Giriş
1880 yılında William Edward Hall tarafından ilk kez kullanılan “humanitarian intervention” kavramının Türkçe’ye “insani müdahale” veya “insancıl müdahale” şeklinde çevrildiği görülmüştür.[1] Bu kavramın ortaya çıkışından günümüze kadar geçen dönem içerisinde, çeşitli devletler, devlet koalisyonları ve örgütlenmeleri -BM ve NATO- bu argümanı kullanarak çeşitli müdahaleler gerçekleştirmişlerdir.[2] Bu aktörler içerisinde NATO tarafından insani müdahaleye örnek olarak gösterilen 3 tane örnek olay vardır. Bunlar; 1995 Bosna Hersek müdahalesi, 1999 Kosova müdahalesi ve 2011 Libya müdahalesidir. Bu çalışmada, NATO’nun Kosova’da yaşanan krizi önlemek için Yugoslavya’da yapmış olduğu insani müdahaleye kapsamında gerçekleştirilen askeri müdahale üzerinde durulacaktır. Araştırmada, bu müdahaleye değinilmeden önce, Kosova hakkında kısa bilgilere ve Kosova’nın tarihine dair bazı açıklamalara da yer verilecektir.
Kosova Hakkında Genel Bilgiler
Kosova, 10.861 kilometrekarelik yüzölçüme sahip bir Balkan ülkesidir.[3] Ülkenin sahip olduğu konumuna bakıldığı vakit, doğusunda ve kuzeybatısında Sırbistan, batısında Karadağ, güneydoğusunda Makedonya ve güneybatısında ise Arnavutluk gibi devletlerle sınırdaş olduğu görülmektedir.[4] Kosova’nın başkenti yarım milyonluk nüfusa sahip olan Priştine’dir.[5] Kosova’nın diğer önemli şehirleri ise Prizren, Cakova, Ferizovik veya Ferizay, İpek, Gilan ve Mitroviça şeklinde sıralanmaktadır.[6] Ayrıca % 36,5 havza arazilerine , % 37 oranında dağlık alanlara ve geriye kalan kısımda çok geniş ormanlık arazilere sahip olan Kosova’da, kurşun, çinko, nikel, magnezit, boksit, krom, bakır, demir kömür, gümüş ve altın şeklinde sıralanan zengin madenlerin bulunmaktadır.[7] Kosova’da ayrıca İbar, Beyaz Drina, Lepenci, Sitnitza, Biçna Morova, Gazivoda, Batllaya ve Badovc şeklinde sıralanan göllerin yanında Obilic, Priştina ve Mitroviça gibi bölgelerde içme ve sulama amaçlı yerler mevcuttur.[8] Ülke nüfusu tam olarak bilinmemekle birlikte, son yapılan tespitler ışığında 2.400.000 olduğu ifade edilmektedir. Bu nüfusun, % 90-92 oranında Arnavut , % 5 oranında Sırp ve geriye kalan kısım ise Türkler, Boşnaklar, Makedonlar, Romanlar, Askaliler, Çerkesler, Goraniler ve Mısırlılar gibi etnik gruplardan oluşmaktadır. Dinsel açıdan Kosova’ya baktığımız vakit, % 90 oranında bir Müslüman nüfustan bahsedildiği görülmüştür.[9]
Kosova’nın Kısa Tarihi
Kosova’nın Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılması, Osmanlı İmparatorluğu ile Sırplar- Arnavutlar arasından yaşanan 1389 tarihinde yaşanan savaşla olmuştur. Bu savaşı kazananı olan Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetinin Arnavutlar tarafından kolay bir şekilde kabul edildiği görülürken, Sırpların ise bu hâkimiyeti kolay kabul edemedikleri ve kızgınlıklarını hep canlı tutukları görülmüştür.[10]
18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayan gerileme ve dağılma süreci ve 19. yüzyılda devletlerin bağımsızlıklarını istediği bir bölge olan Balkanlarda milliyetçi akımlar ortaya çıkmaya başlamasına rağmen, Kosova’da büyük bir sorunun yaşanmadığı görülmüştür. Örneğin, her ne kadar 1878 yılında Sırbistan Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak bağımsızlığını elde etmiş olsa da, Kosova’nın Osmanlı egemenliğinde kaldığı görülmüştür.[11] 1912 yılında Kosova’nın Sırp askerleri tarafından işgalle uğradığı ve Sırpların yönetimi altına alındığı görülmüştür.[12] 1918 yılında ise Kosova’nın kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nın hâkimiyeti altına girdiği görülmüştür. Bir yıl sonra ise bu krallık ismini “Yugoslavya” şeklinde değiştirmiştir.[13] Bu krallık, İkinci Dünya Savaşı’nda içlerinde Almanya’nın bulunduğu devletler tarafından işgal edilmiştir. Özetle, 1941-1945 yılları arasında, dönemde Yugoslavya’nın çalkantılı bir süreç yaşadığı görülmüştür.[14]
Yugoslavya’nın içinde bulunduğu çalkantılı dönemi sona erdiren ve İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkmasını sağlayan lider Tito olmuştur. Tito, Sosyalist Federal Yugoslavya Halk Cumhuriyeti’ni[15] toplamayı başarır. Tito’nun bir araya getirmiş olduğu Yugoslavya, Bosna Hersek, Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ ve Slovenya şeklinde sıralanan 6 Cumhuriyet ile Kosova ve Voyvodina gibi 2 özerk bölgeden oluşmaktadır. Sahip olduğu çeşitliliği korumaya çalışan ve bu çeşitlilikle ayakları üzerinde durmaya gayret eden Yugoslavya’nın, 1950’lerden sonra ortaya çıkan Bağlantısızlık (Bağlantısızlar) hareketine de öncülük yapan devletlerden birisi olduğu görülmüştür. Öyle ki, Yugoslavya’nın bağımsız bir dış politika anlayışı temelinde hem Doğu Bloğu ülkeleri, hem de Batı Bloğu ülkeleriyle yakın ilişkiler kurma anlayışının olduğu görülmüştür. Bu dönemlerde ayrıca, Yugoslavya’da yönetime reform taleplerinin de iletildiği görülmüştür.[16] Öyle ki, 1974 yılında Tito’nun Arnavutların self-determinasyon taleplerini kabul ettiği ve aynı yıl Yugoslavya’da çıkarılan anayasa ile Kosova’ya parlamento ve savunma anlamında bir özerkliğin verildiği görülmektedir.[17]
1945-1981 yılları arasında Yugoslavya’da Tito’nun liderliğinde kurulan hassas denge, 4 Mayıs 1981’de Tito’nun ölümü sonrasında bozulmuş ve bu gelişme aynı zamanda Yugoslavya’da da yeni bir dönemin başlayacağının habercisi olmuştur.[18] Örneğin, 1981’de Kosova’da baş gösteren isyan, Yugoslavya yönetimi tarafından sert bir şekilde bastırılmıştır.[19] Bunun yanında, Kosova’da giderek artan Arnavut nüfusunda yaşanan artış, Sırplardaki azalma ve geçim ve de güvenlik sorunlar Kosova’daki sorunların giderek artmasına neden olmuştur. Kosova’da yaşanan sorunlara ilişkin Belgrad yönetimin başında olan Slobodan Miloseviç tarafından Kosova’da Sırplara karşı soykırım uygulandığına ilişkin açıklamanın taraflar arasındaki kutuplaşmayı bir üst boyuta taşıdığı görülmüştür. Nitekim 1989’da Miloseviç’in Yugoslavya yönetimini ele geçirmesinden bir yıl sonra Kosova’nın özerkliğinin geri alındığı görülmüştür. Bunun yanında, Miloseviç’in bu yönetim anlayışı, ileride Arnavut halka karşı insan hakları ihlallerine neden olmaya başlamıştır.[20]
Aslında, Kosova’da yaşanan sorunun temelleri baktığımız vakit, sorunun neden yaşandığı kolaylıkla anlayabiliriz. Bu sorunu Kosovalı Arnavutların Kosova’nın asıl sahiplerinin kendilerinin olduğu iddiası[21], topraksal[22] ve ekonomik[23] temeller üzerinden Sırpların Kosova’da hak iddia talepleri ve ortak kimliğin oluşturulamaması[24] olarak özetleyebiliriz. Ağırlaşan Sırp baskısı sonrasında Kosovalı Arnavutların, Dr. İbrahim Rugova önderliğinde Demokratik Kosova Ligi’nin (Demokratic League of Kosovo) kurulduğu görülmüştür. Kosova’da yaşanan sorunu uluslararası boyuta taşıyan Rugova’nın girişimleri ve Kosova Parlamentosu’nun almış olduğu karar, 22 Eylül 1991 tarihinde Kosova’nın bağımsızlığını isteyecek bir gelişmenin de habercisi olacaktır: Kosova Cumhuriyeti. Kosova’nın bağımsızlığına ilişkin alınan bu karar, Demokratik Kosova Ligi’ne kayıtlı olan kişilerin % 87 oyu ile alınmıştır.[25] Bu sonuçlar sonrasında Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk devlet Arnavutluk olmuştur.[26] 1992 yılında ise Kosova’da Başkanlık ve parlamento seçimlerinin yapıldığı görülmüştür ve İbrahim Rugova, Başkan olarak seçilmiştir.[27]
İbrahim Rugova’nın 1990’ların ortalarına kadar Kosova sorunun çözümü konusunda barışçıl bir direniş politikası izlediği görülmüştür. Rugova tarafından uygulanan bu politikanın uluslararası alanda destek sağlamadığının ise muhalefet tarafından sıklıkla dillendirildiği görülmüştür. Bu sebeple, 1996 yılında, “bağımsızlık için silahlı çağrı” vurgusu temelinde Kosova’da, Kosova Özgürlük Ordusu (Kosovo Liberation Army) adıyla silahlı bir güç ortaya çıkmıştır.[28] 1997 yılında ise Kosova’da gerilimin arttığı görülmüştür ve yine aynı dönemlerde İbrahim Rugova yeniden Başkan seçilmiştir.[29] 1998 yılında Yugoslavya birlikleriyle Kosovalı Arnavutlar arasında yaşanan çatışmalar sonrasında 1.500 Kosovalı yaşamını yitirmiş ve 400.000 Kosovalı da mülteci durumuna düşmüştür. Aynı zamanda, 1998 yılında, Kosova’da yaşanan insani krizin sona erdirilmesi sonrasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından çatışmaların sonlandırılması için çeşitli kararlar aldığı görülmüştür: 31 Mart 1998, 23 Eylül 1998 ve 24 Ekim 1998. Ancak bu kararlardan bir sonuç elde edilemediği gözlenmiştir ve BM Güvenlik Konseyi’nin Kosova krizinin sona erdirilmesi noktasında etkisiz kalması sonrasında Yugoslavya’ya Kosova krizine ilişkin bütün tehditlerin NATO üzerinden yapıldığı gözlenmiştir.[30]
NATO’nun Kosova Müdahalesi
NATO (North Atlantic Treaty Organization – Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), 4 Nisan 1949 tarihinde üyeler arasında ekonomik gelişim ve savunma amacıyla kurulan bir Soğuk Savaş dönemi örgütlenmesidir. Bu örgütlenmenin diğer bir amacı, örgütün ilk Genel Sekreteri olan Lort Hasting Ismay tarafından “Rusları dışarıda, Amerikalıları içeride, Almanları aşağıda (baskı altında) tutmak” açıklaması ile özetlenmiştir. Ancak 1989 tarihinde ABD ve SSCB liderlerinin “Soğuk Savaş bitti” şeklinde yapmış oldukları açıklamalar, aynı yıl yıkılan Berlin Duvarı ve 1990’da Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile sona eren Soğuk Savaş sonrasında NATO’nun sorgulanmaya başlanıldığı görülmüştür. Bu sorgulamanın ardından, 1990’larda Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya ve Kafkasya gibi bölgelerde yaşanan istikrarsızlık ve etnik çatışmaların yaşanmaya başlaması, nükleer silahların varlığı, göç olayları, artan milliyetçilik, uluslararası terörizm, uyuşturucu ticareti, dünya barışının ve istikrarının tehlikeye girmesi gibi nedenler üzerinden, NATO, “barışı korumak” gömleğini giyerek yeni bir kimliğe bürünmeye başlamıştır.[31]
NATO’nun bu değişimi gerçekleştirmek için 1990’larda birçok zirve organize ettiği görülmüştür. Bu noktada, NATO tarafından 5-6 Temmuz 1990’da Londra Zirvesi, 7- 8 Kasım 1991’de Roma Zirvesi, 10-11 Ocak 1994’de Brüksel Zirvesi, 8-9 Temmuz 1997’de Madrid Zirvesi ve 23-25 Nisan 1999’da Washington Zirvesi şeklinde sıralanan zirvelerin yapıldığı görülmüştür. Özellikle bu zirvelerden 1999 tarihli Washington Zirvesi, NATO ittifakının 21. yüzyılın güvenlik sorunlarına hazırlanması noktasında önemlidir. Çünkü bu Zirve, NATO’ya uluslararası alanda yaşanan insan hakları ihlallerine cevap verme noktasında müdahale etme şansı sağlamaktadır. Özetle, bu Zirve ile NATO’nun uluslararası alanda yaşanacak olan etnik temizlik, dinsel çatışmalar ve insan hakları ihlallerine müdahale edeceğini göstermektedir.[32]
Kosova krizinin önlenmesi noktasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararlarının etkisiz kaldığını yukarıda belirtmiştik. Bu noktada, Kosova krizin önlenmesi noktasında, NATO, 1 Şubat 1999 tarihli ve 17 Mart 1999 tarihli kararlarında yaşadığı başarısızlıkların ardından, 24 Mart 1999 tarihli kararıyla Kosova’ya müdahale etmeye başlamıştır.[33] NATO’ya üye devletlerinin Kosova krizi konusunda almış oldukları ortak karar sonrasında Müttefik Kuvvetler Harekâtı (Operation Allied Force) adıyla NATO’nun buraya bir hava saldırısı başlattığı görülmüştür[34]. NATO’nun bu müdahalesinin gerekçelerini şöyle sıralayabiliriz:[35]
- Kosova’da 1998 yılı boyunca cereyan eden şiddetin tekrarlanmasını önlemek;
- Yeni bir Bosna’yı engellemek;
- Bosna ve Ruanda’dan sonra, ABD önderliğindeki uluslararası toplumun ağır insan hakları ihlalleri karşısında samimi kararlılığını ispatlamak;
- Soğuk Savaş sonrasında ve 50. kuruluş yıldönümü arifesinde NATO’nun inandırıcılığını korumak;
- Özellikle Avrupalı güçlerin, bölgede uzun sürecek bir iç savaşın yol açabileceği kitlesel göç hareketliliği karşısındaki tedirginliği.
- Önceki deneyimler ışığında, Miloseviç’e olan güvenin tamamen yitirilmiş olması;
- Kosova’nın özerkliğinin ancak BM Güvenlik Konseyi vetolarından bağımsız bir silahlı gücün varlığı sayesinde iade edileceği inancı.
Her ne kadar Kosova krizinin önlenmesi noktasında NATO’nun önemli bir etkisi olduğu görülmesine rağmen, bu askeri müdahalenin temelinde ABD’nin yer aldığı görülmektedir. ABD’nin böyle bir yaklaşım sergilemesinin temelinde dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın Kosova’ya ilişkin yapmış olduğunu açıklamada yer alan “masum insanları korumak” vurgusunu görmek mümkündür. Bunun haricinde, yine aynı dönemlerde ABD Dışişleri Bakanlığı görevini yerine getiren Madeleine Albright’ın, geçmişte Hitler örneği üzerinden faşizme karşı yürütülen savaşın bir benzerini şimdi de Miloseviç üzerinde aşırı milliyetçiliğe karşı ABD ve NATO’nun yapmaya çalıştığını belirttiği görülmüştür. NATO’nun Kosova müdahalesi, bu nedenlerle büyük önem arz etmektedir.[36] Öyle ki, Kosova krizinin çözüme kavuşturulması noktasında NATO’nun 24 Mart-10 Haziran 1999 tarihleri aralığında gerçekleştirdiği müdahalenin krizin sona ermesi neticesinde başarıya ulaştığı görülmüştür.[37]
Sonuç
Kosova’nın sahip olduğu konum, yeraltı ve yer üstü kaynakları bakımından ilgi duyulan bir ülke olduğu meydandadır. Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında kalan Kosova, daha sonra ise Yugoslavya Devleti içerisinde yerini alacaktır. Yugoslavya, doğal olarak da Kosova, 1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı’ndan olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu olumsuz etkilenmeden Yugoslavya’yı çıkaran Tito sayesinde ise, farklılıkları bir arada tutabilen bir devlet haline dönüştür. Ancak Tito’nun 1981 yılında ölümü sonrasında Yugoslavya içerisinde huzursuzlukların ortaya çıkmaya başladığı görülmüştür. Bu vefat sonrasında, Kosova’nın bağımsız olma noktasında başlatmış olduğu girişime Yugoslavya yönetiminin sert tepkiyle karşılık verdiği ve hatta Kosova’nın sahip olduğu bazı hakların 1980’ler içerisinde Yugoslavya yönetimi tarafından yavaş yavaş elinden alındığı görülmüştür. Öyle ki, 1990’larda ise Sırpların Kosova üzerinde baskılarını giderek artması sonrasında Kosovalı Arnavutlar tarafından lider olarak seçilen İbrahim Rugova önderliğinde Demokratik Kosova Ligi’nin ve daha sonra, yani 1996 yılında Kosova Özgürlük Ordusu gibi örgütlenmelerin faaliyete geçildiği görülmüştür. Yugoslavya yönetiminin Kosova üzerinde 1996 sonrasında artan baskısının insani krize neden olacak bir duruma dönüşmesi sonrasında ise, uluslararası alanda müdahale düşüncesinin dillendirilmeye başlandığı görülmüştür.
Tarihi, ekonomik rekabet ve ortak kimlik oluşturulamaması gibi nedenler üzerinden ilişkilendirilen Kosova krizinin önlenmesi noktasında her ne kadar BM Güvenlik Konseyi üzerinden de girişimlerde bulunulmasına rağmen, bu girişimlerin krizin önlenmesi noktasında başarılı olamadığı anlaşılmıştır. Bunun sonrasında ise, Kosova’da yaşanan insani krizin sona erdirilmesi noktasında NATO’nun müdahalesinin başarılı olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, uluslararası siyasette uluslararası hukuk bağlamında “meşruiyet” ve “insani müdahale” kavramları halen tartışılmaya devam etmektedir.
Serdar ÇUKUR
[1] Sercan Reçber (2016). İnsancıl Müdahale ve Koruma Sorumluluğu. 1. Baskı. İstanbul: On İki Levha Yayıncılık. s.20.
[2] Füsun Türkmen (2006). İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale. 1.Baskı. İstanbul: Okumuş Adam Yayıncılık.
[3] Gül İlkdoğan (2009). “ABD, AB, Rusya ve Türkiye Ekseninde Kosova’nın Bağımsızlık Süreci”. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 4.
[4] Gökhan Çapar (2006). “NATO’nun Kosova’ya Müdahalesinin Birleşmiş Milletler Kurucu Andlaşması Açısından Analizi”. Yüksek Lisans Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 94 .
[5] Shqipran Kadriaj (2008). “Kosova Sorunu”. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 3.
[6] Gül İlkdoğan. 2009. s. 5.
[7] Gül İlkdoğan. 2009. ss. 5-6.
[8] Shqipran Kadriaj. 2008. s. 3.
[9] İbrahim Sarı (2010). “Kosova’nın Bağımsızlığının Uluslararası Sistem Bağlamında Değerlendirilmesi”. Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ss. 57-58.
[10] Hafız Asgarov (2008). “Uluslararası Hukukta İnsancıl Müdahale”. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ss. 72-75.
[11] Hafız Asgarov. 2008. ss. 72-75.
[12] Hafız Asgarov. 2008. s. 95.
[13] Yugoslavya, “Güney Slavların ülkesi” anlamına gelmektedir. Ramazan Özey (2012). “Ülkeler: Coğrafya, Kültür ve Sosyal Yapı”. ÇALIŞ, Şaban H. , DEMİRTAŞ, Birgük (editörler), Balkanlarda Siyaset. 1. Baskı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi. s. 48.
[14] Hafız Asgarov. 2008. ss. 73-74.
[15] 1963 yılında Sosyalist Federal Yugoslav Cumhuriyeti (SFYC).
[16] Hafız Asgarov. 2008. ss. 73-74.
[17] Gökhan Çapar. 2006. s. 96.
[18] Hafız Asgarov. 2008. ss. 77-78.
[19] Naim Demirel (2013). “Uluslararası Hukukta İnsani Müdahale ve Hukuki Meşruiyet Sorunu”. FSM İlmi Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 1, s. 163.
[20] Füsun Türkmen. 2006. s. 194.
[21] Shqipran Kadriaj. 2008, ss. 21-22.
[22] Shqipran Kadriaj. 2008, ss. 25-26.
[23] Numan Baş (2009). “Kosova Sorunun Ortaya Çıkışı Ve Balkanlar Üzerine Etkileri”. Yüksek Lisans Tezi. Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ss. 50-52.
[24] Numan Baş. 2009. ss. 52-54.
[25] Gökçen Alpkaya (1999). “NATO’nun Müdahalesi Üzerine”, Tartışmalı Metinler 15. (http://80.251.40.59/politics.ankara.edu.tr/alpkaya/kosova.htm, 04.01.2016’da erişildi).
[26] Füsun Türkmen. 2006. ss. 78-79.
[27] Gökhan Çapar. 2006. s. 97.
[28] Gökhan Çapar. 2006. s. 98.
[29] Funda Keskin (2006-2007). “İnsancıl Müdahale: 1999 Kosova ve 2003 Irak Sonrası Durum”. Uluslararası İlişkiler, 3(12). s. 57.
[30] Kemal Esercan (2006). “Soğuk Savaş Sonrası Yeni Diplomasi Anlayışı”. Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 28.
[31] Levent Yiğittepe (2017). “NATO: Güvenlik Politikaları ve Terörle Mücadele Stratejileri”. 1. Baskı. İstanbul: Cinius. ss. 20-48.
[32] Levent Yiğittepe. 2017. ss. 78-84.
[33] Kemal Esercan. 2006. s. 28.
[34] Ahmet Çevikbaş (2011). “Müttefik Güç Harekâtı İnsani Müdahalelerin Bir İstisna mıdır? NATO’nun Kosova’ya Yönelik Harekâtının Uluslararası Hukuk ve Askeri Bakış Açılarından Değerlendirilmesi”. Savunma Bilimleri Dergisi, 10 (2). s. 30.
[35] Füsun Türkmen. 2006. s. 199.
[36] Haydar Çakmak (2016). ABD’nin Askeri Müdahaleleri: 1801’den Günümüze. 2. Baskı. Ankara: Kaynak Yayınları, ss. 333-336.
[37] Füsun Türkmen. 2006. ss. 199-201.