BATI DÜNYASINDA FİLİSTİN DEVLETİ’Nİ TANIMA KARARLARI: GEÇ KALMIŞ İNSANİ UYANIŞ

upa-admin 31 Temmuz 2025 1.446 Okunma 0
BATI DÜNYASINDA FİLİSTİN DEVLETİ’Nİ TANIMA KARARLARI: GEÇ KALMIŞ İNSANİ UYANIŞ

Batılı birçok devlet (İrlanda, İspanya, Norveç, Fransa, Kanada vs.) son dönemde Filistin Devleti’ni tanıma yönündeki tarihi kararlar almaya başlamıştır. Örneğin, Filistin’de adil ve sürdürülebilir barışa yönelik desteğini gösteren ve barışın mümkün olduğuna vurgu yapan Fransa, İngiltere (Birleşik Krallık) ve Kanada, bu yöndeki tarihi adımlarıyla, bir kelebek etkisi yaratarak diğer devletlere de bu yönde adım atmaları yönünde önemli bir değişim etkisi yaratmayı amaçlamaktadırlar.

Filistin’in tanınması, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının resmî ve siyasi olarak tanınması anlamına gelmektedir. Zira Filistin hâlâ bir Birleşmiş Milletler “üye devleti” değil, “gözlemci devlet” statüsündedir; dolayısıyla oy kullanamamakta, önerge verememekte ve BM Güvenlik Konseyi’nde dönüşümlü koltuk alamamaktadır. Filistin’in tanınması, aynı zamanda tanıyan ülke ile Filistin Devleti arasında tam diplomatik ilişkilerin kurulması anlamına da geliyor. Tanıma kararı gerçekleşirse, karşılıklı büyükelçilerin açılabilmesi mümkün hale gelmektedir. Birleşmiş Milletler’e bağlı 193 ülkeden 140’ı Filistin’i devlet olarak zaten tanıyor. Bunların içinde Çin, Hindistan ve Rusya gibi ülkelerin yanı sıra, İspanya, İsveç, Norveç ve İrlanda gibi bazı Avrupa devletleri de yer almaktadır. İsveç’in 2014’te bu adımı atan ilk AB ülkesi olmasının ardından, son bir yıl içinde İspanya, Norveç, İrlanda, Jamaika, Ermenistan ve Slovenya da Filistin’i tanıma kararı alan ülkeler arasında yer aldılar. Bu ülkelerin arasında G7 ülkeleri ise bugüne kadar hiçbir zaman yer almamıştı.

Bir G7 ülkesi olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 24 Temmuz Perşembe günü yaptığı açıklamayla, Fransa’nın Eylül ayındaki BM Genel Kurulu’nda Filistin’i devlet olarak tanıyacağını duyurdu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Filistin Devleti’ni tanıma kararı aldığını hatırlatan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot ise, bu, “Fransa tarafından savunulan tarihi bir tutumdur ve ileriye dönük tek yol budur” diye konuştu. Fransız Bakan, resmi BM verilerine göre, yaklaşık 1000 kişinin gıda dağıtım alanlarına geçmeye çalışırken hayatını kaybettiğinin ve bu insanlık dramına artık bir son verilmesi gerektiğinin altını çizerek, bu konuda Paris adına istikrarlı bir duruş sergilemektedir. Fransa yönetimi, alınan bu kararın bazı Avrupa ülkeleri ve Batılı ülkelerin geçmişte bir noktada Filistin Devleti’ni tanıma niyetlerini dile getirdiğini ve bunun değişim adına dönüştürücü bir etki yaratabileceğini ortaya koymuştur. Fransa, Avrupa’nın en büyük Yahudi nüfusuna ve Batı Avrupa’nın en büyük Müslüman nüfusuna sahip olan ülkedir. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ve G7’nin önemli bir parçasıdır.

Fransa’nın ardından bir diğer açıklama da İngiltere Başbakanı Keir Starmer tarafından gelmiştir. Starmer, İsrail’in bir ateşkes anlaşmasını kabul etmemesi ve uzun vadeli bir barış sürecine girilmemesi durumunda Eylül’de Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını açıkladı. İngiltere’de de milletvekillerinin üçte birinden fazlası hükümeti Filistin’i devlet olarak tanımaya çağıran bir mektubu imzaladı. Ortadoğu’da oyunu kendi kurallarına göre oynayan ve tarihsel geçmişinin izlerini taşıyan İngiltere’deki Filistin’i tanıma kararı da Batı dünyasındaki insani ve vicdani uyanışın bir simgesi niteliğindedir. Özellikle, İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı olan Arthur Balfour, 1917 tarihli ünlü deklarasyona da ismini vermiş ve Londra, bu şekilde insani kaygılarla Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasına imkân tanımıştır. Bölgede bir Yahudi Devleti’nin temellerini Balfour Deklarasyonu ile atan İngiltere, bölgedeki Araplarla Yahudiler arasındaki çatışmalar artınca, kontrolü Birleşmiş Milletler’e bırakarak Filistin’den ayrılmıştı. İsrail’in temellerinin atılmasında böylece önemli rol oynayan Britanya Hükümeti, bugün ise İsrail tarafından yapılan adaletsiz ve insanlık dışı uygulamalar nedeniyle Balfour Deklarasyonu’na benzer bir duruş sergileyerek, Filistin Devleti’nin tanınmasına yönelmektedir. İngiltere halkı da bu önemli kararı destekleyerek, insan hakları alanında önemli bir gelişmeye imza atmaktadır. Örneğin, İşçi Partisi Survation tarafından yürütülen bir ankete göre, adada halkın % 49’u Birleşik Krallık’ın Filistin’i devlet olarak tanıması gerektiğini söylerken, yalnızca % 13’ü buna karşı çıkmaktadır. Britanya, bu şekilde Fransa’nın barışa giden yolda açtığı kapıyı daha da aralamaya yönelik önemli bir diplomatik girişimde bulunmuştur.

Kanada ise, İngiltere ve Fransa’ya katılarak, Eylül ayı sonunda Filistin’i tanıyacağını açıkladı. Bu tanıma kararına tepki gösteren İsrail Hükümeti ise, “Kanada hükümetinin böyle bir dönemde tutum değiştirmesi, Hamas’a bir ödül niteliğindedir ve Gazze’de ateşkes sağlanması ile rehinelerin serbest bırakılmasına yönelik çabalara zarar vermektedir” ifadelerini kullandı. İki devletli çözüme uzun yıllardır bağlı olduklarını vurgulayan Kanada Başbakanı Mark Carney ise, bu süreçte bekledikleri barışı bulamadıklarını ve artık bu yaklaşımın sürdürülebilir olmadığını dile getirmiştir. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise, Kanada Başbakanı Mark Carney ile yaptığı telefon görüşmesinde, Kanada’nın Filistin Devleti’ni tanıma yönündeki “tarihi” adımını memnuniyetle karşıladığını belirtti. Kanada, 2025 yılının Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 80. oturumunda Filistin Devleti’ni tanıma niyetinde olduğuna dair bir açıklamada bulunmuştu.

Avrupa’nın İsrail’i en fazla eleştiren ülkelerinden biri olan Belçika da bu konuyu değerlendiriyor ve BM toplantısına kadar Belçika federal hükümetinin tanıma konusundaki kararını açıklaması bekleniyor. Almanya ise kararını henüz net bir şekilde ortaya koymamıştır. Almanya’nın kararsız duruşu karşısında Fransa’nın daha net bir duruş sergilemesi, Paris’in AB içerisindeki insani imajını yenilemesine de fayda sağlamıştır.

En önemli gelişme ise, Batılı ülkeler tarafından daha önce hiç böyle bir tepkiye tanıklık edilmemiş, Filistin’e yönelik yekpare bir duruşa giden yol inşa edilmemiş ve Avrupa Birliği’nin tarihe tanıklık ettiği insani krizlerin etkileri silinmeye çalışılmamıştır. Filistin Devleti’nin tanınmasına giden yolun en doğru yol olduğunu ve diplomasinin çatışma çözümünde kullanılan tek araç olduğunu geç de olsa anlayan Batılı güçler, şu sıralarda ahlaki çözüm arayışları içerisindedirler. Ancak aynı zamanda Hamas’ın silahsızlandırılması da garanti altına alınmalı, Gazze güvenli bir bölge haline dönüştürülmeli ve yeniden inşa edilerek Filistin Devleti ile tüm kurumları işlevsel hale getirilmelidir. Filistin’in devlet olarak tanınması yönünde uluslararası destek özellikle Batılı güçler tarafından hızlı bir şekilde artmaya devam etmekte, diplomasi ve barışa giden yolun taşları tek tek yerini bulmaktadır.

Türkiye ise, ilk günden itibaren Filistin Devleti’nin yanında bir duruş sergilemiştir. Bunun sebebi, İsrail karşıtlığı değil, insani ve ahlaki duruş ve uluslararası hukuktur. Türkiye Cumhuriyeti 12. Cumhurbaşkanı Ekselansları Sayın Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulu dâhil tüm platformlarda, İsrail’in devlet terörüne yönelik tepkisini ilk günden itibaren göstermeye devam etmektedir. Filistin’in âdeta dünyada haykıran sesi olan Türkiye, İsrail ile gerek siyasi, gerek ekonomik ve gerekse de kültürel anlamda ilişkilere son vererek Gazze’nin yanında olmuştur. Bunun sebebi ise, İsrail’deki mevcut hükümetin hiçbir uluslararası kural ve normu tanımayarak Filistin Devleti’ni yok etmeye çalışmasıdır. Batı dünyası, yaklaşık iki yıldır kötü bir imtihan vererek sınıfta kalmıştır. Batı’nın sınıfı geçmek için girdiği son sınavlar veya artan çabası ise ne yazık ki geç kalınmış bir girişimdir.

7 Ekim’den bu yana, İsrail, uluslararası sistem içerisinde çeşitli meydan okumalar ile karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin, Afrika’nın siyaseten en etkili ülkesi olan Güney Afrika, İsrail aleyhine soykırım iddiası ile Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açmıştır. Beraberinde, BM Güvenlik Konseyi’nin Mart sonunda ABD’nin BMGK içerisinde çekimser kalması ve 14 üyenin de lehte oy kullanması ile aldığı acil ateşkes kararı alması ve son olarak da Genel Kurulun Filistin’in üye olma yeterliliklerine sahip olduğu kararı öne çıkmaktadır. Son olarak, G7 ülkelerinin Filistin’i tanıma yönünde yaptığı peş peşe açıklamalar, artık İsrail’deki apartheid rejimi için yolun sonuna yaklaşıldığını göstermektedir. İsrail, uluslararası toplum içerisinde revizyonist, saldırgan ve soykırımcı gibi farklı olumsuz tanımlamalar ile anılarak, hukuki statüsünü ve meşruiyetini tamamıyla kaybetmiş durumdadır. İsrail, mevcut uluslararası düzeni bozan, insani değerleri hiçe sayan ve yayılmacı bir devlet olarak hafızalarımızda kalacaktır. Yahudi halkını bugün Nazi durumuna düşüren hükümet ve onun destekçisi ABD hükûmeti ise tarihin tozlu sayfalarında daima utançla hatırlanacaklardır.

Dr. Seda Gözde TOKATLI

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.