Doç. Dr. Murat Önsoy, Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi ve yeni kurulan Hacettepe Üniversitesi Türk-Alman İlişkileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (HÜTAİ) Müdürü’dür. Önsoy, “Mavi Elma: Türkiye-Avrupa İlişkileri” Doç. Dr. Ozan Örmeci ve Doç. Dr. Hüseyin Işıksal editörlüğünde hazırlanan kitapta Türkiye-Almanya ilişkilerine dair önemli bir kitap-içi bölüm yazmıştır.
Doç. Dr. Murat Önsoy
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Murat hocam merhaba. Öncelikle eğitiminiz ve kariyeriniz hakkında okurlarımıza bilgi verebilir misiniz?
Doç. Dr. Murat Önsoy: Merhaba Ozan hocam. TED Ankara Koleji mezunuyum. Lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde, Yüksek Lisansımı da yine aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladım. Doktoramı ise YÖK bursuyla Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Erlangen ve Nürnberg şehirlerindeki Friedrich-Alexander Üniversitesi’nde yaptım.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Yeni kurulan ve Müdürü olarak atandığınız HÜTAİ’nin kuruluş amaçları, ilk etkinlikleri ve gelecek planları hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?
Doç. Dr. Murat Önsoy: Ozan hocam, Merkezimizin temelleri 2018 yılında Antalya’da düzenlenen “Türk-Alman İlişkilerinin 300. Yılı” isimli bilimsel konferansta atıldı. Hacettepe Üniversitesi’nden gelen ve farklı disiplinlere mensup hocalar olarak konferansın boşluklarında yaptığımız sohbetlerde gördük ki, her birimizin Türk-Alman ilişkileri üzerine söyleyeceği ve yapmak istediği çok şey var. Yapmak istediklerimizin bir çoğu da bölüm bazında gerçekleştirilmesi kolay olmayan ve farklı disiplinlerden uzmanların katkısına ihtiyaç duyulan faaliyetler. Konferans dönüşü ilk iş Beytepe Kampüsü’nde bir toplantı yaptık ve bu toplantıda da gördük ki, yapmak istediğimiz faaliyetler için bize gerekli interdisipliner ortamı ancak bir Merkez çatısı altında sağlayabiliriz. Rektör hocamızla konuyu paylaşmamız ve kendisinin de destek sözü vermesiyle birlikte, yaklaşık bir yıl süren bir bürokratik sürece girdik. Nihayet 23 Eylül 2019 tarihli Resmi Gazete‘de kuruluş yönetmeliğimizin yayınlanmasıyla resmi olarak çalışmalarımıza başladık.
Kuruluş amaçlarımıza gelecek olursak; bunlardan en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti ve Federal Almanya Cumhuriyetleri arasında siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda işbirliğini geliştirici akademik faaliyetler yürütmek. Bildiğiniz gibi, iki ülke ilişkilerinde hem işbirliğinin güçlü olduğu, hem de geliştirilmeye muhtaç alanları mevcut. Geride bıraktığımız 10 yılı aşkın süreç bize ilişilerin iyi yönetilmemesinin iki ülke arasındaki işbirlikleri birer risk unsuruna dönüştürebileceğini açık bir şekilde gösterdi. Bu nedenle, Türkiye’nin çıkarına olan ülkeler arasında var olagelen stratejik, ekonomik ve beşeri işbirliklerinin geliştirilmesi ve bu yolla risk unsurlarının ortadan kaldırılması için çalışmalarda bulunacağız.
HÜTAİ logosu
İşbirliklerinin geliştirilmesi hususunda akademik altyapıyı oluşturmaları açısından bilimadamlarına (bilim insanlarına) büyük görev düştüğünü düşünüyoruz. Federal Almanya Cumhuriyeti’nde çok sayıda Türkiye merkezi, gerek üniversiteler, gerekse de sivil toplum şemsiyesi altında faaliyet göstermekte. Oysaki ülkemizde bu alanda faaliyet gösterecek akademik altyapıya sahip merkez yok. Bu durum, bilgi üretimi açısından Türkiye’yi dezavantajlı ve asimetrik bir pozisyona düşürmekte. İşte biz, HÜTAİ olarak, öncelikli olarak Türk-Alman ilişkilerinde ihtiyaç duyulan Türkiye kaynaklı fikir altyapısı boşluğunu doldurmayı amaçlamaktayız.
Bu amaca yönelik üniversite bünyesinde bulunan farklı bilim alanlarını disiplinlerarası yaklaşımla buluşturarak, iki ülke ilişkilerindeki sorunların çözümüne yönelik eğitim, öğretim, araştırma ve uygulama projeleri hazırlamak, geliştirmek ve uygulamak amacındayız. Bu doğrultuda, yurt içindeki ve yurtdışındaki Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kamu veya özel sektör kurum ve kuruluşlarıyla ortak çalışmalar düzenleyeceğiz, uygulama ve araştırma projeleri hazırlayacağız ve yürütülmekte olan çalışmalara katılacağız. Geliştirilen bu projelerin uygulanması kısmında da aktif olarak yeralacağız. Bunun dışında, Almanya’daki Türk ve Türkiye imajını geliştirici, eğitici, bilgilendirici ve tanıtıcı konferans, seminer ve sempozyum gibi çeşitli toplantılar düzenleyeceğiz. Merkezin faaliyet alanlarıyla ilgili elde edilen veriler ile bu alanda çalışan bilim insanlarının bilgi ve deneyimlerinin yurt içi ve yurt dışı kamuoyu ile paylaşımına yönelik, süreli ve süresiz basılı ya da görsel yayınlar hazırlayacağız, kongre, konferans, panel, sempozyum, seminer ve benzeri bilimsel toplantılar düzenleyeceğiz.
HÜTAİ’nin düzenlediği I. Uluslararası Türk-Alman Çalışmaları Kongresi davetiyesi
İlk etkinliğimize gelecek olursak; Kasım ayında, kuruluşumuzun henüz ikinci ayında I. Uluslararası Türk-Alman Çalışmaları Kongresi’ni gerçekleştirdik. Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü, Konrad Adenauer Vakfı, Federal Almanya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği ve Almanya Akademik Değişim Servisi’nin (DAAD) katkılarıyla 12-13 Kasım 2019 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde gerçekleştirilen bu etkinlikte Almanya ve Türkiye’den konusunda uzman 25 akademisyeni 2 gün boyunca Beytepe Kampüsümüzde ağırladık. Oldukça verimli geçen kongrenin açılış konuşmalarını Federal Almanya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Martin Erdmann, Hacettepe Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Haluk Özen, DAAD Ankara bürosu temsilcisi Franziska Trepke ve Konrad Adenauer Vakfı temsilcisi Cem Akdağ gerçekleştirdiler. Bundan sonraki senelerde Kongreyi farklı disiplinlere yayarak devam ettirmek niyetindeyiz.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye-Almanya ilişkileri, söylem düzeyindeki polemikler ve zaman zaman yaşanan siyasi krizlere karşın, bilhassa ekonomik anlamda son derece olumlu yönde ilerliyor. Ayrıca siyasi temasların da son dönemde artması dikkat çekici bir gelişme. Siz, bu konunun uzmanı olarak, Türkiye-Almanya ilişkilerinin güncel durumunu ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Doç. Dr. Murat Önsoy: Tarihi çok eskilere dayanan, insani bağların önemli bir yer tuttuğu Türk-Alman ilişkilerinin üzerinde son yıllarda kara bulutlar gezinmekte. Müttefiklik zemininde yürütülegelmiş, ebedi dostluk ve silah kardeşliği söylemleriyle taçlandırılmış ilişkiler üzerine inşa edildiği rasyonel temelden her geçen gün uzaklaşmış yerini bir kör dövüşüne bırakmıştır. Hem söylemde, hem de eylemde karşımıza çıkan bu durum, iki ülkeyi, kişi, kurum ve kuruluşlarıyla topyekûn bir şekilde etkisi altına aldı.
Neredeyse iki düşman ülke gibi hareket eden Türkiye ve Almanya’nın siyaset adamlarının da yer yer diplomatik nezaket sınırlarının dışına çıktığı görülmekte. Basın mensuplarından hukuk adamlarına kadar birçok kişi, kurum ve kuruluşun dâhil olduğu çok boyutlu çatışma ortamı, iki ülke arasındaki çıkar ortaklığını zedelemekte. Öte yandan, yaşanan gerginliğin yaratacağı en önemli tehlike, iki ülke arasındaki insani bağların zedelenmesidir. İlişkilerde yaşanan gerginlik iki ülke toplumlarının belleğine “düşmanlık” tohumları ekmekte ve bu durum, Almanya’da ikamet eden 3 milyonu aşkın Türk’e ve Türkiye’de ikamet eden on binlerce Almanın yarattığı kültürel ve ekonomik kaynaşmaya büyük zarar vermektedir. Mülteci kriziyle beraber iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması umutları belirmişse de, bu yeni durumun uzun vadede herhangi bir etki yaratıp yaratmayacağını söylemek için henüz erken.
Türk-Alman ilişkilerinin tekrardan düzene girebilmesi için, hem Türkiye’ye, hem de Almanya’ya düşen görevler vardır. Almanya, öncelikli olarak, Türkiye kökenlilerin Almanya’daki seçimlerin malzemesi olmasının önüne geçmeli. Alman politikacıların Türk karşıtlığı üzerinden oy devşirme çabaları Almanya’daki Türklere karşı olumsuz hava yaratmakta. İkinci olarak, Federal Almanya Cumhuriyeti Türkiye’nin iç siyasetine müdahale alışkanlığından vazgeçmelidir. Alman devlet adamlarının Türkiye iç siyasetine yönelik demeçleri devlet egemenliği prensibiyle çelişmekte ve genel olarak Türkiye’deki her kesimin dâhil olduğu Almanya karşıtı bir hava oluşturmakta. Üçüncü olarak, Federal Almanya Cumhuriyeti, NATO’daki müttefiki Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye’deki güvenlik çıkarlarına saygı göstermelidir. Son olarak da, Almanya ve Türkiye arasında yaşanan Soğuk Savaş’ın kamuoyuna yansımasının önüne geçilmeli diye düşünüyorum.
Türkiye tarafında ise, son yıllarda Almanya’daki Türkiye kökenliler üzerinde yürütülen aktif kamu ve diaspora diplomasisinin tıpkı Almanya’nın Türkiye’de yaptığı gibi “içişlerine karışma” noktasına varmaması için çaba göstermeli. Türkiye ve Almanya sadece Ortadoğu coğrafyasında değil, Türkiye’nin varlık gösterdiği Balkanlar ve Kafkasya gibi diğer coğrafyalarda da çatışmacı iki rakip gibi değil, birbirini tamamlayan işbirlikçi iki aktör olarak davranmalılar.
Annegret Kramp-Karrenbauer ve Angela Merkel
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Almanya’da yıllardır Başbakanlık görevini başarıyla sürdüren CDU’lu Angela Merkel, yakın gelecekte siyasi kariyerine son vereceğini açıkladı. Nitekim CDU Genel Başkanlığına, 2018 yılı sonunda, kısaca AKK olarak bilinen -Savunma Bakanı- Annegret Kramp-Karrenbauer seçildi. Son dönemde Almanya siyasetinde aşırı sağcı AfD partisi’nin çıkışı ve köklü sosyal demokrat parti SPD’nin istenen seviyeye gelememesi de sıklıkla konuşulan konular arasında. Bu parametreler ışığında, siz, yakın gelecekte Almanya siyasetine dair neler öngörüyorsunuz? AKK’nın somut siyasi fikirleri ve projeleri nelerdir? Yeşiller, Hür Demokratlar ve Sol Parti’nin sonraki seçimde çıkış yapma ihtimalleri var mı?
Doç. Dr. Murat Önsoy: AKK’nın siyasi duruşunun CDU’nun lideri Merkel’in siyasi çizgisinin bir miktar daha sağında yer aldığını söylemek yanlış olmaz. Liderlik düzeyinde yaşanan bu sağa kayışın aslında Avrupa siyasetinde bir süredir gözlemlenen sağ siyasetteki yükselişe ayak uydurma olduğunu söyleyebiliriz. Merkez sağ bir parti olan CDU, merkez sağı AfD çizgisine yaklaştırarak oy kaybını engellemeye çalışmakta. Çünkü Alman sağ seçmenin popülist AfD partisinin söylemlerine desteği her geçen gün artmakta. CDU’nun bu manevrası, Alman merkez sağ siyasetinin az da olsa aşırılaşması demek. Thüringen eyalet seçimlerinden AfD’nin zaferle çıkmasının ardından AfD-CDU koalisyonunun gündeme gelmiş olması, merkez sağın geldiği noktayı görmemiz açısından yeterli. Bu sonucun ortaya çıkmasında, 2008 ekonomik krizinin olduğu kadar, Merkel’in mülteci politikalarının da etkisi büyük. AfD’nin İslam ve mülteci karşıtlığı kartını oynayarak Avrupa’nın her anlamda lokomotifi olan Almanya’da yüzde 10’lar düzeyinde oy oranını yakalamış olması büyük bir endişe yaratıyor.
Bir yandan sağda AfD’nin yükselişi sürerken, diğer yandan da merkez solda Sosyal Demokrat Parti’nin çöküşünü izliyoruz. Sol seçmen Sol Parti (Die Linke) ve çevreci politikaları ile öne çıkan Yeşillere doğru kaymakta. Çevre ve iklim tartışmalarının Almanya siyasetinde belirleyici konular haline gelmesi, bu konuda duyarlılığı ile ön plana çıkan Yeşiller partisinin farklı eyaletlerde ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde SPD’yi geride bırakmasını sağladı. Genç ve dinamik bir siyaset anlayışı ile seçmenin karşısına çıkan Yeşiller, “Gelecek İçin Cuma Günleri” gibi düzenledikleri iklim protestoları ile gençleri ve beyaz yakalı seçmeni kendilerine çekmeyi başardılar. SPD’nin düşüşü ise senelerdir devam etmekte. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi de 2000’li yıllarda benimsediği neo-liberal siyaset nedeniyle çoğunluğu işçi olan seçmen tabanını küstürmesi. Yüzde 15’lere kadar gerileyen oylarını geri kazanmak için, parti, yeni eşbaşkanları Norbert Walter-Borjans ve Saskia Esken önderliğinde “sola dönüş” hareketi başlatmak niyetinde.
Norbert Walter-Borjans ve Saskia Esken
Sol Parti, köklerinin bir kısmı Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin Sosyalist Birlik Partisi’ne (SED), bir kısmı da SPD’nin 2000’lerde geçiridiği neo-liberal dönüşümü kabul etmeyip partiden ayrılan gruplara dayanan bir partidir. Bu parti, senelerdir kendi içinde kavgalı olmasına rağmen, zaman zaman başarılı bir grafik ortaya koyabilmektedir. Partiyi uzun süredir liderlik yapan ve aynı zamanda ünlü siyasetçi Oskar Lafontaine’in eşi Sarah Wagenknecht’in yerine daha önce adı sanı duyulmamış Mısır kökenli bir Alman siyasetçi olan Amira Mohamed Ali ile yoluna devam edecektir. Görüldüğü üzere, Almanya’da liderlik değişimi sadece CDU’da değil birçok partide gerçekleşmektedir.
Bundan sonraki seçimlerde siyasi yelpazenin baştan aşağı değişeceği, Federal parlamentonun çok parçalı bir hal alacağını düşünüyorum. Almanya’yı bugünkü gibi iki partili değil 3 ve daha çok partili koalisyonlar bekliyor.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Almanya’da AfD’nin yükselişinin sebepleri olarak öne çıkarılan argümanlar nelerdir? Nazilerin geçmişte yaptıkları nedeniyle bu kadar büyük bedeller ödeyen bir toplumda bu gelişmeyi ve devletin buna kayıtsızlığını nasıl yorumlamak lazım?
Doç. Dr. Murat Önsoy: Avrupa’da yükselişe geçen aşırı sağın en önemli temsilcilerinden bir tanesi olan AfD’nin yükselişinin en önemli sebebi, Almanya’nın mülteci politikasıdır. Almanya, Nazi geçmişi nedeniyle büyük bedeller ödemiştir. Öte yandan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Naziler ile hesaplaşma süreci, komünizm tehdidi nedeniyle yarıda kesilmiştir. ABD önderliğindeki Batılı işgal kuvvetlerinin yürüttüğü Almanya’yı Nazilerden arındırma politikası terk edilerek, Alman devlet bürokrasisi yine Nazilere emanet edilmiştir. Bugün de, Almanya’da devletin her kademesinde ve özellikle de istihbarat ve polis teşkilatlarında Nazi sempatizanlarının olduğu bilinmektedir. Dönerci Cinayetleri örneğinde olduğu gibi, neo-Nazi örgütlerle Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı arasında birtakım bağlar mevcuttur. Alman mahkemeleri bu ilişkinin üzerine yeteri kadar gitmemiştir.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Almanya siyasetini öğrenmek isteyenler için önereceğiniz kitap, makale ve web siteleri nelerdir? Aynı şekilde, çalışmalarının takip edilmesini tavsiye ettiğiniz gazeteci ve akademisyenler var mı?
Doç. Dr. Murat Önsoy: Türkçede ne yazık ki Almanya Siyaseti ile ilgili yeteri kaadar kitap mevcut değil. Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Prof. Dr. Burak Gümüş ve Doç. Dr. İsmail Ermağan editörlüğünde hazırlanan ve Nobel Akademik Yayınları’ndan iki cilt halinde çıkacak Dünya Siyasetinde Almanya I-II kitaplarını edinebilirler. Yine benim ve Hacettepe Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mutlu Er’in editörlüğünde ve Federal Almanya Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği’nin sponsorluğunda 2020 yılının ilk yarısında yayınlanacak bir Almanya çalışmaları kitabının da buradan müjdesini vermek isterim. Bu kitabın da literatüre önemli bir katkı sağlayacağını düşünmekteyim. Sanırım siz de Almanya siyasal sistemi ve iç ve dış politikası konusunda bir kitap üzerinde çalışıyorsunuz. Bunların dışında, Mary Fullbrook’un Kısa Almanya Tarihi ismiyle Türkçe’ye çevrilen eserini Almanya tarihini merak edenlere tavsiye edebilirim. Güncel Almanya siyaseti için de Deutsche Welle haber sitesini takip edebilirler. İngilizce ve Almanca dilinde ise bir çok kaynak mevcut. İnternette podcast yayınları dinlemelerini tavsiye ederim. Almanya siyaseti için Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Prof. Dr. Mehmet Murat Erdoğan, Prof. Dr. Nail Alkan, Prof. Dr. Birgül Demirtaş, Prof. Dr. Burak Gümüş, Prof. Dr. Kemal İnat ve Prof. Dr. Sencer İmer gibi isimler takip edilebilir.
Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bize zaman ayırdığınız için size teşekkür eder, Türk-Alman ilişkilerini geliştirmek için yaptığınız çalışmalar nedeniyle kutlar ve bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Doç. Dr. Murat Önsoy: Ben de size teşekkür ederim.
Tarih: 04.12.2019