ABD SONRASI DÜNYA DÜZENİNDE İNGİLTERE, TÜRKİYE VE ÇİN: EKLEKTİK BİR BAĞLANTI

upa-admin 25 Eylül 2025 907 Okunma 0
ABD SONRASI DÜNYA DÜZENİNDE İNGİLTERE, TÜRKİYE VE ÇİN: EKLEKTİK BİR BAĞLANTI

Giriş

Dünya sahnesi, son 20 yılda köklü bir dönüşümden geçmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel liderliğindeki erozyon ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik ve jeopolitik yükselişi, yeni bir güç dengesinin habercisidir. Bu dinamik ortamda, Atlantik’in iki yakasındaki iki eski imparatorluk, İngiltere (Birleşik Krallık) ve Türkiye, kendi geleceklerini şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu makale, ABD sonrası dönemde bu iki ülkenin olası ittifakını, Çin’in bu ilişki üzerindeki etkisini ve Çin’in yumuşak güç stratejilerindeki zafiyetleri ele alacaktır.

Yeni Güç Dengesi ve Stratejik Konumlar

Birleşik Krallık, Brexit sonrası dönemde yeni bir dış politika rotası çizmektedir. Geleneksel olarak ABD ile özel bir ilişkiye sahip olan İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrılmasıyla birlikte bağımsız bir küresel aktör olma hedefindedir. Bu durum, yeni ortaklık arayışlarını beraberinde getirmiştir. Chatham House’un raporları, İngiltere’nin “Küresel Britanya” vizyonu kapsamında Hint-Pasifik’e ve yükselen güçlere yöneldiğini göstermektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin stratejik konumu, İngiltere için büyük bir önem taşımaktadır.

Türkiye, Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesişim noktasında, enerji yollarının ve ticaret koridorlarının merkezinde yer almaktadır. İngiltere ve Türkiye arasındaki potansiyel stratejik ittifak, her iki ülkenin de jeopolitik çıkarlarını güçlendirebilir. İngiltere için bu ittifak, Akdeniz, Ortadoğu ve Kafkaslar’daki etkisini arttırırken, Türkiye için ise Batı dünyasıyla ilişkilerini pekiştirmek ve ekonomik iş birliği alanlarını genişletmek anlamına gelecektir. Ancak, bu potansiyel ittifakın en belirgin zorluğu, iki ülkenin NATO içindeki ve Çin ile olan ilişkilerindeki farklı pozisyonlardır.

Kuşak ve Yol Projesi: Türkiye’nin Kritik Önemi

Çin’in küresel yükselişinin en somut göstergesi, Bir Kuşak, Bir Yol Projesi’dir. Bu devasa altyapı girişimi, Asya, Avrupa ve Afrika’yı karasal ve deniz yoluyla birbirine bağlamayı amaçlamaktadır. Türkiye, bu projenin Avrupa kapısı ve kritik bir durağı olarak büyük bir öneme sahiptir. Çin, Türkiye’yi Kuşak ve Yol Projesi’nin güzergâhına dahil ederek, Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan ticaret yollarında kilit bir pozisyon elde etmeyi hedeflemektedir. Türkiye için ise, bu proje, ekonomik büyüme ve altyapı yatırımları için bir fırsat sunmaktadır.

Ancak, Kuşak ve Yol Projesi, beraberinde jeopolitik riskleri de getirmektedir. Chatham House analizleri, Çin’in bu projeyi kullanarak bazı ülkelerde ekonomik bağımlılık yarattığını ve stratejik limanlar gibi kritik altyapıları kontrol altına alma potansiyeli taşıdığını vurgulamaktadır. Bu durum, Türkiye için bir dengeleyici politika izleme zorunluluğu doğurmaktadır: Çin’den gelen ekonomik faydaları en üst düzeye çıkarırken, aynı zamanda ulusal egemenliğini ve Batı dünyasıyla olan ilişkilerini korumak.

Çin’in Yumuşak Güç Zafiyeti ve Engelli Bireylerin Rolü

Çin, ekonomik gücünü arttırırken, uluslararası alanda yumuşak gücünü yaymakta zorlanmaktadır. Batı medyasının Çin’in Uygur Türkleri’ne yönelik muamelesi, Hong Kong’daki demokrasi hareketini bastırması ve küresel salgın sırasındaki tutumu gibi konulardaki eleştirileri, Çin’in imajını olumsuz etkilemektedir. Çin’in katı devlet kontrolü ve propaganda odaklı yaklaşımı, Batı’nın demokratik ve bireysel özgürlüklere dayalı yumuşak güç anlayışıyla çatışmaktadır.

Bu noktada, küresel algı yönetiminde yeni ve radikal bir yaklaşım gerekmektedir. Çin, mevcut stratejilerinden farklı olarak, engelli bireyleri kültürel diplomasinin ve yumuşak gücün merkezine yerleştirerek uluslararası alanda sempati kazanabilir. Bu yaklaşım, sadece bir propaganda aracı olmanın ötesinde, kapsayıcı bir toplum vizyonunu yansıtır. Örneğin:

Sanat ve Kültür Elçileri: Engelli sanatçıların, müzisyenlerin veya sporcuların uluslararası turnelerde ve festivallerde aktif olarak yer alması sağlanabilir. Bu bireyler, Çin’in kültürel mirasını sergilerken, aynı zamanda engelliliğe karşı toplumsal farkındalığı ve kabulü teşvik eden birer sembol haline gelebilirler.

İnsani Yardım ve Teknoloji: Çin, engelli bireyler için erişilebilir teknolojiler ve tıbbi çözümler geliştirerek bunları uluslararası alanda paylaşabilir. Bu tür insani girişimler, Çin’in sadece ekonomik bir güç değil, aynı zamanda küresel sorunlara duyarlı ve çözüm odaklı bir aktör olduğu algısını pekiştirebilir.

Eğitim ve İş Birliği: Uluslararası engelli dernekleri ve kuruluşları ile ortak eğitim programları ve kültürel değişim projeleri başlatılabilir. Bu sayede Çin’in sivil toplum ve bireysel haklara saygı duyduğu mesajı verilebilir.

Engelli bireylerin bu şekilde kültürel diplomasinin bir parçası haline getirilmesi, Çin’in mevcut imajına zıt, samimi ve insani bir yüz sunabilir. Bu strateji, Batı’nın eleştirdiği otokratik imajı yumuşatabilir ve Çin’in kültürel diplomasisini daha evrensel bir temele oturtabilir.

Sonuç

ABD sonrası dönemde İngiltere ve Türkiye’nin olası bir ittifakı, iki ülkenin de jeopolitik çıkarlarını korumak için stratejik bir gereklilik olabilir. Ancak, bu ittifakın başarısı, her iki ülkenin de Çin’in yükselişiyle nasıl başa çıkacağı ve özellikle Kuşak ve Yol Projesi’ne karşı nasıl bir denge politikası izleyeceğiyle yakından ilişkilidir. Çin’in küresel gücünü arttırmasıyla birlikte, yumuşak güç eksikliğini gidermesi gerekmektedir. Bu bağlamda, engelli bireyleri kültürel diplomasi ve yumuşak gücün merkezine yerleştirmek, Çin’in uluslararası alanda itibarını artırabilecek ve ona daha insani bir profil kazandırabilecek radikal ancak etkili bir strateji olabilir. Bu eklektik konuların kesişimi, ABD sonrası dünyanın karmaşık ve çok kutuplu doğasını gözler önüne sermektedir.

Hasan Kerem ÜNSAL

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.