2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin üzerinden 10 ay geçti. Daha 28 Mayıs gecesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla örgütüne “yerel seçimlere hazırlıklı olun” mesajı vermişti. Muhalif taban açısından, bu seçimin etkisiyle, siyasal iktidarın gücünü daha da pekiştireceği, tablonun daha da karamsar bir çerçeveye dönüşeceği kaygısı epey yüksekti. Zira “6’lı masa” deneyimi muhalefeti oldukça yıpratmış; hatta Gelecek, DEVA ve Saadet gibi partilerin, DP de hesaba katıldığında, CHP tarafından 40 milletvekili ile ödüllendirilmesi, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerinde tabandaki isteksizlik, İYİ Parti’nin “masadan kalkması ve oturması”, Zafer Partisi ile sonradan “gizli protokollerle” geliştirilen formüller, o zamanki adıyla HDP tabanıyla yaşanan gelgitler, beraberinde, 2. turda, 2 milyon 300 bin farkla kaybedilen seçim bilançosunu çıkarmıştı.
2023’te, “ekonomi” ile “bekâ” arasındaki “tercih algısı”, siyasal iktidar ve iktidar ittifakının başarıyla yürüttüğü bir stratejiyi ortaya koyuyor. Muhalefet, her seferinde, savunmada, kendini anlatmaya çalışıyordu. Bir başka açıdan değerlendirildiğinde, kutuplaşma ve sosyolojik bariyerler zemininde, CHP’nin “sağ blok” partilerin liderliğini yapmasının zorluğu anlatılıyordu. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dediği gibi “siyaset bitmez”… CHP, öncelikle kendi içinde siyasal hesaplaşmasını, Kasım 2023 Kurultayı’nda yaptı. Tüm eleştirilere rağmen, kurultay yoluyla “Genel Başkan değiştirmek”, CHP’nin geleneğinde vardı ve Bülent Ecevit bunun en somut örneğiydi.
Manisa milletvekili, CHP Grup Başkanı Özgür Özel’in Genel Başkan seçilmesi ve Kılıçdaroğlu’nu “saf dışı” etmesi, sadece Ekrem İmamoğlu etkisiyle açıklanmaya çalışıldı. Bunda elbette doğruluk payı vardı. Ancak Ankara’da Mansur Yavaş’ın rekor oyu, 31 Mart gecesinde “kırmızıya boyanan Türkiye” resmi, CHP’nin 1977 seçimlerinden beri ilk kez 1. parti olması ve oylarının “ittifaksız” % 37’yi aşması, Kasım 2023 kurultayındaki “değişim” dalgasının, 2024’te siyasi depreme ve hatta tsunamiye dönüşmesine neden oldu. Kurumsal ittifaklar muhalefette çökünce, seçmen, ittifakı sandıkta gerçekleştirdi. CHP’nin sosyolojik olarak oy alması çok zor olan kesimlerden oy devşirebilmesi, sadece DEM tabanı değil, muhafazakâr ve dinsel gruplardan milliyetçi oylara kadar uzanan geniş bir yelpaze, CHP’nin oy skalasında, kurumsal olmayan bir ittifakın, CHP yöneticilerinin deyimiyle “Türkiye ittifakı”nın oluşmasını sağladı.
Siyasal iktidar, 2023’te, 2. tura kalan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle, 22 yıllık iktidar yüzeyinde, bazı sinyaller vermeye başlamıştı. Ekonomik sorunların çözülememesi, 2023’teki yeni kabinede, Mehmet Şimşek’le simgeleşen, neo-liberal, piyasacı, kemer sıkma siyasalarının “ödünsüz” uygulanması bakışı, öte yandan iki seçim arasında, “seçim ekonomisi”nin ister istemez kendini dayatması, “bekâ söylemi”nin, iki seçim üst üste etkisini kaybetmesi, ve en önemlisi artık 1. parti konumuna gelen ve % 37’yi aşan bir seçmen kitlesinin, topluca, devlet ve güvenlik başlıklarında suçlanamayacağı olgusu, gerçekten de yeni bir dönemin işaretlerini veriyor.
Bu bağlamda en temel sorulardan biri gündeme geliyor. Bu seçim, erken seçimi gündeme getirir mi? 1989 yerel seçimlerinde, ANAP, bugünkü AK Parti gibi, “eli kolu bağlı Belediye Başkanı” ilanlarıyla, siyasal iktidarla uyumsuz belediyelerin cezalandırılacağı imasında bulunmuştu. O zaman da ekonomik sorunlar ve otoriter bakış, daha ağır bir sonuçla, ANAP’ı 3. parti yapmış, % 21,75 oy oranıyla, partinin siyasal meşruiyeti sorgulanır hale gelmişti. Özal, buna rağmen, aynı yıl TBMM’deki seçimle, kendisini Cumhurbaşkanı seçtirdi. “Alışamadım” sözleri, siyasetin belirleyicisi durumuna geldi. Akbulut’un Başbakanlığı ile Özal’ın vesayeti altındaki yönetim, Mesut Yılmaz’ın 1991 Büyük Kongresi’nde ANAP Genel Başkanı seçilmesi ile sona erdi. Mesut Yılmaz da vesayetten kurtulmak için apar topar erken genel seçime gitti; ANAP seçimde, yeni imajla 3. sıradan 2. sıraya yükselse de, artık azınlıktaydı. DYP-SHP koalisyonuyla, siyasette “güçler dengesi” ve “restorasyon” süreci başladı, sonrası malum…
Peki, 1989-1991 arasında SHP’ye ne oldu?.. 1989’da % 28 ile 1. parti olan, o zamanki idari yapıda, 67 ile sahip olan Türkiye’de 50’den fazla il belediyesi ve üç büyük şehri kazanan SHP, % 20 ile 3. parti konumuna düştü. Yerel yönetimlerdeki yolsuzluk iddiaları ve HEP ile ittifak, SHP’ye pahalıya mâl oldu; 1994 yerel seçimlerinde % 13,5 ile siyasal anlamda, koalisyon ortağı olarak zayıfladı. Aynı seçimde, Erdoğan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. SHP de, 1995’te aynı seçimde % 4,62 oy alan CHP’ye katılmak durumunda kaldı, kendini feshetti. 1992’de yeniden açılan CHP’nin tarihsel ve kurumsal kimliği, SHP’nin yıpranmışlığı bu zemini ortaya koydu.
2019’da, CHP, İYİ Parti ile kurduğu Millet İttifakı ile ancak 25 yıl, yani çeyrek asır sonra İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını, Büyükşehir Belediye Meclislerinde çoğunluk sağlayamadan geri alabildi. 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri, her ne kadar 2019’u yansıtmadı ise de, siyasal iktidar, büyük şehirlerde zorlandı. 2024’te, İstanbul’da tekrarlanan 2019’daki iki seçim dahil, İmamoğlu, 3. kez Belediye Başkanlığını, bu sefer 39 ilçeden 26’sını alarak, Büyükşehir Belediye Meclis çoğunluğu ile kazanırken, Mansur Yavaş, neredeyse % 60’ı bulan ve en yakın rakibini ikiye kalan performansıyla, 25 ilçeden 15’ini alarak, Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki çoğunluğu ile perçinledi.
Ancak bu seçim sadece İstanbul ve Ankara ile sınırlı değil, CHP, Bursa, Balıkesir, Afyon, Kütahya, Denizli, Kastamonu gibi siyasal sağın kalelerinde belediyeleri kazandı, elindeki mevcut belediyeleri de korudu ve birinci parti oldu. Günün coşkusu içerisinde kaybolmadan konuya odaklanılırsa, artık klasik CHP profilini aşan ve birbiri ile zıt kesimlerden eş zamanlı oy alabilen bir CHP gerçeği ile karşı karşıyayız. Erken seçim gündeme gelir mi sorusunda, ekonomik veriler ve CHP liderliğinde artan kamuoyu baskısı etkili olacak. CHP’nin ise, bu seçimde yaptığı gibi, genç ve liyakatlı adayları öne çıkarması, İmamoğlu-Yavaş profilinde çıkaracağı bir Cumhurbaşkanı adayı ile iktidara yaklaşması bir hayal değil, plan meselesi…
Gerçekçi analizler ve konjonktürün iyi değerlendirilmesi, yerel seçimleri bazen siyasal iktidara uzanan bir yol haritasına, bazen de siyasal felakete dönüşüyor. Bunu iyi anlamak lazım…
Doç. Dr. Deniz TANSİ