İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 20 Aralık’ta gerçekleşen İran-Türkiye Yüksek Düzeyli İşbirliği Beşinci Toplantısı için geldiği Türkiye’de bazı temaslarda bulundu. Ruhani’nin Ankara’ya yaptığı ziyaret, özellikle Türkiye’nin ekonomik durumuyla birlikte düşünüldüğünde önemli. Ruhani, Ankara’nın ABD yaptırımlarına karşıt tavrı konuşunda Türkiye’ye ve Erdoğan yönetimine müteşekkir gözüküyor. Hatta Hasan Ruhani, ülkesinden ayrılmadan önce yaptığı basın toplantısında, Ankara ile bankacılık başta olmak üzere genel anlamıyla ekonomik ve ticari bir gelişmeye doğru gitmek için bu ziyaretini planladığından bahsetti. İki ülke ticaret hacmi şu an için 10 milyar dolar civarında ve bunu 30 milyar dolara yükseltme niyeti ne zamandır her iki ülkede de var. Bu görüşmelerde de bundan bahsedildi. Zira iki Cumhurbaşkanı’nın görüşmelerinde iş çevrelerini temsil eden heyetler de hazır bulundu. Bu, ekonomi odaklı faydacı bir yaklaşımla açıklanabilir. Tabii ki, Amerika’nın Suriye’den askerlerini çekmesi sonrasında, İran ve Türkiye, bu ülkenin geleceği konusunda daha fazla söz sahibi olacaklar ve birlikte çalışmak durumunda kalacaklar. Karşılıklı çatışmanın bertaraf edilmesi gerek; böylece iki ülke iletişimi arttırmak ve ticari ilişkilerinin olası çıkar çatışmalarını engellenmesini sağlamak istiyorlar.
Türkiye’nin ABD ile olan gerilimli ilişkisi, İran-Rusya-Türkiye üçlü mekanizması, İran yaptırımları ve ABD’nin Suriye’den çekilme kararını birlikte okuduğumuz vakit, “Suriye’deki kaostan ABD kendisini sıyıracak”, ancak bu izolasyoncu tavır sonrasında “bölgenin geleceği ne olacak?” sorusu karşımıza çıkıyor. Bence durumun daha beter olma ihtimali yok gibi. ABD Başkanı Donald Trump, adeta bölgedeki aktörlere “ne haliniz varsa görün” dedi ve bölgenin yaratacağı bir büyük çaplı sorunların kendisine sıçramamasını umuyor. Bu durumda, ancak bölgesel güçlerin anlaşıp ortaya koyacağı yeni bir bölgesel düzen sürdürülebilir olabilir. Zira bölgedeki ülkeler, mevcut bölgesel dinamikleri bilmeleri haricinde, bu dinamiklerden de azami ölçüde etkileniyorlar. Bu sebeple, bir alt düzen revizyonu ya da kurulumunun daha uzun ömürlü ve fedakâr olmasını umuyorlar.
Bu ilişki geliştirme metodunun, Türkiye’nin ikili ülke temaslarında sorunları ve olası kazanımları kompartmantalize etme düsturuyla alakalı olduğundan bahsedebiliriz. Ankara’nın bu düsturu Rusya’yla da deneyimlediğini de hesaba katarsak, birlikte yaşamaya mecbur ülkelerin girdikleri angajmanlar, benzetme ile ifade edersek, bir evdeki oda arkadaşlığına girişirken koydukları kurallara benzer. Ancak böyle hallerde sorunların halının altına süpürülmesi de söz konusu olabilir. Zira ne Rusya, ne de İran, Türkiye ile ilişkilerini gözü kapalı güven esasına dayandıramazlar. Cenevre’de bir araya gelen üç komşunun tüm diplomatik ve siyasi dikkatleri şimdilik Suriye üzerinde. Amerika’nın askerlerini çekmesiyle oluşan kısmi boşluğun ne şekilde doldurulacağı da merak konusu. Kağıt üzerinde iyi gözüken ve birbirlerine destek çıkar gibi görünen Tahran-Ankara hattını, bu nedenle yakın gelecekte daha yakından takip etmek gerekiyor.
Basri Alp AKINCI