkenti Sittwe’nin (Akyab) 120 km güneyindki Kyaukpyu açıklarında, Güney Koreli petrol firması Daewoo 2004’teki aramalarından sonra Çinli CNOOC ve CNPC, Malezyalı Petrogas, Hintli GAIL şirketleri de ruhsat alarak gaz yataklarını geliştirmeye başlamışlardı. Çin bölgedeki petrol ve doğalgaza talip olmuş projeye de kayda değer bir yatırım yapmıştı. Myanmar’daki cunta lideri Than Shwe ile pazarlıklara başlayan Çin, tam kapasite hayata çalıştığında günlük 500 milyon metreküp doğalgaz üretilmesini hedefleyen Shwe gaz[viii] ismi verilen projeyi de hayata geçirmişti Plana göre Çin bu gazın tamamını satın alması esastı. Çin’in yine aynı yerde varlığı ispatlanmış 2.1 milyar varillik petrol rezervine de talip oldu. Şimdi ülke çapında 23 saha için ihale yapılıyor. Malaka Boğazı’na alternatif olacak boru hatları, Çin’in Singapur ve Malezya’ya olan bağımlılığını da azaltacak. Myanmar ise bu projeden 29 milyar dolarlık bir gelir elde edecek. 5 bin 620 dönüm yer işgal edecek boru hatları ve çevresi Myanmar hükümeti tarafından askeri bölge ilan edilecek korunacak. Myanmar burada 13 bin 500 asker bulunduracak. Boru hatlarının bulunduğu köyler boşaltılıp kamulaştırılacak. Günmüzde ABD’ li Union Oil Company of California (UNOCAL) ile Fransız Total şirketlerinin Çin’de çıkan petrolü gazı gemilerle taşımak için Hint Okyanusuna indirmeyi amaçlıyor. Boru hattının rotası Myanmar. 240 km yol boyunca Rahignya’da Müslümanlar, Rakhine’de Budistler ve Burma köyleri bulunmakta. Köylülerin sorun çıkarmasından çekinen Petrol tröstü; Myanmar Ordusu, Müslüman düşmanı Budist rahibi Wirathu, Harkat-ul-Ansar örgütü ile anlaşma yoluna gitmeyi seçiyor. Bölgeye silah ve para akışının ardı arkası kesilmiyor. Budist çeteler Müslüman köylerini basıp camileri yakarken cihatçı Arakan’lı çeteler de Budist öldürüp tapınak yakmakta. Myanmar ordusuysa hem Müslüman, hem de Budist ve Burma köylerini yakımakta halk zorunlu göçe zorlanıyor. Boru hattı boyunca tüm köyler yerleşim yerleri göç ettirilip boşaltılıyor. UNOCOL ve TOTAL Müslüman ve Budist çetelere Milyon dolarlar dağıtırken Myanmar Ordusu da aynı şekilde sebeplenmekte. Çeşitli kaynaklar yerleşim yeri olan 240 km yol boyunca yüz binlerce insanı tek, tek memnun etmek için emlak ücretini ödemektense 30-40 Milyon dolarla konunun halledildiğini iddia etmekteler.
Sonuç
Myanmar’ın Arakan eyaletinde yaşanan insan hakları ihlalleri, güvenlik sorunları ve insani durum bir hayli yürek burkucu. Myanmar haber ajanslarının servis ettiği bilgiler doğrultusunda Budist çetelerin zulmü, cinayet, toplu tutuklamalar, tecavüz vakaları ve işkence suretinde kendini gösteriyor. Buna ilaveten iktisadi anlamda çeşitli boykotu yaşayan Myanmar Müslümanları’nın, evleri ve işyerleri ateşe veriliyor. Gençler keyfi tutuklamalar yüzünden yaşadıkları yerlerden kaçmaktalar. Budist çeteler, Müslümanlara ait olan ev, cami, işyerleri ve araçlarını kundaklamaya devam ediyor. Enerji tarafına bakıldığında günümzde James Fisher ve Sons, konteyner gemileri ve hatta denizaltılar kaynaklar sağlama faaliyetin srdürüyor. Öte yandan gaz ve petrol boru hattı ile ilgili inşaat ekipmanlarının yanı sıra onarım ve bakım makineleri ve aparatların tedariki devam etmekte. Ülkede denizle ilgili hizmetler var, ancak bu gibi büyük ölçekli hizmetleri sunan bir şirket henüz Myanmar’a gelmemekle birlikte Myanmar’daki petrol ve gaz sektörü, araştırma için uluslararası firmalar adeta bir yarış halinde. Kısa bir süre evvel açık arazi ve açık deniz ihaleleri, dünyanın en büyük petrol ve gaz şirketlerinin bir kısmını Myanmar’a getirdi. 2013 yılında açık deniz ve açık deniz araştırma ruhsatı alan şirketlerin birçoğu Shell, BG Group ve Ophir Energy gibi İngiliz şirketleriydi.Hali hazırda faaliyete geçen dört offshore alanı bulunmaktadır. En eskisi, Fransız firması Total tarafından yönetilen bir konsorsiyum tarafından yönetilen Yadana. Yetagun, Malezya devi Petronas, Shwe, Güney Koreli Daewoo International ve Zawtika tarafından Taylandlı PTTEP şirketi tarafından işletiliyor. Shwe Gas, sınır ötesi bir boru hattı vasıtasıyla Güney Çin’e Myanmar ve Çin’i bağlıyor.
Hülasa, yaşanan insanlık dramının içnde Myanmar’da petrol ve doğalgaz konusunda yatırımlar, keşifler, sığ ve derin deniz bloklardaki çalışmalar ülkeler arası anlaşmalar, petrol ve doğalgaz boru hattı inşası çalışmaları hız kesmeden devam etmekte kaynaklar üzerinde bölgesel ve bölgedışı küresel aktörlerin gözleri ve iştahları her geçen gün biraz daha açılmaktadır. Bu bağlamda iç etnik çatışmaların ve anlaşmazlıkların yanısıra dış olası müdahelere maruz kalma potansiyeli taıması açısından da hassas bir noktada olan Myanmar piyonuyla oynanan Enerji Satrancı sürecektir. Hatta bunun ötesinde arzulanan bir durum değildir ama enerji pastasından pay kapmak isteyen küresel aktörlerin çekişmeleri neticesinde, hali hazırda sürmekte olan tüm insani sorunlara rağmen Suriye gibi yeni vekalet savaşlarına dahi gebe olabilir. Zira veriler ülkenin kanıtlanmamış ve kaydedilmemiş kaynaklarının çok daha büyük oranda olduğunu göstermektedir. Bundan sonra sorulacak yeni sorulardan biri aktörlerin stratejilerinin ne olacağı bir başka deyişle reaktif mi yoksa pro-aktif mi davranacaklarıdır.
H. Çiğdem YORGANCIOĞLU
[i] Wikipedia.
[ii] https://ipfs.io/ipns/QmVH1VzGBydSfmNG7rmdDjAeBZ71UVeEahVbNpFQtwZK8W/wiki/Myanmar.html.
[iii] Sputniknews, https://tr.sputniknews.com/asya/201709081030051069-bm-arakan-bin-olu/.
[iv] Engdahl, F. William, “The Geopolitical Stakes of the Soffran Revolution”, October 15, 2007.
[v] “World Oil Transit Chokepoints”, EIA, August 22, 2014.
[vi] Habertürk. 5 Nisan 2016. 14 Ağustos 2016
[vii] Cem Şimşek, “Bir İngiliz şirketi, Myanmar firması ile Arakan’da petrol ve gaz arayacak”, 21/04/2017, http://enerjienstitusu.com/2017/04/21/bir-ingiliz-sirketi-myanmar-firmasi-ile-arakanda-petrol-gaz-arayacak/
[viii] Shwe Natural Gas Project, Myanmar, http://www.offshore-technology.com/projects/shwe-natural-gas-project/,
https://www.oxfordenergy.org/publications/natural-gas-in-china-a-regional-analysis/.