Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, kısa süre önce yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Rusya’da ciddi bir siyasal sistem değişikliği önermiştir. Putin, Rusya siyasal sisteminde parlamento, Devlet Konseyi ve Devlet Başkanı arasında iktidarın bölüşümünü yeniden düzenleyen bir dizi anayasal değişikliği 2020 yılı itibariyle hayata geçirmek istediğini vurgulamıştır. Genel hatlarıyla Putin’in önerisi, Devlet Başkanı’nın yetkilerinin daraltılıp parlamentoya verilmesini, ayrıca hükümetin başı olan Başbakan’ın konumunun güçlendirilmesini öngörmektedir. Putin’in bu söyleminden sonra, Başbakan Dmitri Medvedev hükümeti, Putin’in reformlarının önünü açabilmek gerekçesiyle istifasını vermiş, bunun üzerine Federal Vergi Servisi Başkanı Mihail Mişustin (Mikhail Mishustin) Başbakanlığa getirilmiştir.
Mihail Mişustin
Sistem değişikliği ilk bakışta güçlendirilmiş bir parlamenter rejimi yaratıyor gibi görünse de, açıklanan anayasa değişiklik önerilerinin 2024 yılında görev süresi dolacak ve mevcut anayasadaki madde gereğince bir kez daha Devlet Başkanlığı görevini yürütemeyecek olan Vladimir Putin’in liderliğini devam ettirebilmesini sağlayacak bir sistem yaratacağı öngörülmektedir. Durumu bu şekilde yorumlamamızın sebebi; Putin’in yapacağı anayasa değişikliğinde vurguladığı “Aynı kişinin üst üste iki dönemden fazla Devlet Başkanı görevini üstlenemeyeceğine dair anayasa maddesi tartışıldı. Bunun temel bir sorun olduğunu düşünmüyorum.”[1] ifadesidir. Keza yapılan anayasal değişikli çerçevesinde, “üst üste” ifadesinin kaldırılmasıyla birlikte, her ne kadar Putin’in 2024’ten sonra Devlet Başkanlığı görevini bırakacağı kesinleşse de, danışma organı niteliğinde olan Devlet Konseyi’ni, yürütme yetkisi olan anayasal bir kurum haline getirme ve güçlendirme söylemlerine istinaden Putin’in “Devlet Konseyi Başkanı” ya da “güçlü bir Başbakan” olarak ülkeyi yönetmeyi sürdüreceği, bir diğer ifadeyle “liderliğinin şekil değiştireceği” tahmin edilebilir. Putin’in Konsey’in güçlendirilmesine vurgu yapması, bu organın Sovyet Politbüro’su gibi siyasi arenada geniş bir sorumluluğu bulunan bir mekanizmaya dönüşmesi ihtimallerini de beraberinde getirmektedir.
Bir diğer önemli husus ise, Putin’in 20 yıldır en güvendiği isimlerden birisi olarak gösterilen Medvedev’in başbakanlıktan istifa etmesine rağmen, Putin’in onu kendi yakınında tutmak için Güvenlik Konseyi’nin ikinci adamlığına getirmesi, yani kendisine çok yakın bir konumda tutmasıdır. Dolayısıyla, öngörülen diğer senaryo; Güvenlik Konseyi’nin görev ve yetkilerinin arttırılarak, Devlet Başkanı’ndan daha güçlü olacağı bir pozisyona getirilmesi ve Putin’in Kazakistan modelindeki gibi Güvenlik Konseyi’nin başına geçmesidir. Kazakistan Anayasası’nda “Kazakistan’ın İlk Cumhurbaşkanı” statüsüne uygun olarak Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e konseyde “ömür boyu Başkan” olma hakkı tanınmıştı. Bu durum, Putin’in savunma ve güvenlik konusunda gerek iç politikadaki tehditleri bertaraf edebilme, gerekse dış politikada ABD ve Avrupa’ya karşı gücünü arttırabilme ve bölgesel stratejiler oluşturabilme noktasında daha bağımsız kararlar alabilme gücünü ortaya çıkaracaktır.
Tüm bu düzenlemelerin yanında, mevcut sistemin parlamenter sistemi güçlendiriyor gibi görünmesinin sebeplerini de birkaç başlık altında toplamak mümkündür. Öncelikle, bu değişiklik kapsamında Parlamento’nun üst kanadı olan Federal Konsey’in danışma ve yargı üyelerini görevden alma ile ilgili yetkileri artmaktadır. Bu çerçevede, Federal Konsey, anayasa mahkemelerini ve Yargıtay hakimlerini görevden alabilecektir, Ayrıca Devlet Başkanı, güvenlik kurumlarının başkanlarını Federasyon Konseyi’ne danışarak atayacaktır.[2] Yine daha önceden Devlet Başkanı’nın uhdesinde bulunan Başbakan ve kabineyi onaylama yetkisi Meclis’in alt kanadı olan Duma’ya tanınacak; dolayısıyla yasama organı, yürütmede kimlerin yer alacağına karar verebilecektir. Dahası, Putin “Parlamento, sadece atanan Bakanlar ve yardımcılarından veya Başbakan’dan değil, onların yaptıkları çalışmalardan ve hükümetin izlediği politikalardan da sorumlu olacaktır.”[3] ifadesiyle, parlamentonun yalnızca atama organı olarak değil, denetleme ve izleme organı olarak da hareket edeceğini vurgulamıştır. Bu durum, Rusya’nın yarı-başkanlık sistemine geçeceği şeklinde yorumlanabilir.
2000’lerin başında Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle, “güçlü devlet” nosyonu adı altında devletin otoriterleşmesi, özgürlüklerin kısıtlanması, Rusya’da baskı ve tahakküm odaklı bir yönetim anlayışını getirmiştir. Kanımca Putin’in son dönemlerde anayasal çerçevede attığı adımlar, kendi iktidarının devamını sağlamak ve liderliğini farklı bir pozisyonda pekiştirmek adına baskın bir görüntü verse de, 20 yıldan bu yana Rusya’nın demokratikleşmesi ve parlamenter rejimin bir nebze de olsa hissedilmesi adına önemlidir. Otoriter rejimlerin bir anda köklü bir değişime gitmesi beklenemez, nitekim Putin de kendi çıkarına zarar vermeyecek şekilde değişimin ilk kıvılcımını yakmıştır.
Dr. Eren Alper YILMAZ
[1] https://odatv.com/putinin-yeni-adami-belli-oldu-15012048.html
[2] https://www.ntv.com.tr/dunya/putinin-istedigi-sistem-degisikligi-neler-getirecek,JVu5T2aIgU-Ozc2wFkDyww
[3] https://tr.sputniknews.com/rusya/202001161041025578-putin-rusya-halkinin-anayasa-degisikliklerini-destekleyeceginden-eminim/