Lisans ve yüksek lisans derecelerini Yale Üniversitesi Tarih bölümünden alan Amerikalı siyasal analist David Shimer, yeni yayınlanan -Knopf basımı- Rigged: America, Russia, and One Hundred Years of Covert Electoral Interference (Hileli: Amerika, Rusya ve Seçimlere Gizli Müdahalenin Yüz Yılı) adlı kitabıyla şu sıralar adından söz ettirmektedir. Bu yazıda, 2020 ABD Başkanlık seçimleri yaklaşırken yeniden gündeme gelen seçime müdahale konusunda akademik alanda yazılan az sayıda eserden biri olan Shimer’ın bu kitabı için katıldığı yayında ifade ettiği görüşler dile getirilecektir.
David Shimer’ın katıldığı ve Timothy Snyder’ın moderatörlüğünde düzenlenen internet yayını
David Shimer, öncelikle, bu kitabını -Hillary Clinton kampanyası için aktif olarak çalıştığı- 2016 ABD Başkanlık seçimlerine Rusya’nın müdahale ettiğini düşündüğü için yazmaya başladığını söylemekte ve kitabı için Almanya’da Stasi’nin (Doğu Alman istihbaratı) seçim müdahaleleri üzerine araştırma yaparken, CIA ve KGB’nin geçmişte onlarca defa başka ülkelerin seçimlerine müdahalede bulunduğunu anladığını belirtmektedir. Daha sonra “seçimlere gizli müdahale” (covert electoral interference) kavramını açıklamaya başlayan yazar, öncelikle bir Başkan ya da Başkan adayının başka bir ülkedeki bir lider ya da partiyi açıkça desteklemesinin bu kapsama girmediğini; zira -adı üzerinde- kavramın gizlilik içerdiğini aktarmaktadır. İkinci olarak, “seçimlere gizli müdahale” olgusunun geçerli olabilmesi için müdahale edilen ülkede seçim sürecinin yaşanması gerektiğinin altını çizen Shimer, seçim döneminde olmayan müdahalelerin de bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini söylemektedir. Üçüncü olarak, “seçimlere gizli müdahale” olgusundan söz edebilmek için bir ülkeye yönelik aktif uygulamaların/operasyonların yapılması gerektiğini belirten yazar, hackerlik ya da bilgi çalmanın bile bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini ve ancak çalınan bilgi bir aday ya da parti lehine kullanılırsa bunun “seçime müdahale” sayılacağını düşünmektedir.
Daha sonra seçime müdahalenin neden yanlış bir şey olduğunu düşündüğünü açıklamaya başlayan David Shimer, öncelikle bunun demokrasi ve egemenlikle ilgili bir mesele olduğunu ve her milletin kendi yöneticilerini özgür iradeleriyle seçme haklarının olduğunu belirtmektedir. Şayet bu olmaz ve başka devletlerin müdahaleleriyle seçimler gerçekleşirse, seçilmiş yöneticilerin kendi halklarının çıkarlarını değil, kendilerini seçtiren devletlerin çıkarlarını savunacaklarının altını çizen Shimer, örneğin Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ederek Amerikan demokrasisini işlemez ve Amerikan halkının sorunlarını çözülemez hale getirmeye çalıştığını söylemektedir. Bu bağlamda, bu konunun bir Rusya-ABD ilişkileri meselesi gibi algılanmaması ve Amerikan demokrasisini korumak temelinde yorumlanması gerektiğini düşünen yazar, bu nedenle Rusya’ya ulusal bir tepki verilmesi gerektiğini düşünmektedir.
Konuşmasının sonraki bölümünde, (Sovyet) Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesini periyodize eden yazar, 1919-1943 yıllarını kapsayan ilk dönemde Lenin ve Stalin gibi Sovyet liderlerinin Komünist Enternasyonal aracılığıyla yalnızca ABD seçimlerine değil, dünyadaki tüm seçimlere müdahalede bulunabildiklerini söylemektedir. Bu ilk dönemde, ideolojik manipülasyon ve maddi yardım gibi bazı uygulamaların yapıldığını, ancak agresif bir seçime müdahale olgusundan söz edilemeyeceğini belirten yazar, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi sonrası 1945’ten itibaren başlayan ikinci dönemde ise, Rusya’nın Stalin liderliğinde çok daha agresif ve açık olarak Doğu Avrupa’daki seçimlere müdahalede bulunduğunu kaydetmektedir. Bu dönemde Moskova tarafından yapılan manipülasyon ve seçim müdahalelerinin yoğunlaştığına dikkat çeken yazar, tam da bu nedenle ABD Başkanı Harry S. Truman’ın 1948’den itibaren Rusya’ya karşı tavır aldığını belirtmektedir. Bu bağlamda, 1948’den itibaren Amerikan istihbarat teşkilatı CIA’in de seçimlere müdahalelere başladığına vurgu yapan Shimer, 1948 İtalya seçimlerini bu açıdan bir dönüm noktası olarak öne çıkarmaktadır. Bu seçimi Hıristiyan Demokratların kazanmasının ve sosyalist/komünistlerin kaybetmesinin CIA’i cesaretlendirdiğini ve başarının kendilerinden kaynaklandığını düşünen Amerikan istihbaratının diğer seçimlere de müdahalelerde bulunmaya başladığını belirten yazar, bu tarihten itibaren CIA ile KGB arasında neredeyse tüm seçimlerde bir mücadele yaşandığını düşünmektedir. Kitabı için araştırma yaparken birçok CIA ve KGB yöneticisiyle mülakat gerçekleştirdiğini belirten David Shimer, bu yöneticilerin seçimlere müdahalelerinden gururla söz ettiklerini de sözlerine eklemektedir. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle başlayan üçüncü dönemde, komünizm tehlikesi ortadan kalktığı için, ABD’nin seçimlere müdahaleden vazgeçtiğini belirten yazar, bu dönemde internet teknolojisinin gelişmesiyle seçimlere müdahalenin giderek daha yaygın ve önlenilmesi zor bir hale geldiğini de vurgulamaktadır. Ayrıca ABD’nin seçimlere müdahale geleneğinden vazgeçmesine rağmen, Rusya’nın Vladimir Putin liderliğinde bu politikasını 2000’li yıllarda daha da yoğunlaştırdığını belirten yazar, Moskova’nın artık dijital yöntemlerle seçim manipülasyonu yaptığının altını çizmektedir.
Daha sonra ABD’nin Soğuk Savaş dönemindeki seçime müdahalelerini analiz eden David Shimer, 1948 İtalya seçimlerinde komünistlerin iktidara gelmeleri durumunda Doğu Avrupa’daki gibi demokratik sistemi yok etmelerinden endişe edildiği için CIA’in seçimlere müdahalede bulunduğunu açıklamaktadır. Bu müdahale kapsamında, yalnızca propaganda tekniklerinin değil, aynı zamanda milyonlarca dolar maddi desteğin de kullanıldığını belirten Shimer, ayrıca bu dönemde ABD’de yaşayan İtalyan kökenlilerin de (İtalyan Amerikalılar) -CIA’in organize etmesiyle- on milyonlarca mektup yazarak İtalya’ya gönderdiklerini ve bu mektuplarda komünistlerin kazanmaması için akrabalarına/dostlarına uyarılarda bulunduklarını vurgulamaktadır. Bu seçimde kazanılan başarı nedeniyle CIA’in seçimlere müdahalelerini arttırdığını belirten Shimer, ABD istihbarat camiasında 1948 İtalya seçimlerinin büyük bir başarı hikâyesi olarak görüldüğünü ve ilerleyen yıllarda bu seçimde uygulanan tekniklerden ilham alındığını da sözlerine eklemektedir. Shimer, 1973 Şili seçimlerinde ise CIA’in planlarının yolunda gitmediğini ve sosyalistlerin Salvador Allende ile büyük bir zafer kazanmalarının ardından, Başkan Richard Nixon ve onun Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger’ın Şili demokrasisini kurtarmak adına başka yöntemleri (askeri darbe) desteklemeye başladıklarını vurgulamaktadır. Bu anlamda, CIA ve ABD’nin aslında müdahalelerini her zaman demokrasiyi desteklemek düşüncesiyle gerçekleştirdiğini kaydeden Amerikalı yazar, ancak uygulamada zaman zaman -Şili örneğinde olduğu gibi- demokrasi dışı yöntemler ve tercihlere yönelebilindiğini (General Pinochet’nin faşist rejimi) vurgulamaktadır.
Konuşmanın sonraki bölümü, moderatör Timothy Snyder’ın Rusya’da Vladimir Putin’in -kendi rejiminin devamlılığını da düşünerek- tüm dünyada demokratik rejimleri hedef aldığını belirttiği konuşmasıyla başlamaktadır. Daha sonra Snyder’ın sorusu üzerine Rusya’nın kullandığı güncel seçimlere müdahale tekniklerini analiz eden David Shimer, Moskova’nın -eskisi gibi büyük insan gücü ve kaynak kullanmadan- yalnızca internet teknolojisini kullanarak seçimlere ciddi müdahalelerde bulunduğunu ve bu doğrultuda 3 önemli yöntem kullandığını belirtmektedir. Bunlardan ilki, Rus hackerların sıklıkla yaptığı, seçim/oy verme sürecini engelleme/değiştirme girişimleridir. İkinci önemli teknik, kamusal tanınırlığı olan kişilerin özel hayatlarına dair bilgilerin yasadışı şekillerde ele geçirilmesi ve bunun toplumla paylaşılmasıdır. Üçüncü ve son önemli teknik ise, internet trolleri kullanılarak, sosyal medyada düzenlenen organize saldırı ya da destek kampanyalarıdır. Bu bağlamda, 2016 ABD Başkanlık seçimlerinde bu tekniklerin yoğun şekilde kullanıldığının altını çizen Shimer, Moskova’nın Donald Trump lehine ve Hillary Clinton aleyhine seçimlere müdahalede bulunduğunu ima etmektedir.
Konuşmanın bir sonraki turunda, 2016 Başkanlık seçimlerine Rusya’nın müdahalesinin bilindiği halde Başkan Barack Obama ve ekibinin bu konuda yeterince hazırlıklı olmadığına ve bu nedenle bunu önlemek için bir şey yapamadıklarına değinen David Shimer, Obama ve ekibinin seçim güvenliği (seçmen listelerinin doğru olması vs.) konusuna odaklandıklarını, ancak özel yazışmaların/e-maillerin hacklenmesi ve sosyal medya manipülasyonları gibi yöntemlerle Rusya’nın Demokrat aday Hillary Clinton’ın kampanyasına zarar vermeyi başardığını iddia etmektedir. Obama’nın aksine Donald Trump’ın şimdilerde Rusya’nın seçime müdahalesi konusunda hiçbir caydırıcı tutum içerisine girmediğini de belirten Shimer, bu nedenle 3 Kasım 2020 Başkanlık seçimlerini Rusya’nın yine manipüle edebileceğini düşünmekte ve bu noktada Başkan Trump’ın Rusya’ya bağımlı olduğunu ima etmektedir.
Giderek gelişen “seçimlere müdahale” literatürüne yeni ve önemli bir katkı olan David Shimer’ın Rigged: America, Russia, and One Hundred Years of Covert Electoral Interference, bu konuşmadan da anlaşıldığı kadarıyla, oldukça heyecan verici ve özgün bir çalışmadır. Özellikle 2016 ABD Başkanlık seçimleri kampanya sürecinde yaşananları anlamak/anlamlandırmak, bize 2020 ABD Başkanlık seçimleri ve diğer seçimleri yorumlamak noktasında da önemli bir dayanak noktası oluşturmalıdır. En önemlisi ise, hızla gelişen bu literatürde Türkiye’ye dair henüz hiçbir çalışma olmamasıdır.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ