İran ve İsrail arasında son zamanlarda gerilimi yüksek ve özellikle politik ve askeri alanda meydana gelen olaylar, Uluslararası İlişkiler çalışmaları için emsalsiz bir örneği temsil etmektedir. Bu bağlamda, bu yazıda bu gerginliğin sonuçları itibarıyla çeşitli değerlendirmelerde bulunulacaktır. İran, İsrail, ABD ve İngiltere, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin açısından Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen bu gerilime yönelik bakış açısı aşağıda sunulmuştur.
İran, her şart ve koşul altında sürekli ulusal gücü ve caydırıcılığı azalan ve sonuç itibarıyla asıl kaybeden devlettir. Bu durumun daha da kötüleşeceği öngörülmektedir. Buna dair temel dayanaklar ise şu şekilde özetlenebilir; Bir ülkenin askeri gücü onun gerek yurt içinde, gerekse de yurt dışındaki asli motivasyonudur. Herhangi bir ülkenin askerlerine yapılan saldırı ve eylemler, o ülkenin ulusal onuruna doğrudan yapılan saldırıyı ifade etmektedir. Gerek terör örgütleri, gerekse de düşman devletler açısından eylemsel kararlılığın en üst seviyedeki ifadesi saldırı yapılacak ülkenin askerlerine yönelmektir. Bu tür eylemlerdeki başarı yapılan saldırı tam anlamıyla ifa edilebilirse katlanarak artmaktadır. Askeri personel içinde bilhassa öldürülen asker sayısının fazla olması ya da yüksek rütbeli olması eylemin başarısı için büyük önem taşımaktadır. İran açısından Kasım Süleymani gibi çok değerli bir Generalinin ABD tarafından öldürülmesi, onun itibarını sarsmıştır. Bunun yanında, öldürülen İranlı askerlerin seçilerek hedefli yok edilmesi ve eylem başarısının yüksekliği onun itibarına yönelik çok etkili bir meydan okumadır. Birçok Generali ABD ve İsrail tarafından öldürülen İran için etkili bir karşılık verme politikası kaçınılamaz bir yaklaşımdır. Ancak günümüzde bu kadar çok General zaiyatına rağmen İran’dan beklenen karşılık gelmemiştir. Gerek yurt içinde, gerekse de yurt dışında uluslararası aktörler tarafından yapılan her hamle dikkatle takip edilir. İran’ın askeri bağlamda görünürdeki etkinliği gerekli karşılığı vermekten uzaktır. Bu durum, onun karşısında yer alan her aktör için daha fazlasını yapmaya yönelik büyük bir cesareti de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, zaman içerisinde İran’ın daha fazla üst düzey subayını kaybetmesi bizce şaşırtıcı olmayacaktır.
İran açısından bir diğer önemli konu ise Suriye’de Konsolosluğuna yapılan saldırıdır. Bir ülkenin Büyükelçiliği, Konsolosluğu ve diplomatik misyon kurumları onun ayrılmaz bir parçasıdır. Yeryüzünde nerede bulunursa bulunsun, bu diplomatik temsilciliklerin devletler arasında büyük bir karşılığı vardır. Bu duruma titizlikle riayet edilmesi günümüz diplomasisinin yerleşik bir kuralıdır. Dolayısıyla, bir devletin diplomatik misyonuna karşı yapılan eylem ve saldırılar özü itibarıyla o devletin maddi ve manevi şahsiyetine yönelik yıkıcı ve bozucu bir faaliyettir. Nihayetinde, bu eylem ve saldırılar nereden gelirse gelsin büyük bir meydan okumayı da içermektedir. Diplomatik misyon temsilciliklerine yapılan saldırılar basit bir eylem olarak görülemez. Bununla beraber, Uluslararası İlişkiler alanında daha derin analizlere tabii tutulurlar. İran’ın Şam’daki Konsolosluğuna 1 Nisan 2024 tarihinde yapılan saldırı, bu bağlamda büyük bir meydan okumayı içermiştir. Konsoloslukların yerleri gizli değildir. Dolayısıyla, tesadüfen ya da istenmeden vurulma ihtimali çok düşüktür. İran’ın Şam’daki Konsolosluğunun İsrail tarafından vurulması ancak etkili bir karşı hamle ile cevaplanması gereken bir husustu. İran’ın bu duruma karşı tepkisi ise dost ve düşman unsurlara verdiği geri bildirim olarak çok zayıf kalmıştır. Daha öncesinde de Kasım Süleymani’nin öldürülmesine yönelik karşı eylem olarak vurulacak ABD üssünün bildirilmesi ve yine eski ABD Başkanı Donald Trump’ın “saldırının yapılacağı gece çok rahattım çünkü hiçbir şey olmayacağını biliyordum” sözleri, İran hakkında yapılacak değerlendirmeler için çok şey ifade etmektedir. Bütün gelişmeler ve olay örgüleri bir arada analiz edildiğinde, İran aslında sürekli itibar kaybeden bir aktördür. Bu bağlamda yine İsrail’in hedefi olmaktan kurtulamayacaktır.
İsrail açısından ise tarihindeki en güçlü politik ve askeri etkinin sahaya yansıtıldığı bir dönemi görüyoruz. Günümüzde düşmanları karşısında sürekli güç kazanan bir İsrail vardır. Tel Aviv, Ortadoğu coğrafyasında istikrarsızlığa neden olan Vadedilmiş Topraklar ülküsü uğrunda bitmek tükenmek bilmeyen bir çalışmanın ve gayretin içindedir. Ancak İsrail’in bu gücünün çok azı kendi kaynaklarından gelmektedir. Ortadoğu’daki her aktör gibi İsrail de çok iyi bilmektedir ki, onu destekleyen ABD ve İngiltere gibi ve kısmen de Avrupa Birliği aktörleri olmasa hiçbir başarı sağlayamaz. Bu nedenle, İsrail’in başarısının çok azı kendisine aittir. Ancak yine de sürekli gelişen ve hâkimiyetini sağlamlaştıran bir aktör olarak etkinliğine devam etmektedir. Kendisi açısından özellikle Filistin ve Lübnan sorunlarını atlatması Ortadoğu için dengelerin temelden sarsıldığı yeni bir dönüm noktası olacaktır. Görünürde İsrail’in çıkarları bağlamında en güçlü tehdit İran’dan gelmektedir. İsrail’i hedef alan Filistin, Lübnan ve Yemenli Husiler gibi aktörlerin arkasında İran’ın çok güçlü bir desteği vardır. Dolayısıyla, İsrail için diğer hiçbir aktörün tehdit algısı İran kadar hissedilir değildir. Bunun yanında, ABD ve İngiltere güdümündeki bölge devletleri İsrail’in geleceğe dair planları açısından büyük avantaj sağlamaktadır; bu sayede Tel Aviv’in uğraşması gereken aktör sayısı bu sayede azalmaktadır. İsrail’in Siyonizm çerçevesinde tutkuyla sarıldığı Vadedilmiş Topraklar amacına ulaşma isteği halen çok güçlüdür. Irak ve Suriye’nin devre dışı kalmasının yanında, yakın çevresindeki aktörlerle etkili bir şekilde mücadele edebilmektedir. İran ve sonrasında Türkiye’nin devre dışı bırakılması karşısında, İsrail, Vadedilmiş Topraklar amacına ulaşacaktır. Bunun için yeterli zamanı ve müttefiki vardır.
İran ve İsrail arasındaki gerilimde güç dengesini asıl değiştiren aktörler ABD ve İngiltere’dir. Osmanlı Devleti’nden koparılan topraklara Yahudilerin getirilmesi ve gerek Avrupa’da, gerekse de dünyanın pek çok yerinde yüzyıllardır sevilmeyen ve dışlanan bir topluluktan kurtulmuşlardır. Şayet Osmanlı Devleti ya da sonrasında gelen Arap ittifakları güçlü bir etki gösterebilmiş olsalardı da, karşılarında yine bu aktörleri göreceklerdi. İsrail’in görünen varlığının arkasında aslında Batı hakimiyeti vardır. İsrail başarısız olsa bile, son seviyede bu aktörler mutlaka devreye gireceklerdir. Yani İsrail’in başarısında büyük etkileri olduğu gibi olası bir başarısızlığında da onun varoluşunu sürdürebilmesi için bizzat devreye gireceklerdir. Ortadoğu’daki planlarını İsrail üzerinden gerçekleştirebilmeleri ABD ve İngiltere için büyük avantajdır. Bu iki devlet, bütün nefreti üzerine çeken İsrail’in yanında geri planda kalarak daha etkili bir politika izlemektedirler. Özellikle bölgedeki ABD ve İngiltere güdümündeki devletler işlerini daha da kolaylaştırmaktadır. Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi sayesinde bölgenin istenen tasarıma yaklaştığı görülmektedir. Bu durumdan en fazla yararlanan aktör de doğal olarak İsrail’dir. Karşılıklı çıkar etkileşimi çok güçlüdür. Günümüzde sadece kağıt üzerinde uluslararası aktör olan Afganistan, Irak ve Suriye’ye bir yenisinin daha katılması için güçlü bir kararlılık gösterilmektedir. İran’ın istikrarsızlığı ve sonrasında parçalanması İsrail’in yanında ABD ve İngiltere için de çok büyük avantajlar sağlamaktadır. İsrail’e yönelik en önemli tehdit bertaraf edileceği gibi Rusya ve Çin’in en önemli destek unsuru da devre dışı kalacaktır. Avrupa Birliği devletleri de bu mücadelede çoğunlukla ABD, İngiltere ve İsrail’in yanında yer almaktadırlar. Batı’nın desteği ve son mertebede İsrail için bizzat mücadeleye gireceği bir dönemin devam edeceği öngörülmektedir.
Rusya ve Çin’in müttefiklerinin ise İran’a yeterince destek vermedikleri görülmüştür. Batı ittifakı çok güçlü bir şekilde İsrail’in yanında yer alırken, İran adeta tekil bir aktör görünümündedir. Rusya ve Çin’in İran’a desteği yok denecek kadar azdır. Ortadoğu’daki çıkarları ve güç dengesinde İsrail’in varlığı İran’a verilecek destekten daha değerli görülmektedir. İran, doğal müttefikleri arasında en zayıf halkadır. Bu nedenle, onun çıkarları ve Ortadoğu’daki etki alanını genişletmeye çalışması yeterince karşılık bulmamaktadır. İran’dan çoğunlukla enerji ihtiyaçlarını karşılamayı bekleyen müttefikleri için onun İsrail ile mücadelesi öncelikli bir konu değildir. Bunun yanında, İran için ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği devletlerini karşısına almak çıkarlarına uygun değildir. Dolayısıyla, İran, özellikle petrol ve doğalgaz gibi enerji ihtiyaçlarını karşıladığı sürece daha fazla değer ifade edecektir. Ancak gelişmeler müttefiklerinin İran’a hiçbir önem vermediğini de göstermez. Yapılan cılız açıklamalarla en azından bir duruş sergilenmektedir. Ancak nihayetinde Rusya ve Çin açısından ABD, İngiltere, Avrupa Birliği ve İsrail ile ilişkileri İran için riske atılmaya değer görülmemektedir. İran’ın İsrail karşısında müttefiklerinden yeterince destek göremeyeceği değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, genel bir değerlendirme ile Ortadoğu’da bilinen güç dengeleri İsrail’in avantajına değişmektedir. İsrail, Teopolitik motivasyonu ve müttefiklik ilişkileriyle Ortadoğu coğrafyasında revizyonist bir aktördür. Bununla beraber, İran her ne kadar belirli bir gücü olsa da, ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği devletleri tarafından desteklenen bir İsrail’e karşı yeterince güçlü değildir. Nitekim bu devlet tarafından defalarca vurulmasına rağmen hiçbir zaman güçlü bir karşılık verememiştir. İsrail’in sahip olduğu nükleer silahlarda ona avantaj sağlamaktadır. İran ancak nükleer silaha sahip bir aktör olduğunda caydırıcı olabilir. Kaldı ki, bu durum bile ağırlıklı olarak saldırı yönüyle değil de savunma yönüyle etkili olabileceğine işaret eder. Şu ana kadar yaşanan gelişmeler göstermektedir ki, gerek İsrail, gerekse de küresel müttefikleri Ortadoğu’da istediklerini yapmaya yakındırlar. Irak ve Suriye’nin ardından sırada İran vardır. İran er ya da geç büyük değişimler meydana gelmezse kaybeden tarafta yer alacaktır. İsrail’in Vadedilmiş Topraklara ulaşma motivasyonu ve eylemleri sürdükçe de Ortadoğu’da akan kan durmayacaktır. Onun değişmeyen müttefikleri ise her zaman yanındadır. Karşısında onları dengeleyebilecek bir blok olmadığı sürece hedeflerine varmaları sadece bir zaman meselesidir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin devam eden safhalarında adım adım bu değişim görülmektedir. Uzun bir zaman sürecinde de herhangi bir sürpriz beklenmemelidir.
Kapak fotoğrafı: https://www.usatoday.com/story/graphics/2024/04/15/us-israel-planes-missiles-iran-attack-maps/73316311007/
Dr. Mehmet EMİR