BıDEN ABD’SİNİN ORTADOĞU’DAKİ HAMLELERİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

upa-admin 26 Şubat 2021 6.619 Okunma 0
BıDEN ABD’SİNİN ORTADOĞU’DAKİ HAMLELERİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

Yeni ABD Başkan Joe Biden, önceki Başkan Donald Trump’ın aksine, dış politikada tek taraflılığa karşı geleneksel çizgiye dönen ve kurumsal zeminde hareket eden bir figür olarak göze çarpmaktadır. Biden’ın, ABD’nin küresel arenadaki rolünü arttırmak için çok taraflılığı savunan liberal ve barışçıl politikalar izlemesi yönünde uluslararası kamuoyunda beklentiler olsa da, Türkiye, Suriye, PKK-PYD konusunda aynı ılımlı dış politikanın sürdürüleceğini beklemek pek doğru değildir.

DAEŞ (IŞİD) ile mücadele gerekçesi ile PKK/PYD’ye verdiği desteği inkâr etmeyen ABD, Trump döneminde Suriyeli Kürt gruplara yaklaşık 900 tır silah ve askeri mühimmat göndermiş, bu teçhizatlar da Pentagon tarafından bütçelendirilmişti. Suriye’nin kuzeyinde patlatılan bombalar, mayınlar ve silahların bizzat ABD Senatosu’nun onayıyla Pentagon tarafından resmi olarak YPG’ye teslim edilmesi, bu teslimatların terör örgütü üyeleri tarafından da saklanmayarak kamuoyunda paylaşılması, aslında ABD’nin yapmış olduğu Türkiye aleyhtarlığının boyutunu bizlere göstermişti. Biden’ın Başkanlığı sonrasında ise Suriye sınırındaki PYD’li teröristlere 240 tır dolusu silah ve mühimmat yardımı yapılması, üstelik Mazlum Kobani’nin El Arabiya’ya verdiği röportajda ABD yönetimi ile SGD (Suriye Demokratik Güçleri, PYD’yi de kapsayan ve ABD destekli muhalif grup) arasında yeni bir program hazırladıklarını iddia etmesi, ABD’nin yeni dönemdeki Suriye ve Türkiye politikaları hakkında ipucu vermiştir.

Suriye’nin kuzeyindeki Azez ve Bab ilçelerinde 31 Ocak’ta terör örgütü YPG/PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırılarında onlarca kişinin hayatını kaybetmesi ve yaralanması, bunun üzerine ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Azez, Bab ve Afrin’de düzenlenen bombalı terör saldırılarını sadece kınamakla yetinmesi, ancak YPG/PKK’nın adını zikretmemesi, okları bir kez daha ABD’nin Türkiye’nin güney sınırındaki politikalarına çevirmiştir. Biden’ın da yönetimde yer aldığı ve savunma stratejilerinin belirlenmesinde aktif rol aldığı Barack Obama dış politikasında PKK unsurlarının desteklenmesi, Başkanlık koltuğunu devralan Biden’ın bu bölgedeki PKK/PYD ve Suriye politikasında ne tür adımlar atacağının tahmin edilmesi açısından kamuoyuna ayna tutmaktadır.

Biden döneminden sonra ABD’nin Ortadoğu’da askeri anlamda geri döneceğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda, Suriye-Türkiye sınırında terör örgütlerini devletleştirmek için yeni askeri üsler kurulmaktadır. Aslında Biden’la birlikte Pentegon’un Suriye üzerindeki planlarının hayata geçirilmesine kalınan yerden devam edilecektir. Türkiye’nin terör örgütü PKK-PYD’nin etkinliğini azaltmak adına Suriye sınırı boyunca 25-30 km derinliğinde bir askeri koridor kurması, ABD’yi rahatsız etmekte, bu sebeple ABD terör örgütü liderlerini koruma altına almak istemektedir.

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, özellikle Joe Biden’ın iktidara gelmesiyle birlikte, ABD’nin YPG’yi korumacı ve destekleyici bir politika izleyeceğine vurgu yaparak; Beyaz Saray’ın her ne kadar bu terör saldırılarını onaylamıyor görünse de, Türkiye’nin YPG’yi bertaraf etmesinin önünde büyük bir engel teşkil ettiğine, bu yapının oluşmasındaki baş mimarın yine ABD olduğuna dikkat çekmektedir.[1]

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmacısı Can Acun ise, son dönemde artan saldırıların ABD yönetiminin değişmesiyle doğrudan ilgili olduğuna vurgu yaparak, bu iktidar değişikliğiyle birlikte PKK’yı bölgede var eden bazı aktörlerin yeniden ABD yönetimine girip önemli pozisyonlar aldığını ifade etmektedir. Acun, ifadelerinin devamında PKK’nın Biden yönetiminden çok ciddi beklentileri olduğunun, bu sebeple inisiyatif alarak agresif bir tutum izlediklerinin altını çizmektedir.[2]

Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdurrahman Babacan’a göre ise, Biden’ın Başkanlık döneminde,  Pentagon ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) öncelik tanımlamaları doğrultusunda ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin stratejisi ve askeri varlığının tahkimi sürecektir. Babacan’a göre, Suriye’nin kuzeydoğusunda, az maliyetli ve geriden yönlendirilen, enerji ve İsrail’in güvenliği konularında garantörlük sağlayan, PKK-PYD’nin iç yapılanmalarında birtakım niteliksel değişikliklere zemin hazırlayan bir ABD dış politikası beklenebilir. Dolayısıyla, meşruiyet anlamında uluslararası toplumun onayının kazanılması adına PYD-YPG unsurları daha ılımlı gösterilerek, terör örgütü PKK’nın görünür unsurlarının Irak tarafına çekilerek, bu yapının legal bir muhalefet yapısı olarak tanıtılması yolunda bir strateji izlenebilir.[3]

Stratejist Abdullah Ağar ise, YPG’li terör örgütü üyelerinin, Türkiye’nin özellikle Suriye’deki Ayn İsa bölgesindeki askeri varlığına karşı koymak için örgütlendiğini, bu örgütlenmenin ABD tarafından da desteklendiğini ifade etmektedir. Ayrıca ABD, Kamışlı ve Haseke bölgesindeki rejim unsurlarını baskı altına alması için PKK’yı güdülediğini, bundan cesaret alan PKK unsurlarının Rus konvoylarını bile engellediğini, PKK-PYD’nin bu direnişe daha güçlü şekilde katılabilmeleri için ABD’nin bölgeye zırhlı muharebe araçları ve özel kuvvet askerleri sevk ettiğini vurgulamıştır.[4]

ABD’nin halihazırda Suriye kolu YPG’nin de içinde yer aldığı SDG kontrolündeki Rakka, Deyrizor ve Haseke illerinde birçok askeri nokta ve üssü bulunmaktadır. ABD öncülüğündeki IŞİD’le mücadele koalisyonunun, Suriye’nin Haseke iline bağlı Ayn Divar bölgesine büyük bir askeri üs kurmayı planladığına ve koalisyona ait onlarca tırla Irak’tan Suriye’ye askeri sevkiyat yapıldığına dair duyumlar üzerine, ABD’nin Suriye politikasına yönelik tutumu da yavaş yavaş netlik kazanmıştır. Bazı uzmanlara göre, bu kararın arkasında politikacılardan çok CENTCOM ve Pentagon vardır; yani Biden’dan ziyade askeri kanatın karar alma sürecinde başat olduğu tahmin edilebilir. ABD’nin kuracağı bu üsle Türkiye’yi tehdit ederek, PKK’ya kalkan görevi göreceğini, böylelikle Kandil-Sincar koridorunu açık tutmayı amaçladığı öngörülebilir. Ayrıca bu hamle ile birlikte Irak ile Suriye arasındaki Semelka/Fişhabur kapısı da güvence altına alınmış olacaktır. Washington merkezli Savaş Araştırmaları Enstitüsü direktörü Nicholas Heras’a göre, ABD’nin kurmayı planladığı üs, Irak’ın Kürdistan Bölgesi’nden kuzeydoğu Suriye’ye en önemli giriş noktasının yakınında bulunan ve IŞİD karşıtı bir harekât için temel ikmal ve takviye hattının Suriye’ye girdiği noktadır, bu sebeple stratejik açıdan elzemdir.[5]

Prof. Dr. Hasan Köni de, yukarıdaki görüşü destekler nitelikte, ABD’nin dış politik manevralarında önemli rol oynayan bir lobi olduğunu, bu lobinin ABD Başkanlarının vaad ettiği adımları atmalarını engellediğini, bu anlamda Biden ılımlı mesajlar verse bile bu lobilerin Ortadoğu’daki savaşları bitirmek istemediğini vurgulamıştır. Köni, ABD’nin YPG-PYD’yi müttefik olarak kullanmak istediğini; zira böyle bir yapının hem Türkiye’yi, hem Arapları, hem de İran’ı denetleyebilecek nitelikte bir yapı olduğunu, nihai olarak da İsrail’in güvenliğinin sağlanmasına yardımı olacağını belirtmiştir.[6]

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’ın da Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya devam edeceğini, ayrıca Golan Tepeleri’nin İsrail’in güvenliği açısından önemli olduğunu vurgulaması, her ne kadar Başkan değişse de, ABD müesses nizamının İsrail konusundaki yıllardır süregelen tutumunu kolay kolay değişmeyeceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Blinken’in Ağustos 2020’de İsrail ile BAE-Bahreyn arasında yapılan İbrahim Anlaşmasını öven konuşmaları, ABD-İsrail arasındaki ilişkilerin olumlu bir şekilde süreceğinin, bu anlamda Türkiye sınırında desteklenen terör unsurlarının İsrail’in güvenliğine katkıda bulunabilecek birer piyon olarak kullanabileceğinin işaretlerini vermektedir.

ABD’de Joe Biden yönetimi sonrası dış politikadaki ikili ilişkilerde en çok tartışılan ülkelerin başında ise İran gelmektedir. İran, BM Daimi üyeleri ve Almanya arasında 2015’te imzalanan ve eski Başkan Donald Trump’ın çekilme kararı aldığı nükleer anlaşmanın (JCPOA) yeniden canlandırılmasını isteyen Biden, İran’a yönelik yaptırımların kalkacağının sinyallerini de önceden vermişti. İran ile nükleer anlaşmaya dönüşü savunan Biden, bu ülkeye yaptırımların kaldırılmasını, Tahran’ın uranyum zenginleştirme oranını yüzde 3,67 seviyesine indirmesi şartına bağlamıştı. Fakat iki gün önce ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price’ın, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerine özel denetim izinleri veren Ek Protokol’ü askıya alan İran’ın yanlış yöne gittiğini ve nükleer konusundaki sınırlamalarından uzaklaştığını ifade etmesi, evdeki hesabın pek de çarşıya uymadığını göstermiştir. İran’ın uluslararası örgütlere karşı bu şeffaf olmayan tutumu, ABD’yi İran’a karşı nükleer enerji politikalarında yapıcı adımlar atma noktasında endişeye sürüklemektedir.

Öte yandan, İran’ı ilgilendiren bir başka mevzu ise Yemen sorunudur. Biden, İran yanlısı Husiler ile Suudi Arabistan’ın saldırılarında arada kalan sivillerin hayatını kaybettiği Yemen’e özel bir temsilci atayarak Yemen iç savaşını bitirmeyi hedeflediklerini açıklamıştı. İran ile ilişkilerin normalleşmesi bağlamında İran yanlısı Husileri de terör örgütleri listesinden çıkarmayı hedefleyen Biden’ın bu politikalarının Washington’da tartışma yarattığı belirtilmektedir. Bu noktada, Biden İran yanlısı gibi görünse de, ABD Senatosu ve Pentagon’un bu konudaki tutumları farklı olabilir.

Sonuç olarak, yeni ABD yönetimi, Ortadoğu’da kendi realist çıkarlarını ön planda tutan ve Biden’ın da birkaç gün önceki konuşmasında ifade ettiği üzere “America is back” (Amerika geri dönüyor) sloganını doğrular nitelikte aktif bir politika izleyecektir. Türkiye-Suriye-Irak sınırında kendi askeri varlığını devam ettirme hedefi güden, bunu da bölgedeki terör örgütlerine silah ve mühimmat desteği sağlayarak, yeni koridorlar oluşturarak ve askeri üsler kurarak hayata geçirmeyi planlayan ABD dış politika elitleri, Trump dönemindeki “Kapalı Amerika” modelini terk edecek gibi görünmektedir. İran konusunda da Biden seçimlerden önce ve sonra her ne kadar ılımlı mesajlar verse de, İran’ın şeffaflık konusundaki inatçı tutumu ABD-İran ilişkilerinde yeni bir çıkmaz yaratabilir. Bu noktada, Türkiye, şüphesiz ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarından bölgede en çok etkilenen aktörlerin başında gelmektedir. PKK-PYD koridoruna verilen askeri destekler ve Suriye bölgesinde kurulması planlanan ABD üsleri, S-400 füze sistemi tartışmalarının da eklenmesiyle birlikte taraflar arasında bundan sonraki süreçte tansiyonu yükseltecektir.

                                                                                                              Dr. Eren Alper YILMAZ

 

[1] AA (2021), https://www.aa.com.tr/tr/dunya/uzmanlar-abdnin-suriyenin-kuzeyindeki-ypg-pkk-saldirilarini-engellemede-inisiyatif-almadigina-dikkati-cekti/2132698, Erişim Tarihi: 26.02.2021.

[2] AA (2021), https://www.aa.com.tr/tr/dunya/uzmanlar-abdnin-suriyenin-kuzeyindeki-ypg-pkk-saldirilarini-engellemede-inisiyatif-almadigina-dikkati-cekti/2132698, Erişim Tarihi: 26.02.2021.

[3] Beyaz Gazete (2021), https://beyazgazete.com/haber/2021/1/25/biden-ortadogu-politikasi-belli-oldu-5939059.html, Erişim Tarihi: 26.02.2021.

[4] CNN Türk (2021), “Neler Oluyor”, https://www.youtube.com/watch?v=coOUsMNM4Uw, Erişim Tarihi: 26.02.2021.

[5] Arab News (2021), https://www.arabnews.com/node/1810576/middle-east, Erişim Tarihi: 26.02.2021.

[6] KRT (2021), “Dünya ve Biz”, https://www.youtube.com/watch?v=0vhBNKyMHOA, Erişim Tarihi: 26.02.2021.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.