CHARLES MICHEL-URSULA VON DER LEYEN-RECEP TAYYİP ERDOĞAN GÖRÜŞMESİ VE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDE SON DURUM

upa-admin 10 Nisan 2021 1.749 Okunma 0
CHARLES MICHEL-URSULA VON DER LEYEN-RECEP TAYYİP ERDOĞAN GÖRÜŞMESİ VE TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDE SON DURUM

Giriş

Türk dış politikasında her daim önemli bir başlık olarak varlığını devam ettiren Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler ve Birliğe tam üyelik konusu, Türkiye’nin uluslararası alandaki ilişkilerini etkileyen ve bu ilişkilerden etkilenen bir dinamiğe sahip olagelmiştir. 1959 yılındaki ilk üyelik başvurusunun ardından 2005 yılında başlatılan müzakerelere kadar konjonktürel gelişmelerden etkilenen bir seyir izleyen ilişkiler, müzakere süreçlerinden bugüne kadar olan dönemde de etkisini ve önemini -2010’larda azalma yaşansa da- korumuştur. Bu kapsamda, bu çalışmanın temel sorunsalını, geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen arasında gerçekleşen görüşme oluşturmaktadır. Fakat, bu görüşmeye geçmeden önce, AB-Türkiye ilişkilerinin nerden nereye geldiğine kısaca bakmakta fayda var.

Türkiye-AB İlişkileri Dönüm Noktaları

İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan düzende, ekonomi ve güvenlik temelli kaygılarla 1951 yılında bir araya gelen 6 Avrupa ülkesinin (Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg) Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu oluşturan Paris Antlaşması’na imza atmasıyla birlikte AB’ye giden süreç başlamıştır. Bu yıllarda, ekonomik entegrasyon sağlamak, Almanya’nın yeni bir savaşa yol açmaması için önlem oluşturmak ve Sovyet tehdidine karşı bir dayanışma sağlamak amacıyla kurulan topluluk, yıllar içerisinde 1957’de Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu ve Avrupa Atom Enerjisi Ajansı’nı kurarak, 1967 yılında imzalanan Brüksel Anlaşması ile bu organları birleştirip Avrupa Topluluğu haline gelmiştir. Her daim ileri boyutta işbirliği ve daha çok birleşme amaçlarıyla hareket eden Birlik, zamanla siyasi, ekonomik, ticari, kültürel, mali her konuda ortak politikalar oluşturmuştur (Ateş, 2019: 249).

Söz konusu bu birlik girişimine katılmak için, Türkiye, ilk olarak 31 Temmuz 1959 tarihinde üyelik başvurusunda bulunmuş ve bugüne dek gelen serüven işte bu şekilde başlamıştır. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Antlaşması ise, Türkiye-AB ilişkilerinin gelişimini belirleyen önemli bir dönüm noktası olmuştur. Taraflar arasındaki bütünleşme için hazırlık, geçiş ve nihai olmak üzere üç dönemin belirlendiği bu antlaşma, ilişkilere zemin kazandıran bir altyapı niteliğindedir. Hazırlık döneminin sona ermesi, 1970 yılında imzalanan ve 1973’de yürürlüğe giren Katma Protokol ile gerçekleşmiş ve bu protokol ile her iki tarafın yükümlülükleri ile geçiş dönemi hükümleri belirlenmiştir (https://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-iliskileri.tr.mfa).

Türkiye-AB ilişkilerindeki bir diğer dönüm noktası ise, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması’dır. Malların ve kişilerin serbest dolaşımının öngörüldüğü anlaşmada ilk aşama gerçekleşmiş, fakat ikinci aşama olan kişilerin serbest dolaşımı henüz gerçekleşmemiştir (Arı, 2018: 133). İlişkilerde üyelik müzakerelerine giden süreci aralayan dönüm noktası ise, 1999 yılında Helsinki’de gerçekleşen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde Türkiye’ye tam üyeliğe adaylık statüsü verilmesi olmuştur. Aralık 2004’teki Brüksel Zirvesi’nde ise, üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılmasına karar verilmiştir (https://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-iliskileri.tr.mfa). Bu tarihte kabul edilen Müzakere Çerçeve Belgesi ile Türkiye’nin AB Katılım Müzakereleri 35 fasıl kapsamında yürütülmeye başlamıştır. Açılan 13 fasıldan bir tanesi (Bilim ve Araştırma) geçici olarak kapatılmıştır. Fasılların açılmasında ve kapatılamamasında, AB Konseyi, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin siyasi nitelikli engellemeleri de etkili olmaktadır (https://www.ab.gov.tr/65.html).

Michel-Von Der Leyen-Erdoğan Görüşmesi

Günümüze dek inişli çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye-AB ilişkileri, son zamanlarda yeniden canlanmaya başlamış ve bu kapsamda 6 Nisan 2021 tarihinde Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ve Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirmişlerdir. Michel ve Leyen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirdikleri görüşmenin ardından AB Türkiye Delegasyonu binasında ortak basın toplantısı düzenleyerek, görüşme başlıkları hakkında bilgi vermişlerdir.

Görüşme öncesinde Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Dr. Ronald Meinardus’un dile getirdiği üzere, bu ziyaretin “ilişkilerde yeni bir başlangıcı sembolize ettiği öngörülmekle beraber görüşmelerin gündemde Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve 2016 Mülteci Mutabakatı’nın güncellenmesi gibi önemli konuların bulunduğu” belirtilmiştir. Tarihsel süreçte olduğu gibi günümüzdeki yakınlaşmada da Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin ve Kıbrıs Sorunu’nun etkili olduğu görülmektedir. Nitekim Leyen ve Michel ziyareti, Türkiye-Yunanistan arasındaki ikili görüşmelerin (istikşafi görüşmeler) başlatılmasından ve Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde yürütülecek olan Kıbrıs müzakereleri kararının ardından gerçekleşmiştir.

Yapılan basın toplantısında, Leyen-Michel-Erdoğan görüşmesinin temel gündem noktaları açıklanmış; bu kapsamda insan hakları, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve vize serbestisi konuları öne çıkmıştır. Basın toplantısında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi kararına değinen Michel, “Türkiye’deki insan hakları ile ilgili derin endişelerimizi Erdoğan’a ilettik. Hukuk devleti ve insan haklarına saygı, AB’nin en temel değerleridir.” şeklinde açıklama yaparken, Leyen de, “Türkiye’nin sözleşmeden çıkmasından derin endişe duyuyorum. Bu kötü bir sinyal.” şeklinde açıklamada bulunmuştur (https://tr.euronews.com/2021/04/06/ab-komisyonu-ve-konseyi-liderleri-turkiye-de).

İkili ilişkilerin geliştirilmesinin hedeflendiğini ifade eden Leyen, “Türkiye aslında yapıcı bir şekilde tekrar ilişki kurmak istediğini gösterdi, biz de Türkiye ile ilişkilerimize ivme katmak için geldik. İki tarafa da fayda sağlayacak işbirliği alanlarını görüştük.” sözleriyle karşılıklı görüşleri dile getirmiştir. Ticari ilişkilerin geliştirilmesiyle birlikte gündemin bir konusunu da Gümrük Birliği oluşturmuştur. Yapılan açıklamalarda, ticareti arttırmak için Gümrük Birliği’nin geliştirilmesi ve güncelleştirilmesine yönelik adımların atılacağı belirtilmiştir. Ticari bağlar ve ekonomik işbirliği konularında somut faaliyetlerde bulunulacağı dile getirilmiştir (https://tr.euronews.com/2021/04/06/ab-komisyonu-ve-konseyi-liderleri-turkiye-de).

Görüşmelerin bir diğer maddesini ise Doğu Akdeniz oluşturmuştur. Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası ve son dönemde bu bölgede attığı adımlar, AB tarafından “endişe verici” olarak nitelendiriliyor. Bununla ilgili olarak da, Türkiye’nin tek taraflı olarak attığı adımlara devam etmemesi ve aşamalı, orantılı ve geri döndürülebilir pozitif bir gündemin oluşturulabileceği sinyalleri veriliyor.

Göçmen Mutabakatı da bir başka görüşme konusunu oluşturmuştur. 18 Mart 2016 tarihinde imzalanan mutabakat, AB’nin finans desteği sağlaması, vize serbestisi verilmesi ve üst düzey diyalog tesisini içermekteydi. Mutabakatın halen geçerli olduğu vurgusu da basın toplantısında yapılmıştır.

Kıbrıs Sorunu konusunda BM liderliğinde Türk ve Rum toplumları arasında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantör ülke olarak 27-29 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilecek Cenevre toplantısına değinilmiştir. Geçmişte olduğu gibi Kıbrıs Sorunu yine Türkiye-AB ilişkilerindeki etkisini ve önemini korumaktadır. Toplantının nasıl sonuçlanacağı, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin seyrini yönlendirecek ve şekillendirecektir.

Görüşülen konular hakkında Leyen ve Michel kanadından yapılan açıklamalar doğrultusunda öne çıkan hususları şu şekilde sıralamak mümkün:

  • Ekonomik işbirliği ve halklar arası bağlantı için somut adımlar,
  • Doğu Akdeniz’de güvenlik ve istikrar ile Türkiye’yle karşılıklı yarar ve pozitif ilişkiler,
  • Gümrük Birliği’nin güncellenmesi,
  • Kıbrıs Sorunu konusunda çözüm görüşmelerinin desteklenmesi,
  • Göç konusunda Ürdün ve Lübnan’ın da katılımıyla bir toplantı planlaması.

Tabii ki, bu başlıklar ve Michel ile Leyen’in işbirliği ve pozitif ilişkileri vurgulayan ifadeleri, Türkiye’den beklentileri kapsamında şekillenmektedir. Ankara’dan, Doğu Akdeniz’de tek taraflı adım atmaması, Kıbrıs konusunda AB’nin destekleyeceği gelişmelerin ortaya çıkması ve Avrupa ortak çıkarına uygun hareket etmesi istenmekte ve beklenmektedir. Türkiye açısından bakıldığında ise, Mart 2020’de Brüksel’e giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sonrasında Türkiye’ye gerçekleştirilen bu ziyaret, yeniden üst düzey görüşmelerin gerçekleştirilmesi ve diyalog kanallarının açılması olarak yorumlanmaktadır. Bu, Erdoğan adına iç siyasette de bir kazanım olmakla birlikte, artık Türkiye’nin AB üyeliğine neredeyse hiç vurgu yapılmaması olumlu bir gelişme de kabul edilmemelidir.

Görüşmede yaşanan protokol veya koltuk krizi, medya yayınlarında görüşülen önemli konuların önüne geçti

Michel ve Leyen’in ziyareti, konuşulan önemli gündem maddelerinden daha çok, görüşme sırasında yaşanan başka bir gelişmeyle dikkat çekmiş ve uluslararası basının ilginin odağı olmuştur. Görüşmeler sırasında oluşturulan oturma düzeni oldukça konuşulmuş ve yeni bir “koltuk krizi” veya “protokol krizi” olarak nitelendirilmiştir. Görüşmelerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında Charles Michel oturmuş, Avrupa Komisyonu Başkanı ve eski Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen ise yan tarafta yer alan koltukta oturmuştur. Söz konusu protokol düzeni, Leyen’in önemsenmediği tepkilerinin ortaya çıkmasına neden olmuş; ancak hem Türkiye’den, hem Avrupa’dan oturma düzeninin AB talepleri doğrultusunda ayarlandığı açıklamaları yapılmıştır.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, bu konuyla ilgili açıklamasında, “Cumhurbaşkanlığı’ndaki protokolde de AB’nin talepleri karşılanmış, AB’nin talepleri doğrultusunda böyle bir oturma düzeni ayarlanmıştır” sözlerine yer verirken, Fransa’nın daha önce İsrail, BM ve ABD’de Büyükelçiliğini yapmış olan diplomat Gerard Araud da yaşanan olayda Türkiye’nin sorumluluğu bulunmadığını belirterek, “Türkiye, harfiyen AB’nin protokolünü uygulamıştır.” ifadesini kullanmıştır. Eski Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker ise, AB Konseyi Başkanı’nın protokolde Avrupa Komisyonu Başkanı’ndan önce geldiğinin protokolde açıkça bilinen bir kural olduğunu belirtmiştir (Koyuncu 2021).

Türkiye-AB ilişkileri ve ilişkilerin geleceği konusunda Doğu Akdeniz ve Kıbrıs gelişmelerinin belirleyici olacağı aşikâr. Diğer yandan, taraflar arasında olumlu bir sürecin yaşandığı görülüyor. Türkiye’nin aday ülke yerine stratejik önemdeki komşu olarak nitelendirilmesi ise işin bir başka ilginç yönü.

Şeyma KIZILAY

 

KAYNAKÇA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.