DONALD TRUMP’IN SIRADIŞI LİDERLİK STİLİ

upa-admin 07 Eylül 2024 568 Okunma 0
DONALD TRUMP’IN SIRADIŞI LİDERLİK STİLİ

Giriş

2017-2021 yılları arasında 4 yıl süreyle Amerika Birleşik Devletleri’nin 45. Başkanı olarak görev yapan Donald Trump, entelektüel ve politik bağlamda tartışmalara konu olan liderlik tarzıyla, hem ülke ve hem de dünya siyasetinde önemli bir aktör haline gelmeyi başarmıştır. 2024 yılının Kasım ayında gerçekleştirilmesi planlanan Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimleri sürecinde hakkındaki hukuki süreçler sürmesine rağmen Cumhuriyetçi Parti’den aday gösterilmesi de Trump’ın köklü partiyi kanatları altında toplayabilmesini sağlayan liderlik yeteneğine somut bir örnek olarak gösterilebilecektir. Donald Trump’ın bu siyasal ve sosyal başarısında politik alanlardaki çeşitli konulara yönelik kimi konularda realist, pek çok konuda ise gerçekdışı ve aşırı derecede popülist bir iletişimsel yaklaşım geliştirebilme kabiliyetinin önemli ölçüde pay sahibi olduğu değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda, bu makale çalışmasında, 2024 yılında ABD Başkan adayı olan Donald Trump’ın kamuoyuna yansıttığı farklı liderlik stili, siyasal iletişim bağlamında incelenecektir.

Dünya ve Amerika Birleşik Devletleri kamuoyunda politika ve söylemleriyle sürekli olarak tartışılan, ancak bunun yanında bir o kadar da popüler bir figür olarak öne çıkmayı başaran siyasetçi ve iş adamı Donald Trump, 2024 yılında gerçekleştirilmesi planlanan ABD Başkanlık seçimlerinde kazanmasına yüksek ihtimalli  bakılan favori aday olarak gösterilmektedir. Takındığı kendine has üslubu, çeşitli sosyopolitik ve iktisadi konulardaki popülist ve sıra dışı söylemleri ile seçmenlerin desteğini üzerine çekebilme yeteneğine sahip farklı ve nevi şahsına münhasır bir lider olan Trump, izlediği politikalar ile de kamuoyu önünde bu farklı liderlik profilini perçinlemektedir.

Siyasal İletişimde Post-Truth Döneminin Bir Figürü Olarak Donald Trump

Post-Truth” kavramı, 2016 yılında Oxford Sözlüğü’nce senenin sözcüğü seçilmiş ve bu yıldan itibaren kamuoyunda ve siyasal iletişim alanında yoğun olarak gündeme gelmeye başlamıştır.[1] Post-Truth kavramı siyasal iletişim yönü ile genel olarak incelendiğinde ise, kamuoyu önünde, kamuoyunun oluşmasında ana etken durumunda olan medya aracılığıyla gerçeklerin maksatlı ve bilinçli olarak çarpıtılması ve gerçeklerin değersizleştirilmesine sebebiyet verme anlamları taşımaktadır. Eski dönemlerde de siyasetçiler tarafından pratikte uygulandığı öngörülebilir olmakla birlikte, Post-truth’un (gerçek dışıcılık), günümüz siyasetinde daha etkin bir hale geldiği söylenebilir. Dijitalleşmenin ve sosyal medya iletişiminin yoğun şekilde gelişmesi, geleneksel medya araçlarının yerlerini yeni tarzdaki internet haberciliğine ve sosyal medya platformlarına bırakmaya başlaması ile birlikte, bilginin, enformasyonun, söylemin ve siyasal ifadelerin hızlıca yayılabilerek bir nevi silah gibi kullanılabildiği bu modern dönemde, gerçekleri çarpıtmanın, değersizleştirmenin ve siyasilerce zor olmayacağı anlaşılabilmektedir. Bu doğrultuda, yanıltıcı gerçekler kamuoyuna sunulduktan sonraki süreçte gerçekler anlaşılsa dahi, söz konusu gerçek dışı ifadelerin algı yaratması ve toplumu yönlendirmesi kaçınılmaz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, siyasi düzlemde gerçekler üzerinde kitleleri kontrol altına alabilmek ve kamuoyunu yönlendirmek amacıyla yapılan söylemsel temelli bazı manipülatif aktarımlar da Post-Truth’un canlı bir örneği arasında yer almaktadır.

Bu bakımdan günümüzde teknolojik gelişimin etkisiyle, siyasal ve toplumsal iletişim süreçleri birbirlerine hemen hemen bağlı bir duruma gelmiştir. Kamuoyunun gözü önünde bulunan siyasetçilerin sarf ettikleri sözler, sergiledikleri jest ve mimikler, tavırlar, tutumlar veya anlam ifade eden herhangi bir işaretleri anında seçmenleri sıfatındaki yurttaşlarına iletilebilmektedir. Siyasal iletişim süreçlerindeki gerçek dışılığın ve yanıltıcı ögelerin yoğunlaşmasında ise, bilgiye, ifadeye ve habere kolaylıkla erişilebilme etkeninin olumsuz bir etkisi bulunmaktadır. Çünkü siyasilerle ilgili çeşitli bilgilere ve haberlere kolaylıkla erişim imkânları arttıkça, teyit mekanizmaları, güvenilirlik, etik kuralları gibi asli hususlar göz ardı edilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla, bilgi çarpıtmaları adı verilen dezenformasyonlar, hem siyaset alanında ve hem de siyasi konuları kamuoyu gündemine getiren medya araçlarının yayınları bağlamında artmıştır. Bu yönde siyasiler ve toplumsal elitler ise, hem gazete, radyo ve televizyon gibi geleneksel tabiri çerçevesinde nitelenen kitlesel medya araçlarının üzerinde, hem de geleneksel medyaya alternatif sosyal medya platformlarının, üzerlerinde hâkimiyet kurabilme imkânına sahiptirler.

Bu bakımdan çok çeşitli sosyal medya şirketlerinin ana merkezlerinin bulunduğu, uluslararası siyasette, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasındaki süreçte uzun bir süredir genellikle “süper güç” olarak nitelendirilmeyi sürdüren Amerika Birleşik Devletleri’nde de, siyasi lider Donald Trump’ın “post-truth” yani gerçek dışı söylemlere sıklıkla başvurabildiği açıkça gözlenmektedir.[2]

Esasen Rasyonel Düzlemde Yapılan Algı Yönetimi…

Kamuoyunda sıklıkla Donald Trump’ın rasyonelliğine yönelik olarak eleştiriler getirilse de, esasen Trump’ın arka planda devamlı olarak hem kendi siyasi kariyerinin sürdürülebilirliğine, hem de bunun yanı sıra “ABD ülkesel çıkarları eksenli” adımlar atmak istediği görülmektedir. Bu noktada Donald Trump, siyasal iletişim yönüyle incelenirse, yani dolayısıyla Trump ve ekibinin işbaşında aldıkları siyasal kararların doğrulukları veya yanlışlıkları hesaba katılmaz ise, arka plandaki hedefin sürekli olarak yukarıdaki iki amaca yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Herhalde Donald Trump iş başındayken hiçbir kararı sabah uyanarak kalkıp tek başına almadı. Bu politik kararları elbette ki kendi ekibine, partisine ve devletin üst akıllarına danışarak aldı. Dolayısıyla, ABD’de ekonomiden, dış politikaya, iç siyasetten, toplumsal konulara ve Covid-19 politikalarına kadar Donald Trump döneminde uygulamaya konarak gerçekleştirilen pek çok kararın aslında arka planda tasarlanarak, alınmış olmaları ihtimali kuvvetle muhtemeldir.

Sonuç

Bu görünen sıra dışı ve farklı liderlik stili, Donald Trump, ülke ve dünya siyaseti bakımından değerlendirildiğinde her ne kadar “etik ve siyasi erdemler yönünden” sorunlu bir yaklaşım olsa da, politik düzlemde incelendiğinde bu siyasi tarzın netice itibarıyla karşılık bulabildiğini, halktan ilgi görerek “siyasetçi adına kazandırıcı olabildiğini” göstermesiyle oldukça ilginçtir. Dolayısıyla, teknoloji ve küreselleşme etkisindeki 21. yüzyıl dünya siyasetinin ve dış politik konjonktürünün de bugün artık eski okumalar yapılarak çözümlendirilemeyebileceği realitesi açık, şeffaf ve net olarak anlaşılmakla birlikte, bu alanda“etik ve ahlakiliğin üzerinde yükselen evrensel bir siyasi anlayışın” yapılandırılıp yerleştirilmesi de dünyada önemli bir gerekliliktir.

Uluslararası siyaset yönünden incelendiğinde ise, özellikle Covid-19 pandemisi dönemiyle birlikte belirginleşmeye başlayan süreçte, milletlerin, ekonomik güçleri, savunma sanayileri, siyasetleri, sosyolojileri ile birlikte çeşitli spor organizasyonların da bile birbirleriyle çekiştiği, küreselleşmenin getirdiği rekabetin insanlık için olumlu gelişim göstermediği anlaşılmaktadır.

Bugün itibarıyla sıklaşan savaşlar, çatışmalar, iç karışıklıklar, istikrarsızlıklar, düzensiz göçler ve potansiyel mücadeleler, dünyanın seyri açısından geriye gidiş olduğunu düşündürmekle birlikte “bütün bu olgular ve tespitler de dünya nereye gidiyor?” sorusunu hatırlatmaktadır. Dolayısıyla, Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte yönetici ve Başkanlarının, dünya barışına yönelik politikalar geliştirmeleri ise insanlık adına ütopya olmaktan bir an önce çıkarılmalıdır. Aksi takdirde dünya milletleri sürekli olarak onların politikalarının karşısında yer alacaklardır.

Trump’ın bu farklı liderlik tarzı paralelindeki siyasi kariyerinin ise, kısa vadeli olacağı açıktır. Dezenformasyonları, algı yönetimini ve spekülasyonları siyasette uzun süre sürdüremezsiniz. Üstelik bunlar; bir siyasetçinin, bir devlet adamının veyahut yönetim erkindeki bir figürün her ne kadar kısa vadeli olarak popülaritesini artırabilseler de, uzun vadede güvensizlik yaratırlar. Bu durum esasen geniş ölçekte bakıldığında, Trump’ın ilk girdiği seçimlerde yeterince medya desteği alamamasına -ki hatta geleneksel medya ile sosyal medyayı da karşısına alarak, kendi medyasını kurmuştu- ve ABD’de en fazla iki dönem Başkanlık yapılabilmesine bağlanabilir.

Bütün bunlar ışığında ülkedeki seçimlerde Demokratların kadın adayı Sayın Kamala Harris hhanımefendi mi, yoksa sıra dışılığıyla Sayın Donald Trump beyefendi mi ipi göğüsleyecek bekleyip göreceğiz. Kazananın elbette ki dünya barışı ve dünya siyaseti olması dileklerimizle…

Cumhur Kartal YILDIZ

 

DİPNOTLAR

[1] www.oxforddictionaries.com (2016) “Word of the Year 2016 is…”, https://en.oxforddictionaries.com/word-ofthe-year/word-of-the-year-2016, Erişim: 09.04.2017.

[2] Yılmaz Aykut & Yolcu Tarık & Özkaynar Kürşat & Aykaç Ömer Sezai (2020), “Siyasal Pazarlama ve Siyasal İletişimde Post-Truth: Donald Trump Örneği”, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 21, Sayı: 2, s. 302.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.