Dünya siyasi tarihine bakıldığında, neredeyse her yüz yılda bir büyük dünya savaşı yaşanırken, hemen arkasından savaşan taraflar kalıcı barışı sağlamak adına bir araya gelerek anlaşmalar imzalamışlardır. Fakat “ebedi barış”a imza atan devletler, farkında olarak veya olmayarak, bu aşamada bir sonraki büyük savaşın kuluçka evresini de başlatmışlardır. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de, dünya, bir büyük savaşa daha hazırlanıyor ya da insanlık farkında olmadan şu an bu savaşı iliklerine kadar yaşıyor. Net olarak ifade edilmelidir ki, günümüz uluslararası ilişkileri geçmişte hiç olmadığı kadar hiperkompleks bir düzen içinde ve artık savaşlar bir veya iki cepheli değil, çoklu cepheler halinde yaşanıyor.
Uzayı yöneten, dünyayı ve kainatı yönetir
Askeri ve ekonomik olarak bugün dünyanın halen tek süpergücü olarak kabul edilen ABD’nin ulusal güvenlik stratejisinde, “uzay stratejileri“nin önemli bir yeri var. Uzay savaşları söylemlerinin kızıştığı bu süreçte, “uzayı yöneten dünya ve kainatı yönetir” sözü şüphesiz ki önümüzdeki yıllarda sıklıkla duyulacak. ABD, uzay güvenliği stratejisini şu şekilde belirlemektedir; “Uzayda güvenliği ve istikrarı güçlendirmek, uzay yoluyla ABD’ye sağlanan stratejik ulusal güvenlik avantajlarını güçlendirmek ve ABD’nin uzay endüstriyel temelini canlandırmak”.
ABD’nin yeni uzay doktrini Rusya ve Çin’i tedirgin ediyor
Elbette ABD hava kuvvetlerinin bu tutumu, Rusya ve Çin’i endişeye sevk ediyor. Çünkü ABD’nin 2002 yılında açıklamış olduğu ortak askeri doktrin içerisindeki “uzay kontrolü” raporunda şu tanımlamada bulunulmuştu: “Uzay kontrol operasyonları, dost güçlere uzayda hareket serbestisi sağlarken, doğrudan yönetildiğinde bir rakibin uzaya erişimini durdurur ve ABD ile müttefiklerinin uzayda kapsamlı korunmasını sağlayıp, düşmanları uzay sisteminin dışında tutar”.
ABD, “hegemonya projesi”ni yönetiyor
Diğer taraftan dünya tehlikeli bir yol ayrımında olduğunu görüyoruz. Büyük çaplı askeri ve gizli istihbarat operasyonlar, eşzamanlı olarak Orta Doğu, Doğu Avrupa, Sahra-altı Afrikası, Orta Asya ve Uzak Doğu’da gerçekleştiriliyor. ABD ve NATO’nun gizli ajandası, büyük çaptaki operasyonları ve egemen devletlerin iç işlerine müdahale hususundaki gizli eylemleri bir araya getiriyor. ABD’nin uyguladığı politikaların bir hegemonya projesi olduğu varsayımından hareket edilirse, savaşlar, terörist örgütleri desteklemeye yönelik faaliyetler, rejim değişiklikleri ve ekonomik yaptırımlar, ABD’nin hedef ülkeleri yıkıma uğratmak için kullandığı en etkili yöntemlerdir.
Savaş ve küreselleşme kardeştir
Ticaret savaşları ile borçlu ülkelere ölümcül düzeyde makro-ekonomik reformlar dayatılır, mali piyasalar manipüle edilir, ulusal para birimleri çökertilir ve enflasyon ile karaborsa tetiklenir. Dolayısıyla, bugünün anlamıyla savaş ve küreselleşme birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Küresel aktörlerin kendilerine hedef koyduğu coğrafya ve ülkelere başlattıkları ekonomik ve siyasi istikrar bozma süreci bu bağlamda uygulanmaya devam etmektedir. Bunu örneklendirmek gerekirse, 1997’deki Asya krizinden beri IMF ve Dünya Bankası’nın yapılan uyum programları üçüncü dünya ülkeleri ve gelişmekte olan ülkelerin ulusal hükümetlere ekonomik ve sosyal politikalar dayatılarak kendi öz yeteneklerinin bozulması amaçlanmaktadır.
Yoksulluğun küreselleşmesi
Savaşlar, ticaret için iyidir. Yeni Dünya Düzeni’nin gelmiş olduğu yeni dönemde, yoksullaşmaya dönüş, dünya çapında bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. “Yoksulluğun Küreselleşmesi” dönemi dünyanın düzleşmesi ve ülke sınırlarının sadece haritalarda geçerli kalmasıyla artık en geçerli kavram. Ülkeler fakirleşiyor, şirketler ise küresel sermayeyi yönetiyor.
Hülasa
Adına ister askeri, ekonomik, biyolojik, uzay veya toplumsal denilsin, her savaş barışı devam ettirmek adına bir girişim olarak sunulmaya devam edecektir. Kendilerinin tamamlayıcısı olan “barış” ve “savaş” kavramları birbirlerinin varlık sebebi olduğu sürece “ebedi barışı” aramak nafiledir.
Furkan KAYA