Joe Biden ABD’nin 46. Başkan’ı seçildi
Amerika Birleşik Devletleri’nde 3 Kasım günü başlayan 59. Başkanlık seçimini, mevcut Başkan Donald Trump’a karşı toplam oy ve delege sayısında açık üstünlük sağlayan Demokratların adayı Joe Biden kazandı. Biden’ın Pensilvanya ve Nevada’yı kazanmasının kesinleşmesiyle delege sayısı 290’a yükseldi. Projeksiyonlara göre, Biden’ın 306 delegeye ulaşması öngörülüyor.
ABD’yi 4 yıl yönetecek Başkan’ı seçmek için 150 milyondan fazla Amerikalı seçmen 3 Kasım’da sandığa gitti. Bazı eyaletlerde oy sayımının devam etmesine rağmen, Biden, 290 delegeye ulaşarak ABD’nin 46. Başkan’ı seçildi. Trump ise 214 delegede kaldı (seçim sonucunda 232 olması bekleniyor). Arizona, Kuzey Carolina ve Georgia eyaletinde sayımlar devam ederken, bu sabah Pensilvanya ve Nevada’da sayımlar tamamlandı. Biden, iki eyaletteki 26 delegeyi hanesine yazdırdı. Böylece, 264 olan delege sayısını 290’a çıkaran Biden, ABD’nin seçilmiş Başkan’ı oldu. Biden’ın önde olduğu Georgia ve Arizona eyaletlerinde Trump kazansa dahi, artık Başkanlık yarışına etki etmeyecek; zaten Biden’ın önde olduğu bu eyaletleri de kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. ABD’nin yeni Başkan’ı seçilen Joe Biden’ın, Beyaz Saray’da 20 Ocak 2021 tarihinde Başkanlık görevini Donald Trump’tan devralması bekleniyor.
Trump neden kaybetti?
ABD tarihinin daha önce hiç görmediği farklı bir Başkan figürü olarak hiç kuşkusuz tarihe geçen Trump, siyasi nezaketten uzak çıkışları, ülke siyasetindeki akıldışı tercihleri, uluslararası kurumlardan ve anlaşmalardan çekilme eğilimleri ile, sağ popülizmin tüm kutuplaştırıcı ve yıkıcı aygıtlarıyla ABD genelinde ciddi bir kasırga etkisi bıraktı. Ayrıca Trump, öngörülemeyen bir Başkan figürü olarak, Birleşik Devletler’in 246 yıllık müesses nizamı açısından artık ciddi bir güvenlik meselesi haline geldiği kadar, özellikle İkinci Dünya savaşı sonrasında oluşan yeni dünya düzeninin de en büyük mimarı olan bir ülke açısından da uluslararası bir fiyaskoya dönüşme riskini barındırıyordu. Zira Trump, ABD’nin tüm dünyada söz sahibi olmasını sağlayan birçok uluslararası kurumu sadece ekonomik bir külfet olarak görüp, dar bir kıta devleti olma yolunda hızla ilerliyordu.
Ülkenin en zengin işadamlarından birisi olmasına rağmen, ülke yönetime ve uluslararası ilişkilere kendini herkesten alacaklı sanan bir küçük esnaf mantığıyla bakan Trump, güneyde ve iç bölgelerde kendini ülkenin sahibi sanan kırsaldaki zenofobik kasabalıların ruhunu okşarken, ABD’nin refahını ve egemenliğini borçlu olduğu birçok şeyden uzaklaştı. Bu anlamda ABD’yi bir süpergüç yapan refahının temellerinin aslında uluslararası eşitsizlikler, egemen sistemin hegemonya aygıtları ve gönüllü sömürülme (yani sömürülenlerin razı edilmesi/rıza üretimi) üzerine inşa edildiği düşünüldüğünde, Trump’ın bu sağ popülizmde karşılık bulan politikası ABD elitleri açısından da ciddi bir tehdit olarak görüldü.
Covid-19, Postayla gelen oylar ve ABD seçimlerinin uzaması
Trump’ın bu seçimleri kaybetmesinde, ABD (ve onun inşa ettiği uluslararası sistemin) üst aklı ve elitleri açısından, uzun vadede sıkıntı, kriz ve çatışmalara neden olma potansiyelinin ciddi bir etkisi olduğu kadar, son süreçte yaşanan koronavirüs/Covid-19 pandemisinin ülke genelinde bıraktığı hasar da önemli oranda etkili oldu. Resmi rakamlara göre şu ana kadar 237 bin kişinin Covid-19 virüsü nedeniyle hayatını kaybettiği ülkede, sağlık sisteminin sıkıntıları özellikle yoksullar üzerinde yıkıcı bir etki bıraktı. Zira ABD’de genel bir sağlık sigortası bulunmamakta olup, kamu çalışanları dahil herkes, özel sigorta şirketlerinden çok çeşitli sigorta paketleri alarak sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyorlar.
ABD’de toplumun en düşük gelirli kesimi (evsizler dahil) bu statülerini ibraz ve ispat ettikten sonra, hizmet kalitesi çok sıkıntılı olan ‘Medicaid’ denen federal sağlık şemsiyesi altına girerek bazı temel sağlık hizmetlerini alabiliyorlar. Zenginler ise, zaten satın aldıkları özel sağlık sigortaları ile bu sağlık hizmetlerinden rahatlıkla faydalanabilmekte. Fakat gelir düzeyi düşüğün biraz üstünde olan ve ancak kendi temel ihtiyaçlarını karşılayan küçük firmalarda çalışanlar veya serbest çalışanlar ise sağlık sigorta primlerini kendi ceplerinden ödemek zorundalar. Fakat bu bedel çok yüksek olduğu için, pek çoğu düzenli vergi vermelerine rağmen sağlık sigortasına sahip olamıyorlar. Evsizler gibi en düşük gelir düzeyinde olmadığı için Medicaid hizmetinden de faydalanamadıkları için, çoğu, sağlıkta güvencesiz bir şekilde hayatta kalma mücadelesi vermekte. Zira sağlık hizmetini herhangi bir sigorta hizmeti olmadan almak zorunda kaldığınızda olağanüstü astronomik rakamlar ödemek durumundasınız. Lobiciliğe aktardığı büyük paralar nedeniyle politik açıdan çok güçlü durumda olan özel sağlık sigortalarının merkezinde olduğu bu sorun, yıllardır ülke genelinde çözülemeyen en büyük sosyal problemlerden birisi.
ABD’de Covid-19 salgınının en fazla etkilediği eyaletlerden birisi olan New York’ta, özel sağlık sigortası olmadığı için koronavirüsten ölen yoksul ve dar gelirli insanların kazılan toplu mezarlara gömüldüklerine dair paylaşılan görüntüler kamuoyunda ciddi bir infial yaratmıştı. Fakat kamuoyunda oluşan tepkiye rağmen herhangi bir çözüm bulunmadan, tüm ekonomik sınıfların aynı oranlarda hastalığa yakalanmalarına karşın zengin olmayanların ölüm oranları çok daha yüksek şekilde devam etmekte. Biden, Başkan seçilmesinin netleşmesinin ardından ilk iş olarak bu sorunla ilgileneceğini söyleyip, koronavirüsle mücadele kapsamında gerekli çalışmaları başlatacaklarını duyurdu.
Ülke genelinde ciddi bir hasar bırakan Covid-19 salgını, bu dönemde ayrıca seçmenlerin önemli bir kısmının posta yoluyla oy kullanmasına neden oldu. Demokrat seçmenlerin sandığa gelme eğilimi düşük olduğu için postayla oy kullanmada özellikle bu kesimde ciddi bir patlama yaşandı. Bu nedenle, yoğun bir şekilde gelen postadan gelen oyların sonradan hesaplanıp sisteme girilmesi uzun bir zaman alırken, Biden’ın oylarının her geçen gün daha da artıp Trump’a fark atmasını sağladı.
ABD’de birçok siyasi analist ve Demokrat Parti’nin Başkan aday adayları arasında olan Bernie Sanders gibi deneyimli siyasetçiler bu durumu öngörüp, Trump’ın neler yaparak bu yenilgiyi kabul etmeyeceğini haftalar öncesinden tahmin edip kamuoyuyla paylaştılar. Trump, kendisinden beklendiği gibi yenilgiyi daha ilk sandık sonuçları açıklandığı andan itibaren kabul etmeyip zafer açıklamaları yaparak hukuki süreçleri sonuna kadar kullanacaklarını belirtti. Nitekim birçok eyalette yaptıkları rutinleşen itirazlarının reddedilmesiyle, Oval Ofis’ten istese de istemese de artık ayrılmak zorunda kalacağı bir sürece girildi.
Joe Biden ABD’nin en yaşlı Başkan’ı oldu
Joe Biden, ABD’nin 46. Başkan’ı olmasının kesinleşmesiyle beraber, Trump’tan sadece Oval Ofis’teki koltuğu değil, ayrıca en yaşlı Başkan unvanını da almış olacak. Donald Trump, 70 yaşındayken 8 Kasım 2016’da yapılan seçimleri kazandığında ABD tarihinin en yaşlı Başkan’ı olmuştu. 77 yaşındaki Joe Biden da 3 Kasım seçimlerini kazanarak bu unvanı Trump’tan almış oldu.
Biden’ın AKP karşıtı açıklamaları ve Türkiye-ABD ilişkileri
Yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın Türkiye’deki iktidarı demokratik özgürlükler ve insan hakları açısından sıkıntılı bulduğunu açıklayıp, seçimle gitmesine destek verilmesine dair bir tv kanalında yaptığı açıklamalar, bu açıklamalardan tam 6 ay sonra, Biden nezdinde ABD karşıtlığı üzerinden iktidarın avantajına dönüşmesi seçim öncesinde Türkiye kamuoyuna duyurulmuştu.
Peki, bu açıklamanın paylaşılması için neden 6 ay beklenildi? Öncelikle, Biden bu açıklamayı yaptığında, henüz Demokrat partinin birçok aday adayından sadece birisiydi. Tabii ki en güçlü adaylardan birisiydi. Bu Başkan adaylığı yarışında avantaj elde edebilmek için Demokrat tabanda karşılık bulacağını düşündüğü, demokrasi açısından sıkıntılarıyla bilinen bir yönetim üzerinden kendi tabanına mesaj vermek istedi. Bu konuşması o zaman paylaşılsaydı, sadece bir aday adayının açıklaması olarak beklenen etkiyi yaratamayacağı için Demokrat Parti’deki Başkan adaylığının netleşmesi beklenildi. İktidara yakın muhafazakâr İslamcı çevreler, Biden’ın sırf bu açıklamalarından yola çıkarak, Rahip Brunson meselesinde açıkça hakaret içeren tweetler atan ve “ekonominizi bitiririm” diyen, birçok Müslüman ülke vatandaşlarının ABD’ye girişlerini sınırlandıran ve ABD elçiliğini ilk kez fiilen Kudüs’e taşıyan ve İsrail toprağı kabul eden bir Başkan olarak tarihe geçen Donald Trump’ı destekleyen bir pozisyon aldılar. Oysa Joe Biden, Barack Obama’nın ABD Başkan Yardımcısı olduğu dönemde mevcut iktidarla yakın ilişkileriyle biliniyordu. Aslına bakılırsa, Biden’in o zamandan bu zamana savunduğu görüşler ve ideolojik yaklaşımlar açısından değişen hiçbir şey olmadı. Fakat bu süreçte kimler, neler ve neden değiştiği ise çok açık ve net bir şekilde ortada. Ülkemiz artık bu değişimlerin yarattığı imaj nedeniyle ABD’nin Demokrat tabanında karşılık bulan siyasal bir eleştiri kozuna dönüşse de, Biden’ın uluslararası ilişkilerdeki rasyonel yaklaşımı göz önünde bulundurulduğunda, iki ülke arasında ciddi bir sıkıntıya neden olmayacağı açık.
Bu arada, Biden’ın Başkan olduğu Demokrat Parti’den ikisi tesettürlü 5 Müslüman milletvekili Temsilciler Meclisi’ne seçildi. Bu tesettürlü isimlerden bir önceki dönem de seçilen Somali doğumlu İlhan Omar, İsrail karşıtı ve Filistin yanlısı açıklamalarıyla biliniyor. Bu dönem 5 Demokrat adayın parlamentoya girmeye hak kazanmasıyla, Temsilciler Meclisi’nde en fazla sayıda Müslüman vekilin bulunduğu dönem olacak. Bu durum da Demokratların Müslümanlara olumlu bakışını yansıtan önemli bir veri.
ABD’nin gelecekteki ezber bozacak Başkan’ı: Kamala Harris
ABD’de Başkanlık seçimlerinde, Başkan ve Başkan Yardımcısı adayları kampanyalarını birlikte yürütüp bir ekip olarak yola çıkıyorlar. Bu anlamda, Başkan Yardımcıları da kamuoyunda önemli karşılık bulan kişiler arasından belirleniyor. Partilerin kendi içlerinde yaptıkları seçimler sonucunda belirledikleri Başkan adayları da büyük oranda bir önceki dönem Başkan Yardımcısı olan kişi oluyor. California Senatörü Kamala Harris de son dönemde ABD siyasetinde en fazla dikkat çeken isimlerden birisi ve birçok kişi Biden’ın Harris’i önümüzdeki dönemler için Başkanlığa hazırladığı görüşünde. ABD’de Başkanlar en fazla 2 dönem (8 yıl) üstüste Başkan adayı olarak seçilebiliyor. Biden’ın ilerleyen yaşı da göz önünde bulundurulursa, belki bir sonraki dönem aday olmaması bile ihtimaller dahilinde düşünülebilir. Öte yandan, Kamala Harris, Aralık 2019’da Demokrat Parti’deki Başkan adaylığı kampanyasını kısa süre içerisinde sonlandırıp, Biden’ı destekleme kararını açıklamıştı. Joe Biden’ın Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Demokratların seçimleri kazandığı netleştikten sonra, Twitter’da paylaştığı videoda “Başardık Joe. Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni Başkan’ı olacaksın” sözleriyle kendisine samimi bir mesaj gönderdi.
Kamala Harris’in hayatına kısaca bakacak olursak; 20 Ekim 1964 tarihinde Jamaikalı bir baba ve Hindistan kökenli bir annenin çocuğu olarak California’da dünyaya geldi. Göçmen kökenli fakir bir ailenin çocuğu olarak büyüdü. Okul yıllarında başarılı ve azimli bir öğrenci olarak dikkat çekti. Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra insan hakları savunucusu bir avukat olarak bilindi. 2004-2011 yılları arasında San Francisco Bölge Başsavcısı olarak görev yaptı. 2016 yılına kadar da California Eyalet Başsavcılığı görevini yürüten Harris, bu pozisyona gelen ilk siyahi kadın olarak tarihe geçti. Aynı zamanda, 2010 ile 2014 yılları arasında California eyaletinin Adalet Bakanlığı görevini de yürüttü. Bu görevi esnasında ilk defa uyuşturucu suçuna bulaşmış kişilerin hapse girmek yerine liseden mezun olmalarına veya iş bulmalarına olanak sağlayan “Hayata Dön” programını başlattı. Irkçılıkla mücadele ve ceza-usul adaletini sağlama dallarında çeşitli programlar yürüttü. Bir dönem başta San Diego olmak üzere California genelinde yoğun bir şekilde gerçekleşen ve uzun yıllar süren polis cinayetlerini izlemek açısından memurların üzerlerine ilk kez vücut kameraları yerleştirilmesini sağladı ve bu uygulamanın ardından polis katillerine kısa bir sürede ulaşıp cinayetleri durdurmayı başardı. Sadece San Diego Emniyet Departmanı’ndan görev esnasında 33 polis bu cinayetlere kurban gitmişti. California’da yaptığı çalışmalarla kısa süre içerisinde halkın güvenini ve sevgisini kazandı. Harris’in ülke genelindeki siyasi kariyeri ise, 2016 yılında Demokrat Parti’den California Senatörü olarak seçilmesiyle başladı. Harris, California’nın ilk, Illinois Senatörü Carol Moseley Braun’ın ardından da tüm eyaletler genelinde de ikinci siyahi kadın Senatör oldu. Harris, Ekim 2018’de gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda katledilmesinin ardından Trump’ın Arabistan’a karşı sessiz kalmasına tepki gösterip bu cinayete göz yummakla suçladı. Harris’in o dönemde ABD’nin Suudi Arabistan ile ilişkilerini temelden gözden geçirmesi çağrısına Trump yönetimi hiç kulak asmadı; ama bu cinayetle ilgili kamuoyunda ses getiren birçok açıklama yaparak peşini bırakmayacağını söyledi. Harris, California Adalet Bakanlığı ve California Senatörlüğünden, ABD Başkan Yardımcılığına kadar gelinen tüm siyasi yaşamında, Cemal Kaşıkçı olayında görüldüğü üzere insan haklarına ve demokrasiye ulusal çıkarlardan çok daha fazla önem veren bir siyasi vizyona sahip olduğunu birçok kez gösterdi. Tabii ki ABD Başkan Yardımcılığı veya olası Başkanlık sürecinde çok daha fazla ulusal sorumluluk altındayken, benzeri bir duruşu gösterip gösteremeyeceğini zaman gösterecektir ama bu anlamda umut vadeden bir siyasi geçmişi olduğunu söylemek mümkün.
Özcan ÖĞÜT