HEDEF: İRAN’DA HALK DARBESİ

upa-admin 03 Ocak 2018 1.694 Okunma 0
HEDEF: İRAN’DA HALK DARBESİ

Giriş

Son günlerde İran’da yaşanan halk gösterilerini iyi analiz etmek gerekiyor. Bu coğrafyada, Türkiye ile birlikte, köklü bir tarihe ve devlet geleneğine sahip olan İran (İran İslam Cumhuriyeti), tarih boyunca bölgenin baş aktörlerinden biri olmasının yanında, kültürü ve medeniyetiyle de varlığını her koşulda kabul ettirmiş bir devlettir. Belki de daha önemlisi, İran’ın dünyanın en kritik ulaştırma ve petrol yollarını kontrol etmesi, önemli pazar ve kaynak alanlarıyla petrol rezervlerine sahip olması ve dünya politikasında ve askeri stratejilerinde önemini muhafaza ediyor olmasıdır. Son olarak Suriye meselesinde, Türkiye, Rusya ve İran’ın garantör ülkeler olarak inisiyatif alması, şüphesiz ABD tarafında büyük huzursuzluğa neden oldu. Ayrıca daha önceki yazılarımda da belirtmiş olduğum üzere, ABD’nin ısrarla bağımsız bir Kürt Devleti kurma çalışmalarına karşı en büyük engeli Türkiye ve İran ikilisi oluşturuyor. Bu bağlamda, Türkiye ve İran istihbaratı ve askeri güçlerinin coğrafya genelinde işbirliğine yönelmesini, ABD, her koşulda engellemeye çalışacaktır. Dolayısıyla, tıpkı tarihte olduğu gibi, bir ülkenin dış politikası çökertilmek isteniyorsa, bunun başlangıç noktası var olan ulusal sorunları ve iç meseleleri dinamitlemek oluyor.

Amaç İran’da halk darbesini gerçekleştirmek

Washington yönetimi, İran’ın herhangi bir savaşa girmesi durumunda bundan en çok zararı kendisinin göreceğinin farkında. Çünkü İran, tek başına dünya petrolünün yaklaşık % 4’ünü üretiyor. Herhangi bir savaş senaryosunda, İran’ın petrol pazarından çıkacak olması durumunda, petrol üretimi talebin % 2 düzeyinde altında kalacak ve küresel ekonominin petrol talebi karşılanmayacaktır. Dolayısıyla, böylesi bir olası senaryonun gerçekleşmesi halinde, İran Savaşı, ABD’nin ulusal stratejilerine de zarar verecektir. O halde Beyaz Saray yönetiminin İran üzerindeki nihai amacı, kitlesel gösterilere destekleyerek “halk darbesi” ile yönetim şeklini değiştirmektir.

ABD’nin nüfuzu artık gücü nispetinde değil

İran’da şiddeti artarak devam eden gösterilerin sebepleri olarak yükselen enflasyon ve yolsuzluklar gösteriliyor olsa da, İran’ın uzun zamandır uluslararası ekonomik yaptırımlara maruz kaldığı da unutulmamalı. Ekonomik baskılar ve yaptırımlar ile halkın tahammülü kırılarak, devlete karşı ayaklanmalarını sağlamak amaçlanıyor. ABD Başkanı Donald Trump, İran’ı terörizmi finanse etmekle suçluyor, ardından da halkın protestosunu övgü dolu sözlerle savunuyor. Unutulmamalıdır ki, ABD, kendini halen dünyanın en güçlü ülkesi olarak görüyor olabilir; fakat gücü nispetinde nüfuzu artık aynı seviyede değil. Dolayısıyla, nüfuzunu gücüyle gösteremeyen bir ülke, ancak kendini istihbarat oyunlarıyla bölge halklarını kışkırtarak ifade etmeye çalışır. Tıpkı ABD’nin bugünlerde yapmış olduğu gibi…

Bölgesel barış için Türkiye ve İran işbirliği alanlarını çeşitlendirmeli

Bugün İran, Türkiye için en önemli komşu ülkelerinden birisi durumunda. 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan bu yana sınır çizgisi değişmemiş ülkeler olarak, bu ikilinin en büyük sorumlulukları, bölge dinamiklerini kalıcı tesis edebilmek için işbirliği içinde olmak ve bunu korumaktır. Dışarıdan mezhep kartının daima kullanılabileceğinin farkında olarak, aralarında işbirliği alanlarını çeşitlendirme gayreti, Türkiye ve İran’ı ortak ulusal çıkarlar noktasında buluşturabilecektir. İki ülkenin bölgesel işbirliğinde yerlerini alması, ABD’nin bölgesel hakimiyetini de büyük ölçüde kırabilir; imparatorluk gelenekleri ile hem Amerikan, hem de Rus hegemonyasına karşı da dini ve milli bir motivasyon gösterebilir.

 

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.