Giriş
1 Mart 2024 günü, gerek İran rejimi, gerekse de İran halkı için önemli bir seçim tarihi olarak kabul ediliyordu. Çünkü bu tarihte hem İran Parlamentosu milletvekillerinin seçilmesi, hem de “Seçilmişler Meclisi” (Meclis-i Hübregan) temsilcilerinin halk oylamasıyla belirlenerek 4 yıllığına görev almaları bekleniyordu. Fakat beklentilerin aksine, bu kez 12. dönem parlamento seçimlerine halkın katılımı yüzde 41 gibi düşük bir oranı ortaya koymuş oldu. Bunun yanı sıra, seçimde kullanılan çok sayıda seçim pusulası da iptal listesine alınarak geçersiz sayıldı. Aslında, İran’da halk, bu şekilde seçimleri boykot etmek değilse bile, rejime yönelik şikâyet ve protestosunu iletmek etmek istedi. Çünkü iptal olunmuş pusulalarda milletvekilleri adı yerine halkın sıkıntıları ve talepleri yer alıyordu.
Bu bakımdan, açıkça belli oluyor ki, İran halkının ülkedeki seçimlere güveni kalmamıştır. Halk, artık ülkenin yönetimi ve iç ve dış politikasıyla iligli gidişatı pek benimsememektedir ve dahası, bu konuda herhangi bir etkilerinin olmadığı kanısına varmışlardır. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, birçok radikal grup, örneğin “Cebhe-yi Paydarı” (Dayanışma Cephesi) ve “Usulgera” (Temelciler), artık üç erk (yürütme, yasama ve yargı) de tek bir kanatta (Muhafazakârlar) toplandığına göre, ülkenin durumunun iyiye gideceğini savunuyorlardı. Fakat İran halkı, geçtiğimiz yıllarda ekonomik durumun daha da kötüye gittiğini, baskıların fazlasıyla arttığını, bilim insanları ve sermaye sahiplerinde bile göç oranlarının yükseldiğini ve ülkelerine yönelik yeni yaptırımların uygulanması sonucunda İran’ın ve kendilerinin genel durumunun daha da kötüye gittiğini gördüler. Tüm bunların yanı sıra, Mahsa Amini olayından sonra protestoların ortaya çıkması ile birlikte, rejim tarafından medeni hakların önemsenmediğini düşünen İran halkı, baskıların artması, bazı gazetecilerin tutuklanması ve vaat edilen reformların gerçekleştirilmemesi sonucunda büyük bir hayal kırıklığına sürüklenmiştir. Dolayısıyla, bu durumda seçimlere katılım oranının az olacağı zaten seçimden önce de tahmin edilmiştir.
İran devletinin resmî açıklamasına göre, ülkedeki enflasyon oranı yüzde 38’in üzerinde ve işsizlik oranı da yüzde 18’den daha yüksektir. Hayat pahalılığı ve geçimsizlikten dolayı birçok üniversite mezunu İranlı genç iş bulamayıp yurt dışında asgari ücretle çalışmaya başlarken, sağlık sektöründe de bazı önemli sorunlar yaşanmaktadır. Ülkedeki hemşire ve doktorların İran’dan göç etmeleri ile birlikte, artık İran’daki sermaye göçü de adeta ülkeyi içeriden çürümeye maruz bırakmaktadır. Bütün bunlar da halkın gözünden kaçmamakta ve İran halkı, düşüncelerini ve tepkilerini ortaya koyacakları yerin ancak seçim sandıkları olduğunu bilmektedirler. Nitekim bu durumu şu anda görevde olan İran Şurayi İslami Meclisi (İran Parlamentosu) Başkanı Dr. Muhammed Bakir Kalibaf (Galibaf) da açıkça ifade ediyor. Kalibaf, meclisteki konuşmasında şu cümleleri kullanıyor: “Parlamento seçimleri, iç ve dış yaptırımlara rağmen, halkın rolüyle gerçekleşmiş olup hepimizin sorumluluklarımıza karşı daha fazla farkına vamamızı sağladı… Şunu çok iyi biliyoruz ki, eğer ülkenin ekonomik durumu iyi olsaydı ve siyasi ahlaksızlıklar yaşanmasaydı, seçimlere katılım oranı çok farklı olurdu. Haklımız seçim sandıklarına kızmıyor, onlar bizlerden daha fazlasını bekliyorlar. Dolayısıyla, seçim yönetişim verimliliğinindeki çözülmeyi göstermelidir.” İran Nüfus Dairesi’nin açıkladığına göre, seçime 61 milyonun üzerinde seçmen katılabilirdi, fakat bu geniş gruptan sadece 25 milyon kişi seçime katılmıştır. Böylelikle, katılım oranı yüzde 41 bile olmamıştır…
Seçimden hangi dersler alındı?
Herşeyden önce, şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, seçime katılma konusuna hem rejim, hem de yurt dışındaki muhalefet tarafından çok büyük önem atfediliyordu. Dolayısıyla, seçime katılım oranı her iki cephede de İran’ın geleceği için yeni bir vizyonun oluşmasında önemli bir yer tutuyordu. Fakat halkın bu seçimdeki yaklaşımı, cephelerden yana olmak değil de, kendi mesajını doğrudan doğruya iletmek şeklinde tezahür etti.
Peki, bu seçimden çıkarılabilecek dersler nelerdir?
1. İran halkı, henüz İran İslam Cumhuriyeti’nden ümidi tamamen kesmemiştir. Halk, bu seçimde yönetimin meşruiyetini tartışmaya açmak düşüncesini seçime yüksek oranda katılmayarak göstermiş ve bu kozunu mantıklı bir şekilde kullanmıştır. Halk şunu ilan etmiştir ki, rejim halkın taleplerini meşru görmezse ve kendi disiplinleri doğrultusunda hareket ederse, halk da bu durumda seçimlere katılmayarak yasal yoldan rejimin meşruiyetini şaibe altına sokabilir.
2. Halk, iptal olmuş pusulalarda yazdıkları cümlelerle, halkın mesajlarını rejimden yana olanlarla birlikte medya aracılığıyla her yere ulaştırmaya çalışmıştır. Sosyal kontrol mekanizmalarının ise bu yönde işe yaramayacağı ortaya çıkmıştır.
3. Seçim öncesinde, adaylardan birçoğu, rejimin kontrol mekanizmasına dayalı bazı mercilerin süzgecinden geçemeyerek adaylık hakkını kazanamamıştır. Hatta önceki milletvekillerinden 27’si bile yeniden aday olmak için gerekli onayı alamamıştır. Fakat şunu ifade etmek gerekir ki, şu andaki meclisin milletvekili yapısı bir önceki meclisten beyağı farklıdır. Bunu da halk gerçekleştirmiştir.
4. Artık meclis ortamında ve meclisteki yönetim şekli “Godfather”lar tarafından yürütülmeyecektir. Çünkü seçim sonucunda bazı yeni gruplar ve hiç tanınmayan ve bağımsız kişiler meclise girmiş bulunuyor. Tabii ki, bu dönemde de, parlamentoda farklı kanatlardan oluşan fraksiyonlar yeni gelenleri kendilerine çekmeye veya benzetmeye çalışacaklar ve bu da yeni çatışmalar, mücadeleler, çekişmeler ve çelişkilerin ortaya çıkmasına sebep olacaktır.
Yeni meclisten neler bekleniyor?
Seçim sonrasında yeni meclisten neler beklemek lazım? Birincisi, milletvekilleri halkın sesi olacaklarını anladılar. Çünkü önceki dönemin milletvekillerinin bir kısmı rejimin süzgecinden geçseler de, halkın süzgeçinden geçemediler. Bunun sebebi ise, onların halkın çıkarına değil, yürütme erkinin çıkarına hareket etmeleriydi.
İkincisi, ülkenin ekonomik kriz ve yüksek enflasyon durumunun yanı sıra, kadınlara ilişkin hakların korunması ve medeni yasaların yumuşatılması mücadelesi tek düze olmayan milletvekilleri arasında yeni dönemde tartışma konusu olacaktır. Bu da, bazı yumuşamalara zemin hazırlayacaktır. Elbette, hükümete yakın siyasetçilerin kaygılarına bakılırsa, onların gözünde yeni gelen milletvekilleri devamlı pürüz çıkaran kişiler oldukları ve halka verdikleri vaatlerin gerçekleşmesi yönünde adım atacakları için onların endişeleri göz ardı edilemez. Öte yandan, geçen dönem milletvekiliyken bu dönem bu hakkı kaybedenlerin ise, 4 yıl sonraki meclise girmek için şimdiden kollarını sıvayıp hükümeti eleştiri topuna tutmaları olasıdır.
Üçüncüsü ise, ülkede 2020 yılından itibaren başlamış olan protestolar sonucunda mallarını ve yakınlarını kaybedenler, artık yeni dönemin sağlayacağı yumuşamada isteklerini bariz şekilde ifade edeceklerdir. Dolayısıyla, protestolarda ve baskılarda yere serpilmiş uyanış ve talepkârlık tohumları, yeni dönemde yeniden yeşermeye başlamıştır diyebiliriz.
İran’da halk nasıl bir parlemento ve milletvekili tercih ediyor?
Milletin temsilcisi olmak basit bir sorumluluk değildir. Alelade bir vizyon ve siyasi yaklaşımla milletin gönlünde taht kurmak mümkün değildir. Nitekim, geçen 4 yıllık sürede, İran halkı, seçtikleri milletvekillerinden beklentilerinin yanıtını alamamış ve hatta onların kendilerinin karşısında oldukları gibi bir algıya kapılmışlardır. Dolayısıyla, yeni milletvekilleri, gerek parlamento, gerekse de milletvekili kavramını iyice anlamalı ve özümsemelidir.
Gündelik ve akademik dilde parlamento veya yasama meclisi anlamının siyasi çağrışımları vardır. Her ne kadar tüm ülkelerde temsili, yasama ve danışma meclisleri çeşitli yönlerden uygulamada olsa da, bunlar ya partilerin, ya da siyasi kanatların yanı sıra bağımsız temsilcilerin varlığıyla birleştirilir. Bir milletvekili, ne kadar kendi partisinin ilkelerine dayalı politikalar yürütse de, aslında milletin çıkarlarını gütmelidir. Çünkü Cumhuriyet rejimlerinde sistemin temelinde halk vardır. Milletin teveccühü ile meclise girmiş olan ve önemli bir politik pozisyon elde etmiş olan kimseler, kendilerini tüm seçim mühendisliği girişimlerinden, iktidar baskılarından ve çeşitli lobilerin çıkarları yönündeki dürtülerden uzak tutmalı ve makro-politik bir yaklaşım üzerinde yürümelidirler. Lakin İran’ın 11. meclisinin kendisi bir tarafa, bu meclisin komisyonları bile halkın çıkarlarına yönelik taslak ve tasarı hazırlamadılar. Halk, bunu dile getirerek, emeklilik yasasının değiştirilmesi, bankaların ve borsanın adeta soygunculukla halkın cebini boşaltmasına rağmen milletvekillerinin bu konuya duyarsız kalmaları ve buna benzer bazı olaylardan dolayı işte bu seçime gönülsüz olarak katılmışttır. Halbuki, ülkenin ve yeni kuşağın saadeti ve refahı için, seçim, aslında en önemli aktivasyon ve motivasyondur. Seçimler, adeta bir ülkenin politikasının lokomotifidir. Ancak İran’da yasama alanında parlamentonun karar ve onayları üzerindeki denetim ve kontrol, uluslararası siyasi yapıda eşi benzeri olmayan Koruma Konseyi ve Uygunluk Konseyi tarafından gerçekleştirilmektedir.
Alman sosyolog Max Weber, 1904 yılında “ideal tip” kavramının yapısına değinen “nesnellik” üzerine bir makale yazmıştır. Ona göre, ideal tip, insan eylemlerinin tesadüfler ve nesnel olasılıklar ve bunların spesifik tarihsel kümelenmeleri açısından gerekliliğini tanıyan bir kavramdır. İdeal tip, bütünün, bütün için önemli olmayan bir yönünü ifade eder. Bu tanımdan yola çıkarak, uyuşmazlıkların çıktığı yerin meclis olması gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü, Parlamentonun tamamına bakılmaksızın, her temsilcinin kendi ideolojik yapısı ve görevi gereğince performans göstermesi gerekmektedir. Yani tek düze ve tek siyasi kanatlı bir meclisin toplum yararına olması düşünülemez. Bu açıdan, parlamenter sistemde ve parlamentoda çeşitli siyasilerin bulunması ve parlamento için seçim mühendisliğinden kaçınmak aslında değerli bir yaklaşım olarak kabul edilmelidir. İran’da, halk, bunu hükümetten daha iyi algılamış ve mesajını bu seçimde vermiştir.
Herşeyden önce, rejimin meşruiyeti için meclisin meşru olması gerekir. Bu, temsilcilerin seçmen sayısına göre parlamentoya girmesi anlamına geliyor. Bundan sonraki aşamada, parlamentonun sistemin tüm unsurları ve yürütme, yargı gibi diğer erkler üzerinde egemenliğinin sağlanması ve bunlara tabi olmaması gerekmektedir. Uluslararası kabullere göre, ülkeyi ileri taşıyan yasaları yapan parlamentoda görev yapmak çok dikkat gerektiren şerefli bir görevdir. Bir milletvekilinin oyu, Cumhurbaşkanı’nın veya herhangi bir devlet yetkilisinin kararından çok daha güçlüdür. Çünkü halk iradesini yansıttığı için, diğer kurumların ve yürütmenin performansını şekillendirebilecek olan parlamenter güce tekabül etmektedir. Dolayısıyla, temsilci (milletvekili) olmak, sadece referandumda veya bir oylamada parlamentoda bulunmak anlamına gelmez ve ülkenin sorunlarını ya da en azından kendi seçmen bölgesinin sorunlarını anlamayı ve bu sorunlarn çözümü için çaba göstermeyi gerekli kılar. Neticede, parlamentoda bulunan bir milletvekili, genellikle “halk” adına meşrulaştırılmaktadır. Zira cumhurun egemenliğine dayalı Cumhuriyet rejimlerinde “halk egemenliği” kavramı geçerli ve önemlidir. Bu tarz sistemlerde, insanlar, “nüfus“, “vatandaşlar” ve “seçmenler” terimleriyleyle tanımlanırlar. Dolayısıyla, seçimler de bir o kadar önemlidir.
İdeal bir parlamento, yasama organı olarak meşruiyeti bireylerden ziyade “hukukun üstünlüğü“ne dayanan ve yasama tarafsızlığı idealiyle ilişkilendirilen bir halk meclisi olmalıdır. Meclis, prestijini “yasa koyucu” ve bir dizi yasama uzmanı olan temsilcilerin varlığından kazanır. Ülkenin idaresinin -büyük ölçüde- yeni yasaların ve anayasa değişikliklerinin yapılması, hükümet kurulunun yetkilerinin onaylanması, bütçenin ve farklı düzeylerdeki emir ve kararların onaylanması veya reddedilmesi, uluslararası anlaşma ve kararların onaylanması veya reddedilmesi gibi yetkilere sahip parlamentonun yetkisi dahilinde olması, parlamentonun kutsallığa ve büyük güce sahip olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, millet meclisi, bir Cumhuriyet rejiminde herşeyin üstündedir, üstünde olmalıdır. Dolayısıyla, bir temsilcinin böylesine kutsal bir makama girebilmesi için misyon ve görevlerini bilmesi gerekmektedir. İran’da, halk, bu kez işte böylesi derin mesajları rejime ve siyasetçilere verdiği ilginç bir tepkisellikle 2024 parlamento seçimlerini tamamlamıştır.
Kapak fotoğrafı: Reuters
Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN