Giriş
Çin’in uluslararası sistem içerisindeki çok yönlü dış politikası ve muazzam ekonomik ağırlığı, Batı (ABD) eksenli mevcut dünya düzeni içerisindeki dengelerin yeniden inşa edilmesine yol açmaktadır. Uluslararası sistem içerisinde artan bölgesel iş birliği alanları ve imkânları da Çin’in dış politikasının zenginleştirmektedir. 30 Mayıs 2024 yılında Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumu 10. Bakanlar Konferansı, Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenen açılış töreniyle başladı. Çin-Arap iş birliğinin gelişimine önemli katkı sunması beklenen törene Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in yanı sıra Tunus, Mısır, Birleşik Arap Devletleri Cumhurbaşkanı ve Bahreyn Kralı katılmıştır. Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmet Ebu Gayt, Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği toplantısında arzu edilen sonuçlara ulaşıldığını ifade etmiş ve Arap ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilerin daha önce görülmemiş yüksek bir düzeye yükseldiğini vurgulamıştır. Konferans kapsamında katılımcı ülkeler ve Arap Birliği Genel Sekreterliği ile ekonomik düzlemde bir dizi ikili ve çok taraflı iş birliği anlaşması imzalanırken, siyasal zeminde de ortak bir duruş sergilediklerini açıkça ifade etmiştir. Karşılıklı kalkınma kapsamında atılan adımların bir sinerji etkisi yaratacağını düşünerek başka alanlarda da önemli iş birliği projelerine imza atmayı hedeflediklerini açıkça belirtmiştir. Bu çerçevede, Şi Cinping, petrol ve doğalgaz alanındaki altyapısal çalışmalara vurgu yaparak, çeşitli alanlardan yapay zeka, enerji, akıllı teknoloji ve finans alanlarında ortak girişimlerde bulunacağını ifade etmiştir. İlk Çin-Arap Zirvesi’nin 2022 yılında yapıldığını dile getiren Şi Cinping, ikinci zirvenin 2026 yılında yapılacağını dile getirmiştir. Arap ülkelerinin Çin ile artan iş birliği siyasi söylemlerin ve ekonomik çıkarın buluşması sonucunda gerçekleşmiştir.
Siyasal Boyut: Ortak Söylemler ve Eylemler
Çin’in Arap ülkeleriyle ilişkilerine önem vermesi, ortak çıkarlar ekseninde şekillenen dış politikasında bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Her iki tarafın da özellikle zayıf karnı olarak tanımlanan hassas konularda daha özenli bir siyaset izlediği ön plana çıkmıştır. Örneğin, Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife, konuşmasına, Arap Birliği devletleri olarak “tek Çin” ilkesine bağlı olduklarını ve Çin’in egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumasını desteklediklerini açıkça ifade etmiştir. Çin’in zayıf karnı olarak tanımlanan Tayvan Sorunu’nda Çin’i desteklediklerini açıkça belirten Arap ülkeleri, bu şekilde Birleşmiş Milletler düzeninde yer alan iç işlerine karışmama ilkesi yönündeki kararlılıklarını da ortaya koymuşlardır.
Çin de, benzer şekilde, bölgesel istikrarsızlığa yol açan İsrail-Filistin çatışmasında İsrail’in artan insanlık dışı davranışları kınadığını ve Filistin’in toprak bütünlüğünü, can güvenliği ve bölgesel istikrarını desteklediklerini hem söylemsel, hem de eylemsel olarak açıkça dile getirmiştir. Bu kapsamda, Çin ile Arap ülkeleri İsrail’in insan hakları ihlallerine yönelik istikrar bozucu eylemleri ve soykırım girişimleri karşısında ortak söylemlerde bulunurken, ABD’nin İsrail’e yönelik desteği karşısında da ortak bir tutum sergilemektedirler.
Konferans kapsamında Çin ile Arap Birliği üyesi 22 ülke, Pekin’de düzenlenen Çin-Arap İşbirliği Forumu 10. Bakanlar Konferansı’nın ardından Filistin konusunda 21 maddelik ortak açıklamada bulunmuşlardır. Taraflar, uluslararası topluma Filistin Devleti’nin bağımsızlığını sağlayacak ve hukuka uygun siyasi çözümü hayata geçirecek “geri çevrilemez adımları” atma çağrısında bulunarak ortak söylemlerde bulunmuştur. Arap ülkelerinin coğrafyasında yaşanan ve yaklaşık 8 aydır devam eden insanlık suçu karşısında ortak bir platformda buluşan Çin ve Arap ülkeleri, İsrail’in eylemlerinin son bulmasını ve bölgede istikrarın yeniden sağlanması konusunda gerekli çabayı göstereceklerini açıkça ifade etmiştir. Bu kapsamda, Şi Cinping, adaletin sonsuza dek yok edilemez olduğunu ve iki devletli çözüm taahhüdünüm bir kenara atılamayacağını dile getirmiştir.
Ekonomik Boyut: Ortak Çıkarlar ve Karşılıklı Fayda İlkesi
Çin ile Arap ülkeleri arasında artan ticaret hacmi, ekonomik iş birliğinin daha iyi seviyeye geldiğini göstermektedir. Çin’in ortak çıkarlar ve karşılıklı fayda ekseninde izlediği dış politika anlayışını Arap Birliği içerisinde de görmek mümkündür. Çin’in, Batılı yönetimlerin aksine, bu ülkeler ile sömürgeci bir ilişki içerisine girmeden ve “karşılıklı fayda” prensibi çerçevesinde kurduğu ilişkiler ağı, uluslararası ilişkilere yeni açılımlar getirmiştir. Çin’in gelişmekte olan ülkeler ile yürüttüğü karşılıklı iş birliği, ihtiyacı olan enerji kaynaklarına istikrarlı bir şekilde ulaşma imkânını da kendisine sunmaktadır.
Çin, de-dolarizasyon amacıyla, Dolar’ın özellikle Amerikan finans piyasaları içerisindeki gücünü kırmaya ve Çin para birimi olan Yuan’ın uluslararası ticarette daha fazla kullanılmasına yönelik önemli girişimlerde de bulunmaktadır. Uluslararası ticarette Yuan’ın Dolar karşısında her geçen gün daha etkili olması, Çin’in uluslararası piyasalarda ve para politikalarındaki gücünü arttırmaktadır. Çin hükümeti, bu kapsamda, Arap ülkeleriyle olan ticaretinde Yuan’ın kullanımını arttırmayı amaçlamaktadır. Örneğin, Çin ile Arap Birliği üye ülkeleri arasındaki toplam mal ticareti hacmi 2004 yılında 303,81 milyar Yuan iken, yüzde 820,9 artarak 2023 yılında 2,8 trilyon Yuan’a (yaklaşık 393,75 milyar ABD Doları) yükselmiştir. Çin’in Arap Birliği ile ithalat ve ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3,8 artışla 946,17 milyar Yuan’a yükselerek tarihi bir zirveye ulaşmıştır.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Irak, Umman, Katar, Mısır ve Suudi Arabistan ticaret değeri açısından Çin’in Arap Birliği’ndeki en büyük altı ticaret ortağı olmuştur. Bir bakıma “küresel köy” olarak tanımlanan Çin, uluslararası üretimin ve ticaretin motor gücüdür. Üretimin sürekliliği ise, hammadde kaynaklarının temini ile sağlanmaktadır. Bu kapsamda, Çin en çok ihtiyaç duyduğu hammadde ihtiyacı olan enerji ürünleri (petrol ve doğalgaz) bu bölgeden sağlanmaktadır. Çin’in ekonomik kalkınmaya bağlı olarak artan enerji ihtiyacı ise Arap ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilerin enerji güvenliği merkezli bir konjonktüre doğru kaymasına yol açmıştır. Çin, ihtiyacı olan enerjinin neredeyse yarısını Ortadoğu bölgesinden karşılamaktadır ki, Pekin yönetimi için bu bölge giderek bir yatırım coğrafyası haline gelmiştir. Örneğin, Çin, 2024’ün ilk dört ayında Arap Birliği’nden 397,29 milyar Yuan değerinde enerji ürünü ithal etmiştir. Bu rakam, Çin’in söz konusu dönemdeki toplam enerji ürünü ithalatının yüzde 38’ine tekabül etmektedir.
Çin yönetimi, ihtiyacı olan enerji ihtiyacının çoğunluğunu (petrol ve doğalgaz) bu bölgeden ülkelerden tedarik ederken, bu bölgede yer alan ülkeler de teknoloji gerektiren imalat sanayisi ürünlerini Çin’den ithal etmektedir. Çin’in petrol kaynak tedariki kapsamında farklı rotalar arayışına girmesi ve ya farklı kaynaklar arayışı içerisinde bulunması, ekonomik alandaki karşılaştırmalı üstünlüğünün istikrarı açısından önemlidir. Çin, ABD’den sonra dünyada ikinci petrol ithalatçısı ülke konumundadır. Çin’in iş birliği halinde olduğu ülkelerde özellikle istikrarlı ve barışçıl ortamın sağlanması, Çin’in ekonomik olarak büyümesinde en önemli koşullar arasında yer almaktadır. Çin’in ekonomik gücündeki artışın sinyalleri siyasi alana da yansımaktadır. Bu bağlamda, ekonomiyle büyüdüğü için, Çin, istikrar sağlayıcı bir aktör olarak görülmekte ve desteklenmektedir.
Sonuç
Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi, tarafların hem bölgesel, hem de küresel zeminde ortak hareket etmelerini sağlarken, artan iş birliği politikalarının diğer alanlara da yayılacağını ve karşılıklı fayda ilkesi kapsamında ülkelerin ortak zeminde buluşabileceğini ortaya koymuştur. Çin-Arap İşbirliği Platformları ikili ilişkilerde mihenk taşı görevi görürken, mevcut dengelerin ABD değil, Çin lehine doğru evrildiğini göstermektedir. Özellikle, Çin’in ABD ile jeostratejik rekabet içinde olduğu bir dönemde Washington’ın bölgeden çekilme eğilimde (izolasyonizm) olması, Çin’in bölgedeki boşluğu hızlı bir şekilde yeniden doldurması olarak yorumlanmaktadır.
Çin ile Arap ülkelerini ortak zeminde buluşturan bir diğer örgüt ise BRICS olmuştur. Özellikle, BRICS’in yeni üyeleri arasında yer alan Mısır, Suudi Arabistan ve BAE, Çin’in öncülük ettiği genişleme kararını onaylanmasıyla BRICS’e dahil olmuşlardır. Günümüzde, Çin, artık bölgesel oluşumlar içerisinde üyelik başvurusuna bulunan ülke değil aday ülkelerin belirlenmesinde ve ya mevcut ülkelerin üyeliklerine onay veren bir konuma gelmiştir. Çin’in hem bölgesel örgütler çerçevesinde Arap ülkelerinin üyeliklerine öncelik vermesi, hem de Çin-Arap Zirvesi gibi önemli girişiminde bulunması karşılıklı ihtiyaçlara cevap verirken, Çin’in yerel üretiminin sürekliliğine, bölgesel zeminde var olan gücünün artmasına ve yeni ittifak ağları inşa etmesine, aynı zamanda küresel platformda da dengelerin Çin lehine değişmesine yol açmaktadır. Çin’in son derece başarılı olan bu girişimi çok yönlü fayda sağlarken, en çok da Çin’in siyasal, ekonomik ve küresel gücünün artmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Kapak fotoğrafı: https://www.reuters.com/world/china-wants-ties-with-arab-states-that-will-be-model-world-peace-2024-05-30/
Dr. Seda Gözde TOKATLI