Giriş
2025 yılında, Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin 47. Başkanı olarak ikinci kez göreve başladığında, dünya genelindeki siyasi ortamda büyük bir değişim ve belirsizlik vardı. Trump’ın yeniden Başkanlık koltuğuna oturması, birçok ülkenin dış politikalarında yeniden değerlendirmelere yol açtı. Bu dönemde Trump’ın dış temasları, dünya çapındaki güç dinamiklerine nasıl şekil vereceği konusunda belirleyici bir rol oynayacaktır. Bu yazıda, Trump’ın ilk dış temasları özetlenecek ve özellikle de güncel Trump-Netanyahu görüşmesinden çıkan Gazze Planı değerlendirilecektir.
Trump’ın İlk Dış Temasları: Yakın Müttefikler ve Hasımlarla Hızlı İletişim
Donald Trump, Başkanlık görevine başladığı andan itibaren, dış politika konusunda hızlı ve kararlı adımlar atmaya başladı. İlk temasları, dünya üzerindeki en önemli Amerikan stratejik müttefikleri ve hasımlarıyla gerçekleştirildi: İsrail, Suudi Arabistan, Çin ve Rusya. Bu seçimler, adeta Trump’ın küresel güç dengelerini etkileme stratejisinin ne kadar belirleyici olduğunu gösteriyordu.
ABD-İsrail Temasları: Güçlü Bir İttifakın Pekiştirilmesi
Başkan Trump, ilk dış temasını, tarihsel olarak güçlü bir müttefik olan İsrail ile gerçekleştirdi. 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ve ABD Büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyan Trump, bu politikayı ikinci dönemde daha da pekiştirme amacındaydı. 2025’teki ilk temasında, Trump, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile görüşerek Ortadoğu’daki güvenlik durumunu ve özellikle İran’a karşı izlenecek stratejiyi tartıştı. İsrail ile ilişkilerinin güçlendirilmesi, Trump’ın İsrail’e verdiği desteği devam ettirme ve aynı zamanda bölgedeki nüfuzunu artırma stratejisinin bir parçasıydı.
Trump, bu görüşmede, İsrail ile yapılan askeri iş birliğini daha da derinleştirme ve yeni askeri anlaşmalar imzalama niyetini belirtti. Ayrıca, Trump’ın Batı Şeria’daki yerleşim politikasını daha fazla destekleme ve “Asrın Anlaşması” planının bazı unsurlarını yeniden hayata geçirme amacı güttüğü de dikkat çeken bir diğer önemli noktaydı. Bu, özellikle Filistinliler için oldukça tartışmalıydı, ancak Trump’ın ulusal güvenlik ve İsrail’in çıkarlarını ön planda tutarak hareket ettiği biliniyordu.
ABD-Suudi Arabistan İlişkileri: Petrol ve Güvenlik Müttefiki
Suudi Arabistan, Trump’ın ikinci Başkanlık döneminde ilk olarak temas ettiği bir diğer kilit müttefik devlet oldu. Başkan Trump, Suudi Arabistan’ın petrol arzını denetleme gücünü, Amerika’nın enerji bağımsızlığını sağlamak için kritik bir faktör olarak görüyordu. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (MBS) ile yaptığı görüşmede, Trump, Suudi Arabistan ile olan stratejik ilişkiyi pekiştirmek adına güvenlik ve ekonomik iş birliğini arttırmayı önerdi.
Suudi Arabistan’ın bölgesel güç mücadelesindeki etkisi, Trump’ın bölgesel güvenlik stratejisinde önemli bir yer tutuyordu. Özellikle İran’a karşı bir koalisyon kurma planı, Suudi Arabistan’ı bu ittifakın merkezine yerleştiriyordu. Trump’ın, ikinci döneminde, Suudi Arabistan ile daha fazla savunma anlaşması yapması ve İran’a karşı daha sert bir duruş sergileme kararı alması olasılık dahilindedir. Bu durum ise bölgedeki diğer ülkelerle ilişkileri de yeniden şekillendirebilir.
Çin: Ticaret ve Küresel Güç Hasmı
Başkan Trump’ın Çin ile ilişkileri, 2025’teki ilk dış temaslarında da önemli bir başlık olarak öne çıktı. 2016’daki Başkanlık seçimlerinin hemen ardından Çin ile başlattığı ticaret savaşları ve 2020’lerdeki gergin diplomatik ilişkiler, Trump’ın ikinci döneminde de gündemdeki yerini koruyordu. Trump, Çin ile ticaretin yeniden yapılandırılması, teknoloji ve altyapı alanlarında yeni anlaşmalar yapılması gerektiği vurguladı.
Ayrıca, Trump, Çin ile ilişkilerinde daha fazla “Amerika’nın çıkarları”nı ön planda tutmaya devam edecektir. Ancak küresel ekonomik belirsizlikler ve Çin’in küresel ölçekteki ekonomik ve askeri yükselişi göz önünde bulundurulduğunda, Trump’ın Çin’e yönelik yaklaşımının daha sertleşmesi ve uzun vadeli bir stratejiye oturtulması bekleniyor.
Rusya: Geleneksel Hasım ve Soğuk Savaş’a Yeni Bir Bakış
Başkan Trump’ın Rusya ile ilişkileri, 2016 seçimlerinden sonra dünya gündeminde çokça yer bulmuştu. 2025 yılı itibariyle, Trump, Rus lider Vladimir Putin ile yaptığı dolaylı temaslarda, ABD ve Rusya arasındaki stratejik dengeyi yeniden değerlendirme fırsatını yakalamıştır. Özellikle Ukrayna Savaşı ve NATO’nun genişleme süreci gibi unsurlar, Trump’ın Rusya ile yeni bir diplomatik zemin oluşturma isteğini göstermektedir.
Trump, NATO’yu daha “etkin” bir şekilde kullanarak Rusya ile ekonomik ve askeri alanlarda iş birliği fırsatlarını sorgulamakla birlikte, Avrupa’da Rusya’nın artan etkisine karşı dengeleyici bir rol üstlenmeyi de planlıyor. Ancak, Trump’ın Putin ile olan geçmiş ilişkileri ve ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusunda alacağı tutum, ulusal güvenlik ve uluslararası hukuk açısından karmaşık bir dengeyi gerektiriyordu.
Başkan Trump’ın Yeni Dönem Dış Politikasının Temel Özellikleri
Donald Trump’ın ikinci dönemdeki dış temasları, birçok açıdan önceki döneminin uzantısı olarak şekillenecekti. Temelde “Amerikan çıkarları”nı öne çıkaran bir dış politika, müttefiklerle stratejik ittifaklar kurma, küresel rekabeti en aza indirgemek ve Amerika’nın liderliğini yeniden tesis etme hedefi güdülecekti. Bu kapsamda, Trump’ın öncelikleri arasında:
- Amerikan enerji bağımsızlığı ve ekonomik çıkarların arttırılması,
- Güvenlik iş birlikleri ve askeri ittifakların güçlendirilmesi,
- Dış ticaretin yeniden yapılandırılması ve yeni pazarlara açılma,
- İran ve Çin gibi büyük küresel tehditlere karşı sert bir duruş sergilenmesi yer alacaktır.
Yani, Başkan Trump’ın 2025 yılındaki ilk dış temasları, ABD’nin yeniden küresel arenadaki liderliğini pekiştirme yolunda önemli adımlardır. Bununla birlikte, dünya genelindeki diğer güçlerle olan ilişkilerdeki belirsizlik, Trump’ın dış politikasının ne denli esnek ve değişken olabileceğini gösteriyor. Trump’ın Başkanlık döneminin ilk dış temasları, küresel istikrar ve güvenlik üzerinde uzun vadeli etkiler yaratmaya adaydır.
Trump-Netanyahu Görüşmesi: Sarsılmaz İttifakın Yeni Aşaması
Başkan Trump, 2017 yılında Başkan olarak göreve başladığında, İsrail’e verdiği güçlü destekle dikkat çekmişti. 2024 seçim zaferi sonrasında, Başkan Trump, Netanyahu ile gerçekleştirdiği ilk yüzyüze görüşmede, ABD-İsrail ilişkilerini daha da sağlamlaştırma niyetini belirtti. Ancak, bu görüşmenin merkezinde yalnızca iki ülke arasındaki güçlü bağların güçlendirilmesi değil, aynı zamanda Gazze Planı adı verilen yeni bir barış girişimi vardı. Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaktan ve Batı Şeria’daki yerleşim politikalarını desteklemekten geri adım atmamıştı; ancak Gazze’deki durumu çözme adına da aktif bir çözüm arayışı içindeydi.
Gazze Planı: Trump’ın İsrail Yanlısı Barış Stratejisi
Başkan Trump’ın Gazze Planı, Ortadoğu’da barış sürecini yeniden şekillendirmeye yönelik cesur bir adım olarak sunuldu. Gazze, yıllardır İsrail-Filistin çatışmasının en yoğun bölgesi olma özelliğini taşıyor. Trump, hem Netanyahu ile, hem de bazı Arap ülkeleri liderleriyle yaptığı görüşmelerde, bu bölgedeki durumu kalıcı olarak çözmek için köklü bir çözüm önerdi.
Gazze Planı, özellikle iki ana hedefe odaklanıyor:
Gazze’deki İnsanî Krizlere Çözüm Bulmak: Gazze, yıllardır süren kuşatma, çatışmalar ve insani yardımların yetersizliği nedeniyle büyük bir kriz yaşıyor. Donald Trump, bu krizleri sona erdirmeye yönelik bir ekonomik destek paketini öne sürdü. Gazze’nin yeniden inşası ve kalkınması için büyük yatırımlar yapılacağı ve İsrail’in bu sürece aktif olarak dahil olacağı bir plan önerildi.
İsrail’in Güvenliği ve Filistin Yönetimin Yapılandırılması: Başkan Trump, Gazze’nin kontrolünün Filistinli gruplara verilmesi gerektiğini savunsa da, bunun belirli şartlarla yapılması gerektiğini vurguladı. Örneğin, Gazze’deki Filistin yönetimi İsrail’in güvenliğini tehdit etmeyecek şekilde yapılandırılacak, terör gruplarının etkinliği ortadan kaldırılacak ve Gazze’nin yeniden inşası sırasında İsrail ile yakın iş birliği yapılacaktır.
Plan, Filistinliler için bağımsız bir devlet kurma vaadinden uzak gözüküyor. Bu durum, Filistin yönetimi ve uluslararası toplumda büyük bir tepkiyle karşılandı. Zira Trump, Filistinlilere yönelik ekonomik yardım ve altyapı projeleri ile Gazze’yi bir tür “özerklik bölgesi”ne dönüştürme fikrini öne sürüyor ve Filistin Devleti’nin geleceğini belirsizliğe bırakıyor.
Gazze Planı’nın Stratejik Dinamikleri ve Uluslararası Tepkiler
Başkan Trump, İsrail’in Gazze’ye yönelik politikalarını daha fazla desteklerken, aynı zamanda Arap ülkeleri ile yeni bir iş birliği süreci başlatmayı umuyordu. Özellikle Abraham (İbrahim) Anlaşmaları çerçevesinde İsrail ile normalleşme adımları atan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas gibi ülkelerle ilişkilerini derinleştiren Trump, bu ülkelerin Gazze Planı’na destek vermelerini bekliyordu.
Trump’ın bu stratejisi, İsrail ile Arap dünyası arasındaki bağları daha da pekiştirme amacını güdüyordu. Arap ülkelerinin, Gazze’deki durumu çözme adına daha aktif bir rol üstlenmeleri teşvik ediliyordu. Trump, aynı zamanda bu ülkelerle ekonomik ve güvenlik alanlarında daha fazla iş birliği yapmayı planlıyordu.
Filistin’in Tepkisi ve Uluslararası Baskılar
Trump’ın Gazze Planı, özellikle Filistinli gruplar ve Filistin halkı tarafından şiddetle reddedildi. Filistin Yönetimi, Gazze’nin İsrail’in etkisinde bir bölge haline gelmesinin bağımsız bir Filistin devleti kurma hedefiyle tamamen ters düştüğünü belirtti. Ayrıca, Filistinli grupların Gazze’nin yeniden yapılandırılması adına bir iç yönetim modeline kavuşturulmasını savunduğu da gözlemlendi.
Uluslararası alanda da, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok önemli aktör (ülke) Gazze Planı’na karşı çıktı. Birçok Avrupa ülkesi, Trump’ın planını bir tek taraflı çözüm olarak nitelendirerek, bölgesel barışı daha da uzaklaştıracağı uyarısında bulundu. Ayrıca, BM’nin Gazze’ye yönelik insani yardımları ve bölgedeki sivillerin korunmasına yönelik bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği vurgulandı.
İran ve Diğer Bölgesel Etkiler
Gazze Planı, İran’ın Ortadoğu’daki etkisini de göz önünde bulundurularak şekillendiriliyordu. İran, Gazze’deki militan grupları ve Hamas’ı destekleyerek İsrail’e karşı mücadele veren en önemli aktörlerden biriydi. Trump, İsrail’in güvenliğini sağlamak adına İran’a karşı daha sert bir tutum benimsemeyi planlıyordu. Bu, özellikle İran’ın Gazze ve Lübnan’daki etkisini sınırlamak için yeni stratejiler geliştirilmesini gerektirecekti.
Gazze Planı’nın Küresel ve Bölgesel Etkileri
Gazze Planı, Trump’ın Ortadoğu’daki etkisini daha da güçlendirmeyi ve İsrail ile Filistin arasındaki uzun süredir devam eden sorunu çözmeyi hedefliyordu. Ancak bu plan, hem Filistinliler, hem de uluslararası toplum tarafından ciddi şekilde sorgulandı. Trump, aynı zamanda Ortadoğu’daki müttefikleriyle (özellikle Suudi Arabistan, BAE ve diğer Körfez ülkeleri) daha yakın iş birliği yaparak, bu planı bölgesel bir istikrar arayışının parçası haline getirmeyi amaçlıyordu. Ancak Gazze Planı’nın gerçekçi olup olmadığı, bölgedeki mevcut denklemler göz önüne alındığında, oldukça tartışmalı bir konu olarak kalıyordu. Trump ve Netanyahu’nun bu konuda attığı adımlar, Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirecek, ancak planın başarıya ulaşması, tüm tarafların iş birliği yapmasına bağlı olacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, Trump ve Netanyahu’nun 2025 toplantısı ve Gazze Planı, Ortadoğu’daki denklemleri değiştirme potansiyeline sahip olsa da, uygulamada karşılaşılacak zorluklar ve uluslararası tepkiler, bu girişimin ne kadar sürdürülebilir olacağını belirleyecektir.
Oğuzhan MANİOĞLU