Beyza SEVİM: Sayın hocam, okuyucularımız için kendinizden bahseder misiniz? Kariyerinizi ve bugüne kadar başardıklarınızı sizden dinlemek isteriz.
Prof. Dr. Şaduman OKUMUŞ: İstanbul Gedik Üniversitesi’nde akademisyenim ve aynı zamanda Rektör yardımcısı ve İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi (İİSBF) Dekanı olarak görev yapmaktayım. Yani, akademik bir kariyer yaptım. Önce doktora, sonra Yardımcı Doçentlik, sonrasında Doçentlik ve nihayetinde de Profesör unvanı aldım. Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini İşletme ve Bankacılık-Finans alanlarında Türkiye’de Marmara Üniversitesi’nde, doktorayı ise İngiltere’de tamamladım. Doktora öncesinde özel bir bankanın menkul kıymetler müdürlüğünde yatırım uzmanı ve portföy yöneticisi olarak çalıştıktan sonra, bankadaki işimden ayrılarak İngiltere’ye gittim. Zira İngiltere’de finans veya işletme gibi alanlarda doktoraya kabul edilmek için ilgili sektörde çalışmış olmak şartı aranmaktaydı. Tabii çok genç yaşta özel bir bankada iyi bir pozisyonu bırakıp, ülke değiştirmek ve öğrenciliğe devam etmek şimdi baktığımda zor bir karar olmalıymış diyorum. Ancak o dönemde ben bunu hiç düşünmedim bile; yani kararsızlık diye bir şey hatırlamıyorum o döneme ilişkin. Yapmak istediklerim konusunda son derece net ve kararlıydım. Ne yapmak istediğim ve hedefim konusunda kararlıydım ve sonuca odaklıydım. İngiltere gibi ülkede bir tanıdık olmaksızın kendi imkânlarınızla, çok da aşina olmadığınız bir eğitim sisteminde ve ana diliniz olmayan bir dilde doktora programına kabul edilmek ve yaşamınızı devam ettirmek maddi ve manevi anlamda oldukça ne der eskiler; meşakkatliydi. Ancak sorunları hiç sorun olarak görmedim. Aklıma, zekama ve herşeyden önemlisi çalışma azmime, yani kısacası kendime inandım ve güvendim. Nihayetinde de doktora derecemi alıp, ülkeme döndüm. İngiltere’de imkânım olmasına rağmen bu ülkeye yerleşmeyi hiç düşünmedim. Zira kültürel, dil, akademik vs. her türlü alanda çok fazla birikim elde ettiğimi düşünüyordum. Ülkeme dönüp bir akademisyen olarak bunları öğrencilerime ve gençlerimize aktarmalıydım.
2000 yılında Türkiye’ye dönüş sonrasında doktor öğretim üyesi olarak yeni kurulan bir vakıf üniversitesinde göreve başladım. Sonrası akademik kariyerim olması gerektiği gibi gelişti ve nihayetinde de bugünkü konumuma eriştim. Bugün itibariyle geriye dönük baktığımda, sanırım kariyerimdeki en büyük başarım bana göre Türkiye’deki herşeyi bırakıp İngiltere’ye doktora yapmaya gitme kararını almamdı. Yani, bence kararlı olmak, samimiyetle ne istediğini bilmek ve bu amaç için çalışmak sonucu getiriyor diye düşünüyorum sevgili gençler. Ben başardım. Sizler de başarabilirsiniz diyorum kariyerinizle ilgili ne hedefiniz var ise…
Beyza SEVİM: Sayın hocam, sizin akademik ilgi ve çalışma alanlarınıza bakınca, ağırlıklı olarak Finans ve Ekonomi ile karşılaşıyoruz. Bu konunun özel bir nedeni var mı? Öğrencilere bu branşları tavsiye eder misiniz?
Prof. Dr. Şaduman OKUMUŞ: Üniversitede lisans olarak İşletme mezunuyum. O dönemlerde de, yani 1990’lı yıllarda, sermaye piyasasında çalışmak oldukça cazip geliyordu biz gençlere. Özellikle hisse senedi alım-satımları, “broker” veya “dealer” olarak çalışmak maddi manevi anlamda son derece tatmin ediciydi. Ben de bir özel bankanın yatırım uzmanlığı sınavına girdim ve başarılı oldum. Sermaye piyasalarında yani o dönemdeki adıyla kurum temsilcisi olarak, İMKB’de hisse senedi ve tahvil/bono gibi sabit getirili finansal enstrümanların alım satımını yapmak adına yatırım uzmanı olarak göreve başladım. Son derece heyecanlı ve aktif bir iş alanı olması nedeniyle de çok keyifle çalıştım. Aynı dönemde Bankacılık ve Finans alanında yüksek lisansımı tamamlayarak, hem akademik bilgilerimi, hem de sektörel deneyimimi birlikte harmanlamayı başardım. Tabii bu anlattığım benim kişisel tecrübemdi ve benim içerisinde bulunduğum koşullarda doğru ve yerinde alınmış bir karardı iş alan veya sektör seçimim.
Günümüzde de bankalarda ve para piyasasında, sermaye piyasasında veya özel sektörde finans departmanlarında çalışmak gibi olasılıklar mevcut. Bu alanlarda çalışmak isteyenlerin öncelikle şunlara dikkat etmesini öneririm: Öncelikle kendinizi iyi tanıdığınızdan emin olun. Yani şunu demek istiyorum; eğer iş akışınızın sakin ve herşeyin çok kontrollü ve rutin içinde, başlangıcı ve sonu belli bir biçimde gelişmesini tercih ediyorsanız, bu sektörler çok da size uygun değildir diye düşünüyorum. Çünkü finansal piyasalar son derece dinamik pazarlardır. Uzun saatler çalışmak ve anlık değişimlere ayak uydurabilmek, hızlı hareket edebilme ve hızlı karar alma kabiliyeti gerektiren işlerdir. Tabii ki sayılarla da aranızın çok iyi olması gerekir. Bu özellikleri kendinizde görüyorsanız, bu sektörlerde çalışmak için uygun adaylardan biri olabilirsiniz diyorum gençlerimize.
Beyza SEVİM: Ekonomi ile başladık, öyle devam edelim. Sizin yaptığınız bir çalışmada vurguladığınız son dönem Osmanlı ekonomisi ve modern Türkiye ekonomisinde İslami kamu finansman kaynakları arasındaki ilişkiyi bize özetler misiniz?
Prof. Dr. Şaduman OKUMUŞ: Çok teşekkür ederim bu soru için. Sanıyorum 2004 yılından bu yana diğer akademik çalıma alanlarımın yanında “faizsiz finans” veya bilinen adıyla “İslami finans” alanlarında da yazıp çizmiş ve biraz da bu alanda düşünmüş bir akademisyenim. Türkiye’de faizsiz finans konulu ilk uluslararası yayınımı da 2005 yılında yapmıştım. Şunu da özellikle belirtmek isterim, o yıllarda bu konular Türkiye’de neredeyse hiç çalışılmamaktaydı. Bu alanda çalışmaları olanlar da sadece İlahiyat kökenli akademisyenlerdi o yıllarda. Evet, geçen bunca yıl içerisinde, özellikle son yıllarda, İslami finans/ekonomi alanına Türk akademisyenlerinin ilgisi son derece arttı. Kongreler, konferanslar ve makaleler vs. oldukça yoğunlaştı bu alanda.
Şimdi sorunuza dönecek olursak; evet bir tez öğrencimin tez konusuydu Osmanlı ekonomisi ile modern Türkiye ekonomisinde İslami kamu finansman kaynaklarının karşılaştırmalı incelemesi. Bu çalışmaya göre; Sukuk olarak bilinen borçlanma enstrümanının modern Türkiye kamu finansmanında karşılık bulduğunu görüyoruz. Sukuk, en basit tanımıyla bildiğimiz faizli sistemdeki devlet borçlanma senetlerinin faizsiz finans prensipleriyle uyumlulaştırılmış halidir diyebiliriz. Sermaye Piyasası Kurulu, 2010 yılında varlığa dayalı kira sertifikası adı altında bugünkü tanımıyla Sukukların altyapısını oluşturan tebliği yayınladı. Dünyada ise, ilk Sukuk ihracının Malezya’da 1990 yılında, Körfez ülkelerinde ise 2002 yapıldığını görüyoruz. Evet, Sukuk ihraçları ve özellikle kamu finansmanı için ihraç edilenler, İslami finansa yeni bir soluk ve açılım getirmiştir. Bu da, faizsiz finansın özel finans kurumları adı altında ilk kez Türkiye’de başlatıldığı 1990’lı yıllardan bu yana oldukça sınırlı gelişme kaydeden perakende faizsiz bankacılığa karşın sermaye piyasalarında bir gelişme potansiyeli olduğunu göstermesi açısından önemli olmuştur.
Beyza SEVİM: Günümüzdeki ekonomik gelişmeleri hem Türkiye, hem de küresel gündem üzerinden değerlendirecek olursanız gözlem ve yorumlarınız neler olacaktır?
Prof. Dr. Şaduman OKUMUŞ: Bugün itibariyle İstanbul Belediye Başkanlığı (İBB) seçimleri süreci bizleri yani toplumu oldukça yordu. Öncelikle bu sürecin 23 Haziran’da tamamlanması ile ülkenin asıl sorunları olan ekonomi ve güvenlik konularına ülke yönetimi ve halk olarak odaklanabiliriz diye düşünüyorum. Ekonomi konusunda bir şeyler söylemek gerekirse; Türkiye’nin ekonomik anlamda bir daralmaya girdiği TÜİK verilerine bakıldığında aşikâr. Bu ne demek, çok genel bir yaklaşımla; daha az üretim, daha az tüketim, daha az dış ticaret, yüksek enflasyon ve herşeyden önemlisi işsizlik oranında da daha fazla artış demek. Bugün itibariyle 15-24 yaş grubunda her dört gencimizden birisi işsiz. Ülke olarak, sosyo-ekonomik açıdan, bunlar sürdürülebilir oranlar değil. Dolayısıyla, acilen üretim bazlı istihdama yönelik gençlerimize yönelik orta ve uzun vadeli programların ve eylem planlarının geliştirilmesi gerekir. İşsiz gençlerimizin ve özellikle üniversite mezunu olanların istihdam açığı bulunan sektörlere ve/veya bundan 5-10 yıl sonra var olacak mesleklere yönelmelerini sağlayacak planlı-programlı ve izlenebilen eylem planlarının öncelikle bölgesel bazda üretilmesine ihtiyaç var diye düşünüyorum. Zira ülke genelinde yürütülen merkezi politikaların istihdam ve üretim anlamında başarıları ve ülke ekonomisine sağladıkları katma değerin oldukça sınırlı kaldığını düşünüyorum.
Küresel ölçekte var olabilmek ve rekabet edebilirliğimizi arttırmak için de öncelikle yapılması gerekenler var bence. Öncelikle, küresel dünya ticaretinde önemli rekabet avantajını elde etmiş ülkelerle olan işbirliğimizi arttırmalıyız. Örneğin, Çin ile rekabet edebilmek Türkiye ekonomisi için olası değil. O halde, bu gibi ülkelerle, karşılıklı üstünlükler gereği, işbirliğimizi ve alışverişimizi teknik, kültürel vs. alanlarında hızlandırmamız gerekir. STK’lar bu ülkeler ile olan sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkileri hedef alan özel çalışma birimleri/departmanları oluşturmalılar. Üniversiteler, bu ülkelerin dillerini, kültürlerini ve ekonomilerini öğrenmeye imkân sağlayan yeni ders planları geliştirmeliler. Bu ülkelere yapılan işbirliği ziyaretleri geliştirilmeli ve sürdürülebilir olmalı ki; gençlerimizi beşli-onlu yılların sonrası bir küresel dünyaya hazırlayabilelim. Bu çalışmalarda özel sektöre ve üniversitelere çok iş düşüyor diye düşünüyorum.
Beyza SEVİM: Bize zaman ayırdığınız için size teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim.
Röportaj: Beyza SEVİM
Tarih: 21.06.2019