Giriş
Türk milleti, Çinliler ile birlikte dünyada kadim ve en eski tarihi bulunan iki ulustan biridir. Yaklaşık 15.000 yıldır tarih sahnesinde yer alan Yüce Türk milleti, dünyada Orta Asya’dan Anadolu’ya, Afrika’dan Avrupa kıtasına kadar uzanan geniş coğrafyada, zengin bir milli, kültürel ve dinsel birikime sahip olmuştur. Türk milleti, bu birikimsel süreçte, çeşitli sebeplerden ötürü bulunduğu Orta Asya’dan istikametini Anadolu’ya çevirmiş, sonrasında müşerref olduğu İslamiyet dininin sancağı altında düzenlediği nice fetihlerle birlikte, sayısız muzafferlikler elde etmiştir. Ancak Anadolu coğrafyasının “Türk Yurdu” haline gelmesi, oldukça sancılı bir süreç sonucunda gerçekleşmiştir. Bu geçiş sürecinde, Selçuklular; bir yandan devlet içinde devlet yapılanması oluşturan, dini tahrip ederek kullanan Hasan Sabbah’ın lideri olduğu Haşhaşilik örgütü mensuplarınca düzenlenen kara propaganda ve suikastlarla uğraşırken, bir diğer yandan da Bizans İmparatorluğu’nun bölgesel stratejik hamleleri ile mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Türklüğün istikbali açısından bütün bu olumsuzlukların yanı sıra ayrıca, Selçukluların üst kademe yöneticileri olan “Emirlerin” bazıları görevlerini suiistimal etmiş, kendilerine Sultanlar tarafından verilen yetkileri kötüye kullanmışlardır. Özellikle Anadolu Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde, Emirler, sıklıkla güç, nüfuz ve çıkar mücadelelerine girişmişlerdir (Merçil, 2013). Hatta Emir Sadeddin Köpek, yoğun bir güç zehirlenmesi yaşayarak, Anadolu Selçuklu tahtına talip olmuştur (Kesik, 2008). Bu gibi durumlar, hükümdarlar arası taht mücadelelerinin de yaşandığı Selçukluları, yönetimsel ve idari açıdan oldukça zayıflatmıştır. Bu olayların akabinde gelen Moğol istilası ise, tüm Anadolu’yu tarumar etmiş ve bölgede iç karışıklıkların yaşanmasına adeta bir ortam hazırlamıştır. Bunun sonucunda Selçuklular dağılma sürecine girmiş ve Türklük Anadolu’da kurulan beyliklerle vücut bulmaya çalışmıştır. Bu bağlamda Selçuklular döneminde; Türklüğün Anadolu’da yayılış sürecinde, Kütahya, Uşak, Muğla, Burdur, Isparta, Afyonkarahisar, Antalya, Konya ve Karaman şehirlerinin içerisinde yer aldığı “Teke Yöresi” olarak adlandırılan bölgenin özellikle tarihi bir önemi bulunmaktadır. Bütün bu olgulardan hareketle, bu makalede Anadolu coğrafyasının içerisinde karışıklıkların hâkim olduğu beylikler döneminde, Türk-İslam fikriyatının Anadolu’daki gelişimine rehberlik eden Efe Hamza Seydi Sultan ve günümüzde Afyon ili Şuhut ilçesine bağlı tarihi, milli, ulu ve dini bir mirasımız olan “Şuhut Efe Köyü” ele alınacaktır.
Kutlu Anadolu topraklarının yüce Türk-İslam şuuru ile şereflenmesinde, tarihsel süreçte Türk milletinin Bizans İmparatorluğu’na karşı giriştiği çetin fetih mücadeleleri son derece etkili olmuştur. Bu mücadelelerden en önemlileri; Türk milletinin Anadolu’da varoluşunun resmileştiği 1071 Malazgirt Savaşı, diğeri ise bu aziz toprakların deyim yerindeyse tapusunun alındığı 1176 Miryakefalon Savaşı’dır. Türk milletinin bu zorlu fetih mücadeleleri sonucunda, “kılıç hakkı” olarak elde ettiği Anadolu toprakları, süreç içerisinde Selçuklu sancağı altında adeta bir Türk yurdu haline gelmeye başlamıştır
Ancak sonraki dönemlerde, Moğolların Orta Asya’dan gelerek Anadolu’yu vahşi bir biçimde istila etmesi, bölgede hüküm süren Selçuklu Devleti’nin dağılmasına neden olmuş ve Türkleşme olgusunu olumsuz yönde etkilemiştir. Ayrıca Bizans İmparatorluğu’nun da coğrafyadaki karışıklıklardan faydalanarak kaybettiği toprakları geri alma düşüncesiyle yaptığı stratejik hamleler, Anadolu’da türlü badirelere ve kendi bünyesinde yönetimsel istikrarsızlıklara karşı direnmeye çalışan Selçuklu Devleti merkezli Türk idaresini zayıflatmış ve ardından gelen Moğol istilası, Selçukluların dağılma sürecine girmesine yol açmıştır. Bütün bu yaşananların sonucunda ise, Anadolu’da beylikler dönemi ortaya çıkmıştır. “Anadolu’nun birçok havalisinde olduğu gibi Teke Yöresinde de Hamidoğulları/Tekeoğulları, Karamanoğulları, Germiyanoğulları, İnançoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Eşrefoğulları, Sahipataoğulları beylikleri Türklüğün istikbalinde söz sahibi olabilmek düşüncesiyle ileriye doğru çıkmışlardır. Bu dönemde Karamanoğulları, Germiyanoğulları ve Hamitoğulları ise, Selçukluların Orta ve Güney Anadolu’da temelini attığı Türklüğün önemli temsilcileri olan beylikler arasında yer almışlardır.” (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 990).
Efe Hamza Seydi Sultan’a Vakfedilen Topraklar ve Efe Köyü
Beyliklerin içerisinde ve arasında da, Anadolu’da türlü karışıklıkların yaşandığı bu dönemde, çetin iktidar mücadeleleri baş göstermiştir. Dönemin güçlü beyliklerinden birisi olan Hamidoğulları’da çeşitli şehirlerde farklı kollar tarafından yönetilmiştir. Dündar Bey zamanı Hamidoğulları Beyliği’nin en parlak dönemlerindendir. Hamitoğulları Beyliği, “Göller Bölgesi” de denilen Teke yöresinde (Burdur, Isparta, Uluborlu, Eğirdir, Antalya) gibi kritik konumda bulunan Anadolu şehirlerini hâkimiyet sahası içerisine almayı başarabilmiş bir beyliktir. Bu dönemde, Karamanoğulları Beyliği’nin giderek kuvvetlenmesi ve Moğolların baskılarından dolayı, Hamidoğulları, Germiyanoğulları ile ittifak halinde olmuştur. Bu süreçte Karamanoğulları Beyliği ve Osmanlı Beyliği de, birbirleriyle çetin bir mücadele içerisine girmişlerdir. Dolayısıyla, bu mücadelede Hamitoğulları Beyliği, Germiyanoğulları Beyliği ile birlikte Osmanlı Beyliği saflarında yer almıştır. “Germiyanoğulları ise, himayesine giren Hamitoğulları’nı askeri teşkilatlarında değerlendirmiştir. Hamitoğulları Beyliği içinde, Teke Beyliği olarak da anılan Antalya’da Yunus Bey, daha sonraki süreçte beyliğin tahtına oturmuştur. Yunus Bey’den sonra kölesi Zekeriya onun yerine tahta geçmiştir. Mücadeleler esnasında Germiyanoğulları beyi II. Yakup, Hamitoğulları’na mensup olan Zekeriya’nın oğlu Efe Hamza’ya bugün Afyon’a 25 km, Şuhut’a 10 km mesafede bulunan araziyi vakfetmiştir.” (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 989-990)
Bu arazi tarihi Şuhut-Efe köyün bulunduğu bölgedir. “Efe Hamza’dan sonra evlatları da burada yaşamaya devam etmişlerdir. Kurulan köy; Efe Sultan olarak anılmıştır. Kabrine “türbe veya yatır” denilmiştir. Köy halkı da, Efe Hamza Sultan’a hürmeten kız çocuklarına Sultan, erkek çocuklarına Hamza ismini koymuşlardır. Köyde bu isimler diğer isimlere nazaran çoğunluktadır. Tarihin gelişimi içinde Efe köyüne başka aileler de göç etmiştir. Köyün adı “Efe” kelimesini koruyarak “Efe Seydi”, “Efe Sultan”, “Efe Seyyid Sultan” olarak varlığını muhafaza etmiştir. Ulaşılan bütün Osmanlı ve Genel Kurmay Arşivi vesikalarında isim teyit edilmektedir. Teke yöresinden gelerek Şuhut’ta arazi vakfedilen Zekeriya’nın oğlu Efe Hamza Sultan ile tesis ettiği; hâlâ varlığını sürdüren Efe Köyü ve ziyaret edilmekte olan Efe Hamza Sultan Yatırı konusundaki bilimsel araştırmalar hem Teke Yöresine hem de Türk kültürüne ciddi katkılar sağlayacak bir nitelik taşımaktadır.” (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 989)
“Köyün adı; eldeki bütün Osmanlı kayıtlarında “Efe” kelimesinin yanına zaman zaman yine ona ithafen isim ve unvanların eklenerek “Efe Seyyid Sultan” “Efe Sultan“,”Efe Seydi” Cumhuriyet döneminde “Efe Köy”, “Efe Kasabası” olarak; günümüzde de halen köy statüsünde “Efe” ismiyle varlığını korumaktadır. Afyonkarahisar’a bağlı Şuhut ilçesi İç Ege’nin en doğusunda, İl merkezinin güneyinde, Batı Anadolu’yu Orta Anadolu’ya bağlayan arazi üzerinde yer alır. İlçenin kuzeyinde Afyon ili batısında Dinar, Sandıklı, Sinanpaşa, doğuda Çay ilçesi, güneyinde ise Isparta ilinin Yalvaç ile Senirkent ilçeleriyle çevrilidir. İl merkezine uzaklığı 28 km’dir. Ayrıca şehrin en yüksek yerleşim merkezlerinden biridir” (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 990).
Üç Anadolu Beyliğinin Güçlü Türklük İttifakı: Osmanlı, Hamidoğulları ve Germiyanoğulları Beylikleri
“XIX. yüzyılın ortalarına doğru itibar görmeye başlayan tarihin, kahramanların eseri olduğuna dair görüşü haklı çıkaracak birçok örnek Anadolu’nun Ortaçağdaki karanlık günlerini aydınlığa çevirmeye muvaffak olan beylik mücadelesi verenleriyle doludur. Şehir merkezlerinden köylere kadar uzanan çizgide gerçek anlamda kahramanlar geçidi yaşanmıştır.” Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra, Hamid Bey’in torunu olan Dündar Bey Uluborlu merkezli Eğirdir, Isparta ve Burdur’u kapsayan Hamidoğulları Beyliği’ni kurmuştur. Daha sonraki süreçte beyliğin merkezi Eğirdir’e taşınmıştır. Selçuklu Devleti’nin yıkılma sürecine girmesine sebep olan 1243 tarihli Kösedağ Savaşı’nda galip gelen Moğollar, Anadolu coğrafyasını kontrol altına almaya çalışmışlardır. Hamidoğulları Beyliği de, bu dönem içerisinde İlhanlılar tarafından yönetilmiştir. Ancak sonrasında Dündar Bey tekrar beyliğe hâkim olmuştur. Dündar Bey Antalya’yı beylik bünyesine kazandırdıktan sonra, bu bölgeyi kardeşi Yunus Bey’e bırakmıştır. (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 990)
Daha sonrasında Moğollar tekrar beylik yönetimini ele alarak, Dündar Bey’i idam etmişlerdir. İlerleyen süreçte savaşlar ve isyanların birbirini izlemesi, Hamidoğulları Beyliği içerisinde de çeşitli kollar halinde hüküm sürme yarışı oluşmasına zemin hazırlamıştır. Dönemin Hamidoğulları lideri Hüsamettin oğlu İlyas Bey ise, Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezini elinde tutmuş ve Karamanoğulları Beyliği’nin yayılmacı politikalarına karşı, kritik bir konumda bulunan beyliği ile direnmiştir. İlyas Bey’in tercihi ile Hamidoğulları, Karamanoğulları’nın yayılmacı politikalarına karşı, Germiyanoğulları ile yakınlık kurmuştur. Bu durum aynı zamanda Hamidoğulları Beyliği’nin, Germiyanoğulları ile ittifak halinde olan Osmanlı Beyliği ile de yakınlık kurmasını sağlamıştır. Böylece Türk töresine uygun bir biçimde üç beylik, güçlü bir Türklük ittifakı oluşturmuştur. Bu bağlamda Hamitoğulları bir dönem topraklarını kaybettiğinden dolayı, kısa süreli olarak 2. Süleyman Şah yönetimindeki Germiyanoğulları Beyliği topraklarında da yaşamıştır. Hamitoğulları Beyliği, Germiyanoğulları’nın (1. Murad ve Süleyman Şah’ın) destekleriyle, kaybettiği topraklarını sonrasında geri almıştır. İlyas Bey’in ölümünden sonra Hamidoğulları Beyliği’nin başına geçen Kemaleddin Hüseyin Bey döneminde, bölgede Karamanoğulları’na karşı direnişte Osmanlı Beyliği hâkimiyeti yoğun bir şekilde hissedilmiştir.
Üç beylik arasındaki meşruiyet mücadelesi, kimi zaman çarpışmalara, kimi zamanda kız alıp vermeye, bağlılığa ve dayanışmaya neden olmuştur. Bu bağlamda Şehzade Beyazıt ile Germiyanoğulları Beyi’nin kızı Devlet Hatun’un evliliği, Kütahya, Eğriöz ve Tavşanlı bölgelerinin, Şehzade Beyazıt’a dolayısıyla Osmanlı Beyliği’ne verilmesiyle sonuçlanmıştır. Böylece Germiyanoğulları Beyliği’nin elinde sadece bugünkü adıyla Afyonkarahisar bölgesi kalmıştır. Kendi içerisinde iktidar mücadelesi süren Hamidoğulları Beyliği’nde ise, Yunus Bey Antalya bölgesinde başa geçmiştir. Ancak Hamidoğulları Beyliği içerisinde halen iktidar mücadeleleri süregelmiştir. Yunus Bey’den sonraki dönemde ise, kardeşi Zekeriya Bey başa geçmiştir. Ancak Hamidoğulları Beyliği ilginç bir biçimde kendi içerisinde iktidar mücadelelerine sahne olsa da, dış ilişkilerinde tamamen Germiyanoğulları’na bağlı kalmıştır. Germiyanoğulları Beyliği’de, başlangıçta belirtildiği üzere, Osmanlı Beyliği’nin kurmaya çalıştığı Türk Birliği egemenliğine olumlu yaklaşmıştır. (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 990-991)
Efe Hamza Seydi Sultan
Başa geçen Zekeriya Bey’in ise, Hamidoğulları tahtında uzun süre kalamadığı anlaşılmaktadır. Oğlu Efe Hamza Sultan da, Germiyanoğulları dâhilinde anılmaktadır. Germiyanoğulları Beyliği kumandanlarından olduğu iddia edilen “Efe Hamza Sultan’ın” kabri Şuhut’a bağlı Efe Köy’dedir. Ancak bu noktada Hamidoğulları Beyi Zekeriya’nın, Efe Hamza Sultan’ın babası olduğunu da hatırlamak gerekir. Dolayısıyla, Efe Hamza Sultan’ın Hamidoğulları Beyliği’ne mensup olarak doğduğu, ancak sonrasında Germiyanoğulları ve Hamidoğulları beylikleri arasındaki yakın ilişkiler neticesinde Germiyanoğulları Beyliği’ne bir kumandan olarak hizmet ettiği sonucu çıkarılabilir. Germiyanoğulları Beyliği’ ne kumandan olarak sağladığı üstün yararlılıkları sonucunda da, kendisine Şuhut ilçesinde, makale konusu olan arazi veya köy vakfedilmiştir. (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 990-997)
Efe Hamza Seydi Sultan’ın yaşamının ve dolayısıyla Afyonkarahisar tarihinin aydınlatılması konusunda, Afyon Müzesi’nin kurucusu eğitimci-yazar Süleyman Hilmi Gönçer tarafından daha önce yapılan çalışmaların, saygıdeğer araştırmacı Fatma Akkoyun hocamızın yürüttüğü titiz ve özenli araştırmalarla 1. Teke Yöresi Sempozyumu bildirisiyle değerlendirilip, bütünleştirilmesi sonucunda, döneme ait yapılan çıkarımlar şu maddelerden oluşmaktadır;
- Efe Hamza Seydi Sultan’ın, Hamidoğulları’ndan Antalya Beyi Yunus’un kölesi Zekeriya’nın oğlu olduğu ortaya çıkarılmıştır.
- Zekeriya’nın, efendisi Yunus Bey’in ve Eğirdir beyi Feleküddin Dündar Bey’in ölümü üzerine Teke (Antalya) ilinin bir kısmını ele geçirerek küçük egemen bir devlet kurduğu ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Zekeriya’nın, “Karasar-Teke Karahisarı, Kıreli ve Şarkîkaraağaç” taraflarına hâkim olduğu sonucu ortaya konmuştur.
- Hamza Bey, H. 817 – M.1414/5 yıllarında Efe Köy’e yerleşmiş, ölümünden sonra da evlatları köye sahip olmuşlardır.
- Şuhut ve civarının Hamitoğulları’nın merkezi olan Eğirdir ve Isparta ile yakın ticari ve kültürel işbirliğinde olduğu bilinmektedir. Hamitoğulları’nın siyasi sınırlarının Şuhut’a uzandığı gayet açıktır. Bu bağlamda Hamidoğulları’ndan kalan belli başlı eserler, bu durumu kanıtlar bir nitelik taşımaktadır.
1- Hızır Bey Hamamı, Isparta 6- Arapçık Çeşmesi, Uluborlu
2- Hızır Bey Camii, Isparta 7- Dündar Bey Medresesi, Eğirdir
3- Muhittin Çeşmesi, Uluborlu 8- Tahta Minareli Mescit, Şarkîkaraağaç
4- Uluborlu Türbesi 9- Kubbeli Camii ve Minaresi, Afyon-Şuhut
5- Efendi Sultan Camii, Uluborlu. 10- Muzafferettin Medresesi, Burdur.
(Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 992-996)
Dolayısıyla, Teke Yöresi dâhilinde yer alan Şuhut, Afyonkarahisar, Burdur, Şarkîkaraağaç, Uluborlu, Isparta ve Eğirdir şehirlerinin birbirleri arasında tamamen kültürel bağların bulunduğu ifade edilebilir. Ayrıca Şuhut’a çok yakın bir konumda bulunan Isparta’nın Senirkent ilçesi de bu kültürel birlikteliğe dâhil edilebilir. Bu bağlamda Dr. İbrahim Karaer’in “Hamidoğulları Beyliği Zamanında Senirkent ve Çevresi (1300-1423)” adlı makale çalışması Teke Yöresi’nin bu kültürel birlikteliğine Senirkent’in de, dâhil olduğuna dair önemli bir örnek teşkil etmektedir (Karaer, 2020).
Efe Hamza Seydi Sultan’ın Manevi ve Dini Yönden Önemi
Efe Hamza Seydi Sultan’ın manevi ve dini yönüyle değerlendirilmesi de, Türk-İslam kültürü açısından oldukça önem taşımaktadır. Efe Hamza Seydi Sultan’ın isminden de çıkarsama yapıldığında, dönemin Türk-İslam kültürü içerisinde “Seyyid” unvanı taşıdığı göze çarpmaktadır. Bununla birlikte, Efe Hamza Sultan’ın bir türbesinin de, bulunduğu göz önüne alınmalıdır. Özellikle Teke Yöresi’nde, eskiden yaşamış olan büyük İslam âlimlerinin, evliyaların, seyyidlerin, komutanların ve ilim-tasavvuf ehli velilerin türbelerinin ziyaret edilmesi geleneği, Türk kültürü bünyesinde geçmişten günümüze kadar yaygın bir biçimde sürdürülmektedir. Ayrıca Efe Hamza Seydi Sultan’ın yaşadığı dönemlerde bilim adamlarıyla beraber Horasan Erenleri adı verilen ve çoğunlukla Yesevi ekolüne mensup, gazi-veli tipinin temsilcileri olarak kendini gösteren tasavvuf ehli de, Anadolu’ya akın etmiştir. (Akkoyun, “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”, 2015, s. 995)
Bizzat Şuhutluların ifadelerine göre; “Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi’nin, günümüzde manevi ve dini açıdan büyük önem arz ettiği” belirtilmektedir. Ayrıca yöre insanlarınca; “Çocuğu olmayan kimselerin veya herhangi bir dileğinin gerçekleşmesini isteyen kişilerin, bu türbeyi sıklıkla ziyaret ederek, dua ve niyazda bulundukları” söylenmektedir. Bu noktada, Efe Hamza Seydi Sultan’ın, yerel anlamda manevi ve dini açıdan oldukça önemli bir tasavvuf ehli ve İslam âlimi olduğu söylenebilir. Çünkü Teke Yöresi’nde, zor ve güç durumlarda kerametleri bulunan, devlete veya topluma değişik vesilelerle faydalı işler yapmış olan, vakıf kültürüyle dönemin halkına iyilik ve ihsanlarda bulunan (ermişlerin, evliyaların, seyyidlerin, komutanların, şeyhlerin, velilerin vb.) tüm manevi şahsiyetlerin, türbeleri her daim kutsal görülmüştür.
Efe Hamza Seydi Sultan’ın da, bu kutsal ve manevi sayılabilecek şahsiyetlerden biri olduğu açıkça ifade edilebilir. Efe Hamza Seydi Sultan gibi Türk-İslam kültürünün yegâne değerleri, Anadolu insanının ve Türklüğün hafızasında her daim yaşayacaktır. Ayrıca bu saygın ve manevi şahsiyetlerin, isimlerinin, türbelerinin, dini menkıbelerinin, hayatlarına dair bilgilerin ve hayatlarını sürdürdükleri yerlerin hafızalarda yaşatılması hususu da, Türk-İslam tarihi ve kültürü açısından oldukça önem taşımaktadır.
Ayrıca Efe Hamza Sultan’ın manevi-dini yönünün ele alındığı bu çalışmalar vesilesiyle, güzide Türk-İslam kültürüne katkı sunması açısından Isparta’nın Senirkent ilçesinin de milli, manevi ve dini yönünü değerlendirmek yararlı olacaktır. Tıpkı Şuhut’ta bulunan Efe Köyü ve Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi gibi, Senirkent ilçesinde de, Türk-İslam kültürü, tarihi bir biçimde varlığını sürdürmüştür.”1176 yılında yapılan Miryakefalon Savaşı’nın ardından, Uluborlu ve Senirkent civarı, 1182 yıllarında Selçuklu egemenliğine girmiştir. 1301 yılında kurulan Hamidoğulları Beyliği hâkimiyetine giren Uluborlu ve Senirkent civarı bu beyliğin egemenliğinde kalmıştır. Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Osmanlı Devleti sınırları içine giren Senirkent, 1370 yılında Oğuzların Kayı boyundan gelen bir kısım Türkler tarafından kurulmuştur. Şeyh Ahmet Sultan, Elperek ve Turgut Babaların emrinde gelen Türkler bu topraklar üzerine yerleşmişler ve buraya “Eğimli arazi üzerine kurulmuş şehir” veya “sınır boyundaki şehir” anlamına gelen “Senirkent” ismini vermişlerdir.” (http://www.isparta.gov.tr/senirkent) Bu bağlamda, Senirkent’te İslami tarihi eser ve Türk kültürü mahiyetinde olan birçok camii, türbe, hamam gibi yapılar görülebilmektedir. Bunların dini yönden en önemlileri; Veli Baba Sultan Türbesi-Camii, Şeyh Ahmet Sultan Türbesi-Camii, Dağıstanlı Hacı Mustafa Efendi Türbesi-Camii, Zekeriya Sultan Türbesi ve Veyis Baba Türbesi ile Pazar Camii’dir.
Sonuç
Tarihsel perspektifte Türklüğün İslamiyet diniyle müşerref olması, Türk-İslam kültürünün gelişiminde, deyim yerindeyse bir milat olarak değerlendirilebilir. Bu milada Türklüğün, Anadolu topraklarını yurt tutarak, bu coğrafyada istikbalini araması da, dâhil edilebilir. Türk-İslam Kültür geleneğinde, Efe Hamza Seydi Sultan ve Efe Hamza Seydi Sultan’a zamanında vakfedilen Şuhut-Efe Köy’ün de, oldukça önem arz ettiği anlaşılmaktadır. Efe Hamza Seydi Sultan, Türk-İslam geleneği içerisinde hafızalarda her daim yaşatılması gereken milli, manevi, dini ve ulu bir şahsiyettir. Efe Köy ise, hakkında araştırmalar, çalışmalar ve akademik yayınlar yapılarak, milli, manevi, dini ve kültürel açıdan yaşatılması gereken tarihi bir yerleşim yeridir. Bu yönde yapılan ve yapılacak olan tüm çalışmalar, kadim Türk kültürümüz ve İslamiyet dinimiz açısından oldukça kıymetlidir. Bu bağlamda Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi 1. Teke Yöresi Sempozyumu’nda, araştırmacı-yazar Sayın: Fatma Akkoyun hocamız tarafından sunulan “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi” adlı bildiri-tebliği birçok yönden oldukça faydalı ve önemli bir nitelik taşımaktadır. Ayrıca bütün bu çalışmalar, 1000 yıllık kadim Türk-İslam geleneğimize ışık tutacaktır. Bizlerin ve sonraki nesillerin de, devletimize, milletimize, vatanımıza, bayrağımıza, dinimize ve kadim kültürümüze olan bağlılıklarını arttıracaktır.
Ülkemizde 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi’nin 6. yıldönümünün yaşandığı şu günlerde, Türk-İslam kültür geleneğimizi ve bu geleneğimizden yetişmiş gerçek manevi şahsiyetlerimizi yaşatmanın önemi yoğun şekilde hissedilmektedir. Anadolu’da 1000 yılı aşan kültürel geçmişimizde, Allah, Peygamber, Kur’an, vatan ve millet sevgilerini güzel ahlak ile bütünleştirebilen Efe Hamza Seydi Sultan gibi nice saygın din âlimlerimiz, velilerimiz ve evliyalarımız her daim var olmuşlardır. Bu bağlamda Yüce milletimizin, manevi duyguları sömüren din tüccarlarını ve şarlatanları değil, geçmişte bizzat Türk-İslam geleneğimizin bağrından çıkmış Efe Hamza Seydi Sultan gibi tasavvuf ehillerini tanımaya ihtiyacı vardır. Geçmişte yaşamış olan milli-manevi ve dini şahsiyetlerimiz, yüce Türk milletimize her daim ve her durumda önemli birer rehber olacaklardır.
Bu bağlamda Efe Köy’ün ve Efe Hamza Seydi Sultan’ın, milli ve manevi yönden önemi oldukça fazladır. Efe Köy’ün Türkiye geneline tanıtılması da, Afyon ve Şuhut’a düşen tarihi bir yerel misyondur. Ayrıca pek bilinmeyen milli, manevi ve kültürel değerlerimizle ilgili daha fazla eser ve yayının literatüre kazandırılması da, oldukça önemli bir akademik görevdir. Türk milleti, kadim tarihsel birikimine ve milli-manevi değerlerine tam anlamıyla sahip çıktığında, uluslararası tüm alanlarda önünde hiçbir güç duramayacaktır. Bu bağlamda Efe Hamza Seydi Sultan ve Şuhut-Efe Köy gibi Türk kültürünün tarihi değerlerinin yaşatılması da, milli ve manevi açılardan oldukça önemli bir yurttaş sorumluluğudur.
Cumhur Kartal YILDIZ
KAYNAKÇA
- Akkoyun, F. (2015). “Şuhud’un 600 Yıllık Tekeli Misafiri: Efe Hamza Seydi Sultan Türbesi”. 1.Teke Yöresi Sempozyumu (s. 990). Burdur: Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi.
- http://www.isparta.gov.tr/senirkent. (tarih yok). 07 16, 2022 tarihinde www.isparta.gov.tr: http://www.isparta.gov.tr/senirkent adresinden alındı
- Karaer, İ. (2020, 12 09). “Hamidoğlu Beyliği Zamanında Senirkent ve Çevresi (1300-1423)”. 07 14, 2022 tarihinde https://dtcfbirlik.com: https://dtcfbirlik.com/makale/hamidoglu-beyligi-zamaninda-senirkent-ve-cevresi-1300-1423/ adresinden alındı
- Kesik, M. (2008). “Sadeddin Köpek”. 07 14, 2022 tarihinde https://islamansiklopedisi.org.tr: https://islamansiklopedisi.org.tr/sadeddin-kopek adresinden alındı
- Merçil, E. (2013). “Selçuklularda Zengin Emirler”. Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt 28, Sayı:1, ss. 197-205.