Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Koordinatörü ve yazarı Dr. Eren Alper Yılmaz, 20 Ağustos 2021 tarihinde, UPA kurucularından olan Ahmet Ceylan’a “Göç, Suriyeliler ve Afgan Göçmenler” konulu bir mülakat verdi. Bilhassa son dönemlerde Afganistan’da yaşanan kaos ve radikal İslamcı örgüt olarak bilinen Taliban’ın bölgeye hâkim olmasıyla birlikte Türkiye’ye doğru yaşanan yoğun göç hareketleri üzerine konuşan Yılmaz, önemli değerlendirmelerde bulundu.
Öncelikle göçün kavramsal ve hukuki boyutuna değinen Yılmaz, göç kavramının her ne kadar 21.yüzyılıın en popüler tartışma konularından birisi olarak görülse de, aslında insanlık tarihi kadar eski bir kavram olduğuna ve bu sürecin Kavimler Göçü’ne kadar götürülebileceğine vurgu yaptı. İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren savaşlar ve soykırıma dayalı olarak artan göç dalgası karşısında göçmenlerin yasal hak ve özgürlüklerinin korunması adına 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin ilk mülteci anlaşması olduğunu belirten Yılmaz, Sözleşme’ye taraf olan her devletin kendi sınırları içinde barındırdığı yabancılara hangi muameleyi uyguluyorsa mültecilere de aynısını uygulaması gerektiğini söyledi.
Arap Baharı sonrasında artan Suriyeli göçüne ve Türkiye’deki Suriyelilerin şu anki konumlarına da değinen Yılmaz, şu noktaların altını çizdi: “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanmış en büyük mülteci krizlerinden olan Suriye mülteci krizi, maalesef bölgesel düzlemde telafisi olmayan kötü sonuçlar doğurdu. Kaçak yollarla Avrupa’ya geçmeye çalışan göçmenlerin Ege ve Akdeniz sularında nasıl yaşam mücadelesi verdiklerine, bu mücadeleyi kaybeden on binlercesinin nasıl boğularak hayatlarını yitirdiklerine şahit olduk. BM verilerine göre 2020 senesinde göç yollarında 3.174 düzensiz göçmen öldü.”
Yılmaz, Suriyelilerin entegrasyon süreçleri için devletin önemli adımlar attığının altını çizdi. Yılmaz, sözlerine şunları da ekledi: “Entegrasyon kapsamında 2014 yılında Geçici Koruma Yönetmeliği çıkartılarak eğitimden sağlığa, barınmadan çalışma hakkına kadar Suriyelilere birçok yasal haklar tanındı. Her ne kadar, Devlet, Suriyelileri entegre edebilmek adına bir çok politika uygulasa da, gerek Türkler ve Suriyeliler arasındaki kültürel farklılıklardan, gerekse de Türkiye’nin sistemsel ekonomik sorunlarından ötürü entegrasyonun tam anlamıyla başarılı olduğu söylenemez. Ayrıca Suriyeliler kendilerini Türkiye’ye ve Türk toplumuna yakın görseler de, Türk halkının Suriyeliler algısı daha olumsuz yönde seyrediyor. Dolayısıyla, Suriyeliler, toplum nezdinde yeterince kabullenilmiş değil, onlara karşı hoşgörüden ziyade tahammül var. Yapılan akademik anketlerin çoğu, Türklerin Suriyeliler hakkındaki algılarının negatif yönde olduğunu gösteriyor.”
Son dönemlerde Afganistan’da yaşanan durumu da değerlendiren Yılmaz, 2021 yılına gelindiğinde ABD’nin 20 yıllık Afganistan macerasını sonlandıracağını ve 11 Eylül’e kadar tüm askerlerini Afganistan’dan çekeceğini açıklaması üzerine Taliban’ın başkent Kabil de dahil olmak üzere tüm ülkeye hâkim olduğunu ve Afgan siyasi liderleri ve askeri komutanlarının yurtdışına kaçtığını belirtti. Ayrıca Kabil Uluslararası Havaalanı’ndaki ibret verici görüntülere de değinen Yılmaz, Taliban’ın iktidara gelmesiyle birlikte o güne kadar ABD’ye hizmet eden ve hükümet yanlısı vatandaşların can güvenliklerini sağlamak adına ülkeden tahliye edilmek için nasıl hevesli olduklarını ve uluslararası kamuoyuna yardım çağrısında bulunduklarını vurguladı. Taliban’ın Afgan kadınlar ve insan hakları konusundaki ılımlı söylemlerinin ise tamamen uluslararası toplum nezdindeki meşruiyetini pekiştirmek ve Afgan halkının güvenini kazanmak adına yapılan göstermelik açıklamalar olduğunu söyledi.
Son olarak Türkiye’ye yönelen Afgan göçmenler konusunda Ahmet Ceylan’ın “Afgan göçü bu kadar hızlı yayılmaya devam ederse Türkiye’ye olası etkileri nasıl olur?” sorusuna cevap olarak ise, Dr. Eren Alper Yılmaz, “Suriyeliler konusunda devlet her ne kadar insani ve vicdani bir politika uygulasa da, toplumun büyük kısmının devletin göç politikasından rahatsız olduğunu, Suriyelileri yeteri kadar kabullenmemişken olası bir Afgan göçünün toplum nezdinde kabul görmeyeceğini, şayet Afgan göçmenler kontrol altına alınmazsa bu durumun ileride Suriyelilere nazaran toplumda daha fazla infial ve kaos yaratabileceğini” söyledi. Bu noktada Türkiye’nin izlemesi gereken politikanın; ilk kertede İran-Türkiye sınırına takviye edilecek güvenlik güçlerinin sayısını arttırmak, daha iyi denetim yapılabilmesi adına BM veya AB’den destek alınarak gözetleme ve haberleşme kuleleri kurmak, sınıra acilen bir güvenlik duvarı çekmek ve bunu elektrikli telle çevirmek gibi tedbirler olduğunun altını çizdi. Uzun vadede ise, Türkiye’nin, ABD, BM ve AB gibi aktörlerle aynı masaya oturarak, yıllardır Suriyeli sığınmacılara kucak açtığını fakat Afganlar konusunda artık bu yükü kaldıramayacağı mesajını net bir şekilde vermesi gerektiğini, böylece Türkiye’ye gelen bu göçmenlerin başta bu enkazı yaratan ABD ve diğer Avrupa ülkelerine doğru yönlendirilmesinin talep edilmesini vurguladı. Ayrıca, Geri Kabul Anlaşması örneğindeki gibi bundan sonra AB veya Batı tarafından vaad edilebilecek her türlü fonun kibar bir şekilde geri çevrilmesini, kısaca Türkiye’nin bu konuda diplomatik girişimler yürüterek artık yeni bir göçmen yükünü taşımaması gerektiğini belirtti.
Aşağıdaki linkten bu mülakata erişebilirsiniz.