Birleşik Krallık genelinde, 6 Mayıs’ta, İngiltere’de yerel seçimler, İskoçya ve Galler’de ise bölgesel seçimler yapıldı. Yaklaşık 48 milyon seçmenin oy kullandığı seçimlerin son 50 yılın en büyük seçimi olduğu belirtildi. İngiltere’de yerel seçim sonuçlarına göre, Başbakan Boris Johnson’un önderliğindeki Muhafazakâr Parti, ülkenin kuzey doğusunda Keir Starmer öncülüğündeki İşçi Partisi’ne karşı üstünlük sağlarken, İşçi Partisi de Londra ve Manchester’da seçimleri yeniden kazandı. Kuzey’de İşçi Partisi’nin kalelerinden sayılan ve 45 yıldır diğer hiçbir partinin yeterince varlık gösteremediği Hartlepool kentindeki ara seçimi bu kez Muhafazakâr Parti ezici bir çoğunlukla kazandı. Yerel seçimlerde de ülke genelinde Muhafazakârlar belediye meclislerindeki sayılarını arttırırken, İşçi Partisi ciddi kayıplar vermiş oldu.
İşçi Partisi’nin uzun yıllardır yönetimde olduğu yerleri kaybetmesi parti seçmenleri adına hayal kırıklığı yaratırken, Muhafazakâr Parti ise sürpriz bir başarıya imza atarak seçimleri kendi lehine çevirmesini bildi. Seçim sonuçlarına göre, Muhafazakâr Parti, 12 yeni konseyde üstünlük sağlarken, İşçi Partisi’nin 9 konseyin yönetimini kaybettiği belirtildi. Öte yandan, İşçi Partisi, Londra ve Manchester’da yerel seçimlerde yeniden başarı elde etti. 2016 yılından bu yana Londra Belediye Başkanlığı görevini yürüten Sadık Han, İşçi Partisi adına yüzde 55,2 oy oranıyla seçimleri ikinci kez kazanmış oldu. Han, bu göreve gelen ilk Müslüman siyasetçi olmuştu.[1] Twitter hesabından geçmişte birkaç kez ABD eski Başkanı Donald Trump’un da hakaretlerine uğrayan Han’ın, dinler arası ayrımcılığın önlenmesi ve İslamofobi ile mücadele hakkında verdiği ılımlı mesajların Londra’daki Müslümanlar üzerinde sempatik bir etki yarattığı ve ikinci kez seçilmesinde kendisine avantaj sağladığı söylenebilir. Ayrıca Belediye Başkanlığı döneminde Londra’da yaşayan Türk azınlıklar ile sürekli bir araya gelerek onların sorunlarını çözen ve PKK hakkında Türkiye lehine ılımlı demeçler veren Han’ın Londra’da yaşayan Türkiyeli ve Kıbrıslı Türklerden de ciddi bir destek aldığı tahmin edilebilir.
Ancak ülke genelinde değerlendirildiğinde, sonuçlar, İşçi Partisi için “hüsran”, Hartlepool bölgesindeki seçimleri ilk kez kazanan ve sandalye sayısını yükselten Muhafazakar Parti için ise “tarihi bir zafer” olarak yorumlanabilir. Hartlepool, 1974 yılında seçim bölgesi ilan edilmiş, o tarihten sonra bölgede hep İşçi Partisi milletvekili çıkarmıştır. Bu nedenle, Hartlepool’daki yenilgi, İşçi Partisi Genel Başkanı Starmer için büyük bir başarısızlıktır. Nitekim İşçi Partisi’nden Steve Reed, bu yenilgi üzerine, “İnsanlar liderin değiştiğini anlıyor ama partinin de değiştiğini anlamıyor; çünkü bunu kanıtlamak için yeterince çaba göstermedik.” diyerek bir tür özeleştiri yapmış ve partinin politikalarını ve yapısını halka yeteri kadar anlatamadıklarını kabul etmiştir. Partinin eski adalet sözcüsü Richard Burgon da sonuçların “büyük hayalkırıklığı” olduğunu söylemiş, sözlerinin devamında ise “İşçi Partisi yönetiminin derhal yön değiştirmesi lazım. Buna, manifestomuzda, seçmenlerin büyük bir çoğunluğunun oy verdiği popüler politikaları desteklemekle başlamalı.” şeklinde konuşarak[2], manifestolarının yeterince popülist olmadığını, fakat İngiliz seçmeninin popülist politikaları daha çok desteklediğini vurgulamıştır. Bu noktada Boris Johnson ve Muhafazakar Parti’nin seçim çalışmaları boyunca yürüttüğü popülist söylemlerin kitleleri etkileme noktasında seçim sonuçlarına da yansıdığı düşünülebilir.
Partinin lideri Keir Starmer ise, seçim sonrasındaki ilk açıklamasında, sorumluluğu tamamen üstlendiğini söylese de, seçimler sonrası yaptığı ilk icraat, partisinin sözcülerinden oluşan gölge kabinesinde değişiklikler yapmak oldu. Bu noktada, Starmer, yenilginin faturasını parti içindeki siyasetçilere kesti ve kadrolarda revizyon yaparak bir nevi tek başına sorumluluğu almadığını da gösterdi. Starmer’ın seçimleri kaybetmesindeki temel problemi bizce fazla akademik olmasıdır. Maalesef tüm dünyada ulusal siyasette teorik ve akademik söylemlere pek fazla sempati duyulmamaktadır. Akademik söylemler her ne kadar doğru olsa da, seçmen kitleleri daha popülist, eyleme dayalı ve sert ifadeleri tercih etmektedir. Starmer, bu anlamda partinin başında olabilecek doğru bir insan değildir.[3] İşçi Partisi’ndeki kayıpların bir başka sebebi de, önceki dönem seçimlerde ve özellikle Brexit referandumundan bu yana İngiltere’deki aşırı sağcı parti Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) ve AB karşıtı Brexit Partisi gibi göçmen karşıtı, azınlık ve entellektüel düşmanı partilere kaptırılmış olan sol seçmenlerin, popülist Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakar Parti’de toplanmasıdır. Johnson’un, her ne kadar İşçi Partisi’nden de oy çalmış gibi görünse de, aslında aşırı sağ seçmeni yanına çekerek başarılı olduğu daha güçlü bir ihtimaldir.
Sonuç olarak, İşçi Partisi, birinci parti ve iktidar konumunu koruduğu Galler Parlamentosu dışında bütün bölgelerde geriledi ve yenilgiye uğradı. Yalnızca 60 sandalyeli Galler Meclisi’nde çoğunluk olmayı garantiledi. 1999 senesinden bu yana Galler’de iktidar partisi konumunda olan ve seçimi kaybetmeyen İşçi Partisi, özellikle son dönemde aşılama kampanyasının başarısının meyvelerini topladı. Covid-19 pandemisi sürecinde Galler özelinde Boris Johnson’dan daha başarılı bir sınav veren parti için bu sonuç sürpriz değil.
İskoçya’da ise, özerk parlamento için düzenlenen seçimleri bağımsızlık yanlısı İskoç Ulusal Partisi (SNP) kazandı. Tüm oyların sayılmasıyla, SNP, İskoçya özerk parlamentosunda 64 sandalye kazanarak üst üste dördüncü kez sandıktan birinci çıkmış oldu. İşçi Partisi ise, İskoçya’da, İskoç Ulusal Partisi ve Muhafazakâr Parti’nin ardından üçüncü parti olarak yer aldı. SNP, her ne kadar 129 üyeli parlamentoda çoğunluğu elde edebilmek için gereken en az 65 sandalyeye ulaşamasa da, “bölgesel liste” sitemiyle Yeşiller Partisi’ne ayrılan sandalyelerle beraber parlamentoda bağımsızlık yanlısı çoğunluğu oluşturmayı başardı. İskoçya’daki sonuçlar İskoç Ulusal Partisi’nin bağımsızlık yolunda güçlenerek devam ettiğini gösteriyor. Fakat İskoçya’da bağımsızlık için referandumun anayasal bir çerçevede yapılabilmesi, Londra’daki merkezi hükümetin de bunu kabul etmesine bağlı. SNP lider Nicola Sturgeon, öncelikli politikasının ülkenin pandemi ile mücadelesi olduğunu söylese de, kriz sona erdiğinde ikinci bir bağımsızlık referandumunu düzenleme niyeti olduğunu vurguladı[4], yani bağımsızlık defterinin henüz kapanmadığının mesajını vermiş oldu. Başbakan Boris Johnson ve iktidardaki Muhafazakar Parti ise, bu tutuma karşılık olarak, SNP İskoçya’da seçimi kazansa da yeni bir bağımsızlık referandumu yapılmasına razı olmayacaklarını açıkladı.[5]
İşçi Partisi ve Muhafazakar Parti, İskoçya’da taktiksel oy vererek Ulusal Parti’nin çoğunluk olmasını engellemeye çalışsalar da, bu, nafile bir çaba oldu. Kamuoyu yoklamaları İskoçya’da bağımsızlığı destekleyenlerin oranının geçen yıla göre yüzde 50’nin üzerine, bir diğer ifade ile şimdiye kadarki en yüksek düzeye çıktığını gösteriyor. Kendi parlamentosunu kurma, hukuk ve eğitim sistemi gibi alanlarda yasal haklar elde etme, gelişmiş bir bankacılık ve finans sistemine sahip olma gibi yönlerden geniş bir özerkliği elinde bulunduran İskoçya, dış politika, savunma ve bir kısım kamu gelirleri bakımından halen Birleşik Krallık’ın güdümünde. Bağımsızlık yanlısı İskoç politikacılar, Brexit oylamasında “Hayır” dedikleri halde AB’den ayrılık kararına uymak zorunda kalmalarını demokrasi açığı olarak görüyorlar. Bu durumda, ikinci bir referandumda İskoçya bağımsızlığına kendi halkı tarafından “Evet” denilse de, Johnson hükümetinin bunu engellemeye çalışması İskoçların demokrasiye olan inançlarını hayli azaltacak gibi görünüyor.
Sonuç olarak Birleşik Krallık seçimleri hiç beklenmeyen bölgelerde beklenmeyen sonuçlar doğurmuş, dengeleri değiştirmiştir. Bu süreçte bilhassa İşçi Partisi kendisini yeniden sorgulamalı, nerede hata yaptıklarını iyi analiz etmeli ve halkın taleplerini daha iyi anlamalıdır. Muhafazakar Parti ise, popülist söylemler konusunda daha başarılı olmuş gibi görünmektedir. Ulusal Parti ise daha çok İskoçya özelinde referandum çabalarını bundan sonraki süreçte daha sık dillendirecek gibi görünmektedir; fakat onayını almak zorunda olduğu Birleşik Krallık parlamentosu, dolayısıyla Muhafazakar Parti hükümeti ile çatışmalı bir sürece girileceği öngörülebilir. Sonuç olarak, Birleşik Krallık AB’den ayrılsa güçlü bir demokrasi ve devlettir. Ancak bu sürecin kolay olmayacağı da ortadadır…
Dr. Eren Alper YILMAZ
[1] Politikyol (2021), “İngiltere’de yerel seçim sonuçları belli oldu”, Erişim Tarihi: 12.05.2021, Erişim Adresi: https://www.politikyol.com/ingilterede-yerel-secim-sonuclari-belli-oldu/.
[2] BBC Türkçe (2021), “İngiltere’de Muhafazakar Parti solun kalelerinden Hartlepool’da ilk kez milletvekili çıkardı”, Erişim Tarihi: 12.05.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57022977.
[3] İbrahim Sirkeci (2021), Birgün, “Sör Keir Starmer ve İşçi Partisi’nin çöküşü”, Erişim Tarihi: 12.05.2021, Erişim Adresi: https://www.birgun.net/haber/sor-keir-starmer-ve-isci-partisi-nin-cokusu-344102.
[4] Euronews (2021), “İskoçya’da pandemi sonrası bağımsızlık için referandum sözü”, Erişim Tarihi: 12.05.2021, Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2021/05/10/iskocya-da-pandemi-sonras-bag-ms-zl-k-icin-referandum-sozu.
[5] BBC Türkçe (2021), “İskoçya’da parlamento seçimlerini bağımsızlık yanlısı İskoç Ulusal Partisi kazandı”, Erişim Tarihi: 12.05.2021, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57043028.