New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısında göreve geldiğinden beri en önemli uluslararası sınavlarından birini veren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, CNN’in tanınmış muhabiri Christiane Amanpour’a önceki gün özel bir röportaj vermiştir.[1] Bu yazıda, Macron’un bu röportajda yaptığı en önemli açıklamalar özetlenecektir.
Röportaja İran nükleer anlaşması konusunda ABD Başkanı Donald Trump’la yaşadığı görüş ayrılıklarına değinerek başlayan Macron, bu anlaşmayı iptal etmenin büyük bir hata olacağını söylemekte ve geçmişte diplomasi seçeneğinin kullanılmadığı Kuzey Kore nükleer programının günümüzde ulaştığı tehdit boyutunu örnek göstererek, İran’la benzer bir noktaya gelinmesinin dünya barışı açısından son derece tehlikeli olacağına dikkat çekmektedir. Anlaşmanın mükemmel olmayabileceğini (hatta bizzat Macron da anlaşmanın çok iyi olmadığını kabul etmektedir), ancak en azından İran’ın nükleer programı üzerinde uluslararası bir denetim sağladığına dikkat çeken Macron, anlaşmanın tamamlanması ve geliştirilmesi gerektiğini söylemekte ve 2025 sonrası için de İran’la çalışılması gerektiğini belirtmektedir. Bu anlaşmanın dünyayı daha güvenli bir yer haline getirdiğini iddia eden Macron, uluslararası normlarla uyuşmayan hükümetleri çılgın işler yapmaktan alıkoymanın tek yolunun onları sisteme entegre etmek ve üzerilerindeki uluslararası denetimi arttırmak olduğunu söylemektedir. Bu anlamda, anlaşmanın ABD Başkanı Barack Obama döneminde (2015 yılında) yapılmasının Trump’ı etkilediğini ima eden Macron, uluslararası siyasette “efficient” (etkin) olmanın gerekliliğine de dikkat çekmektedir. Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un uluslararası kurum ve normları önemsemeyen bir kişi olduğunu belirten Macron, Pyongyang üzerindeki baskıyı Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nden gelecek ekonomik yaptırımlarla arttırmanın savaşa kıyasla daha doğru bir seçenek olacağını söylemektedir. Zira Macron, bu ülke ile ABD arasında yaşanabilecek savaşın çok maliyetli olacağını ve büyük insan kayıplarına yol açacağını düşünmektedir. Ayrıca diplomaside “multilateralism”e (çok taraflılık), müzakereye, denetime ve barış inşa etmeye inandığını belirten Macron, bunun Kuzey Kore krizi için de gerekli olduğunu belirtmektedir.
Macron ve Trump
Röportajın ilerleyen dakikalarında Amanpour’un sorusu üzerine ABD Başkanı Donald Trump’la iyi kişisel ilişkileri olduğunu belirten Emmanuel Macron, Trump’ın son derece doğrudan konuşan (direct) bir lider olduğunu ve onunla tüm meseleleri açıklıkla konuştuklarını söylemektedir. Macron, ABD’nin seçilmiş Başkanı olarak dış politikada sadece Trump’ı muhatap aldığını da bu noktada özellikle belirtmektedir. Trump’la en önemli fikir ayrılığının “iklim değişikliği” ve Paris İklim Sözleşmesi konusunda olduğunu belirten Macron, bu konuda onu ilerleyen günlerde ikna edebileceğini umduğunu, zira Trump’ın kararına saygı duymasına karşın bunun yanlış olduğunu düşündüğünü söylemektedir. Paris İklim Sözleşmesi’nin gereklerini Fransa ve Avrupa’da uygulamaya başlayacaklarını ve ABD’nin de bu sürece katılması için çaba göstermeye devam edeceklerini söyleyen Macron, iklim değişikliği ile ancak küresel çapta bir mücadele ile baş edilebileceğinin altını çizmektedir. Bu anlaşmanın Trump’ın iddia ettiği gibi “kötü” bir anlaşma olmadığını da söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı, anlaşmanın tüm dünya ve ABD için de aslında iyi bir gelişme olduğunu belirtmektedir. ABD Başkanı Donald Trump ve diğer popülist sağcı liderlerin aksine korumacı-milliyetçi retoriklere prim vermeden ve diplomasiyi ve çok yanlılığı savunarak nasıl seçilebildiğinin sorulması üzerine, Macron, bu trendin sonucunun “savaş” olacağını bildiği için böyle davranmadığını söylemekte ve milliyetçi, tek yanlı, küreselleşme karşıtı ve korumacı siyasetin sonuçlarını Avrupa’da 80 yıl önce İkinci Dünya Savaşı ile bizzat yaşadıklarını hatırlatmaktadır.
İç siyaset bağlamında, iş reformu konusunda kararlı olduğunu ve bunu seçim kampanyası döneminde Fransız halkına açıkça belirttiğini söyleyen Macron, bunun popülarite kaybına neden olacağını bildiği halde bu reformları yapacağını, çünkü Fransa’nın bu reformlara ihtiyaç duyduğunu belirtmektedir. Fransa’da işsizliğin yüzde 10, genç işsizliğinin ise neredeyse yüzde 25 seviyesinde olduğunu hatırlatan Macron, siyasi sermayesini reform yönünde kullanacağını ve bu süreçten korkmadığını söylemektedir. Bunun ülkesinde protestolara neden olabileceğini bildiğini itiraf eden Macron, yine de hükümetle birlikte bu reformları kararlılıkla geçireceğinin sözünü vermektedir. Göstericilerin protesto hakkına saygı duyduğunu da belirten Macron, ancak demokrasinin sokaklarda değil, sandıkta tecelli ettiğini vurgulamakta ve Fransız halkının kendisini büyük farkla Cumhurbaşkanı seçtiğini hatırlatmaktadır. Güçlü bir ekonomi olmadan güçlü bir Fransa olamayacağını ve üretmeden tüketemeyeceklerini belirten Macron, bu reformların nedenlerini halkına samimiyetle açıklayacağını da söylemektedir. Bu sürecin alelade bir reform değil, bütüncül bir dönüşüm (transformation) olduğunu da ifade eden Fransa Cumhurbaşkanı, önceki Fransa Cumhurbaşkanlarının bu reformları halka anlatmadan hayata geçirmeye çalıştıkları için başarısız olduklarını kaydetmektedir.
Programın son bölümünde Amanpour’un sorusu üzerine Rusya konusuna odaklanan Macron, Moskova’nın son yıllarda birçok ülkedeki seçimlere müdahalede bulunduğunu ve liberalizm karşıtlarını desteklediğini hatırlatmakta ve Rusya’nın güçlü bir ülke olduğuna dikkat çekerek, Rusya ile Suriye ve Kuzey Kore krizleri başta olmak üzere birçok konuda birlikte çalışmak gerektiğini vurgulamaktadır. Rusya’ya saygı duyulması gerektiğini de belirten Macron, Suriye’deki birincil önceliklerinin cihatçıları ve teröristleri mağlup etmek olduğunu ve bunun için Rusya ile birlikte çalışacaklarını söylemektedir. İkinci önemli stratejik hedeflerinin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve yönetilebilir olması olduğunu belirten Macron, bu bağlamda Beşar Esad’ın savaş süresince birçok savaş suçu işlediğini iddia etmekte ve gitmesi gerektiğini söylemektedir. Suriye’deki durum konusunda Türkiye, Rusya ve İran’la müzakereler yapacaklarını belirten Macron, bu anlamda bu ülkelerin masada yer aldığı Astana sürecine vurgu yapmaktadır. Rusya ve Vladimir Putin’le birlikte çalışmanın Kuzey Kore krizi konusunda da gerekli olduğunu belirten Macron, buna karşın iç siyasetlerine Moskova’nın müdahil olmasına izin vermeyeceklerini söylemektedir.
Programın son bölümünde merak edilen özel hayatına dair bazı soruları yanıtlayan Emmanuel Macron, sonuçta kararlı ve iyi bir genç lider görüntüsü çizmiş ve makamına kısa sürede alıştığını göstermiştir. Macron, ilerleyen yıllarda Fransa ekonomisini yeniden ayağa kaldırırsa, Fransa tarihinin en başarılı liderlerinden birisi haline gelebilir. Ancak önümüzdeki birkaç ay, kendisi için kesinlikle kolay geçmeyecektir. Zira Fransız halkı, ekonomik ve sosyal haklarının kesintiye uğraması konusunda son derece hassas bir toplumdur.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Röportaj şu linkten izlenebilir; http://edition.cnn.com/videos/politics/2017/09/19/intv-macron-complete-amanpour.cnn.