ABD’nin 12 ve 23 Ocak’ta attığı iki sınırlı ancak güven artırıcı adımdan sonra, ABD, muhtemelen Amir Abdullahian’ın Washington ile müzakere etme arzusunu ifade etmesine yanıt olarak, üçüncü güven arttırıcı adımını attı ve İran’a yönelik yaptırımların önemli bir kısmını kaldırdı.
İran Dışişleri Bakanı’nın diplomatik duruşuna atıfta bulunarak “Tahran’ın Viyana’ya yönelik en önemli müzakere sinyali” başlıklı yazıda, bu gelişme, ABD’nin önümüzdeki günlerde güven inşa etmek için daha fazla adım atabileceğinin bir alameti sayılıyor. ABD’nin attığı 3. olumlu adım, yabancı şirketlerin İran’ın Buşehr nükleer santral projelerinde, Arak ağır su santralinde ve Tahran araştırma reaktöründe işbirliği yapmasına izin veriyor. Bu, Amerika’nın Viyana’ya ve 2015 nükleer anlaşmanın yeniden hayata geçmesine atıfta bulunan en kritik ve en önemli sinyaldir. Bu nedenle, muhtemelen önümüzdeki günlerde Viyana’da İran ile ABD arasında doğrudan görüşmeleri görmemiz gerekiyor. 30 ila 90 günlük bir süreçte BM Güvenlik Konseyi’ni yeniden canlandırmaya yönelik sıralama ve yürütme düzenlemeleri konusundaki müzakereler çok karmaşık ve zaman alıcıdır ve yazılı görüşmeler karmaşıklığı arttırabilir. Bu nedenle, bazılarınca müzakerelerin Mart ayına ertelenmesi gerektiği söyleniyor. Yine de, Tahran’dan ve pratikte BM Güvenlik Konseyi’ni ihlal eden ABD’den gelen iki karşılıklı sinyalle, iki ülke doğrudan görüşmelere yönelik hazırlıklarını bildiriyor ve bir şekilde ciddiyetlerini ispatlamaya çalışıyorlar.
Kasım ayında müzakerelerin yeniden başlamasından bu yana önemli ilerleme kaydedilmiş olsa da, ABD ve İran, kalan tüm sorunları henüz çözmüş değillerdir. Ancak Cuma günü, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımların bir kısmını kaldırma konusundaki olumlu ve teşvik edici eylemi, olumlu bir müzakere sürecine işaret ediyor. Politico‘ya göre, ismini vermek istemeyen üst düzey bir Batılı diplomat, “Bu görüşmelerin başarıyla sona ermesini dört gözle bekliyoruz, ancak tüm meselelerdeki ana siyasi sorunların henüz çözülmediğini anlamak önemlidir.” dedi. Eski Batılı diplomat şunları söyledi: “İran’ın nükleer programının nasıl kısıtlanacağı, yeniden uygulanan yaptırımların nasıl kaldırılacağı ve en önemlisi bu adımların nasıl sıralanacağı da dahil olmak üzere kilit konularda ilerleme olumlu yönde devam ediyor.” Politico‘ya göre, İranlı yetkililer son zamanlarda daha iyimser açıklamalarda bulundular ve buna gelecekte ABD ile doğrudan görüşmeyi reddetmemek de dahildir. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Raisi geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada şu ifadeyi kullanarak, “Taraflar baskıcı politikaları kaldırmaya hazırlarsa, herhangi bir anlaşmaya varmak olasıdır.” dedi. Ancak, şu anda İran ile ABD arasında doğrudan görüşmeler olduğuna dair net bir işaret yok gibi.
Bugüne kadar müzakereler dolaylı olarak devam etmiştir. Görüşmelerin dolaylı format çerçevesinde, diğer dünya güçlerinden oluşan diplomatların aktif rol almalarıyla olmaktadır. Tabii bu gibi görüşmeler hem karmaşık ve zaman alıcı bir süreç, hem de Viyana’da İran ve ABD delegasyonları arasında teklifleri sunmak, hiçbir konuyu unutmadan aktarmak çok zor ve risklidir. Ancak aylarca aralıklı müzakerelerin ardından, Joe Biden yönetimi gibi İbrahim Reisi hükümetinin de müzakerelerin sonuca varılması inkar edilemez bir gerçektir. ABD, Donald Trump’ın 2018 yılında tek taraflı nükleer anlaşmadan geri çekilmesiyle birlikte ağır ve maksimum baskı yaptırımlar politikası günümüze dek uygulanmaktadır. Chris Murphy ve birçok ABD Senatörü ile birlikte ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bile İran üzerindeki baskıyı en üst düzeye çıkarmanın hiçbir şekilde işe yaramadığını dile getirerek, sadece İran’ı bir yılda uranyum üretim kapasitesinin yüzde 60’ına sevk ettiğini defalarca ifade etmişlerdi. Gerçi İran’ın nükleer silah üretimi konusunda hiçbir iddiası olmamaktadır ama uzmanlara göre nükleer silah geliştirmesi için şu andaki eksik kalan kabiliyeti sadece bir yıl gibidir.
Ocak 2022’nin sonlarında iki taraf müzakereleri hızlı bir şekilde sonuçlandırdı. Şubat ortasından sonra, Viyana’daki diplomatların BM nükleer gözlemcisi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) yakında çıkacak raporu hakkında bilgi alması bekleniyor. Şubat ortasında, IAEA, İran’ın nükleer programıyla ilgili aşağıdaki raporlarını yayınlayacak. İran’ın yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum rezervleri hakkında daha fazla ayrıntı sağlamasının yanı sıra, İran’ın birincil nükleer santrallerinde çalışan gelişmiş santrifüjlerin sayısı hakkında daha fazla bilgi sağlaması bekleniyor. Bu raporların, İran’da dört yerde keşfedilen onlarca yıllık beyan edilmemiş atomik malzeme hakkında da güncellenmesi muhtemeldir. İran, bu bölgelerde bu tür nükleer maddelerin varlığına dair ikna edici bir açıklama getiremedi. Bu tür eylemler müzakereleri karmaşıklaştırabilir ve 2015 anlaşmasına dönüşü daha cesur eleştirilere maruz hale getirebilir. Son iki hafta içinde, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İran hakkındaki dört dosyadan birini kapattı ve bu İran örneğinde olumlu ve umut verici bir yaklaşım. Bu, önümüzdeki birkaç haftanın, anlaşmanın yeniden canlanıp canlanmayacağının veya müzakerelerin tamamen sona ereceğinin belirlenmesinde çok önemli olduğu anlamına geliyor.
Ama ilginç olan şu ki, genel izin 7 Ocak’ta İran’ın dini Lideri Ayetullah Hamaney tarafından verilmiştir. Çünkü, ona göre, bir noktada düşmanla pazarlık etmek, konuşmak ve düşmanla etkileşime geçmek, teslim olmak anlamına gelmek değildir. Bu açıklamadan üç hafta sonra İran Dışişleri Bakanı Amir Abdullahian da, “Müzakere sürecinde, doğrudan müzakere seviyesine ulaşmak için bir anlaşmayı gerektiren bir aşamaya gelirsek, bunu yapacağız.” dedi. Bu açıklama, İran tarafından 2015 nükleer anlaşmasını yeniden canlandırmanın en önemli işareti ve aynı zamanda İran’ın Viyana görüşmelerinde sonuca ulaşma konusundaki ciddi arzusunun en şiddetli sinyallerinden biri.
İran, Nisan ayından bu yana Washington ile doğrudan görüşmelerden kaçındı. Nedeni, İran ekibinin bakış açısından oldukça açık. Bilindiği üzere, ABD, Mayıs 2018’de JCPOA-Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan tek taraflı olarak geri çekildi ve artık nükleer anlaşma için müzakere ekibinin bir üyesi olarak kabul edilmiyor. ABD, bu nedenle Tahran için güvenilir değildir ve bu durum müzakere etmemek için önemli bir güvensizlik faktörü sayılıyor. Öte yandan, İran bu şekilde ABD’yi cezalandırma yolunda olduğuna inanıyor. Aslında İran açısından doğrudan müzakereler İslam Cumhuriyeti’nin Washington’a verebileceği bir taviz olarak görülüyor. Bu görüşle ve yaptırımların devamı halinde bu tavizin verilememesi doğaldır. Ancak son iki hafta içinde yaptırımlar alanında küçük değişiklikler oldu ve bunlar küçük çapta olsa bile taraflar arası güven inşa etme niyetini gösteriyor. Ancak bu iki gelişme veya iki küçük adım, İran’ın yüz yüze müzakerelere ikna edilebileceği bir yaklaşımdır. Bu iki adım nelerdir acaba?
İlk adım, Güney Kore Dışişleri Bakan Yardımcısı Choi Jong-kan’ın Ocak ayı başlarında Viyana’yı ziyaret etmesiydi. 7-9 milyar dolar civarında bloke olan İran parası Güney Kore devletinin elinde. Güney Koreli yetkilinin Viyana’ya gitmesinin amacı, İran’ın yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirmeyi askıya alma karşılığında bloke olan paraları serbest bırakmaktı. Ancak bu hedef İran muhalefeti nedeniyle başarısız oldu. Elbette Ayetullah Hamaney’in konuşmasının ardından Robert Malley’nin ekibi bu gezinin düşmesini engellemek için bir kestirme yol aldı. Bu şekilde, küçük güven arttırıcı önlemler İran’ın dikkatini Viyana görüşmelerinde doğrudan Tahran ile müzakere etmeye çekti. Buna göre, ABD küçük adımlarla bu yönde ilerlemeye ve İran’ın tepkisini ölçmeye çalıştı. 12 Ocak’ta Güney Kore Dışişleri Bakanlığı önemli bir haber duyurdu: ABD Hazine Bakanlığı, İranlı bir yatırımcıya tazminat parası transfer etmek için özel bir izin verdi. Bu konu, kendi türünde Tahran ve Seul arasındaki ilişkileri iyileştirmeyi başardı. Para transfer edildi ve bu İranlı yatırımcının hesabına aktarıldı. Bu olayın ardından, 23 Ocak’ta, Güney Kore, İran’ın oy haklarının iptal edilmemesi için bloke edilmiş İran varlıklarını serbest bırakarak İran’ın Birleşmiş Milletler’e olan 18 milyon dolarlık borcunu ödedi. Bu, ABD Hazine Bakanlığı’nın ikinci izniyle yapıldı.
ABD’nin ilk adımı İranlı yetkililerden çok fazla geri dönüş almadı, ancak şimdi ikinci adım İran Dışişleri Bakanı’ndan bir sinyal ile karşı karşıya. Ama Emir Abdullahyan’ın sözleri de şartlar oklarını gösteriyordu. Belki de bu sorundan dolayı Amerikan ekibi, Seul’deki bloke edilmiş İran mal varlıkları alanında üçüncü bir adım atması gerektiği sonucuna vardı. Müzakerelerin devamında küçük ama olumlu adımlar atmak için en iyi strateji bu ve belki böyle yaklaşımlarla Mart ayından önce nihai sonuca varmak mümkün olacaktır. Cuma günü, ABD’nin yaptırımların önemli bir bölümünü kaldırma hamlesi çok önemli. ABD, yaptırımların bir kısmını iptal ederek yabancı ülke ve şirketlerin Buşehr nükleer santraline, Arak ağır su santraline ve Tahran araştırma reaktörüne katılmasına izin veriyor. Önümüzdeki günlerde, nükleer anlaşmayı canlandırmak için İran ile ABD arasında Viyana’da doğrudan görüşmelere başlamak için ABD’nin İran’a yönelik bir başka olumlu adımını beklemeliyiz.
Soru şu ki, ABD neden İran ile doğrudan diyalog kurmakla ilgileniyor? Gerçek şu ki, İran ve ABD, Nisan ayından bu yana birbirleriyle müzakere ediyorlar, ancak sadece yazılı olarak. Bu tür müzakerelerin problemleri bulunmaktadır. Bu tarafların yazılı yapısı gereği, hata yapmamaları için her kelime üzere çok dikkatlı olmalarını ve özen göstermelerini gerektiriyor. Çünkü, bu mesajların daha sonra karşı tarafça belge olarak kullanılabilmesi ve üslup ve kelime seçimine özen gösterilmediği takdirde taraflara zıt manevra alanı sağlamasıdır. Bu tür müzakerelerin doğal karmaşıklığına bakılmaksızın müzakerelerin yavaş ilerlemesinin nedenlerinden de biri sayılıyor.
Sonuç olarak, atılan adımlar ve gelen sinyaller İran-ABD arasında 2015 nükleer anlaşması yeniden hayata geçmesi söz konusudur.
Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN