BİR RUS-ALMAN ORTAK YAPIMI OLARAK KUZEY AKIM BORU HATTI PROJESİNİN AVRUPA İÇİN ÖNEMİNİ ANLAMAK

upa-admin 16 Şubat 2018 4.518 Okunma 0
BİR RUS-ALMAN ORTAK YAPIMI OLARAK KUZEY AKIM BORU HATTI PROJESİNİN AVRUPA İÇİN ÖNEMİNİ ANLAMAK

Kaynak: https://sputniknews.com/europe/201711131059057353-nord-stream-gas-eu-commission/

Rusya Federasyonu-Avrupa Birliği Enerji İlişkilerinin Tarihsel Süreci ve Ana Unsurları

Özellikle Batı Almanya ve Avusturya’nın aralarında olduğu Batı Avrupa ülkeleri, 1960’larda ve 1970’lerde Ortadoğu’ya olan bağımlılıklarını azaltmak için Moskova ile enerji temelli ilişkilerini başlatmış olmalarına rağmen, AB ve Rusya Federasyonu arasındaki enerji merkezli ilişkilerin başlangıcı Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasına tekabül etmektedir. Öncellikle AB’nin genişleme sürecinin ertesinde Kremlin ile olan ilişkiler “sıkıntılı münasebetler” olarak tanımlanmaya başlamıştır.[1] AB ülkelerindeki yaklaşık 500 milyon kişinin enerji tüketimini sağlayabilen en yakın tedarikçi olarak görülmesine ilaveten, Moskova, zaman zaman petrol ve gaz akışını kesen ve de Avrupalı küçük enerji şirketlerini satın almaya yönelik bir strateji izleyen “şantajcı bir ülke” olmakla suçlanmaktadır. Mevcut rakamlar incelendiğinde, Rusya Federasyonu, AB’nin en büyük enerji ithalat kaynağıdır ki, ikincisi toplam gaz ithalatının yüzde 42’sini ve petrol ithalatının yaklaşık üçte birini Kremlin’den ithal etmektedir. Buna ilaveten, Rus hidrokarbon ihracatlarının yüzde 70’inden fazlası da AB üye ülkelerine gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte, AB’nin toplam enerji tüketiminin sadece yüzde 7’sinden az bir bölümü, Moskova’dan ithal edilen kaynaklarla karşılanmaktadır. AB ve Rusya Federasyonu arasında 1994’te imzalanan ve 1997’de yürürlüğe giren Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması, bu ikili arasındaki enerji ilişkilerinin hukuki çerçevesini oluşturmuştur. Her on yılda bir yenilenme koşulu içermesine rağmen, bu anlaşma, 2007 senesinden bu yana taraflardan birisinin anlaşmadan geri çekilene kadar her yıl yenilenmeyi temel almıştır. Söz konusu anlaşmanın Moskova açısından sembolik bir manası olmasına karşın, adı geçen anlaşma, Kremlin için AB ülkeleriyle enerji ilişkilerini eşit bir temelde yürütme anlamına gelmektedir. Öte yandan, AB bakımından Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin bütünleştirilmesini ve Komünizm sonrası dünyada bir Avrupa yanlısı modelin oluşturulmasını amaçlamıştır.

Mevzubahis anlaşmanın 65. maddesi, AB-Rusya enerji işbirliğinin piyasa ekonomisine ve Avrupa Enerji Şartı’na uygun hale getirilmesini içermektedir.[2] Bu çerçevede, Rusya’ya yönelik kurumsal, mali ve diğer reformların yanı sıra yatırımların da sağlanması yoluyla AB’nin enerji güvenliğinin sağlanması hedeflenmiştir. Mayıs 2003’teki St. Petersburg Zirvesi’nde başta ekonomi, dış ve güvenlik politikası, adalet ve içişleri ve de kültür, bilgi ve eğitim alanları olmak üzere Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması çerçevesinde AB ve Rusya Federasyonu arasında “Dört Ortak Bölge” kurulacaktı. Ekim 2000’de Paris’te gerçekleştirilen AB-Rusya Zirvesi’nde Brüksel ve Moskova arasındaki enerji işbirliğini güçlendirmek için gerekli girişimlerin başlatılması amacıyla “Enerji Diyaloğu Mekanizması” kurulacaktı. Buna ek olarak, Ekim 2001 Zirvesi’nde aşağıdaki öncelikleri içeren ortak bir bildirge ilan edilecekti;

Ø     Enerji üretimi ve taşımacılığı için hukuki çerçevenin geliştirilmesi,
Ø     Enerji iletim ağlarının fiziksel güvenliğinin sağlanması,
Ø     Uzun dönemli enerji tedarikleri için hukuki garantinin sağlanması,
Ø     “Ortak Çıkar” temelinde yeni enerji taşımacılık altyapılarının belirlenmesi ve
Ø     Enerjinin akılcı kullanımı ve enerji tasarrufunun öneminin vurgulanmasıdır.

Enerji Diyaloğu’nun piyasalar ve tedarik güvenliği, enerji taşımacılık altyapısı, hukuki çerçevenin güçlendirilmesi, yatırım koşulları ve teknoloji transferleri, enerji verimliliği ve Kyoto Protokolü’ne uyum gibi beş ana konu üzerinde temellendirildiği söylenebilir. Enerji Diyaloğu’nun en önemli amacı, AB ve Rusya’yı enerji alanında bir araya getirmek ve piyasaların serbestleştirilmesi ve bütünleştirilmesi yoluyla Avrupa’nın enerji güvenliğinin sağlanmasıdır. Ayrıca, Enerji Diyaloğu’nun önemli alanları arasında enerji konusunda karşılıklı bağımlılık ve ortak çıkarlar da görülmektedir.[3] Buna ek olarak, adı geçen enerji ortaklığı enerji üretiminin ve taşımacılığının güçlendirilmesi, enerji piyasalarının açıklığının teşvik edilmesi, piyasada çevre dostu teknolojilerin ve enerji kaynaklarının artırılması ve enerji verimliliği ve de enerji tasarrufunun sağlanması konularına daha fazla ağırlık vermektedir. Şunu söylemek yanlış olmayacaktır ki; Brüksel ve Moskova, söz konusu Enerji Diyaloğu’nu farklı perspektiflerden değerlendirmektedir. Bir yandan AB, Rusya ile ilişkilerini geliştirmek ve bir “Avrupalı Enerji Piyasası” kurmak niyetindeyken, diğer yandan Moskova açısından durum, Enerji Diyaloğu’nu kısa dönemli ve Avrupa pazarındaki kendi pozisyonunu korumak ve kendi iç piyasasını desteklemek için daha önemli şekilde değerlendirmektedir. Fakat her iki taraf da adı geçen diyalog mekanizmasının enerji ilişkilerinin güvenilir, şeffaf ve istikrarlı bir biçimde geliştirilmesi ve istekli bir biçimde söz konusu ilişkinin serbest piyasa mekanizması paralelinde yürütülmesi için ana çerçeveyi oluşturduğu konusunda uzlaşıya varmaktadırlar.

Kaynak: https://www.politico.eu/article/europe-energy-union-community-infrastructure-pipelines-interconnectors-plan-juncker/

Kasım 2013 Ukrayna Krizi[4]’nin Rusya Federasyonu-AB Enerji İlişkilerine Yansımaları

ABD Enerji Bakanlığı’nın istatistikleri irdelendiğinde, dünya üzerinde enerji talebi 1997-2020 arasında yüzde altmıştan fazla artacaktır. Öte yandan, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA) istatistiklerine bakıldığında, 2050 yılı itibariyle elektrik enerjisine yönelik gereksinimin 3 kat artmasına paralel olarak üretimde 2 kat artış görülecektir. Yine UEA’nın öngörüleri incelendiğinde, dünya gaz talebinin 2035 senesine kadar 600 milyar metreküp artış göstereceği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda, Avrupa’nın gaz talebinin yüzde 85’i ithalat kanalıyla tedarik edilecektir.[5] UEA ve Avrupa Komisyonu gibi uluslararası kuruluşlar, çevresel ve temin güvenliği unsurlarından ötürü gaz tüketiminde artış yaşanacağını düşünmektedirler. Doğal sülfür okside sahip olmayan ve yakıldığında önemsiz düzeyde nitrojen oksit yayan doğalgaz, düşük karbondioksit salınımları ve diğer az kirleticileri içermesinden ötürü en çevre dostu fosil yakıt olarak kabul edilmektedir. Enerji uzmanları tarafından epeyce bol tedariki ve öteki fosil yakıtlarla karşılaştırıldığında enerji olarak birim başına daha az kirliliğe sahip olmasından ötürü içinde bulunduğumuz asırda doğalgazın küresel kullanımında önemli bir yükseliş yaşanacağını tahmin edilmektedir.

Kaynak: http://images.slideplayer.com/1/11084/slides/slide_6.jpg

Avrupa’nın doğalgaz talebi, bu kapsamda özellikle ilgilenilmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde AB’de doğalgaz enerji tüketiminin yüzde 24’üne, elektrik elde etmek için yararlanılan temel enerjinin yüzde 20’sine tekabül etmektedir. Bu durum, Birlik’in temin güvenliği kavramıyla sürdürülebilirlik ve de güvenlik ölçütünü bütünleştiren enerji stratejisidir. Doğalgaz, Avrupa’da endüstri, ticaret, taşımacılık, elektrik elde etme, ev eşyaları ve nihayetinde biyoyakıt benzeri yenilenebilir enerji kaynaklarıyla melez uygulamalar ölçeğinde temel enerji kaynaklarından birisini oluşturabilir.[6] Avrupa, petrolünün yüzde 80’ini, doğalgazının takriben yüzde 55’ini ve yükselen bir oranla kömürünü dışarıdan almaktadır. 2030 itibariyle doğalgazda ithalat bağımlılığının yüzde 84’e, petrolde ise yüzde 93’e çıkacağı düşünülmektedir. AB’nin gaz ithalatının yüzde 30’u Rusya tarafından sağlanmaktadır. 2030’da Avrupa’nın gaz ithalatının yüzde 80’e varacağı düşünülmekte ve tüm ithalatın yüzde 85’inin Rusya’dan karşılanacağı öngörülmektedir. AB enerji güvenliği, transit güzergâhların farklılaştırılmasının yanı sıra, enerji kaynaklarının ve temin coğrafyalarının da farklılaştırılması kanalıyla tesis edilebilir. Hâlihazırda ya kesinleştirilmiş, ya da planlamanın ileri bir safhasında Kuzey Afrika, Orta Doğu, Hazar Bölgesi, Rusya ve Norveç merkezli birçok yeni doğalgaz temin projelerinden bahsedilebilir. Bunlar faaliyete geçtiği takdirde, AB’nin hâlihazırdaki gaz tüketiminin dikkat çekici bir miktarına cevap verebilecek bir ithalat kapasitesine ulaşılmış olacaktır. Ayrıca AB’ye petrol sevkiyatı için birtakım uluslararası boru hatlarının da geliştirilmesi gereklidir ki, bu çerçevede ikili, bölgesel ve çok taraflı girişimler de gerçekleştirilmelidir. Bu kapsamda, AB, var olan bağımlılığı düşürmeye ilaveten enerji kaynaklarını ve enerji tedarik güzergâhlarını farklılaştırma girişimlerini hızlandırmıştır. Buna paralel olarak, enerji kaynaklarının yoğunlaştığı coğrafyaların yanı sıra bu kaynakların uluslararası piyasalara taşınmasında geçiş rotaları konumundaki ülkelerle olan münasebetlerine özel bir önem atfetmektedir.

Kaynak: https://ktwop.com/category/gas/

Kasım 2013’te patlak veren Ukrayna Krizi, Rusya Federasyonu ve Batı arasında Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşanan en önemli çatışmalardan birisi olmuştur. Mart 2014’teki Kırım halkoylamasından ve Kırım’ın Rusya’ya ilhakının kabul edilmesinin ilanından sonra, Batılı devletler, Rusya’nın Ukrayna politikası ve Kırım’ın ilhakı karşılığında Moskova’ya yönelik diplomatik yalıtma ve ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlamışlardır.[7] AB ise, bundan kısa bir süre sonra Washington tarafından başlatılan yaptırımların uygulanmasına iştirak etmiştir. Söz konusu yaptırım kararlarında, Kırım politikasında Putin ile birlikte çalışan kişilerin, ayrılıkçı liderlerin ve Kırım’daki halkoylamasının düzenlenmesinde rolleri olan üst düzey Rus yetkililerin ilk önce malvarlıkları dondurulmuş, daha sonrasında ise vize kısıtlaması yoluyla seyahat yasakları getirilmiştir. Moskova ile çok daha kısıtlı ticari ilişkilere sahip olan Washington, bu yaptırımları hemen uygulamaya başlarken, Kremlin ile ayrı ayrı çok önemli ekonomik ilişkileri olan AB üyesi ülkeler, kısa bir değerlendirmenin ardından gelecekteki zararları kabul etmek suretiyle söz konusu yaptırımları hayata geçirmeye başlamışlardır.[8] Bank Rossiya, Sberbank, Gazprom Bank, VTB, Rosselhozbank gibi önde gelen Rus bankaları, Rosneft, Gazpromneft ve Transneft gibi enerji şirketleri, aralarında Kalashnikov Concern, Dobrolet olduğu sanayi şirketlerine ilaveten Uralvagonzavod, United Aviation Group ve Oboronpromde askeri endüstri firmaları Brüksel ve Washington’ın yaptırımlar listesine dahil edilmiştir. Bu yaptırımların kapsamında yukarıda bahsedilen firmalar ve bankalar, krediler tedarik edemeyecek ve Avrupa hisse pazarlarında hisse alım-satım işlemleri gerçekleştiremeyeceklerdir. Buna ilaveten, sınai şirketleri ABD ve Avrupa’dan ileri teknoloji ürünleri ithal edemeyeceklerdir. Şirketlere ek olarak, Rus politikasında Başkan Putin’e yakın olan kişiler ve Ukrayna’ya dönük izlenen dış politikada etkili olduğu düşünülen kişiler de AB ve ABD’ye giriş yasaklarıyla karşılaşmış ve söz konusu kişilerin ABD ve AB’deki malvarlıkları dondurulmuştur. Mevzubahis kişiler arasında Valentina Matviyenko, Sergei Ivanov, Vladimir Yakunin, Dmitri Rogozin, Mikhail Fradkov, Aleksandr Bortnikov, Ramazan Kadirov, Sergei Mironov, Dmitri Kozak ve Aleksandr Zakharchenko yer almaktadır.

Kaynak: http://pluseurope.over-blog.com/2014/10/4-6-billion-dollar-deal-secures-gas-for-ukraine-and-eu.html

Yaptırımlarla birlikte siyasi isteklendirmeye sahip Ukrayna Krizi’nin ekonomik yansımaları, zamanla kayda değer bir boyut kazanmıştır. Yaptırımlara ek olarak, Rus ekonomisi, ülkeden yabancı yatırımların geri çekilmesi ve spekülasyonların etkileri sonucunda ciddi bir çöküş tecrübe etmiştir. Örneğin, 10 Mart 2014’te Rus borsası yüzde 12’lik bir kayıp yaşayacaktı ki, bu son altı yılın en düşük seviyesiydi. Söz konusu durumda, Rusya Merkez Bankası, ruble’nin değer düşüşünü engellemek için faiz oranlarını yüzde 5,5’ten 7’ye çıkartacaktı. Rusya’nın Kırım’ı ilhakından hemen sonra Batılı devletler tarafından uygulanan yaptırım kararları, 2015 ve 2016’da da devam edecekti. Adı geçen yaptırımlar, Rusya Federasyonu-Avrupa Birliği ilişkilerini çok derinden etkilemiştir ki, bu iki dış politika aktörünün ikili ekonomik ilişkilerinin en güçlü parçasını enerji yoğunluklu ticari aktiviteleri oluşturmuştur. Rakamlar çerçevesinde düşünüldüğünde, örneğin 2012 senesinde Almanya ve Rusya arasındaki ticaret hacmi 76 milyar dolardan fazlayken, Rusya ve AB arasındaki toplam ticaret hacmi 335 milyar dolar seviyesindeydi.[9] 2013 itibariyle Almanya’nın enerji tedarikçileri arasında Rusya ilk sırada yer almaktaydı ki, birincisinin enerji ithalatındaki pay yüzde 71’di. Rusya, Almanya petrolünün yüzde 35’ini, doğalgazının yüzde 38’ini ve kömürünün yüzde 25’ini ithal etmektedir. Dünyanın en önemli gaz tedarikçilerinden birisi olan Rusya, Avrupa’nın gaz talebinin üçte birini, Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya’nın gaz ihtiyacının yüzde 40’ını ve Baltık devletlerinin doğalgaz tüketimlerinin yüzde yüzünü tedarik etmektedir. AB ve Rusya’nın karşılıklı bağımlı bir ekonomik yapıları bulunmaktadır. Bir yandan Avrupa devletleri Rus gazına ihtiyaç duyarken, diğer yandan Rusya, Avrupa piyasasının yanı sıra onun teknolojik gelişmesine de gereksinim duymaktadır. Nihayetinde “kazan-kazan” durumdan bahsedilmesine ilaveten, AB-Rusya ilişkileri “karşılıklı bağımlılık” terimi ile ifade edilebilir. Söz konusu faktörden ötürü, Kırım’ın ilhakından sonra Rusya’ya karşı hayata geçirilen yaptırımların ikili etkisi olmuştur. Hem OPEL firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Karl-Thomas Neumann, hem de uluslararası bir danışmanlık şirketi olan A.T. Kearney’nin Orta Avrupa Müdürü Martin Sonnenschein, Rusya’ya yönelik yaptırımları savunanların ateşle oynadığının altını çizerek, bunun Avrupa ülkeleri üzerinde olumsuz etkileri olacağına işaret etmişlerdir. Zaten AB’nin Kremlin’e karşı ortak bir politika izleyebildiği durumlar sınırlıdır. Bu minvalde yaptırımların önemli bir başarı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, birçok uzman bir yandan Avrupa ülkelerinin Moskova’ya karşı ortak bir politika benimsemeyeceklerinin altını çizerken, diğer yandan da Moskova’nın enerji politikaları bağlamında Avrupa ülkelerini bölme konusundaki politikasında başarılı olduğunu savlamaktadırlar.

Kaynak: http://www.neweuropeinvestor.com/magazine/russian-sanctions-what-are-they/

Bunun paralelinde en son gelişme olarak, ABD’deki Donald Trump yönetiminin Moskova’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle mevcut durumda yasaklanan ve Exxon-Mobil ve diğer ABD’li firmalara Rusya’da petrol ve doğalgaz arama aktiviteleri konusunda muafiyet tanınmayacağını ilan etmesidir. ABD’li çok-uluslu bir petrol şirketinin Karadeniz’de OAO Rosneft ile faaliyetlerine devam etmesi için izin arayışlarından önce ABD Hazine Bakanı Steven T. Mnuchin’in açıklamaları gelecekti. Mnuchin, yaptığı açıklamada ABD Hazine Bakanlığı’nın Yabancı Varlıklar Kontrol Birimi’nin Başkan Donald Trump ile istişare ettikten sonra bu tür muafiyetlerin verilmeyeceğini ifade etmiştir. Bunu takiben, Exxon-Mobil şirketi şöyle bir açıklama paylaşmıştır: “ABD yaptırımlarında belirlenen maddeler altında 2015’te yaptığımız lisans başvurusu Rusya’da yaptığımız ortak girişim anlaşması altındaki sözleşmeden doğan yükümlülüklerimizin firmamız tarafından yerine getirilmesi için yapılmıştır ki, diğer yandan rakip firmalar Avrupa yaptırımlarının altında bu tür bir işi yerine getirmekle yetkilendirilmişlerdir”.[10]

Buna karşılık olarak, Rusya da Batı yaptırımlarına cevap vermiştir. Kremlin, Mart 2014 itibariyle kendisine karşı yaptırım uygulayan ülkelerden ithalatları yasaklamıştır. Bundan ötürü Ukrayna Krizi, özellikle Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesinden sonra “yaptırımlar savaşı”na yol açmıştır. Söz konusu krizin bir diğer etkisi ise, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Moskova ve Kiev arasında yaşanan her siyasi çekişmede görmüş olduğumuz gibi enerji sahasında görülmüştür. Mevcut Ukrayna Krizi’nin Rusya, Ukrayna ve AB arasında enerji boyutunu içeren bir meseleye ve enerji krizine dönüşme olasılığını içermesinin sebebi ise, Rusya’dan Avrupa’ya giden doğalgazın yüzde 66’sının Ukrayna üzerinden gerçekleşmesidir.[11] Moskova ve Kiev arasında 2006 ve 2009 senelerinde gerçekleşen önceki gaz krizleri hatırlandığında, hâlihazırdaki Ukrayna Krizi’nin enerji konusu üzerinde etkilerinin olması sürpriz bir durum değildir. 2014’teki enerji raporlarına göre, 2013 senesinde, AB’nin gaz ithalatlarının yüzde 39’u, petrol ithalatlarının yüzde 3’ü ve kömür ithalatlarının yüzde 27’si Rusya tarafından sağlanmıştır. Sonuç olarak, Birlik, enerji gereksinimi bağlamında ortalama olarak yüzde 30 oranında Moskova’ya bağımlıdır. Diğer yandan Rus doğalgazının Avrupa’ya taşınma ağı dikkate alındığında, Ukrayna’nın transit bir ülke olarak çok önemli bir yere sahip olduğu açıkça görülmektedir.

Kaynak: http://www.ewi.research-scenarios.de/de/nord-stream-2-gazproms-answer-to-a-strategic-disadvantage/

Söz konusu durumun paralelinde, Moskova ve Kiev, mevcut Ukrayna Krizi’nin ertesinde yeni bir diğer enerji anlaşmazlığı yaşayacaktı. Nisan 2014 itibariyle Kremlin, Ukrayna’ya uyguladığı indirimli gaz fiyatına son verecek ve 1.000 metreküp gazın fiyatını 485 ABD Doları’na yükseltecekti. Bu kapsamda Kiev’in talebi ise, geçmişte olduğu gibi 286,5 ABD Doları’ydı. Buna ilaveten, Moskova, Kiev’den borcunu acilen ödemesini talep edecekti. Ukrayna, 30 Mayıs 2014’te 2014 senesine ait ilk dönem borçlarının karşılığında 786 milyon dolarlık bir ödeme yapmasına rağmen gerekli ödeme yapılamayacak ve Rusya’dan Ukrayna’ya giden doğalgazda herhangi bir kesinti olmayacaktı. Enerjinin siyasi etkilerinin varlığı Moskova-Kiev ilişkileri çerçevesinde daha önceden görülmüştü. Mevcut krizden de anlaşılabileceği gibi Ukrayna bu konuda aşağıdaki iki seçenekle karşı karşıya kalmıştır:

Ø     Ucuz gaz alabilmek için Rusya ile ilişkilerini yeniden düzenlemek,
Ø     Bağımsızlığının karşılığında enerjide Avrupa piyasa fiyatlandırmasıyla karşılaşmak. [12]

Enerjinin bir dış politika aracı olarak kullanılabilmesinin ne kadar sürdürülebilir olduğu çok tartışmalıdır. Esasında, Rusya’nın Avrupa pazarına gereksinimi ve Rusya’nın döviz girdisinin üçte ikisinin bu piyasadan elde edildiği göz önünde bulundurulduğunda, bu tarz bir araçsallaştırmanın Moskova’nın Avrupa için güvenilir bir tedarikçi olma durumunu gittikçe riske attığı söylenebilir.[13]

Kaynak: http://www.petroleumreview.ro/magazine/2015/october-2015/57-october-2015/825-romania-and-the-opportunities-of-an-integrated-natural-gas-market-in-ceseec

2011’de AB’nin Üçüncü Enerji Paketi’nin kabul edilmesi Gazprom’u olumsuz etkilemiştir. Söz konusu paket ilan edilen tarifeler ve bunların ulusal düzenleyici otoriteleri tarafından kabul edilen yöntemlerinin yanı sıra iletim varlıklarının ayrılması ve iletim ağ operatörlerinin isimlendirilmesini düzenlemiştir ki, fakat bu düzenlemelerden istisna Ulusal Düzenleyici Otorite tarafından verilmesi gerekmektedir ki yine bu durum Avrupa Komisyonu tarafından onaylanmalıdır. Nihayetinde bu düzenleme, yeni ve mevcut boru hatları kapasitelerinin değişen düzenleyici atmosferine uyum sağlamaya dönük olarak Moskova’nın AB üye ülkelerine gaz ihracatları bağlamında birtakım ana sorunlar ortaya çıkarmıştır. Gazprom bakımından Kuzey Akım boru hatlarının onshore uzatılmalarının (OPAL ve NEL) tam kapasite olarak kullanımında sıkıntılar yaşanmaktadır.[14] Projenin Alman ortağının Gazprom’un OPAL kapasitesini yüzde yüz kullanma bağlamında bir istisna vermiş olmasına rağmen, Avrupa Komisyonu Rekabet Kurumu, Gazprom ve AB arasında bir seneden fazla süren görüşmeler neticesinde bunu yüzde 50 olarak belirlemişlerdir. Yapılan anlaşmaya göre, ihaleler yoluyla bağımsız taraflar için belirlenecek erişim talepleri olmadığında Gazprom’un yüzde yüz kapasite kullanımı konusunda mutabık kalınmıştır.[15] Avrupa Komisyonu’nun Mart 2014 itibariyle bu muafiyeti onaylaması beklenmekteydi; ancak söz konusu kararı, teknik meseleler üzerinde durarak ve bu durumu Kiev konusunda Brüksel-Moskova münasebetlerinin kötüleşmesiyle ilintilendirerek iptal edecekti. Fakat OPAL muafiyet değerlendirme prosedürü, Avrupa Komisyonu tarafından Aralık 2014’te Gazprom’un Komisyon’un değerlendirmesindeki muafiyette önemli değişiklikler yapılması konusunda Alman ortağıyla anlaşmanın yerine getirilmenin uzatılması hususunda başarısızlığından ötürü ortadan kaldırılacaktı/ertelenecekti. Rusya Federasyonu Enerji Bakanı Aleksandr Novak’a göre, Gazprom’un yeni bir muafiyet talebinde isteğinde olduğunu ve OPAL için yüzde yüz kapasite kullanımının talep edileceğini ifade etmektedir. Ancak mevcut atmosfer içerisinde düşünüldüğünde, söz konusu durum büyük bir ihtimalle başarısızlıkla sonuçlanacaktır.

Kaynak: http://www.polandatsea.com/eu-court-of-justice-suspends-the-execution-of-the-ecs-decision-with-respect-to-opal/

OPAL hususundaki olumsuz gelişmelerden ötürü, Gazprom, Güney Akım projesi için muafiyet başvurusunda bulunmayacak, ancak söz konusu projeyi ev sahibi ülkelerle imzalanan birtakım hükümetlerarası sözleşmeler vasıtasıyla yürütecekti. Fakat mevzubahis anlaşmalar Avrupa Komisyonu tarafından ilgili üye devletlerin Üçüncü Enerji Paketi’ni ihlal edip etmediklerine dönük soruşturma prosedürlerini başlatma tehdidiyle yeniden müzakere edilmesini veya reddedilmesini talep etme şeklinde değerlendirilecekti. Aynı zamanda Üçüncü Enerji Paketi’nin özel hükümlerini gerekçe göstererek Dünya Ticaret Örgütü’nün kuralları altında danışmalarda bulunmayı talep edecekti. Söz konusu minvalde Güney Akım’a ev sahipliği yapması düşünülen ülkeler büyük bir meydan okumayla karşılaşacaktı: hükümetlerarası anlaşmaların reddedilmesi sonucunda Moskova tarafından uygulanacak cezalardan sorumlu olma veya bu anlaşmaların yürütülmesi durumunda Avrupa Komisyonu tarafından cezalarla karşılaşarak hukuki sorumluluklar üstlenmeleriydi.[16] Örneğin, bu çerçevede, Komisyon, Sofya (Bulgaristan) aleyhine bir ihlal soruşturması başlatacaktı ki, bunlardan birisi Üçüncü Enerji Paketi’ne uyumsuzluk ve diğeri ise boru hattı ihalesinin hukukiliği ile alakalı olmuştur. Bunların neticesinde, boru hattının yapımı Ağustos 2014’te durdurulacaktı. Güney Akım’ın iptalinin ana sebebi olarak Üçüncü Enerji Paketi’ne uyumsuzluk tartışmalıdır; çünkü mevcut Üçüncü Enerji Paketi, boru hattının inşası ve yeni kapasite kullanımı konusundaki düzenlemeleri kapsamamakta sadece var olan hattın kapasitesiyle ilgili düzenlemeleri içermektedir. Üçüncü Enerji Paketi’nin yeni boru hattı kapasitesi ilgili düzenlemeleri yapılmadığı müddetçe ikincisi mevcut miktar için yasal düzenlemelere tabi olacaktır.

Yeni kapasite için birtakım yasal düzenlemeler Kapasite Tahsisat Mekanizmaları Ağ Kodu’nun içerisinde ek bir bölüm olarak resmileştirilecek şekilde geliştirilmekte ve 2017-2018’de de faaliyete geçmesi öngörülmektedir. Yeni miktar çerçevesindeki bu düzenleyici geçersiz kılmadan ötürü, ki bu 2010’lu yılların ikinci yarısına kadar henüz doldurulmamıştı, Gazprom ve Kremlin çok daha erken aşamalarda Güney Akım projesinin planlanan zaman süresi içerisinde tamamlanamayacağını fark etmeliydi. AB’nin Güney Akım projesinin AB düzenlemelerine uygun olma zorunluluğuna işaret etmesiyle birlikte yeni gaz taşımacılık ağının belirlenmesinin çok uzun bir süreç olmasından dolayı Moskova, AB tarafının gaz taleplerinden ötürü kendisinin şartlarını kabul etmek zorunda olacağını veya bir başka deyişle boru hattının inşası başladığı zaman bir oldu-bitti durumunun gerçekleşebileceğine inancında olmuştur.[17]

Kaynak: http://europa.eu/rapid/press-release_IP-17-555_en.htm

Mevcut Ukrayna Krizi’nden önce bu değerlendirmeler ortaya çıkmış olmasına rağmen, Avrupa Komisyonu ve Kremlin arasında ortak bir çözüm, düzenleyici bir ortam bağlamında tamamen gerçekleşebilirdi ki, bu durum Gazprom’a kendisinin Avrupa tedarik anlaşmalarına uygun olacak tedarikler için Güney Akım’ın kapasitesine ulaşmasını sağlamasına olanak sağlayacaktı. Fakat Ukrayna Krizi’nden ve Kırım’ın ilhakından sonra AB ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler, ikisi arasındaki görüşmeleri düzenleme konusunda bile büyük bir mesele halini aldığı için askıya alınacaktı. Söz konusu durum Güney Akım Projesi hakkında Moskova-Brüksel çalışma grubunun durdurulmasına ve Rekabet Hukuku prosedürlerini kapsayacak şekilde Kremlin ile diğer çeşitli gaz konularıyla ilgili AB karar alma süreçleri kapsamında ertelenmesine yol açacaktı.  Taraflar arasındaki müzakerelerin eksikliği ve düzenleyici konularda anlaşmaya varma eksikliği Güney Akım’ın iptal edilmesiyle sonuçlanacaktı.[18]

Kuzey Akım Doğalgaz Boru Hattı Projeleri: Rusya’nın Ukrayna’yı Geçiş Ülkesi Olarak Devre Dışı Bırakma Girişimi

Batı Avrupa ülkelerinin AB genişlemesinin sonucunda Rusya Federasyonu ile komşu haline gelmiş olmalarına rağmen Batı Avrupa’nın Rusya’dan olan coğrafi mesafeleri düşünüldüğünde enerji boru hatları, enerji kaynaklarının taşınmasında etkin araçlardan birisi olarak gündeme gelmektedir. AB açısından tedarik güvenliği ve Rusya Federasyonu açısından ise talep güvenliği konuları ikisi arasındaki boru hatlarının verimliliği ve güvenirliği ile ilk başta doğrudan ilişkilidir.[19]

Kaynak: https://www.platts.com/latest-news/natural-gas/london/analysis-gazprom-continues-western-european-natural-26842273.

Söz konusu çerçevede bahsedilmesi gereken ilk proje, Kuzey Akım doğalgaz boru gattı projesidir. Bu proje ile Rusya’nın Vyborg bölgesinden Almanya’nın Lubmin şehrine Ukrayna’yı devre dışı bırakacak bir hatla Baltık Denizi’nin altından doğrudan inşa edilecek bir boru hattı ağıyla doğalgaz taşınacaktır. Her biri 1224 kilometre olan bu ikiz boru hattı faaliyete geçtiğinde, doğalgaz Rusya ve Almanya arasında hiçbir transit ülkeye ihtiyaç olmadan taşınmış olacaktır ki, bu durum projeyi eşsiz yapmaktadır. Söz konusu projenin senede 55 milyar metreküp gaz taşıması öngörülmektedir. Gazprom firması bu projede yüzde 51’lik hisseye sahipken, Alman BASF Wintershall ve E.ON Ruhrgas firmalarının her birinin yüzde 15,5 payları bulunmaktadır. Kalan yüzde 18’lik hissenin eşit olarak sahipleri ise Hollandalı N.V. Nederlandse Gasunie ve Fransız GDF Suez’dir. Bu durumda projedeki Rus-Alman hâkimiyetinin toplamı yüzde 82’dir. Baltık ülkeleri ve Polonya söz konusu projeye anlaşılabilir sebeplerle karşı çıkmışlardır. Buna rağmen, Gazprom, eski Alman Şansölyesi Gerhard Schröder’i projenin başı olarak atamak suretiyle Kuzey Avrupa ülkelerinin tepkilerini kıracağını düşünmüştür. Projenin 2015’in sonunda faaliyete geçtiğinde en az 50 yıl boyunca senede 55 milyar metreküplük Rus gazının AB’ye tedarik edileceği düşünülmüştür.[20]

Kaynak: http://www.wermac.org/nordstream/nordstream_part1.html

Kuzey Akım Hattı’nın ilk bölümü Kasım 2011’de faaliyete geçecek ve tasarlanan 27,5 milyar metreküplük kapasitesine ulaşacaktı. İlk hatla aynı kapasiteye sahip ikinci hat ise Nisan 2012’de tamamlanacak ve Ekim 2012 itibariyle aktif hale gelecekti. Söz konusu projenin üçüncü ve dördüncü hatlarının hayata geçirilmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu amaçla Gazprom, E.ON, Shell ve OMV, 18 Haziran 2015’te mevcut 55 milyar metreküplük kapasiteye ilaveten yine 55 milyar metreküp kapasiteye sahip Kuzey Akım 3 ve 4 hatlarının devreye alınmasına yönelik bir İyi Niyet Protokolü imzalayacaklardı. Bu imza töreninin ertesinde söz konusu şirketlerin üst düzey yetkilileri arasında 4 Eylül 2015’te Vladivostok’ta gerçekleştirilen Doğu Ekonomik Zirvesi esnasında AB piyasasına doğalgaz tedarikini artırmayı öngören Kuzey Akım 2 Projesi’nin hayata geçirilmesiyle ilgili bir hissedarlık anlaşmasına imza konulacaktı. Söz konusu proje New European Pipeline AG adlı yeni bir proje firması tarafından geliştirilecektir. İmzalanan belgeye göre Gazprom’un proje şirketinde yüzde 51’lik bir payı olacaktır. E.ON, Shell, OMV and BASF/Wintershall firmalarının ise her birinin yüzde onar payları olup kalan yüzde dokuzluk pay ise ENGIE firmasına ait olacaktır. Söz konusu hatlardan birisinin İngiltere’ye uzatılması düşünülmektedir. Mevzubahis hat vasıtasıyla İngiltere, Hollanda, Fransa, Danimarka ve diğer AB üyelerine gaz taşınması hedeflenmektedir.[21]

Kaynak: https://www.nord-stream2.com/media-info/news-events/nord-stream-2-highlights-need-for-new-pipeline-65/

Moskova’nın ekonomik ve stratejik çıkarları çerçevesinde bu projenin uzak ara çok önemli olduğu aşikârdır. Mevzubahis noktada bir konunun üzerinde durulmalıdır. Burada tartışmalı olan konu bir taraftan Avrupa Komisyonu, Rusya’ya bağımlılığı azaltmak, tedarik kaynaklarını çeşitlendirmek ve enerji güvenliğini sağlamaya yönelik hayati konularda birtakım kararlar alırken, Avrupa’nın Rus gazına olan bağımlılığını daha da artıracak mevzubahis proje Almanya Federal Cumhuriyeti’nin liderliği altında gerçekleştirilmektedir. Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu’na enerji kaynaklarının ithalatı bağlamında herhangi bir Birlik dışı ülkenin enerji tedarik güvenliği ve kaynak çeşitlendirme hedefleri doğrultusunda yüzde otuzdan fazla hisseye sahip olamayacağına dönük tavsiyelerde bulunmasına rağmen şu hususun altı çizilmelidir ki; bu projenin önceliklendirilmesinin üzerinde düşünülmesi şarttır. Esasında Almanya ve diğer ülkeler, kendi şartlarının somut niyetleri doğrultusunda sadece kendi çıkarlarını ön plana almayı düşünmektedirler. Böyle durumlarda Birlik’in çıkarları ve politikalarından daha ziyade üye ülkelerin ve şirketlerin çıkarları daha öncelikli hale gelmektedir.[22]

Baltık devletleri açısından konu irdelendiğinde; Estonya, Letonya ve Litvanya, Rus enerji sektöründen iki şekilde etkilendiğinin üzerinde durulmalıdır. Moskova’dan kaynaklanan yumuşak güvenlik riskleri ve Avrupa Birliği’nin enerji tedariki konusunda Rusya’yı öncelikli görmesi Baltık devletlerinde rahatsızlık uyandırmaktadır. Moskova enerji konusunda güvenilir bir sağlayıcı olduğunun altını çizse de, söz konusu sahada birtakım yöntemlerden istifade etmektedir. Batı Avrupa ülkelerine tedarik edilen enerji çok nadir ancak kasıtlı olmayan bir şekilde kesilirken, enerji sahasında bütünüyle Kremlin’e bağımlı durumdaki eski Doğu Bloku ülkeleri kesintilerle daha çok karşılaşmaktadır. Moskova tarafından kesintiler sabotaj ve doğal afetler sebepleriyle izah edilirken, öte yandan fiyatlar da zaman zaman artırılmaktadır. Nihayetinde Kremlin’in petrol ve gazı kesme tehdidinde bulunması ve dönemsel çerçevede iktisadi baskı yöntemlerine başvurması ikili münasebetlerde sürekli olarak gerginlik yaşanmasına yol açmaktadır.[23] Kuzey Akım projesinin ilk aşamasının bitirilmesi neticesinde Moskova, enerji ihracatı bağlamında Baltık ülkelerine ait deniz terminallerini ve boru hatlarından istifade etmemeye gereksinim duymayan bir konuma yükselmiştir. Kuzey Akım Hattı ile Moskova; Vyborg-Rusya-Greifswald, Almanya arasında kurulan doğrudan bir hat ile Baltık devletleri ve Polonya’ya geçiş ücreti ödeme yükümlülüğünden de kurtulmuştur. Bunu takip eden süreçte, Tallinn, Riga ve Helsinki ile ortak elektrik projesine iştirak etmek suretiyle Moskova’ya enerji sahasındaki bağımlılığını düşürmeyi hedefleyen bir politika uygulamaya başlamıştır. Baltık ülkeleri ve İskandinav ülkeleri arasında deniz altına döşenen kablolar vasıtasıyla ülkeler elektrik gereksinimlerini karşılamaktadırlar. Tallinn ve Helsinki, çift taraflı kablo yapımını 2007’de tamamlamalarının ertesinde daha çok güç taşıma kapasitesine haiz ikinci bir kablo sistemi tesis ederek söz konusu sistemi 2014 senesi itibariyle devreye almışlardır. Talinn ve Riga, 2020 senesinde bitirilmesi öngörülen yeni bir elektrik hattının yapılacağını da ilan etmişlerdir.[24]

Kaynak: https://www.consultancy.uk/news/14394/nord-stream-2-pipeline-could-add-5-billion-in-economic-benefits-to-eu

9 Aralık 2016 tarihinde Nord Stream 2 AG ve Allseas firmaları boru hattının Baltık Denizi’ndeki ilk aşamasının hayata geçirilmesine dönük olarak Niyet Protokolü’ne imza koymuşlardır. Engie, OMV AG, Royal Dutch Shell PLC, Uniper, and Wintershall Holding GMBH olduğu beş büyük Avrupalı enerji şirketi, Nord Stream 2 AG şirketiyle söz konusu projenin toplam maliyetinin yüzde ellisinin uzun vadeli olarak fonlanmasının sağlanması konusunda 24 Nisan 2017 tarihinde anlaşmaya varmışlardır.[25]  Rus Gazprom firması bu projede tek ana ortak olmayı sürdürecektir. Bu projenin toplam maliyeti 9,5 Milyar Avro olarak öngörülmekte ve bu firmaların her birinin destekleme katkısı 950 Milyon Avro olacaktır. Söz konusu durum bir yandan Moskova’yı Ukrayna politikasından ötürü cezalandıran AB kararlarını göz ardı ederek enerji güvenliği konusunda tartışmalara yol açarken öte yandan hem Rusya’nın, hem de projenin Avrupalı bazı ortaklarının bireysel menfaatlerini öncelikli gördüğünü çok iyi bir biçimde ortaya koymaktadır.[26]

Öte yandan, Avrupa Birliği içerisinde Varşova, Prag gibi başkentlerin önderlik ettiği bir grup ise Kuzey Akım 2 Projesi’ne çevresel ve Gazprom’un tekel konumunu daha da güçlendireceğinin aralarında olduğu birtakım sebeplerden ötürü muhalefet etmektedirler. Avrupa Komisyonu ise Kuzey Akım 2 hususunda üye ülkelerin devreye girip girmemesiyle ilgili olarak buna üye ülkelerin karar vermesini gerektiği doğrultusunda bir açıklamada bulunmuştur.[27] Söz konusu projeye bağlamında üzerinde en çok tartışılan konulardan birisini Kuzey Akım 2’nin Avrupa Birliği’nin Üçüncü Enerji Paketi’ne uyum sağlayıp sağlamadığı olmuştur. Mevzubahis duruma karşılık olarak Kuzey Akım 2 firması bu tür bir sürecin gereksiz olduğu ve projenin adı geçen paketle herhangi bir alakasının bulunmadığını iddia etmiştir. Öte yandan Birlik yetkilileri tarafından projenin gerçekleşeceği hattın karasal kısmının paket çerçevesinde ele alınması zorunluluğu bulunduğuna işaret edilmiştir. Projeyle ilgili tartışmalar devam ederken söz konusu karmaşık süreçlerden ötürü Kuzey Akım 2’nin hayata geçirilmesinin 2019’un sonlarına sarkabileceğine yönelik tahminlerde bulunulmaktadır.[28] Söz konusu bu hattın Rusya’dan Almanya’ya iletilen doğalgaz miktarını iki kat artırması öngörülmektedir. 1 Şubat 2016 tarihinde dönemin Ukrayna Başbakanı Arseniy Yatsenyuk, Kuzey Akım 2 Doğalgaz Boru Hattı’nın ticari bir proje olmaktan ziyade politik bir girişim olduğu iddiasında bulunarak durdurulması doğrultusunda Ukrayna tarafından dava açıldığını ilan etmiştir. Kiev haricinde Varşova ve Bratislava da projenin yürütülmesine muhalefet göstermekte ve mevzubahis boru hatlarından kazandıkları senelik üç milyar dolarlık geçiş ücretini kaybetmek istemediklerini vurgulamaktadırlar. Moskova doğalgazının kendi toprakları kanalıyla Avrupa’ya pazarlanmasına yönelik bir politika sürdüren Berlin’in desteği sayesinde adı geçen projenin “Doğu Avrupalı” ülkelerin tüm karşı çıkışlarına rağmen fiiliyata geçirileceği düşünülmektedir.[29]

Kaynak: http://biznesalert.com/russia-breach-constitution-nord-stream-2-not-care-environmentalists/

Sonuç

1960’larda başlayan ve 1970’lerde yaşanan enerji krizleri neticesinde gelişen Rusya-AB enerji ilişkileri, Soğuk Savaş’ın bitişine kadar sorunsuz olarak devam etmiştir. Söz konusu dönemde Avrupa kıtası açısından coğrafi yakınlıktan ve izlediği tedarik petrol ve doğalgaz tedarik politikalarından ötürü, Moskova, “güvenilir tedarikçi” olarak değerlendirilmiştir. 1990’ların ilk yarısında ve 2000’li yılların başlangıcında, Moskova-Brüksel enerji ilişkileri kurumsal çerçeveye oturtularak yürütülmeye çalışılmıştır. Yukarıda ilgili bölümde vurgulandığı üzere, her iki taraf açısından da olumlu olarak görülen “Enerji Diyaloğu Mekanizması”, taraflar için çok farklı anlamlar ifade edebilmiştir. Avrupa Birliği’ne 2000’li yıllardaki genişleme dalgası sonucunda giren eski Doğu Bloku ülkelerinin çok önemli bir bölümü Kremlin’e karşı daha sert ve tutarlı politikalar izlenmesini savunmuşlardır. Burada enerji konusunun çok önemli bir başlık olduğu unutulmamalıdır. Çünkü AB’nin yeni üyelerinin neredeyse tamamı, Rusya’ya, özellikle doğalgaz tedariki bakımından çok yüksek oranda bağımlıdır. Fakat Birlik’in büyük ve etkili ülkeleri olarak Almanya, Fransa ve İtalya’nın Moskova ile özellikle enerji alanında çok yakın ve çok boyutlu ilişkileri bulunmasından ötürü, Kremlin, şu anda çok avantajlı bir konuma sahip durumdadır.

Söz konusu çerçevede düşünüldüğünde, enerji sahasında “karşılıklı bağımlılık” olarak tanımlayabileceğimiz Rusya Federasyonu-Avrupa Birliği ilişkilerinde dengeyi kökünden değiştiren olay, Ukrayna olmuştur. 1991 senesinde SSCB’den bağımsızlığını elde eden Ukrayna, ülkesindeki Rus yanlısı eğilimler ve Avro-Atlantik yanlısı eğilimler arasında sıkışmak zorunda kalmıştır. Moskova, jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel açılardan çok büyük ehemmiyet atfettiği Kiev’in Avro-Atlantik Blok’un kurumsal yapılanmalarına katılmasına asla izin vermeyeceğini ve de bu durumu en öncelikli ulusal güvenlik tehdidi olarak kıymetlendireceğini defalarca vurgulamıştır. Mevzubahis minvalde Ukrayna, Rusya’dan Avrupa’ya giden doğalgazın en önemli transit rotası olması bakımından önem içermektedir ki Moskova kaynaklı doğalgazın yaklaşık yüzde 70’lik bölümü Ukrayna üzerinden geçen hatlar vasıtasıyla Avrupa’ya taşınmaktadır. Ukrayna’da 2004 senesinde yaşanan Turuncu Devrim sonrasında iktidara gelen Viktor Yuşçenko-Yuliya Timoşenko ikilisi, o döneme kadar Rusya yanlısı bir politika takip eden Ukrayna’nın yönünü 180 derece değiştirmek suretiyle Avro-Atlantik Bloku önceleyen bir eğilim içerisinde olmuşlardır. Söz konusu gelişmeye çok sert tepki gösteren ve Ukrayna’ya yönelik izlediği politikalarda değişikliğe Putin yönetimi, özellikle 2006 ve 2009 senelerinde muazzam ölçekli doğalgaz kesintileri ile hem Kiev’e, hem de Brüksel’e çok ciddi uyarılarda bulunmuştur.

Yaşanan bu krizleri takiben Avrupa Birliği, Rusya’nın güvenilir tedarikçi pozisyonunu yoğun bir şekilde sorgulamaya başlamıştır.  Birlik tarafından öncelikle Nabucco doğalgaz boru hattı projesi daha sonrasında ise bunun başarısızlığa uğraması üzerine Anadolu Geçişli doğalgaz boru hattı (TANAP) ve Adriyatik geçişli doğalgaz boru hattı (TAP) projelerine ilaveten Güney Kafkasya doğalgaz boru hattının uzatılmasını içeren Güney Gaz Koridoru projesini geliştirilmiştir. Öncelikli olarak Azerbaycan doğalgazının Avrupa’ya Gürcistan ve Türkiye üzerinden taşınmasını içeren söz konusu projeye ileriki aşamalarda yaşadıkları sorunların çözülmesinden sonra Doğu Akdenizli doğalgaz üreticilerinin, İran ve Türkmenistan’ın da katılması öngörülmektedir.

Rusya tarafına baktığımızda ise, 2020’li yıllar itibariyle Ukrayna’yı geçiş ülkesi olarak devre dışı bırakacak yeni doğalgaz boru hattı projelerinin geliştirilmesine ağırlık verilmiştir ki, bunlar arasında en fazla ön plana çıkanlar Türk Akımı (önceki adı Güney Akım) ve Kuzey Akım doğalgaz boru hattı projeleridir. Bu çalışma özelinde ele alınan Kuzey Akım gaz boru hattı, Rusya ve Almanya tarafından geliştirilen bir proje eski Doğu Bloku ülkeleri olan AB’nin yeni üyelerinin tüm muhalefetine ve de engelleme girişimlerine rağmen sürdürülmektedir. Aslında söz konusu durum AB’nin özellikle enerji gibi dış politika unsurlarını ağırlıklı olarak içeren bir konuda tek sesli bir tutum takınamamasına ve Almanya gibi etkili ülkelerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda bu tür projeler geliştirebildiğini çok açık bir biçimde göstermektedir. Adı geçen gelişme buna ilaveten Rusya Federasyonu’nun lehine olarak bir durum olarak da yorumlanabilir. Moskova, AB’nin etkili ve güçlü ülkeleriyle özellikle enerji alanında kapsamlı ve de yakın ilişkiler geliştirmek suretiyle özellikle Birlik ülkelerini kendisine karşı ortak bir politika geliştirmelerini engellemek suretiyle ulusal çıkarları temelinde çok başarılı bir dış politika izlemektedir. Son tahlilde AB’nin ortak bir dış enerji politikası tesis edememesindeki zafiyetinden çok iyi bir biçimde yararlanan Moskova’nın önümüzdeki senelerde de mevzubahis siyasetini daha kararlı ve sağlam araçlarla sürdürebileceği öngörüsünde bulunulabilir.

Kaynak: https://www.slideshare.net/MarkPeterson25/eustream.

 

Dr. Sina KISACIK

 

 

KAYNAKÇA

  • “Agreement on partnership and cooperation establishing a partnership between the European Communities and their Member States, of one part, and the Russian Federation, of the other part – Protocol 1 on the establishment of a coal and steel contact group – Protocol 2 on mutual administrative assistance for the correct application of customs legislation – Final Act – Exchanges of letters – Minutes of signing, L 327, 28.11.1997 P. 0003 – 0069 – 21997A1128(01)”, Official Journal of the European Union, http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2003/november/tradoc_114138.pdf, (Erişim Tarihi: 17.08 2016).
  • Caşın, Mesut Hakkı & Yalçın, Cemre Ceren ve Asal, Uğur Yasin, Rusya’nın Baltık Ülkeleri Dış Politikası: İşbirliği mi, Anlaşmazlık mı?, (Ankara: Seçkin Yayınları, Eylül 2017).
  • Caşın, Mesut Hakkı ve Kısacık, Sina, “Avrupa Birliği Enerji Güvenliği Bağlamında Türkiye’nin Rolü”, Bilimevi Dış Politika, Üç Aylık Fikir Dergisi (Temmuz-Ağustos-Eylül 2017), Sayı: 1, ss. 185-210.
  • Caşın, Mesut Hakkı ve Derman, Giray Saynur, Rus Dış Politikasındaki Değişim ve Kremlin Penceresinden Yeni Ufuklar, (Ankara: SRT Yayınları, 2016).
  • “EU Court of Justice suspends the execution of the EC’s decision with respect to OPAL”, Poland at Sea Maritime Magazine, 29 Aralık 2016, http://www.polandatsea.com/eu-court-of-justice-suspends-the-execution-of-the-ecs-decision-with-respect-to-opal/, (Erişim Tarihi: 16.02.2018).
  • Kısacık, Sina ve Denizelli, Şeniz, “Rusya Federasyonu’nun Avrasya Birliği Politikaları Çerçevesinde Ukrayna Politikalarını Anlamak”, içinde Karadeniz Jeopolitiği, Hasret Çomak, Caner Sancaktar, Volkan Tatar ve Burak Şakir Şeker (ed.), (İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, Ocak 2018), ss. 163-185.
  • Kısacık, Sina, “21. Yüzyılda Karadeniz Jeopolitiği Bağlamında Rusya Federasyonu’na Rakip Bir Oluşum Olarak GUAM”, içinde Karadeniz Jeopolitiği, Hasret Çomak, Caner Sancaktar, Volkan Tatar ve Burak Şakir Şeker (ed.), (İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, Ocak 2018), ss. 889-917.
  • Kısacık, Sina, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, Unpublished PhD Thesis, Yeditepe University Institute of Social Sciences, July 2017, 427 pages.
  • Özdal, Habibe, Sovyetler Birliği’nin Dağılmasından Kırım’ın İlhakına Rus Dış Politikasında Ukrayna, (Ankara: USAK Yayınları, 2016).
  • Pamir, Necdet, Enerjinin İktidarı: Enerji Kaynaklarını Elinde Tutan, Dünyayı Elinde Tutar! , (İstanbul: Hayykitap, 2017), Güncellenmiş ve Genişletilmiş Üçüncü Baskı.
  • “The national and European politics behind Nord Stream II”, Vote Watch Europe, 26 Nisan 2016, http://www.votewatch.eu/blog/the-national-and-european-politics-behind-nord-stream-ii/, (Erişim Tarihi: 14.02.2018).
  • Zachmann, Georg, “Nord Stream 2 means gains for Germany but pain for Europe”, Bruegel Blog Topic: Energy & Climate, 23 Haziran 2017, http://bruegel.org/2017/06/nord-stream-2-means-gains-for-germany-but-pain-for-europe/, (Erişim Tarihi: 14.02.2018).

 

[1] Mesut Hakkı Caşın ve Giray Saynur Derman, Rus Dış Politikasındaki Değişim ve Kremlin Penceresinden Yeni Ufuklar, (Ankara: SRT Yayınları, 2016), s. 388.

[2] “Agreement on partnership and cooperation establishing a partnership between the European Communities and their Member States, of one part, and the Russian Federation, of the other part – Protocol 1 on the establishment of a coal and steel contact group – Protocol 2 on mutual administrative assistance for the correct application of customs legislation – Final Act – Exchanges of letters – Minutes of signing, L 327, 28.11.1997 P. 0003 – 0069 – 21997A1128(01)”, Official Journal of the European Union,   http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2003/november/tradoc_114138.pdf, (Erişim Tarihi: 17.08 2016).

[3] Caşın ve Derman, Rus Dış Politikasındaki Değişim ve Kremlin Penceresinden Yeni Ufuklar, s. 390.

[4] Bu konunun Rusya’nın Avrasya Birliği Politikaları çerçevesinde ele alınması hakkında bakınız, Sina Kısacık ve Şeniz Denizelli, “Rusya Federasyonu’nun Avrasya Birliği Politikaları Çerçevesinde Ukrayna Politikalarını Anlamak”, içinde Karadeniz Jeopolitiği, Hasret Çomak, Caner Sancaktar, Volkan Tatar ve Burak Şakir Şeker (ed.), (İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, Ocak 2018), ss. 163-185.

[5] Mesut Hakkı Caşın ve Sina Kısacık, “Avrupa Birliği Enerji Güvenliği Bağlamında Türkiye’nin Rolü”, Bilimevi Dış Politika, Üç Aylık Fikir Dergisi (Temmuz-Ağustos-Eylül 2017), Sayı: 1, s.195.

[6] Caşın ve Kısacık, “Avrupa Birliği Enerji Güvenliği Bağlamında Türkiye’nin Rolü”, ss. 195-196.

[7] Sina Kısacık, “21. Yüzyılda Karadeniz Jeopolitiği Bağlamında Rusya Federasyonu’na Rakip Bir Oluşum Olarak GUAM”, içinde Karadeniz Jeopolitiği, Hasret Çomak, Caner Sancaktar, Volkan Tatar ve Burak Şakir Şeker (ed.), (İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, Ocak 2018), ss. 904-912.

[8] Habibe Özdal, Sovyetler Birliği’nin Dağılmasından Kırım’ın İlhakına Rus Dış Politikasında Ukrayna, (Ankara: USAK Yayınları, 2016), ss. 258-260.

[9] Sina Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, Unpublished PhD Thesis, Yeditepe University Institute of Social Sciences, July 2017, s. 294.

[10] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, s. 295.

[11] Özdal, Sovyetler Birliği’nin Dağılmasından Kırım’ın İlhakına Rus Dış Politikasında Ukrayna, s. 262.

[12] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, s. 297.

[13] Özdal, Sovyetler Birliği’nin Dağılmasından Kırım’ın İlhakına Rus Dış Politikasında Ukrayna, ss. 263-264.

[14] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, ss. 298-299.

[15] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, ss. 299-300.

[16] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, ss. 300-301.

[17] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, s.301.

[18] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, s.302. Ayrıca bakınız, “EU Court of Justice suspends the execution of the EC’s decision with respect to OPAL”, Poland at Sea Maritime Magazine, 29 Aralık 2016, http://www.polandatsea.com/eu-court-of-justice-suspends-the-execution-of-the-ecs-decision-with-respect-to-opal/, (Erişim Tarihi: 16.02.2018).

[19] Caşın ve Derman, Rus Dış Politikasındaki Değişim ve Kremlin Penceresinden Yeni Ufuklar, ss. 391-392.

[20] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, ss. 284-285.

[21] Necdet Pamir, Enerjinin İktidarı: Enerji Kaynaklarını Elinde Tutan, Dünyayı Elinde Tutar! , (İstanbul: Hayykitap, 2017), Güncellenmiş ve Genişletilmiş Üçüncü Baskı, s. 300.

[22] Pamir, Enerjinin İktidarı: Enerji Kaynaklarını Elinde Tutan, Dünyayı Elinde Tutar! , s. 301.

[23] Mesut Hakkı Caşın, Cemre Ceren Yalçın ve Uğur Yasin Asal, Rusya’nın Baltık Ülkeleri Dış Politikası: İşbirliği mi, Anlaşmazlık mı? , (Ankara: Seçkin Yayınları, Eylül 2017), s. 167.

[24] Caşın, Yalçın ve Asal, Rusya’nın Baltık Ülkeleri Dış Politikası: İşbirliği mi, Anlaşmazlık mı? , ss. 171-172.

[25] Kısacık, “The Ukraine Policy of the Russian Federation and The Paradigms in European Energy Security”, s.286.

[26] Georg Zachmann, “Nord Stream 2 means gains for Germany but pain for Europe”, Bruegel Blog Topic: Energy & Climate, 23 Haziran 2017, http://bruegel.org/2017/06/nord-stream-2-means-gains-for-germany-but-pain-for-europe/, (Erişim Tarihi: 14.02.2018).

[27] Pamir, Enerjinin İktidarı: Enerji Kaynaklarını Elinde Tutan, Dünyayı Elinde Tutar! , s. 302.

[28] “The national and European politics behind Nord Stream II”, Vote Watch Europe, 26 Nisan 2016, http://www.votewatch.eu/blog/the-national-and-european-politics-behind-nord-stream-ii/, (Erişim Tarihi: 14.02.2018).

[29] Caşın, Yalçın ve Asal, Rusya’nın Baltık Ülkeleri Dış Politikası: İşbirliği mi, Anlaşmazlık mı? , s. 175.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.