Dünyamızda küreselleşmenin tezahürü her alana ve her kapsama hızlı bir şekilde sirayet ediyor. Her ne kadar küreselleşme karşıtlığı son zamanlarda artış gösterse bile, onlar da (küreselleşme karşıtları) bu realitenin bir parçası olduklarının farkında ya da kendilerini avutmaktalar. Günümüzde uluslararası örgütler açısından bakıldığında, tekil/tekli kavramlar hızla yerlerini çoklu/çoğul kavramlara bırakmaktadır. Çünkü dünyamız İkinci Dünya Savaşı’ndan kalan tek-kutupluluk yolundan çıktı; küresel düzlemde çok-kutupluluk kavramına evrildi. Bu evrilme, dünyamıza hem siyasi, askeri ve ekonomik, hem de sosyo-kültürel olarak yansımıştır. Uluslararası örgütler, gündemi belirleyebildikleri ve koalisyon oluşturma sürecinde katalizör rolü gördükleri gibi, zayıf ve küçük devletlerin siyasal inisiyatif kullanma ve bağlantı stratejisi uygulama zemini olarak da rol oynamaktadırlar. Uluslararası politikada gözlenen en temel olgu, değişen koşulların ve bunun yarattığı yeni ihtiyaçların devletler arası ilişkileri derinden etkilemesidir. Ortaya çıkan yeni koşullar ve bu yeni koşullara bağlı gelişen yeni ihtiyaçlar, devletleri artan şekilde işbirliğine zorlamakta ve devletler arasındaki fiziki ve görünmeyen sınırları giderek belirsiz hale getirmektedir. Bu olgu, uluslararası örgütlerin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde temel belirleyici olmuştur. Bu bağlamda, 8’ler Grubunun (G-8) ‘format’a ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Dünyanın büyük endüstrileşmiş demokrasilerinin ‘liderler forumu’ fikri, 1973 petrol krizini takiben gelen küresel durgunluktan sonra ortaya çıkmıştır. 1975 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve ABD hükümet başkanlarını Rambouiller’de toplantıya davet etmiş ve bundan sonra dönemsel bir başkanlık altında organize edilecek yıllık toplantıları (G-6) Altı’lı grup şeklinde yapılandırmanın temelini atmıştır. 1976 yılında, ABD Başkanı Gerald Ford’un talebi ile Kanada’nın gruba katılması grubu (G-7) Yedi’li haline dönüştürmüştür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Rusya daha aktif şekilde G-7 toplantılarına katılmaya başlamıştır. Böylelikle Rusya, (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) NATO’nun Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesine itiraz etmemesi ve izlediği ekonomik reformlar nedeniyle 1998 yılından itibaren Gruba dâhil olarak bir anlamda, uluslararası alanda yürütmek istediği rolü kapmış görünmektedir. AB Komisyonu da grubun toplantılarında temsil edilmektedir.
Kurucu bir uluslararası antlaşmaya dayanmayan, merkezi ve bürokratik yapısı ile bir ‘hayalet örgüt’ olarak değerlendirilen, yıllık zirveleri öncesi tüm dünyanın gösterilerini izlediği binlerce protestocu tarafından ‘emperyalist ve sorumsuz’ bir yapılanma olarak görülen 8’ler Grubu (G-8), uluslararası ekonomik ve siyasal düzenin başat konumuna oturan gayri resmi bir forumdur. Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada ve Rusya Federasyonu’ndan oluşan G-8, dünya nüfusunun yaklaşık % 14’ünü teşkil etmesine rağmen, dünyanın ekonomik verimlilik ölçüsü olan brüt iç hâsılanın üçte ikisinden sorumludur; yani dünya ekonomisinin yaklaşık %65’ini temsil etmektedir. Avrupa Birliği (AB) de forumda, AB Komisyonu Başkanı ve AB üyesi G-8 ülkelerince yerini almaktadır.
G-8 ülkeleri arasında sırasıyla deruhte edilen Başkanlık her yılbaşı bir ülke tarafından üstlenilmekte ve bu ülke tarafından belirlenen çeşitli konularda Bakanlar toplantıları düzenlenmektedir. Bunlardan en önemlisi G-7 formatında yapılan (Rusya hariç) Maliye Bakanları toplantısıdır. Üye ülkelerin hükümet başkanlarının katılımları ile yıl ortasında dönem başkanının ev sahipliğinde gerçekleştirilen yıllık ekonomi zirvesi ise G-8’in en önemli faaliyetidir. Dünya politikasına yön veren kararlar bu zirve sırasında alınmaktadır. Ancak, faaliyetler yalnızca zirve ve Bakanlar toplantıları ile kalmamakta ve yıl içerisinde konferanslar ile politik araştırmaları da kapsayan çalışmalar yürütülmektedir. Başkanlığı elinde bulunduran ülke, grubun yıllık gündemini de belirlemektedir. Yıllık gündemler başlangıçta ekonomik ve ticari konularla ilgiliyken, son dönemde sağlık, kanun uygulama, iş, ekonomik ve sosyal gelişme, enerji, çevre, dış ilişkiler, adalet ve içişleri, terörizm ve ticaret gibi çok geniş bir yelpazeye dağılmıştır.
Sonuç olarak, G-8’in gündemi tartışmalı küresel konular olması hasebiyle, ‘dünyanın gayrıresmi hükümeti’ olarak ifade edilir. G-8’in zirve toplantıları ekonomik işbirliği açısından yararlı olmaktadır. Herşeyden önce, ekonomilerin birbirine zarar verecek uygulamalardan kaçınmalarını ve aynı paralelde uygulama yapmalarını sağlamaya yarar. Velev ki, buna karşılık bu işbirliği küresel krizin önlenmesine de yayılmasına da ne yazık ki engel olamamıştır. Bu durumda işbirliğinin biçimini, ayrıntılarını, uyum süreçlerini yeniden ele alıp ve eksik kalan yanlarını tamamlamak da elzemdir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in G-8 formatının yerini 10’lu düzene dönüştürülmesi gerekliliğini izah etmesi aslında küresel sistemin geldiği nokta açısından da dikkate alınmalıdır. Günümüzde Türkiye ile birlikte Çin ve Hindistan’ın da G-8 içerisinde yer alarak, örgütün G-10 formatına dönüştürülmesi küresel sisteme de muhakkak katkı verecektir. Zira ABD, Kanada, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya gibi ülkelere baktığımızda, ağırlığı ‘AB-Atlantik’ grubu oluşturuyor; Rusya’nın Avrasya’da ve Japonya’nın da Asya-Uzakdoğu’da kalması G-8’in formata ihtiyaç olduğunun belirtisi zaten. Artık dünyamızda küresel bir güç olan bir Çin ve bunun yanında da küresel güç olma yolundaki Hindistan var. Hakeza aynı şekilde hem bölgesel (Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu) hem de küresel düzlemde güçlü bir “Türkiyemiz” var. Bunun içindir ki, G-8 formatında bu ülkelerin yer alması dünyamızın sorunlarına eğilmek açısından da yarar sağlayacaktır. Ezcümle; dünyamız 20. yüzyıldan kalan bir dünya olmaktan çoktan çıkmıştır; 21. yüzyılda sadece bir eksen üzerinde yürünmeyeceği de aşikardır. Küresel sistem çok eksenli bir dünya öngörmekle birlikte G-8’e bir ‘format’ atmanın zamanı geldi geçiyor bile…
Güney Ferhat BATI