TÜRKİYE’NİN SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ KÜLTÜR HAYATINDA İNGİLİZ ETKİSİ

upa-admin 10 Kasım 2019 1.807 Okunma 1
TÜRKİYE’NİN SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ KÜLTÜR HAYATINDA İNGİLİZ ETKİSİ

Giriş

2019 Libra Kitap basımı yeni bir eser olan Türkiye’nin Soğuk Savaş Dönemi Kültür Hayatında İngiliz Etkisi (1948-1965), bugüne kadar neredeyse hiç çalışılmamış bir konuyu akademik açıdan incelemesi açısından oldukça özgün ve faydalı bir çalışma olarak dikkat çekmektedir. Kitap, Siirt Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi bölümü öğretim üyesi Dr. Resul Babaoğlu tarafından yazılmıştır.[1] Her ne kadar kitabın konusu dar bir tarihsel dönemle sınırlı gibi gözükse de, kitap için kapsamlı bir literatür taraması yapan ve bugüne kadar yayınlanmamış İngiliz diplomatik yazışmalarını inceleyen genç akademisyen, başarılı bir işe imza atmıştır. Kitaptaki bilgiler, Türkiye-Birleşik Krallık ilişkileri tarihi açısından da faydalı olacaktır. Bu nedenle, bu kitaptan bazı bölümler bu yazıda özetlenecektir.

Dr. Resul Babaoğlu

Türkiye-İngiltere İlişkilerinin Kısa Tarihi

Yazar Dr. Resul Babaoğlu’nun da vurguladığı üzere, Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin tarihi 16. yüzyıla kadar geriye götürülebilir. İngiltere’nin diğer Avrupalı devletlere kıyasla Osmanlı ile ilişkilerinin daha geç başlaması, kuşkusuz o dönemde çok etkili bir faktör olan coğrafi uzaklıkla alakalıdır. 1583 yılında Sultan III. Murad’ın Kralize I. Elizabeth’e yazdığı ve üç İngiliz tüccara ticaret yapma imtiyazı içeren mektupla[2] başlayan ikili ilişkiler, bu anlaşmanın yürütücülüğünü üstlenen William Harborne’un (1542-1617) çabalarıyla gelişmeye başlamıştır. Harborne, aynı zamanda İngiltere’nin Osmanlı’daki ilk Büyükelçisi kabul edilmektedir. Ticarette etkili bir kişi olan William Harborne, diplomatik ilişkilerinin yanı sıra, İngiltere’nin Osmanlı ile yaptığı denizaşırı ticarette de lider konuma gelmiştir. Bu dönemde İngiltere’yi Osmanlı ile ilişkilerini geliştirme düşüncesine iten temel sebepler ise; önemli bir dünya gücü olan Osmanlı ile bağlar kurmak, Osmanlı topraklarındaki meyve, ipek ve baharat gibi ürünleri Avrupa’ya pazarlayabilmek ve Sanayi Devrimi sürecinde İngiltere’nin ihtiyacı olan ucuz hammadde ihtiyacını karşılamaktadır. Bunların yanı sıra, bir de Katolik İspanya ile sürdürülen rekabette Osmanlı ile yakın ilişkiler kurmanın avantaj sağlayabileceği düşüncesi o dönemde İngilizleri etkilemiştir.

Sultan III. Murad ve Kraliçe I. Elizabeth

17. yüzyıl sonlarından itibaren iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler hızla gelişmeye başlamıştır. Bu hususta da yazara göre iki önemli faktör rol oynamıştır. İlk olarak, Rusya’nın güneye doğru genişlemeye başlaması İngiltere’yi rahatsız etmiş ve Osmanlı ile ilişkileri geliştirme düşüncesini gündeme getirmiştir. Zira Rusya’nın Boğazları Osmanlıların elinden alması, Britanya İmparatorluğu’nun denizlerdeki hakimiyetini riske atabilecektir. İkinci olarak da, Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi sonrasında İngiltere’nin Doğu Akdeniz’le daha fazla ilgilenmeye başlaması Osmanlı ile ilişkileri geliştirmeyi cazip hale getirmiştir. Bu nedenle, Londra, özellikle 18. yüzyıl sonlarından itibaren Rusya’ya karşı zaman zaman Osmanlı’ya destek vermeye başlamıştır.

İngiliz-Osmanlı ilişkileri, o güne kadar neredeyse tamamen Hıristiyan nüfuslu ülkelerle ilişki kuran İngiltere için yeni bir deneyim olmuş ve bu süreçte ilk kez İslam kültürüyle tanışılmıştır. İkili ilişkilerde etkileşimler karşılıklı olmasına karşın, teknolojik ve ekonomik üstünlük nedeniyle İngiltere’nin ağır bastığı söylenebilir. Zira İngiltere, Osmanlı askeri modernleşmesinde yadsınamaz bir rol oynamıştır. Bilhassa Stratford Canning’in (1786-1880) Büyükelçiliği döneminde, İngiltere’nin Osmanlı askeri modernleşmesindeki rolü artmıştır. II. Mahmud döneminde Osmanlı Devleti’nin yeni bir ordu kurma düşüncesinde olduğunu Londra’ya rapor eden Canning, Bab-ı Ali’nin belli sayıda Hıristiyan subayı reddemeyeceğini vurgulayarak, Osmanlı Ordusu’na İngiliz subaylar gönderilmesini tavsiye etmiştir. Bu yıllarda ikili ilişkileri geliştiren bir diğer uygulama da, Osmanlı’nın yurtdışına öğrenci gönderme politikasının İngiltere’yi merkeze alarak gelişmesidir. II. Mahmud döneminde kurumsallaşan bu politikanın temel hedef ülkesi İngiltere olmuş; hatta İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliğinde görevli olan David Ross, Hassa Birliği’nde görevli Azim Bey ve Ahmet Efendi’yi de ücretsiz yurtdışında eğitime götürmüştür. Londra da eğitim faaliyetlerini Osmanlı’daki nüfuzunu arttırmak için bir şans olarak görmüştür. 1836’da Londra elçiliğine getirilen Mustafa Reşit Paşa, Paris ve Londra’ya gönderilen öğrenci sayısını arttırmıştır. Bu sayede, yüksek seviyede İngilizce bilen Osmanlı aydınları oluşmaya başlamıştır.

Stratford Canning (1st Viscount Stratford de Redcliffe)

Osmanlı/Türk modernleşmesindeki İngiliz etkisi, II. Meşrutiyet döneminde de artarak devam etmiştir. Bu süreç sonucunda İngiliz aleyhtarlığı politikası sürdüren II. Abdülhamid yönetimine son verilmiş ve birçok önemli üyesi Avrupa ülkelerinde sürgünde yaşayan İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) iktidara gelmiştir. Bu nedenle, İngiltere, bu yeni dönemde Osmanlı’ya daha sıcak yaklaşmaya başlamıştır. Osmanlı’nın yeni kurmaya çalıştığı meşruti monarşi (meşrutiyet) rejiminin İngiliz rejimine benzeyebileceği düşüncesi de bu süreçte İstanbul’a yönelik sıcak bakışı pekiştirmiştir. Ancak olumlu başlayan bu süreç sonunda, iki ülke, karşı kamplarda Birinci Dünya Savaşı’na girmek ve birbirlerine düşman olmak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle, çok büyük umutlarla başlayan İttihat ve Terakki dönemi, birkaç yıl içerisinde İngiliz düşmanlığı politikasının daha da şiddetli biçimde dönmesine neden olmuştur. Bu politika, Cumhuriyet’in kurulması sonrasında Mustafa Kemal Atatürk döneminin ilk yıllarında bile devam etmiştir. Bunun sebebi de, kuşkusuz, İngiliz emperyalizmine duyulan öfkedir. Nitekim bilhassa Llyod George döneminde alenen Yunanistan yanlısı bir politika takip eden Londra, Osmanlı’nın parçalanması ve Ermenistan ve Kürdistan devletlerinin kurulması yönünde de aktif politikalar izlemiştir. Ancak Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve sonrasında Musul-Kerkük Sorunu’nda iki ülkenin uzlaşması sayesinde, zamanla İngilizlere duyulan öfke azalmış ve Londra ile Ankara’nın ilişkileri yeniden gelişme yoluna girmiştir. Bilhassa 1934 yılında Sir Percy Loraine’in (1880-1961) Ankara’ya İngiltere Büyükelçisi olarak atanması ve sonrasında yaptıkları, iki ülke ilişkilerini hayli olumlu etkilemiştir. Loraine’in büyük önder Mustafa Kemal Atatürk hakkında tuttuğu notlar[3], 2010 yılında Prof. Dr. Hikmet Özdemir tarafından Atatürk’ün Ardından Sir Percy Loraine’in Tanıklığı adıyla kitaplaştırılmıştır. 1930’larda, iki ülke, bir ittifak kurmak için çabaları karşılıklı olarak sürdürürken, İtalya’ya yönelik farklı bakış açıları bunu engellemiştir. İngiltere, Benito Mussolini yönetimindeki faşist İtalya’ya Nazi Almanyası’na karşı kullanılabilecek bir güç olarak olumlu bakarken, Türkiye’nin asıl tehdit algılaması İtalya’dan kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin bu dönemden itibaren yeniden Almanya’ya yakınlaşmaya başlaması ise İngiltere’yi alarma geçirmiş ve 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin Boğazlarda kendi hakimiyetini sağlamasında İngiliz desteği de etkili olmuştur. 1936’da İngiltere Kralı VIII. Edward’ın İstanbul’u ziyareti ve İsmet İnönü’nün İngiltere Kralı VI. George’un 12 Mayıs 1937 günü gerçekleştirilen taç giyme törenine katılması da bu dönemde ısınan ilişkilerin somut kanıtlarıdır.

Sir Percy Loraine

Bu dönemde atılan tohumlar ve 1939’da İngiltere, Fransa ve Türkiye arasında imzalanan ittifak anlaşması, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte daha da görünür bir hale gelmiştir. Bu dönemde Müttefik Devletlerin yanında savaşa girme konusunda ikircikli bir tavır sergileyen Türkiye’nin İngiltere ile ittifakı, yıllar sonra ilk kez askeri alana taşınmıştır. Bu yıllarda Ankara’ya ciddi askeri yardımlar yapan İngiltere, savaşın ardından da Sovyet Rus yayılmacılığı karşısında Türkiye’ye destek vermiştir. Savaşın ardından İngiltere Başbakanı Winston Churchill “demir perde”den söz ederken, Türkiye de kendisine Batı ittifakında yer bulmaya gayret etmiş ve birkaç yıl içerisinde yeni müttefiki olan ABD’nin desteğiyle NATO’ya üye olmuştur.

Bu yeni dönemde, kültürel alanda da ilişkiler gelişmeye başlamıştır. 1940-1958 dönemine bakıldığında; ilk olarak 1941’de British Council’ın[4] Türkiye’de teşkilatlanması çok önemli bir gelişmedir. Konsey’in Türkiye’deki ilk temsilcisi olan Michael Grant’ın girişimleriyle Ankara Koleji’nde İngiliz öğretmenlerin görevlendirilmesi de ilk kültürel etkileşimlerden birisidir. Takip eden yıllarda, British Council, Milli Eğitim Bakanlığı ve Ankara ve İstanbul’daki üniversitelerle yakın ilişkiler kurmaya başlamıştır. Konsey tarafından Halkevleri’nde İngilizce dersleri vermesi için öğretmenler görevlendirilmesi de bu yıllarda yaşanan önemli bir gelişmedir. 1942 yılında 45 Halkevi binasında 3.000 civarında kişiye İngilizce kursu verilmiştir. İngilizce dilinde yazılan kitaplara duyulan ihtiyaç nedeniyle, 1941’de Ankara ve İzmir’de kitap sergilerinin açılması da önemli bir olaydır. 1942 yılında Londra Halkevi’nin kurulması ise İngiliz kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır. Bir yıl içerisinde 5.600 kişinin ziyaret ettiği Halkevleri’nin Londra şubesi, birçok kişinin Türkçe öğrenmesine vesile olmuştur. Bu yıllarda çeviri faaliyetleri de hızla gelişmiştir. N.A. Miller adında bir İngiliz mühendisin Mlli Eğitim Bakanlığı’nda teknik danışman olarak görevlendirilmesi de bu dönemin ilginç bir detayıdır. 1943 yılında ikinci danışman olan Mr. Ritchie’nin atanması sonrasında, üniversitelerdeki İngiliz akademisyen sayısında hızla artış yaşanmıştır. 1942 yılı sonunda İstanbul Üniversitesi’nde 9 Bizans uzmanı ve Ankara Üniversitesi’nde 3 okutman İngiliz akademisyen görev yapar hale gelmiştir. British Council da aynı dönemde şubelerini yaygınlaştırmış ve “Do you speak English” adlı süreli yayınını çıkarmaya başlamıştır. Pozitif gelişmeler, Profesör E.V. Gatenby’nin (1892-1955) Gazi Eğitim Enstitüsü’ne İngilizce eğitimi danışmanı ve Talim Terbiye Kurulu’na da yine danışman olarak atanmasıyla devam etmiştir. Eşzamanlı olarak Dr. Fahir İz de Londra Üniversitesi School of Oriental and African Studies’e Türkçe dersleri vermek üzere davet edilmiştir. Hatta British Council, ilk ciddi İngilizce-Türkçe sözlük çalışması için Mr. H.C. Hony adlı bilimadamını Türkiye’ye davet etmiş ve Oxford, Cambridge, Edinburg ve Durham gibi köklü Britanya üniversitelerinde Türkiye hakkında çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.

E.V. Gatenby[5]

1943 yılındaki bir diğer önemli gelişme, Sağlık Bakanlığı’nın girişimleriyle üç Türk doktorun İngiltere’deki sağlık sistemini incelemek için British Council’ın davetlisi olarak İngiltere’ye gitmeleridir. Hatta bu yıl içerisinde İngiltere’de Yozgatlı öğrencilerin çalışmalarının yer aldığı bir resim sergisi de açılmıştır. Akademik alanda ise en büyük gelişmeler sosyal bilimler alanında yaşanmıştır. Profesör Sir Steven Runciman (Bizans Tarihi ve Sanat Tarihi uzmanı), Profesör R. Syme (Klasik Filoloji uzmanı) ve O.R. Davies (Arkeoloji uzmanı) gibi birçok önemli İngiliz akademisyen, bu yıllardan itibaren İstanbul Üniversitesi’nde görev yapmaya başlamışlar ve 3. Türk Tarih Kongresi’nde tebliğ de sunmuşlardır.

H.C. Hony tarafından hazırlanan ilk kapsamlı İngilizce-Türkçe sözlük

1944-1945 eğitim yılında British Council’ın İngilizce eğitimi verdiği öğrenci sayısı 10.000’i bulmuştur. Ayrıca yine bu dönemde İngiltere’nin ünlü jinekologlarından Dr. W.C.W. Nixon’ın Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışmaya başlamasıyla Türkiye’deki ilk İngiliz doktor da ortaya çıkmıştır. Kısa zaman içerisinde buradaki İngiliz doktor sayısı 6’ya yükselmiştir. 1945’te Michael Grant’ın Londra’ya dönmesiyle, British Council’da yeni dönem için yeni bir yol haritası belirlenmiştir. Öncelikle, Konsey’e yeni binalar tahsis edilmiş ve buralarda kütüphane ve okuma salonları oluşturulmuştur. Ayrıca İngiltere’den 110.000 kitap getirtilerek, kütüphaneler iyi seviyeye getirilmiştir. 1947’de Ankara’da  İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün kurulması ve Anatolian Studies adlı bir süreli yayına başlaması da çok önemli bir gelişme olarak not edilmelidir. 1948-1949 döneminde ise, Türkiye’de düzenlenen Türk-İngiliz Müzik Festivalleri kapsamında Sir Arthur Bliss, George Weldon ve Noel Mewton-Wood gibi önemli müzisyenler Türk dinleyicilere konserler vermişlerdir. Aynı dönemde Lord Moran ve Hamilton Baynes gibi önemli sağlık bilimciler de Türkiye’de geniş katılımlı konferanslar düzenlemişlerdir. 1954 yılında ise, Türkiye’de Ticaret Bakanlığı’nın izniyle British Council’ın İngilizce kitap satabilmesinin gerekli yasal koşulları oluşturulmuştur. Bu yıllarda, İngiltere’nin Almanya, Fransa ve ABD gibi ülkelerle Türkiye’deki nüfuz mücadelesi konusunda rekabete girdiği görülmektedir. Ancak bu rekabette üstün olan taraf daima Almanya olmuştur; zira tarihsel mirasın da etkisiyle, Almanya’ya gönderilen öğrenci sayısı daima daha fazla olmuş ve Türk-Alman Dostluk Cemiyeti de çok aktif faaliyetler yürütmüştür. Bu nedenle, 1950’lerdeki bazı British Council yazışmalarında Türkiye’deki Almanya etkisinden duyulan rahatsızlık ve endişe ifade edilmektedir. Bu konu, kısa süre içerisinde İngiliz Dış İşleri Bakanlığı’nın da ilgisine mazhar olacak ve Almanya’nın özellikle Türk üniversitelerindeki etkisinin “teutonic slant” (Alman nüfuzu) sonucuna neden olmasından kaygı duyulduğu ifade edilecektir. Bu dönemde İngiltere’nin temel sorunu ise maddi kaynak yaratmakta zorlanmasıdır. Ayrıca İngiliz akademisyenlerin düşük maaş ödenen Türk üniversitelerinde çalışmaya sıcak bakmamaları da diğer bir sorundur.

Türkiye’nin Soğuk Savaş Dönemi Kültür Hayatında İngiliz Etkisi (1948-1965)

Kitabının sonraki bölümünde, 1948-1965 dönemindeki kültürel faaliyetleri mercek altına alan yazar, öncelikle 1948-1951 döneminde Ankara’da düzenlenen Türk-İngiliz müzik festivallerini incelemiştir. Yazara göre, bu festivaller Türkiye’de büyük heyecan yaratmış ve bizzat dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve ailesi de bu festivallere destek vermiştir. Öyle ki, İnönü, 10-17 Nisan 1948 tarihleri arasında düzenlenen I. Türk-İngiliz Müzik Festival’inde sahne alan müzisyenleri iki defa makamında kabul etmiştir. Festivalden akıllarda en çok Noel Mewton-Wood’un piyano resitali kalmıştır. Wood dışında, Sir Arthur Bliss, George Weldon, Henry Purcell, Benjamin Britten, Edward Elgar ve David Zirkin gibi sanatçılar da bu ilk festivalde sahne almışlardır. 24-29 Nisan 1949 tarihli II. Türk-İngiliz Müzik Festivali ise, ilk organizasyon kadar başarılı olamamıştır. Bu festivale orkestra şefi Clarence Raybould, viyolonist Frederick Riddle, William Walton ve Vaughan Williams gibi önemli isimler katılmışlardır. 16-22 Nisan 1950 tarihleri arasında düzenlenen III. Türk-İngiliz Müzik Festivali’nde tanınmış orkestra şefi Norman del Mar ve mezzo-soprano Nancy Evans gibi popüler isimlerin yer alması, festivalin daha başarılı geçmesini sağlamıştır. Festival nedeniyle İngiltere Büyükelçisi Sir Noel Charles da evinde bir koktely düzenlemiştir. Festivalde performansı en çok beğenilen sanatçı ise Thomas Eastwood olmuştur. 14-22 Nisan 1951 tarihli IV. Türk-İngiliz Müzik Festivali de yine aynı düzeyde başarılı olmuş, ancak ertesi sene organizasyona Konsey’in bütçesinden pay ayrılamaması nedeniyle etkinlik bir daha düzenlenememiştir.

İngiliz mezzo-soprano Nancy Evans (1915-2000)

Soğuk Savaş dönemi Türk-İngiliz kültürel ilişkileri açısından çok önemli bir dönüm noktası Türk-İngiliz Kültür Anlaşması’dır. 1950 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Kadri Yürükoğlu ile İngiliz yetkili K.R. Johnstone arasındaki görüşmede ilk kez gündeme gelen kültür anlaşması, daha sonra iki ülke Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ile Ernest Bevin arasındaki mektuplaşmada İngiltere’nin Belçika ile yaptığı kültür anlaşması örnek alınarak taslaklaştırılmış ve 1956 yılında imzalanarak, 7 Haziran 1957 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 23 maddeden oluşan anlaşmanın devamında, 15-18 Aralık 1958 tarihinde bir Karma Komisyon toplantısı yapılmıştır.

Kültürel ilişkilerin kurumsallaşmasında bir diğer etkili kurum, 1951 yılında kurulan Türk-İngiliz Kültür Derneği (Turco-British Association-TBA) olmuştur.[6] Bu kuruluş, daha çok British Council’ın bir yan kuruluşu olarak düşünülmüştür. Derneğin Türkiye’den 100, İngiltere’den de 40 üye sayısına sahip olması uygun bulunmuş; Türk üyelerin İngilizce konuşma becerilerinin üst düzeyde olması şart koşulmuştur. Derneğin Başkanlığına bir Türk getirilirken, Başkan Yardımcılığına da bir Türk, bir de İngiliz üye getirilmiştir. CHP’nin tek parti döneminin sonlarında kurulan dernek, Demokrat Parti iktidarında da herhangi bir sorun yaşamadan faaliyetlerine devam etmiştir. Dernek, bir yan kuruluş hüviyetinde olduğu için başlarda pek etkili olamasa da, daha sonraları İngilizce-Türkçe dil kurslarının açılması, dil öğreniminin teşvik edilmesi, karşılıksız burslar sağlanması, konferans, sergi ve film gösterimlerinin yapılması gibi faydalı faaliyetler yapmıştır.

Anglo-Turkish Society ise[7], Türk-İngiliz Kültür Derneği’nin iki ülke arasındaki kültürel ilişkileri istenilen düzeye çıkaramadığı düşüncesiyle gündeme gelmiş farklı bir sivil toplum kuruluşudur. Londra Kent Meclisi Başkanı Edwin Bayliss’in yoğun çabalarıyla, eski Büyükelçiler, parlamento üyeleri, ticari kuruluşlar ve işadamlarından destek almayı başaran bu girişim, British Council’ın da desteğiyle 1953 yılının Aralık ayında resmen kurulmuştur. Anglo-Turkish Society’nin üye sayısı ilk başta 160 düzeyindeyken, 1954 yılında 300’e ulaşmıştır. Cemiyetin Başkanlığını Sir David Kelly üstlenmiş, kuruluşta büyük hizmetleri olan Edwin Bayliss ise (1894-1971) ikinci başkanlık görevini üzerine almıştır. Kurulduktan sonra ilk faaliyeti 28 Haziran 1954’te Avam Kamarası’nda yemekli bir toplantı düzenlemek olan cemiyet, daha sonra ticaret ve sanayi alanlarında faaliyet göstermek üzere iki farklı altkomite oluşturmuştur. 1957 yılında, cemiyet, Londra’da kendisine tahsis edilen bir binaya kavuşmuştur. 1958-1959 yıllarında, dernek, en yoğun faaliyetlerini gerçekleştirmiştir. Derneğin Başkanlığına daha sonra geçen Lord Davidson ise, maddi zorluklar ve ilgisizlik gibi sorunlarla karşılaşmıştır.

Edwin Bayliss

İkili kültürel ilişkiler açısından tarihsel öneme haiz olan İngiliz Arkeoloji Enstitüsü ise, 1947 yılında Ankara’da kurulmuştur. Derneğin Kurucu Başkanı Liverpool Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü’nün de kurucusu olan ünlü İngiliz arkeolog John B.B. Garstang -John Garstang- (1976-1956) olmuştur. Garstang’ın seçilmesinin sebebi, İngiltere’nin ilk ciddi Hititler uzmanı olan ve Mersin’de yaptığı büyük kazı sonrasında Prehistoric Mersin adlı önemli bir kitaba imza atan Garstang’ın Türkiye’yi iyi bilmesidir. Derneğin Ankara’da kurulmasının sebebi ise, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Ankara Arkeoloji Müzesi’nin burada bulunması ve Ankara’nın başkent olmasıdır. Garstang, ilk iş olarak coğrafyanın tanınması için geziler düzenlenmesi gerektiğini düşünmüştür. İlk kazı ise Polatlı’da yapılmıştır. Kazılar bir yıl sonra Harran’da devam etmiştir. Enstitü, bir süre sonra Bayındır Sokak’a taşınmış ve birçok ünlü arkeologun (Profesör Sir William Calder, Sir William Ramsay ve D.G. Hogarth) buluşma noktasına haline gelmiştir. 1949’da Garstang emekli olunca, yerine Seton Lloyd geçmiştir. Sık sık bina değiştiren Enstitü, Kavaklıdere ve Meşrutiyet Caddesi gibi farklı yerlere taşınmıştır. Enstitü’nün bu dönemde Sultanahmet Camii çevresinde, Beycesultan’da ve Çatalhöyük’de önemli kazı faaliyetleri olmuştur.

John B.B. Garstang

Sonuç

Kitapta, bu gibi faydalı bilgilerin yanı sıra, Türk-İngiliz Kültür Anlaşması sonrasında gerçekleştirilen öğrenci değişim programları, karşılıklı öğretmen/akademisyen görevlendirmeleri ve İstanbul’daki İngiliz okulları (İngiliz Kız Ortaokulu ve İngiliz Erkek Lisesi) gibi konularda da faydalı bilgilere yer verilmiştir. Bu nedenle, 183 sayfalık bu kitabın Birleşik Krallık-Türkiye ilişkileri çalışan akademisyen, araştırmacı ve öğrencilerce dikkatle okunması ve içerisindeki bilgilerden faydanılması kanımca yerinde olacaktır.

 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Hakkında bilgiler için; http://www.siirt.edu.tr/profil/dr-ogr-uyesi-resul-babaoglu/2465A63A-D26E-4AC7-8184-3D36E3FFE384.html.

[2] Bu mektubu uzun yıllar sonra 2010 yılında Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, dönemin İngiltere Başbakanı David Cameron’a takdim etmiştir. Bakınız; https://www.worldbulletin.net/diplomacy/turkey-presents-ottoman-sultans-letter-to-elizabeth-i-to-uk-h61878.html.

[3] Bu notlardan çarpıcı bir bölüm Buradan okunabilir; http://www.hurriyet.com.tr/ingiliz-raporu-39272813.

[4] Web sitesi için; https://www.britishcouncil.org.tr/.

[5] Hakkında bazı bilgiler için; https://warwick.ac.uk/fac/soc/al/research/collections/elt_archive/halloffame/gatenby/life/.

[6] Dernek faaliyetlerine halen devam etmektedir. Web sitesi için; http://www.tba.org.tr/.

[7] 1953 yılında kurulan dernek halen faaliyetlerine devam etmektedir. Web sitesi için; http://angloturkishsociety.org.uk/.

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.