TOPLULUK RUHU: İBN HALDUN (İBN-İ HALDUN)

upa-admin 25 Aralık 2020 11.448 Okunma 0
TOPLULUK RUHU: İBN HALDUN (İBN-İ HALDUN)

İbn Haldun (İbn-i Haldun şeklinde de yazılabilir), 1332 yılında, Tunus’ta dünyaya gelmiştir. Siyasetin aktif olduğu bir ailede dünyaya gelen İbn Haldun, Kuran ve İslam hukuku ile yakından ilgilenmiştir. İslam coğrafyasına damga vurmuş bir düşünürdür. Yalnızca İslam dünyasını etkisi altına alıp, aydınlatmakla kalmamış, dünya siyasetine de önemli katkılarda bulunmuştur.

İbn Haldun’un ünlü hükümet tanımlaması olarak tarihe geçen, “hükümet kendi yaptığı adaletsizlik dışındaki adaletsizliği engeller”[1]sözü, antropolog Ernest Gellner tarafından siyaset teorisi tarihinin en iyi hükümet tanımlaması olarak kabul edilmiştir. İbn Haldun’un hükümet üzerine yapmış olduğu bu tanımlaması; “Machiavelli’nin realizmiyle ilgili modern ve alaycı bir yorum olarak kabul edilir. Aslında bu tanım siyasi istikrarsızlığın sebeplerinin yenilikçi bir 14. yüzyıl analizinin temelinde yatar.”[2]

İbn Haldun’den önceki tarihçilerin yöntemlerine baktığımızda, olayları tek tek ele aldıkları ve bir hikâye gibi anlattıkları görülür. Bu da, sağlıklı bir sentez oluşturamadıklarını gösterir. İbn Haldun ise, tek tek incelediği fenomenlerden yola çıkarak bir tarih tezi ortaya koyar ve Sosyoloji’nin babası olarak tarihe adını yazdırır.

İbn Haldun da, tıpkı Aristoteles gibi, insanın sosyal bir varlık olduğunu kabul eder ve “topluluk ruhu” olarak tanımlayabileceğimiz, Arapça “asabiyyet” kelimesiyle açıklar. Bu kavram, bir tür sosyal bağı temsil eder. Bu bağ ise, vatandaşlarının çıkarlarını ve herhangi bir saldırıya karşı canlarını korumakla yükümlü devleti ortaya çıkarmaktadır. Bu devlet, aynı zamanda kendi çöküşüne zemin hazırlayarak, zamanla adaletsizliği önlemek için kurulmuş bir devlet olmaktan ziyade kendisi adaletsizlik yapıyordu. Güç kazandıkça, vatandaşlarının durumuyla daha az ilgilenir hale gelmekteydi. Halkı sömürerek kendi çıkarlarını gözetiyordu. Daha sonraları başka bir yönetim için zemin hazırlanıyor, bu bir döngü halinde devam ediyordu.

“İbn Haldun, tüm Krallıkların da tıpkı canlı organizmalar gibi doğum, gelişme, duraklama ve ölüm evreleri olduğunu; doğum ve gelişme gibi evrelerin göçebe yaşam kültür ve ahlakının sonucu olduğunu, zamanla kent yaşamına alışan uygarlıklarınsa gerilemeye ve ölmeye başladıklarını (yok olmuş medeniyetleri ve yaşadığı dönemin olaylarını örnek göstererek) ileri sürmüştür.”[3]

İbn Haldun, bu durumun köy ile kent arasındaki farklılaşmadan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Ona göre, “Köy halkı, kent halkından daha sağlam, mert, özgüveni daha fazla, özgür, köklü ve az bozulmuştur. Köy aile yaşamı, kent aile yaşamından daha dengeli, daha sağlam ve daha huzurludur. Toplumsal bilinç ve duyarlılık, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma köy toplumsal yaşamında daha fazladır. Ayrıca yaşlılara ve kadınlara verilen saygı ve değer de çok daha fazladır.”[4]

İbn Haldun’a göre, ideal devlet fikri, bir asabiyyete yani topluluk ruhuna dayandırılmalıdır. Ona göre, bir devletin doğal sınırları vardır ve bu sınırlara ulaşınca devletin genişlemesi durmaktadır. Devletin sınırlarını ise coğrafi şartlar belirler. Bunun yanı sıra, devlette bulunan toplulukların sayısı ve gücü de belirleyici rol oynar. Çok sayıda topluluğun bulunduğu devleti yönetmek oldukça zordur. İbn Haldun, muhalif grupların birbirini engelleyerek devletin işleyişini tehlikeye sokacağından duyulan endişesini ifade etmiştir. İbn Haldun’a göre, bu tarz çekişmelerin olduğu devlet güçlü bir devlet olamaz. Bu durumda; “Muhalefetin barışçı yollardan sisteme katıldığı, iç çatışmaların düzene sokulduğu, muhalif gurupların enerjisinin devletin yükselmesine yönlendirildiği ülkelerde, iç muhalefet devletin gücünü zayıflatan değil tam tersi artıran bir işleve sahip olacaktır.”[5]

İbn Haldun, toplumda güçlü ve elit bir kitlenin varlığına ve bu kitlenin yaratacağı ekonomik sebepli sonuçlara da dikkat çekiyordu. Bir siyasi toplum oluşurken, ilk zamanlarda vergiler asabiyyettin ihtiyaçlarını karşılamak ve asabiyyet oluşturmak için kullanılmaktaydı. Fakat toplum medenileştikçe, yöneticiler lüks ihtiyaçlarını karşılamak için daha yüksek vergiler koydular. Bu adaletsizlik, devletin birliğini de tehdit etmeye başlamıştır.

Siyasi değişimin sürekli döngüsünün kaçınılmaz olduğunu savunan İbn Haldun, bazı yönetim şekillerini diğerlerinden daha iyi görüyordu. Ona göre, asabiyyet en iyi, İslam devletindeki Halife gibi tek bir yönetici tarafından sağlanabilirdi. En tatmin edici olmayan yönetim şekli ise bir tiranın yönetimi olabilirdi.

Hayatının son yılların da Kahire’ye yerleşen İbn Haldun, 1406 yılında vefat etmiştir.

Mehmet İMAL

 

DİPNOTLAR

[1] Siyaset Kitabı (The Politics Book), Tarık Sadak (çev.), İstanbul: Alfa Yayınları, 2. Basım, 2015, s. 72.

[2] A.g.e., s. 73.

[3] https://www.indyturk.com/node/189821/t%C3%BCrkiyeden-sesler/sosyoloji-ilminin-babas%C4%B1-ibni-haldun.

[4] https://www.indyturk.com/node/189821/t%C3%BCrkiyeden-sesler/sosyoloji-ilminin-babas%C4%B1-ibni-haldun.

[5] https://www.indyturk.com/node/189821/t%C3%BCrkiyeden-sesler/sosyoloji-ilminin-babas%C4%B1-ibni-haldun.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.