HAZAR’IN HUKUKİ STATÜ ANLAŞMASININ AVRASYA BÖLGESİNE OLASI YANSIMALARI

upa-admin 16 Ağustos 2018 4.584 Okunma 1
HAZAR’IN HUKUKİ STATÜ ANLAŞMASININ AVRASYA BÖLGESİNE OLASI YANSIMALARI

Kaynak: http://medyascope.tv/2018/08/15/hazar-denizinin-yeni-statusu-ve-jeopolitik-denklem/

Hazar’ın Tarihsel Konumu ve Önemi

Hazar Denizi, tarih boyunca değişik isimlerle anılmıştır. Bu denizin kıyısında hayatını sürdüren, devletler kuran, buralara göç eden, medeniyetler ve inanç sistemleri meydana getiren kavimler, tarihsel süreçte Hazar’a farklı adlar vermişlerdir. Bunlara ilaveten, bu denizin coğrafi havzasında bulunan nehirler, şehirler ve öteki doğal varlıklar da zaman zaman adlarını Hazar’a vermişlerdir.[1] Bu adlardan bazıları; Vurukeş, Vehergan, Erganya, Sarkazne, Kaspiyen, Teberistan, Gilan, Babelebvab, Kem Rud, Hazar, Pehlevi, Bakü Denizi, Cebal, Havalinkse, Dehistan, Oğuz, Şirvan, Gorgan ve Moğan’dır. Hazar Denizi, İranlılar tarafından “Darya-yı Mazanderan” (Mazanderan Denizi), “Kuzey Denizi” (Darya-yı Şomal) ve “Hazarların Denizi” (Darya-yı Khazar) olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan, Hazar Denizi’nin yukarıda bahsedilen isimlerinin tarihi analizi hususunda kaynak eksikliği söz konusudur. Bunun sebebi ise, Azerbaycan’da Hidropolitik bilim dalının mevcut olmamasıdır. Bu sorunun çözülmesiyle, Hazar Denizi’nin geçmişi ve geleceği daha iyi bir biçimde öğrenilebilecek ve sıfır kilometre bilgilere erişilebilecektir. Diğer birtakım kaynaklarda Hazar Denizi günümüze kadar 70’e yakın adla anılmıştır. Çeşitli kaynaklarda Hazar’ın 50, bazılarında ise 70’e yakın ismi olmasından ötürü, mevzubahis hususta kesin bir tespit yapabilmek mümkün değildir.

Kaynak: https://www.diplomatikstrateji.com/rusyanin-hazar-denizi-politikasi/

Sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmek için temiz, ucuz, kesintisiz ve çeşitlendirilebilir enerji kaynakları bulmak devletlerin enerji konusundaki siyasetlerinin temelini oluşturmuştur. Kaynak çeşitliliğinin yanı sıra, enerji güvenliği ve enerjinin taşınması yeni jeopolitik yaklaşımlar ortaya çıkarmıştır. Yeni Enerji Düzeni kapsamında ön plana çıkan bölgelerden birisi de Hazar Denizi bölgesidir. Hazar Denizi, bölgenin kıyı devletleri olan Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın yanı sıra, Rusya ve İran’ın da bir kısım bölgelerini kapsamaktadır. Ayrıca Özbekistan bir sahildar devlet olmamasına rağmen, bölgenin en büyük doğalgaz üreticisidir. Hazar Denizi bölgesi, eski Sovyetler Birliği’nin güney bölümünden gelen el değmemiş petrol ve doğalgaz için merkezi bir mücadele noktası haline dönüşmüştür. Mayıs 2005’ten başlamak üzere, Hazar Denizi’nin güney bölgelerinden BP liderliğindeki bir şirketler birliği tarafından inşa edilen yeni bir boru hattı aracılığıyla, petrol, Türkiye’nin Ceyhan Limanı’na pompalanmaya başlanmıştır. Batı sermayesinin, teknolojisinin ve diplomasisinin 8 yıllık çabası, Orta Doğu petrolüne olan bağımlılığı azaltmayı hedeflemiştir. Hazar bölgesindeki petrol rezervlerinin çoğalmasına, her ne kadar 1990’larda umulmuş olduğu gibi olmasa da, Avrupa ülkeleri, gaz ithalatlarını çeşitlendirmenin bir yolu olarak özel bir ilgi göstermektedirler. Bölgede Rusya, en büyük doğalgaz üreticisi ve ihracatçısı olarak dikkati çekmektedir. Türkmenistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan gibi ülkeler ise, önemli miktarlarda gaz rezervlerine sahip olan devletler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya genelinde Orta Doğu ülkeleri en yüksek petrol ve gaz kaynaklarına sahip olmasına rağmen, bu ülkeler güvenilir enerji sağlayıcıları olarak algılanmamaktadır. Böyle bir durum, Hazar bölgesinde bulunan Orta Asya ülkelerini enerji arz güvenliği sağlama konusunda önemli bir hale getirmektedir. Bunun sonucu olarak, özellikle gelişmiş ülkeler arasında Hazar bölgesinde bulunan ülkelerin enerji kaynaklarının yönetimi ve kullanımı kapsamında büyük bir rekabet olduğu gözlemlenmektedir. Bu sebepten ötürü, EIA bölgedeki kanıtlanmış petrol rezervlerini 17 ila 49 milyar varil olarak tahmin etmektedir ki, bu en düşük seviyede OPEC üyesi Katar ve en yüksek seviyede Libya ile karşılaştırılabilir durumdadır.

Bölgenin petrol kaynaklarının geliştirilmesinde bugüne kadar 3 temel proje ön plana çıkmıştır: Kazakistan’daki Tengiz ve Karachaganak ve Azerbaycan’ın Azeri, Çirağ (Çırak) ve deniz altındaki Güneşli sahaları. SSCB’nin yıkılması ve Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarını elde etmeleri bu coğrafyanın Batılı petrol firmalarının radarına girmesine neden olmuştur. Bunları izleyen Batılı devletler de bölgeyle ilişki kurmaya başlamışlardır. Günümüzde, jeopolitik bakımdan, güçlerin zıt çıkarlarının çarpıştığı bir Hazar Alanı’ndan bahsedilebilir. Coğrafi bakımdan bu alan içinde Hazar Denizi’ne kıyıdaş olan ülkeler (Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan ve İran), fakat aynı esnada Gürcistan ile Kafkasya’da bulunan Rusya Federasyonu’nun bölgeleri de (başta Çeçenistan ve Dağıstan) yer almaktadır. Medya organları bu bölgelerdeki mücadeheleyi de “Yeni Büyük Oyun” olarak nitelendirmektedir. 1990’lı yılların ortalarından itibaren bu alanın çevresinde Hazar hidrokarbonlarına, bir başka deyişle esasen Kazak ve Azeri petrolleri ile Türkmen gazına hâkim olabilmek için çeşitli güçler arasında üstü kapalı bir sürtüşme süregelmektedir. Bu alan, işte bu bakımdan yeni Orta Asya jeopolitiğinin kalbini oluşturmakta, Hazar hidrokarbonlarının uluslararası pazarlara doğru taşınmasının kontrolüne yönelik olarak “boru hatları savaşları” bu coğrafi alanda cereyan etmektedir.[2]

Geçmişten Günümüze Hazar’ın Hukuki Statüsü Hakkındaki Tartışmalar

Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazandıkları andan itibaren Hazar Denizi’nin hukuki statüsünün tanımı meselesi, bölgenin petrol potansiyelinin geliştirilmesine en büyük engellerden birisini teşkil etmiştir. Hazar Denizi’ne kıyısı bulunan 5 ülke ne yeni bir statünün tesis edilmesi, ne de karşılıklı kara sularının sınırlandırılması konusunda anlaşma sağlayabildiler. Hukuki bağlamda iki yaklaşım birbiriyle çatışmaktaydı: ilki doğal kaynakların paylaşılması prensibini temel alıyor, diğeri de ortaklaşa egemenlik kuramı üzerine dayanmaktaydı. Bir başka ifadeyle, Hazar Denizi bir deniz olarak mı, yoksa bir göl olarak mı kabul edilmeliydi? Hazar’ın statüsünün belirlenmesinin hukuki neticeleri bu soruya verilecek yanıta göre değişmektedir. Hazar’ın hukuki statüsünde anlaşmaya varılamaması, buradan istifade edilmesine ve buranın kullanılmasına yönelik iki değişik yaklaşımın ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bunlardan birincisi “condominium – ortak yönetim”, ikincisi ise “sektörel paylaşım”dır.[3]

Hukuki varsayım olarak, Hazar, eğer bir deniz olarak kabul edilirse ve ilgili taraflar Hazar gibi kapalı bir denize, açık denizlere uygulanan uluslararası hukuku (1982, Montego Bay Sözleşmesi) yerleştirme konusunda mutabakata varabilirler. Bu noktadan hareketle, Hazar’a kıyıdaş devletler, kara sularının haricinde kendilerine ait en fazla 12 deniz mili genişliğinde bir Münhasır Ekonomik Bölge’nin (MEB) de sahibi olacaklardır. Buna göre de, adı geçen iktisadi bölgede, hem denizde, hem deniz diplerinde ve deniz tabanında; arama ve işletme haklarını egemenlik hakları çerçevesinde kullanabileceklerdir.[4] Bu noktada benimsenen prensip doğal kaynakların paylaşılması ilkesi olacaktır. Yok, aksi takdirde Hazar bir göl olarak kabul edilirse, kıyısı bulunan devletler 12 deniz millik bir bölgeye sahip olacaklardır. Bu bölgenin haricinde doğal kaynakları ortak bir anlaşma temelinde işletmek zorunda olacaklardır. Hazar Denizi de ortak egemenlik statüsüne sahip olacaktır. Bu esnada doğal kaynaklar kıyıdaş devletleri bir araya getiren milletlerarası bir otoritenin denetimine bırakılacak, kararlar oy birliği ile verilecektir. Bu seçim karşısında kıyıdaş devletlerin pozisyonları, 1991 senesinden bu yana kayda değer ölçüde gelişme göstermiş, ama gene de ortaya bir mutabakat çıkmamıştır. Birkaç devletin arasında bulunan göller, alakalı devletlerarasında sınırlandırma esasına göre paylaşılmasından dolayı ulaşım ve diğer devlet yetkilerinin kullanılması açısından genel uygulamada söz konusu sahalar üzerinde doğrudan tatbik edilebilecek beynelmilel hukuk kuralları bulunmamaktadır. Mevzubahis duruma sahip göllerin sadece sularından sınai ve tarımsal amaçlarla istifade edilmesi veyahut çevre koruması hususlarında ise milletlerarası hukukun öze yönelik kurallarının temel alındığı söylenebilir. Sovyetler Birliği’nin halefi konumundaki Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan’ın “edinilmiş (kazanılmış) haklar ilkesince, Hazar’ın diğer denizlerle bağlantısını sağlayan kanallardan transit geçme ayrıcalığını ellerinde bulundurmaları gerekli olup söz konusu uygulama Hazar, deniz statüsünde kabul edilmese bile, halef devletler bakımından geçerliliği bulunmalıdır.[5]

Hazar’ın kapalı deniz olduğu görüşüyle ilgili şunlar söylenebilir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 122. maddesine göre, “İşbu Sözleşmenin amaçları uyarınca “kapalı veya yarı kapalı deniz”den, iki veya daha çok devlet tarafından çevrili ve diğer bir denize veya okyanusa dar bir geçitle bağlı bulunan veyahut da bütünüyle veya büyük bir bölümü ile iki veya daha çok devletin kara sularından ve münhasır ekonomik bölgelerinden oluşan bir körfez, bir deniz havzası veya bir deniz anlaşılır. 1982 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi, Hazar’a kıyısı bulunan devletlerden yalnızca Rusya tarafından imzalanmıştır. Moskova, Hazar’ın deniz olduğu tezine karşı çıkmaktadır. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, kıyıdaş devletlerin kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölgeleri ve karasuları olacaktır. Bu sözleşmeyi onaylamayan devletlere sözleşmenin herhangi bir hukuki yaptırımı bulunmamaktadır. Hazar’ın göl olarak kabul edilmesi halinde, paylaşıma ilişkin iki görüş ortaya çıkmaktadır.[6]

İlk başlarda İran ve Rusya ortak egemenlik yaklaşımını benimserken, Bakü ulusal sektörlere bölünmesi prensibine daha yakın durmaktaydı. Buna karşın Kazakistan ve Türkmenistan arada yer alan ama farklı konumlara destek vermekteydi.[7] Condominium, iki devletin bir ülke üzerindeki yetkilerini birlikte ve eşit bir biçimde kullanması demektir. Bir başka deyişle, Hazar söz konusu bağlamda ele alındığında deniz, devletlerden hiçbirinin ülkesinin mülkiyetinde olmayıp ilişkili devletlerce Hazar üstündeki yetkiler ortaklaşa kullanılmalıdır. Kara temelli “condominium” konusunda birkaç misal bulunsa da kapalı ya da yarı kapalı su sahaları konusunda ortak idare bakımından yalnızca bir misal bulunmaktadır ki bu; El Salvador, Honduras ve Nikaragua arasındaki Fonseca Körfezi’dir.[8] Her ne kadar ortak idare, genel uygulamada ilişkili tarafların arasındaki açık antlaşmalarla belirlense de Fonseca Körfezi’nin statüsü, Milletlerarası Adalet Divanı’nın aldığı bir karar neticesinde belirlenmiştir. Bunun arkasındaki temel sebep ise, evvelinde sadece İspanya’ya ait olan körfezin uzun bir süre tek bir varlık olarak değerlendirilmesi ve Divan’ın ardıl devletlerin ortaya çıkmasının ertesinde mevzubahis birlikteliğe halel gelmesinde bir fayda görmemiş olmasıdır.[9] Uluslararası Adalet Divanı’nın bahse konu kararının Hazar’a tatbiki olası görünmemektedir. Çünkü Hazar ve Fonseca Körfezi arasında farklılıklar mevzubahistir. Fonseca, sadece İspanya tarafından, Hazar ise iki farklı devletler (Çarlık Rusya / SSCB-İran) tarafından kullanılmış durumdadır. Condominium ile Hazar’ın statüsünün tespiti düşüncesi daha ziyade Moskova’nın menfaatlerini desteklemektedir.[10]

Hazar’ın kullanılması ve bölüşümüne yönelik tezlerden bir diğeri ise sektörel bölünmedir. Söz konusu yaklaşım çerçevesinde Hazar, beş kıyı devleti arasında bölünmek suretiyle her bir kıyı devletinin aynen kendi kara sahasına benzer şekilde egemen hakları ellerinde bulundurmalıdırlar. Esasında bahse konu yaklaşım kapsamında çözüme daha kolayca erişilebilir. Çünkü devletler kendi aralarında uzlaşmaya vararak istedikleri düzenlemeyi gerçekleştirme hakkına sahiptirler. Adı geçen kolaylığı temin eden bir diğer sebep ise sektörel paylaşım konusunda birden fazla misalin mevcudiyetidir. Öte yandan “condominium” tezine sadece bir örnek vardır. Milletlerarası göllerin sektörel paylaşımı, ABD-Kanada arasında Büyük Göller, Kazakistan-Özbekistan arasında Aral Gölü, Uganda-Tanzanya-Kenya arasında Viktoria Gölü, İsviçre-İtalya arasında Lugana, Majöri Gölleri ve Fransa-İsviçre arasında Genova Gölü ile örneklendirilebilmektedir. Nijerya-Çad-Kamerun arasındaki Çad Gölü’nün de statüsü, mevzubahis yaklaşımla çözüme kavuşturulabilmiştir. Buradan anlaşıldığı üzere Hazar’ın ulusal bölümlere ayrılması tezi çok daha geniş bir hukuksal uygulama alanına haizdir.[11]

Hazar bir göl olarak tanımlandığı takdirde milletlerarası sınır gölü statüsüne sahip olur. O takdirde 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin yetki alanı dışında kalır. Sınır gölleri hakkında benimsenmiş milletlerarası sınır tespit etme yöntemi bulunmamaktadır. Bu noktada hukuka örnekler tarafından kaynaklık edilecektir. Sınır gölleri bütün kıyı devletlerinin sahillerinden eşit uzaklıkta çizilen merkez hattıyla ve bu merkez hattı üzerindeki kara sınırlarının son noktasından çizilen dikey bir hatla ulusal sektörlere ayrılabilir. Daha sonra da devletlerin sınırları göl üzerindeki sınır çizgisi boyunca devletlerin topraklarına alakalı bölümlerin ilave edilmesiyle geçmektedir. Devletlerin bu bölgeler üzerindeki doğal kaynakları çıkarma hakları sınır çizgisine kadar olan göl sularını içermektedir. 1921 ile 1991 arasında, yerkürenin en geniş kapalı denizi olan Hazar Denizi, o dönemde tek kıyıdaş ülkeler olan SSCB ve İran tarafından iki taraflı milletlerarası antlaşmalar ve her devletin iç mevzuatı ile idare edilen bir göl olarak değerlendirilmekteydi. Böylelikle Hazar Denizi’nin zenginlikleri yalnızca kendilerine ait, bitişik mülkleriydi. Denizin yasal statüsü üç belgeyle düzenlenmekteydi: 1921 İşbirliği ve Dostluk Antlaşması, 1935 Yerleşme ve Ticaret Antlaşması ve onun yerini alan 25 Mart 1945 tarihli yeni bir Ticaret ve Denizcilik Antlaşması. Bu antlaşmalar, açık bir biçimde deniz sınırlarını çizmeksizin, özellikle balık kaynaklarının işletilmesi konusunda ikili meseleleri düzenlemekteydi. Hazar’ın güvenliği onun statüsü bağlamında ele alındığında, 1991 yılına kadar herhangi bir ciddi sorun teşkil etmemiştir. Bunun sebebi 1990’ların başlarına kadar SSCB’nin İran üzerinde tesis etmiş olduğu tahakkümdür. Her ne kadar 1940 tarihli Tahran Antlaşması kapsamında Hazar Denizi iki ülkeye ait su parçası olarak belirtilmişse de dış müdahaleye kapalı tutmak amacıyla ancak daha çok belirleyici olan SSCB’nin çizmiş olduğu kapsamda Hazar hakkındaki statünün “bir şekilde” sürdüğü ve esaslı bir sorun gibi yansıtılmadığı görülmektedir.[12] Zira Tahran Antlaşması’na göre, Hazar’ın SSCB’ye % 86 ’sı, İran’a ise % 14’ü uluslararası sektör olarak tahsis edilmiştir. Aynı anlaşmada, Hazar’daki petrol üretimi hususunda 10 mil sınırı ülkelere bahşedilmiştir. SSCB, Tahran’ı bilgilendirmeden ve görüşüne başvurmadan 10 mil sınırının ötesinde petrol üretimine ilişkin çalışmalara girişmiştir. 1970 yılında ise SSCB’nin içinde yer alan cumhuriyetler arasında % 86’lık sektörün pay edilmesi hakkında bir mutabakat yapılmıştır.

Yapılan antlaşma çerçevesinde Rusya’ya % 16, Azerbaycan’a % 19, Kazakistan’a % 29, Türkmenistan’a ise % 22 oranında bir pay verilerek bölgesel sektörlere bölünecek biçimde bir orta hat hesabıyla taksimat gerçekleştirilmiştir. Öte yandan, Ocak 1991’de, yani SSCB’nin dağılmasından hemen önce Azerbaycan ve Rusya Bakanlar Kurulu, yaptıkları bir anlaşmayla, Azerbaycan bölümünden çıkan petrolün Bakü’ye ait olduğuna yönelik bir açıklamada bulunmuşlardır. Nihayet 21 Aralık 1991 tarihindeki Almatı Deklarasyonu’nda bağımsızlığını elde eden ülkelerin SSCB’nin ortak mirasçısı oldukları belirtilmiştir. Bildirgede yer alan mevcut ifade, 1940 senesinde Moskova ve Tahran arasında imzalanan Tahran Antlaşması’nı kabul ve 1970 yılında SSCB içinde yer alan cumhuriyetler arasında gerçekleştirilen sektörel paylaşımı onaylama anlamına gelmektedir. Hazar Denizi’nin paylaşımı gerçekleştirildiği takdirde kıyıdaş ülkelere düşecek olan sektörlerin yüzölçümü aşağıda yer almaktadır;

  • Kazakistan: 114,000 kilometrekare;
  • Rusya: 75,000 kilometrekare;
  • Azerbaycan: 80,000 kilometrekare;
  • Türkmenistan: 80,000 kilometrekare;
  • İran: 44,000 kilometrekare.[13]

Fakat 1992 senesinden itibaren Hazar’ın statüsü artık bir problem olarak tezahür etmeye başlamıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ertesinde bağımsızlıklarını elde eden ülkeler ile beraber Hazar’da kıyıdaş ülkeler olarak Rusya, İran, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan yer almaya başlamışlardır. Hazar’ın statüsünün bir sorun olarak gündeme gelmesinin sebepleri arasında 1994 yılında Asrın Anlaşması (Contract of the Century) olarak ifade edilen ve aynı sene imza konulan anlaşma bulunmaktadır. Anlaşma, Bakü’nün uluslararası petrol firmalarıyla yapmış olduğu ve Hazar’da bulunan Azeri-Çırak-Güneşli petrol yataklarında petrol üretimini içeren bir anlaşmadır. Asrın anlaşmasında sadece % 10’luk bir pay verilen Moskova’nın hoşnutsuzluğuna ek olarak bu anlaşmada yer verilmeyen Tahran’ın memnuniyetsizliğinden ötürü Hazar’ın statüsü bu iki ülke tarafından problem olarak gündeme getirilmiştir. Bunun neticesinde ülkeler arasında da görüşmeler başlamıştır. Buna ilaveten, 1994 yılının sonunda Rusya, Hazar Denizinin yatağında tek taraflı araştırmalar yapan diğer sahildar devletlere karşı gerekli önlemleri alma hakkını saklı tuttuğu bildirimini içeren bir belgeyi Birleşmiş Milletler’de dağıtmıştır. Rusya’nın Hazar’ın statüsü konusundaki daha önceki duruşuna rağmen Azerbaycan, ülkenin sahil şeridi civarında Hazar petrolünün araştırılması, çıkarılması ve ihraç edilmesi doğrultusunda uluslararası petrol firmaları ile çeşitli Üretim Paylaşım Anlaşmaları imzalamıştır.[14]

Hazar’ın statüsü hakkında ilk görüşme 1992 senesinde Tahran’da yapılmıştır. Hazar’ın statü problemine ilişkin süreçte dikkat çekici olan husus, ülkelerin görüşlerini ve tutumlarını zaman zaman değiştirmiş olmalarıdır. Burada amaç ortak bir noktaya varmak da olabilir. Fakat dikkate değer başka bir nokta ise iktisadi ehemmiyet taşıyacak özellikteki ülkelerin Hazar’da enerji kaynağı rezervine sahip yeni yataklar keşfetmeleri ile ilgilidir.[15] Tutum değiştirenlere en açık örneği Moskova oluşturmaktadır. Moskova’nın görüşmelerin cereyan ettiği aşamada üç kez tavır değişikliğinde bulunduğu görülmektedir. Buradaki asli sebep, Moskova’nın kendisine ait bölümde yeni rezervler bulmasıdır. Nihayetinde Hazar’ın statüsüne ilişkin olarak Moskova, Bakü ve Astana’nın ortak bir noktada buluştukları görülmektedir. 1998-2003 yılları arasında ikili ve üçlü olarak yapmış oldukları müzakereler ve anlaşmalar kapsamında üç başkent arasında Hazar’ın statüsü hakkında deniz dibinin bölünmesi, su yüzeyinin ise ortak kullanımına dair bir mutabakata varılmıştır. Fakat bu karar, Tahran ve Aşkabat tarafından kabul görmemektedir. Bu iki ülkenin diğer üç ülke arasında varılan mutabakatı kabul etmemeleri daha sonraki senelerde yapılan birçok toplantıda gündeme getirilmiştir. Pek çok gelişmenin ardından ve 2000’den bu yana bu sorunu çözmek amacıyla Rus diplomasisinin çabalarına rağmen 2002 kışına gelindiğinde hala bu soruna küresel ölçekte benimsenen bir çözüm bulunamayacaktı. 1998 Şubat’ında Türkmenistan ve Azerbaycan orta çizgi ilkesine göre Hazar Denizi’nin sektörlere bölünmesi hususunda uzlaşmaya varmış olsalar da Aşkabat, Bakü tarafından teklif edilen, kıyıların girinti çıkıntılarını izleyen sınırlandırma yöntemini daima geri çevirmiştir. Bu iki başkent arasında anlaşmazlığa neden olan Kıyapaz/Serdar petrol yatağının mülkiyeti 1997’den beri halen çözülememiştir. Pozisyonunu kuvvetlendirme arzusunda olan Aşkabat, mevzubahis petrol yatağını beraber geliştirmek amacıyla Tahran’a müracaat ederek Bakü’ye karşı Tahran’ın desteğini sağlamaya çalışmıştır. Buna ilaveten Bakü bu anlaşmazlıkta Moskova’nın desteğini sağlamıştır. Kremlin sağladığı bu destekle Hazar Denizi’nin dibinin bölüşülmesini kapsayan iki taraflı bir anlaşmayı görüşmekte olduğu Bakü’yle yakınlık kurduğunu ortaya koymak isterken, aynı esnada Aşkabat’a da bir çözüm bulunmasında daha işbirlikçi bir tavır takınmasının kendi çıkarına olacağı işaretini vermekteydi.

Türkmenistan, konu hakkında Rus etkisine karşı bir miktar daha fazla savunmasız olmuştur. Aşkabat, dünyanın en büyük beşinci doğalgaz rezervlerine ev sahipliği yapmakta ve önemli miktarda da petrol kaynaklarına sahiptir. Aşkabat’ın gaz rezervlerinin iç bölge konumundan dolayı, bu endüstriyi özellikle batı yönünde Çin’e geliştirme için yeterli fırsat vardır. Fakat Türkmenistan’da Serdar diye bilinen petrol sahası Kepez ve Azeri-Çırak-Güneşli sahalarında hem Türkmenistan hem de Azerbaycan’ın iddialarından dolayı Aşkabat için Hazar petrolü halen önemini korumaktadır. Rusya’nın halen Hazar kaynaklarının ulusal sektörlerden ziyade ortak yönetimini desteklediği daha evvelki zamanlarda, Moskova kendi pozisyonuna destek sağlamak için askeri gücünü kullanmıştır. Kremlin, Aşkabat’a Bakü’nün önerisi olan ulusal sektörlere bölünmesi konusunda anlaşmaya varmasının çok maliyetli ve riskli olacağını göstermek için bir noktada Türkmen ordusundan Rus askeri yetkililerini ki Rus-Türkmen ortak komutanlığında olan Türkmen ordusu için çok hayati bir durumdur ve Türkmenistan’ın İran’la sınırında görev yapan Rus sınır güvenlik görevlilerini çekmekle tehdit etmiştir. Ayrıca bu durum Türkmen gemilerinin Volga Nehrinden geçişinin Rusya tarafından engellenebileceği tehdidi ile güçlendirilmiştir. Türkmenistan’ın Azerbaycan modelinden geri adım atması ve onun Hazar Denizi konusundaki kafa karıştıran tutumu göstermektedir ki Aşkabat tarafından mesaj alınmıştır.[16]

Rusya ile uzun bir sınıra sahip olması ve nüfusunun % 38’nin etnik Rus olmasından dolayı Kazakistan da Rus etkisine karşı savunmasızdır. Astana’nın Hazar ve iç bölgesinde petrol ve gaz rezervleri olmasından dolayı Rusya’dan ekonomik bağımsızlığını kazanma yönünde daha büyük bir potansiyele sahip olmasına karşın, önemli birçok ihracat boru hattı Rus topraklarından geçmektedir.[17]

İran’ın bu konuda takip ettiği politikaya biraz daha ayrıntılı bakmak konunun daha iyi anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. [18] 1994 senesinde Asrın Antlaşması olarak nitelendirilen Azerbaycan petrollerinin üretimine yönelik oluşturulan şirketler birliğinde yer almak için Tahran girişimde bulunmuştur. Bakü tarafından Tahran’a şirketler birliğinde % 5’lik bir hisse verilmesine rağmen Washington’un baskısı sonucunda Bakü tarafından bu işlem iptal edilmiştir. Tahran tarafından bu durum eleştirilmiş ve ardından bu ülke enerji alanında da Moskova ile daha yakın işbirliğine gitme politikası takip etmeye başlamıştır. 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ertesinde Beyaz Saray’ın Kafkasya’da artan etkisinin Tahran’da yarattığı kuşatılmışlık duygusu, Tahran’ı Kremlin ile daha fazla işbirliği yapmaya sevk etmiştir. Hazar Denizi’nin statüsü tartışmalarından ABD’nin Hazar’daki etkisinin dengelenmesine varıncaya kadar Tahran ve Moskova’nın oluşturduğu çıkar ortaklığı, 11 Eylül saldırılarının hemen sonrasında Beyaz Saray ve Kremlin arasında kısa süreli de olsa işbirliğiyle bir nebze gölgelenmişti. Fakat Moskova-Washington yakınlaşmasının uzun ömürlü olmayacağı ve Moskova’nın bölgede Washington’un askeri varlığının sürekli olmasından tehdit algıladığı gün yüzüne çıkınca Tahran ve Moskova arasındaki işbirliği sürmüştür. Sovyetler Birliği ve İran Hazar’a kıyısı olan ülkeler durumunda iken Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla kıyıdaş ülke sayısı beşe yükselmiştir. Moskova ve Tahran başlangıçta Hazar’ın kaynaklarının kıyıdaş ülkeler arasında varılacak mutabakatla kullanılması gerektiği tezini savunmuşlardır. Bakü ise yukarıda belirtildiği gibi Hazar’ın 1982’de kabul edilen BM Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamına girdiğini ve bu sebeple her kıyıdaş ülkenin 12 millik kendi kara suyu üzerinde tam bir yetkiye sahip olması gerektiğini iddia etmiştir. Bakü’ye göre Hazar bir denizdir. Fakat eğer göl olarak kabul edilse bile kıyıdaş ülkeler arasında beş sektöre ayrılmalıdır. Astana prensip olarak Bakü’ye destek verirken, Aşkabat ortak kullanımı savunmakla beraber her kıyıdaş ülkenin kendi balıkçılık bölgesine sahip olması tezini savunmuştur.

Moskova, 1921 ve 1941 senelerinde Sovyetler Birliği ve İran arasında imzalanan antlaşmanın Hazar’ın bölünmesini yasakladığını ileri sürmüştür. Fakat bu anlaşmaya taraf olmayan ülkelerin ortaya çıkmasının anlaşmaları geçersiz hale getirdiği görüşü de ileri sürülmüştür. Moskova, daha sonra Astana ile yaptığı anlaşmayla pozisyonunda bir ölçüde değişiklik yaptıysa da Hazar’ın statüsü hakkında anlaşmaya varılamamıştır ve Tahran da mevcut pozisyonuyla burada taraf durumundadır. İran’ın iddialarına göre milletlerarası hukuk kurallarının tatbik edilmesi halinde Hazar Denizi’nin % 20,4’ünün İran’a ait olması gerekmektedir. Bu hesaplamalar çerçevesinde Bakü’nün de hak iddiasında bulunduğu Alborz ve Alove sahaları Tahran’ın kontrolünde kalmaktadır. Buna ilaveten İran, üçüncü ülkelere ve firmalara da uyarılar yollayarak çok taraflı bir mutabakata varılmadan Hazar’ın enerji kaynaklarından faydalanamayacağı uyarısını yapmıştır.[19]

Hazar’da Tahran ve Moskova için esas problem bir deniz olarak değerlendirilmesi durumunda her bir kıyıdaş ülkenin kendi kara sularında tam yetkiye sahip olması ve Tahran ve Moskova’nın sahip olacağı kara sularının diğer kıyıdaş ülkelere nazaran kaynaklar bakımından çok daha fakir durumda olmasıdır. Kayda değer çatışmaların cereyan ettiği Bakü ve Aşkabat arasında özellikle Kepez Yatağı temelinde bir sürtüşme yaşanmaktadır. Bölgedeki en kayda değer doğalgaz ve petrol yataklarının Hazar’da yer aldığı göz önünde bulundurulursa Hazar’ın statüsü meselesinin belirsizliklere yol açtığı ve bazı yatırımların gerçekleştirilmesine engel olduğu aşikârdır. Putin önderliğinde Rusya Federasyonu’nun Bakü üzerinde etki tesis edebildiği alanlardan birisi de enerji konusudur. Vladimir Putin, Tahran ve Aşkabat’ın Hazar Denizinin “göl” olduğu ve hidrokarbon kaynaklarının bölüşülmesinde 5 eşit sektöre ayrılması gerektiği konusundaki savlarına sağladığı desteği revize ederek, Moskova’nın egemenlikle ilgili pozisyonunu muhafaza ederek, Bakü ve Astana’nın hidrokarbon kaynaklarını kullanabilmelerine destek sunmuştur. Bu faydacı pozisyonda, Kremlin Hazar Denizinin statüsündeki güvenlik ve egemenlik hakkındaki konularda Tahran ve Aşkabat ile ortak tutum izlemeye devam ederken, hidrokarbon kaynaklarının bölüşümünde Bakü ve Astana ile beraber hareket etmeye başlamıştır. Neticede, Kremlin, Bakü’ye zengin hidrokarbon kaynaklarını değerlendirebilmesine yönelik dikkat çekici bir destek sunmuştur.[20]

Azerbaycan Devlet Başkanlığına bağlı Stratejik Araştırmalar Merkezi Türkiye Masası’ndan Cavid Veliyev’e göre Bakü’nün resmi pozisyonunda Hazar bir CICA denizi olup Hazar kıyısındaki tüm ülkeler CICA üyesidir. Hazar problemi menfaat farklılığının ve güvensizliğin ortaya çıkarmış olduğu bir problemdir. Batılı şirketlerin bölgeye yatırım yapması İran’ı rahatsız etmiştir. Sorunun çözmününde Tahran’ın tutumunun belirleyici olduğunu ifade eden Veliyev, Moskova, Astana ve Bakü arasında Hazar deniz paylaşılması konusunda bir anlaşma imzalandığını ve sorunun Bakü-Aşkabat-Tahran arasında olduğunu ifade etmektedir. Aşkabat’ın zaman zaman tutum değiştirdiğinin altını çizen Veliyev, Tahran’ın tutumunun Aşkabat için kayda değer olduğunu belirtmektedir. Bakü’ye göre CICA, Hazar sorununun çözüme kavuşturulması için taraflar arasında yanlış anlaşılmaları ve yorumlamalara mahal vermemek için bir diyalog ortamı sağlayabilir. Hazar’daki gerginlik kısa bir süre için bölgedeki silahlanma yarışını arttırmıştır. Bakü’nün Hazar’daki hidrokarbon kaynaklarına Batılı firmalar tarafından yapılan yatırımların Moskova ve Tahran’da güvensizliğe yol açtığını vurgulayan Veliyev, bu durumun Bakü üzerindeki baskıları arttırdığına işaret etmektedir. Ancak Karabağ’ından işgalinden farklı olarak taraflar sorunu askeri yöntemle değil, diplomasi kanalından çözmeyi hedeflemektedir. Veliyev’e göre bu problem ülkeler arasında işbirliği tesis edilmesine engel oluşturmayıp Hazar’ın bölgede gerginlik oluşturma olasılığı şimdilik çok düşük seviyededir.[21]

Hazar Beşlisi liderleri (İlham Aliyev, Hasan Ruhani, Vladimir Putin, Nursultan Nazarbayev, Kurbankulu Berdimuhammedov)

12 Ağustos 2018 Hazar Denizi Statüsü Anlaşması’na Giden Süreç

27 Eylül 2014 tarihinde Astrahan’da gerçekleştirilen IV. Hazar Beşlisi Toplantısında Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, Hazar’ın beş kıyıdaş devleti olan Rusya, İran, Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan’ın gelecek zirvede Hazar Denizi’nin hukuki statüsü konusunda bir sözleşme kabul edeceklerinden umutlu olduğunu ifade etmiştir.[22] Buna ilaveten Putin, Hazar Denizinin hukuki statüsü konusunda bir sözleşme hazırlanması çalışmalarının bitmek üzere olduğunu ve üzerinde anlaşmaya varılamamış hususlar ilgili olarak anlaşmaya varılabileceği konusunda emin olduğuna işaret etmiştir. Putin, dar formatlı toplantılarda zirve katılımcılarının Hazar bölgesinde çoklu işbirliğinin temel prensipleri konusunda bir siyasi beyanatta bulunulmasında işbirliği yapmakta olduklarını vurgulamıştır. Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Ushakov, bu açıklamanın merkez noktasının Hazar’ın statüsünün ve bunun sınırlandırılması konularının olduğuna işaret etmiştir. Ushakov’a göre, uzmanların çalışmaları sonucunda deniz sınırlamalarıyla ilgili üzerinde uzlaşmaya varılmış maddelerin başkanların taslak açıklamasına yansıtıldığını ve kayıtlı iki bölgenin olacağına işaret ederek bunlardan birisinin devlet egemenliğindeki bölge diğerinin ise münhasır balıkçılık bölgeleri olacağının altını çizmiştir ki bunlar toplam olarak 25 deniz milini oluşturacaktır. Ayrıca Ushakov, yukarıda bahsedilen iki bölgedeki 25 millik alanın bölünmesi hususunda herhangi anlaşmaya varılamadığını ifade etmiştir. Öte yandan TRT Avaz’ın internet sitesinde yer alan bir habere göre 7 Aralık 2017 tarihi itibariyle Hazar’a kıyısı bulunan ülkelerin buranın hukuki statüsünün belirlenmesiyle ilgili olarak bir anlaşma taslağı mutabakata varıldığı ilan edilmiştir. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Halef Halefov, konu hakkında aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır: “Anlaşma süresiz olacak. Anlaşma taslağı hiçbir devlete hiçbir alanda üstünlük sağlamıyor. Herkes eşit haklara sahip olacak. zun yıllardır devam eden sürecin bu toplantıda başarıyla sona erdiğini söyleyebiliriz. Toplantıda Hazar’ın hukuki statüsüyle ilgili anlaşmanın taslağı üzerinde mutabakat sağlanmıştır. Anlaşma taslağının normatif ve teknik detayları da sona erdikten sonra devlet başkanlarına sunulacak. Hazar’ın yüzeyinin sahilden 15 deniz mili mesafeye kadar olan bölgelerin her ülkenin kendi arazisi olarak kabul edilmiştir. Bu mesafeye 10 deniz mili eklenerek toplam 25 milin her ülkenin balıkçılık alanı olarak belirlenmiş olup, diğer kısımların ortak kullanıma açık ve tarafsız bölge olacaktır. Anlaşma taslağı, kıyıdaş ülkelerin iş birliği ilkelerini ve yasal sorumluluklarını içeriyor. Taslak, 5 devlet için de eşit şartlar getiriyor. Hazar’ın dibi, yan yana ve karşı karşıya olan ülkeler arasında bölgelere bölünecek. Anlaşma taslağında askeri dengenin korunması, biyolojik kaynakların korunması, gemicilik faaliyeti, Hazar’ın dibi ile kablo ve boru hatlarının çekilmesi gibi konuları belirleyen maddeler yer alıyor. Deniz dibinin bölünmesi konusunda uluslararası hukuk kuralları mevcuttur. Burada ülkenin kara sahası ve kara sahasının devamı olarak adalar da dikkate alınır. Ülke sınırlarının uzunluğuna bağlı olarak, üzerinde mutabık kalınan yöntemle paylaşım yapılacak. Boru hatları konusunda ise hatlar hangi ülkelerin bölgesinden geçecekse o ülkeler karşılıklı olarak anlaşma sağlayacak. Birçok alanda büyük fikir ayrılığı oldu. Nihayet 21 yıl sonra anlaşma taslağı üzerinde uzlaşı sağlandı. Anlaşma süresiz olacak. Anlaşma taslağı hiçbir devlete hiçbir alanda üstünlük sağlamıyor. Herkes eşit haklara sahip olacak. Nihai anlaşmanın 2018’in ilk yarısında Kazakistan’da yapılacak devlet başkanları zirvesinde onaylanabilecektir”.[23]

Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hazarin-hukuki-statusunun-taslagi-uzerinde-mutabakat/994464

Yukarıda belirtilenler ışığında 12 Ağustos 2018 tarihinde Hazar Beşlisi’ni oluşturan Rusya Federasyonu, İran İslam Cumhuriyeti, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın devlet başkanları, Kazakistan’ın Aktau şehrinde düzenlenen zirvede bir araya gelerek yirmi iki yıldır üzerinden çalışılan Hazar Denizi Anlaşması’nı imzalamışlardır. Söz konusu anlaşmanın taslağı üzerinde 5 Aralık 2017’de Moskova’da gerçekleştirilen Hazar Ülkeleri Dışişleri Bakanları Zirvesi’nde uzlaşılmıştı. Bunun öncesinde Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu anlaşmanın yapılmasının büyük bir ilerleme anlamına geleceğini ve Hazar Beşlisi arasındaki işbirliğinde bir kademe üst seviyeye erişilmesine olanak veren güvenli bir yasal altyapının vuku bulacağını ifade edecekti. Mevzubahis anlaşma, konunun uzmanlarınca “Hazar Denizi’nin Anayasası” olarak değerlendirilmektedir.[24]  Anlaşma aşağıdaki koşulları içermektedir:

Ø  Dip kısmı ve maden rezervleriyse komşu devletlerin arasında, uluslararası hukuk temelinde anlaşılarak paylaşılacak.

Ø  Denizcilik, balıkçılık, bilimsel araştırmalar ve ana boru hatlarının döşenmesi, tarafların üzerinde mutabakata varacağı kurallara göre gerçekleşecek. Kapsamlı deniz projelerinin hayata geçirilmesi durumunda mutlaka ekoloji faktörü dikkate alınacak.

Ø  Dış ülkelerin Hazar bölgesinde askeri varlık göstermesine izin verilmeyecek[25] ve

Ø   5 Hazar ülkesi bölgedeki güvenliğin ve kaynakları işletmenin sorumluluğunu yükleneceklerdir.[26]

Ø  Hazar Denizi’nin yüzey kısmı taraflarca ortak bir şekilde kullanılacak,

Bahse konu anlaşmanın imzacı devletlerine göre Aralık 2017’de Rusya tarafından önerilen taslakta küçük bir değişiklik yapılarak ülkelerin kıyılarından 15 deniz mili olarak belirlenen karasularına ilaveten balıkçılık için bunu on mil daha genişletme kararı alınmıştır. Karasuları ötesinde deniz sınırının belirlenmesi ise gelecekte yapılacak görüşmelere bağlı olacaktır.[27] Rus Sputnik Haber Ajansı’na konu ile ilgili açıklamalarda bulunan uzmanlar, anlaşmanın ehemmiyetinin, tarafların üstünde mutabık oldukları ilkeleri hayata geçirme zorunluluğu bulunan bir belgenin sağlamlaştırılması anlamına geldiğine dikkati çekmişlerdir. Nihayetinde müzakerelerin başlamasından yirmi iki yıl sonra konunun tarafları uzlaşarak Hazar’ın ne göl ne de deniz olduğunu aynı esnada hem deniz hem de göl olarak kıymetlendirilemeyeceğine karar vermişlerdir. BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) Enstitüsü Orta Asya ve Kazakistan bölüm başkanı Andrey Grozin, ise Hazar ülkelerinin ‘bir tür hybrid’ meydana getirdiklerini, deniz bölünmesine benzer biçimde kıta sahanlığının, serbest iktisadi bölgenin, balıkçılık bölgesinin pay edildiğini ve nihayetinde ‘kesinlikle benzersiz bir belgenin’ ortaya çıkarıldığına vurgu yapmıştır.[28]

Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/5-ulke-hazar-denizinin-hukuki-statusu-konusunda-anlasti/1228982.

Sonuç

Hazar, Sovyetler Birliği’nin 1991 senesinde resmi olarak parçalanmasına kadar SSCB ve İran arasında akdedilen anlaşmalar kapsamında yürütülen bir bölge olmuştur. Ancak bu dağılmanın sonucunda Hazar’da bulunan devlet sayısı Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın katılımıyla beşe yükselmiştir. Hazar’ın altındaki doğal kaynakların bölgedeki devletler tarafından kullanımı, hukuki statünün belirsizliği engeline takılmıştır. 1990lı yılların ortalarından itibaren taraf devletlerarasında meselenin çözüme kavuşturulmasına yönelik sayısız görüşmeler gerçekleştirilmiş ancak sorunun taraflarının hukuki statünün göl mü yoksa deniz mi olacağı konusunda mutabakata varamamalarından ötürü başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Nitekim 2014 senesindeki Hazar Beşlisi Zirvesi’nde bu konuda yakın bir zamanda anlaşmaya varılabileceğine dönük umutlar yeşermeye başlamıştır. Nitekim Aralık 2017’de yapılan Hazar Beşlisi’nin Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda Ağustos 2018’de yapılacak 5. Hazar Beşlisi Devlet Başkanları Zirvesi’nde Hazar’ın hukuki statüsü konusundaki anlaşmanın taslağı benimsenmiştir. Tüm bu süreç sonucunda 12 Ağustos 2018 tarihinde Kazakistan’ın Aktau şehrinde gerçekleştirilen zirvede taraf ülkelerin devlet başkanlarınca Hazar’ın hukuki statüsünü tespit eden anlaşma imzalanmıştır.

Mevzubahis anlaşma yirmi yıldan fazla bir süredir devam eden sorunu çözen kritik önemde bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Nitekim anlaşmanın şartlarına yakından bakıldığı zaman taraf ülkelerin herhangi bir dış müdahale olmadan böyle bir sorunun çözümü konusunda uzlaşmaya vardıkları görülmektedir. Hazar Denizi’nin kapsamlı bir biçimde kullanımı, korunması, geliştirilmesi, buradaki kaynakların çıkartılması, işlenmesi, pazarlanmasının yanı sıra bölge dışı askeri güçlerin burada yer alamayacaklarına dair koşullar içeren bu antlaşma taraf ülkeler ve diğer ülkeler açısından herhangi bir bölgede cereyan eden bir sorunun sadece o bölge devletleri tarafından çözüme kavuşturulabileceğini gösteren çok önemli bir örnektir. Buradaki sorunların sadece taraf devletlerarasında işbirliği ve diplomasi yoluyla çözülebileceğine vurgu yapan anlaşma bölge dışı ülkelerin buraya müdahale etmesine izin verilmeyeceği kararlılığının ortaya konulması bağlamında da dikkat çekicidir. Bölgenin özellikle petrol ve doğalgaz kaynakları çerçevesinde Avrasya enerji jeopolitiğinde içerdiği önem düşünülürse gelecekte buna dönük projeler konusunda yeni gelişmelere sahne olabileceği kıymetlendirilmektedir. Sonuç olarak taraf ülkeler, Hazar’ın zenginliklerini kendi aralarında paylaşmayı ve bu bölgeyi kıskançlıkla korumayı öngören bir anlaşmaya imza atmışlardır. Hazar Denizi ülkeleri arasında mevzubahis türde bir anlaşmanın akdedilmiş olması deniz paylaşım alanları konusunda sorun diğer ülkelerin sorunlarını çözüme kavuşturmaları konusunda bir model teşkil edebilecektir. Statü sorununun çözülmesiyle Hazar Denizi ülkeleri arasında yeni işbirlikleri doğabilecektir. Kısacası gelecekte de bu bölge içerdiği jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik özelliklerinden ötürü bölge ülkeleri ve bölge dışı ülkelerin dış politika değerlendirmelerinde kritik önemdeki konumunu sürdürmeye devam edecektir.

 

Dr. Sina KISACIK

 

KAYNAKÇA

 

[1] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, İstanbul: Doğu Kütüphanesi, ss. 31-33.

[2] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, İstanbul: Çağlayan Kitap, ss. 123-125.

[3] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, s. 65.

[4] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 125-126.

[5] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, s. 65.

[6] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, s. 126.

[7] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 126-127.

[8] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, ss. 653-661 ; Mesut Hakkı Caşın (2013), Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları Cilt 1, İstanbul: Legal Yayıncılık, ss. 653-661.

[9] International Court of Justice, “Land, Island and Maritime Frontier Dispute (El Salvador/Honduras: Nicaragua intervening)”, Erişim Adresi: https://www.icj-cij.org/en/case/75 ve International Court of Justice, “Application for Revision of the Judgment of 11 September 1992 in the Case concerning the Land, Island and Maritime Frontier Dispute (El Salvador/Honduras: Nicaragua intervening) (El Salvador v. Honduras)”, Erişim Adresi: https://www.icj-cij.org/en/case/127, Erişim Tarihi: 15 Ağustos 2018.

[10] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, s. 66.

[11] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, ss. 66-67.

[12] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, ss. 59-60 ve Mesut Hakkı Caşın (2013), Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları Cilt 1, s. 675.

[13] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 128-129.

[14] Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, ss. 67-69.

[15] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 130-131.

[16] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 131-132.

[17] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, s. 132.

[18] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 132-133 ; Perviz Hebiboğlu Samedov & Abdullah Yücel Kuruçim (2017), Hazar Denizi Hidropolitiği: Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan İlişkileri, ss. 78-84.

[19] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 133-134.

[20] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 135-136.

[21] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 136-137.

[22] Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamaları, ss. 137-138.

[23] “Hazar’ın Hukuki Statüsünün Taslağı Üzerinde Mutabakat”, TRT AVAZ,  7 Aralık 2017, Erişim Adresi: https://www.trtavaz.com.tr/haber/tur/avrasyadan/hazarin-hukuki-statusunun-taslagi-uzerinde-mutabakat/5a2941d601a30a1a0c1c8802, Erişim Tarihi: 31 Mart 2018. Aktaran: Mesut Hakkı Caşın & Sina Kısacık (2018), Avrupa Birliği Enerji Hukuku ve Güvenlik Algılamalarıss. 138-139.

[24] “Üzerinde 22 yıl çalışılan Hazar Denizi Anlaşması imzalandı”, Sputnik Türkiye, 12 Ağustos 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/rusya/201808121034710273-hazar-denizi-anlasmasi-imzalandi/, Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2018.

[25] “Vladimir Putin: Bugünkü zirve gerçekten sıra dışı ve hatta çığır açan öneme sahip. 20 yılı aşkın süredir devam eden görüşmeler sonucunda Hazar Denizi’nin hukuki statüsüne ilişkin anlaşma, ülkelerimize Hazar Denizi’nin akıbeti üzerinde münhasır hak ve sorumluluk getiriyor, denizin kolektif bir şekilde kullanılmasıyla ilgili net kurallar koyuyor.”, “Putin: Hazar Denizi anlaşması dış ülkelerin bölgede olmamasını garantiliyor”, Sputnik Türkiye, 12 Ağustos 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/rusya/201808121034710263-putin-hazar-denizi-anlasmasi-dis-ulkeler/, Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2018 ve “Kazakistan: Hazar bölgesinde ABD’ye ait bir üs kurulması söz konusu değil”, Sputnik Türkiye, 11 Ağustos 2018, Erişim Adresi: https://tr.sputniknews.com/asya/201808111034705968-kazakistan-hazar-bolgesinde-abd-ye-ait-bir-us-kurulmasi-sozkonusu-degil/, Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2018.

[26] https://tr.sputniknews.com/rusya/201808121034710273-hazar-denizi-anlasmasi-imzalandi/.

[27] “Caspian leaders sign territorial agreement”, Oil & Gas Journal, 13 Ağustos 2018, Erişim Adresi: https://www.ogj.com/articles/2018/08/caspian-leaders-sign-territorial-agreement.html, Erişim Tarihi: 14 Ağustos 2018.

[28] https://tr.sputniknews.com/rusya/201808121034710273-hazar-denizi-anlasmasi-imzalandi/.

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.