Filistin Trajedisinin Sessiz Kurbanları
Filistin topraklarında yaşanan insani kriz, genellikle çatışma, mülteci kampları ve ekonomik abluka gibi acil ve görünür sorunlarla anılır. Ancak bu trajedinin gölgesinde, sessiz ve sürekli bir kriz daha yaşanmaktadır: Engellilik. Filistin halkının büyük bir kısmı için engellilik, sadece tıbbi bir durum değil, aynı zamanda devam eden işgal, çatışma ve yoksulluk döngüsünün doğrudan bir sonucudur. Filistin’in nüfus yapısı incelendiğinde, bu sorunun ne denli derin ve yaygın olduğu ortaya çıkmaktadır.
Filistin Merkez İstatistik Bürosu’nun (PCBS) verilerine göre, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki nüfusun yaklaşık % 2’si, yani 90 binden fazla kişi, en az bir tür engelliliğe sahiptir. Bu oran, bazı uluslararası standartlara göre düşük gibi görünse de, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) çatışma bölgelerindeki engellilik oranlarının gerçekte çok daha yüksek olduğu yönündeki değerlendirmesi göz önüne alındığında, tablonun çok daha karanlık olduğu anlaşılmaktadır. Çatışmalarda yaralananlar, yetersiz sağlık hizmetleri nedeniyle engelli kalanlar ve psikolojik travmalarla yaşayanlar düşünüldüğünde, engelliliğin Filistin toplumunda bir insani kriz boyutuna ulaştığı açıktır.
Engelliliğin Filistin’deki yaygınlığı, büyük ölçüde bölgenin siyasi ve sosyo-ekonomik koşullarıyla ilişkilidir. Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre, engellilik vakalarının önemli bir kısmı, doğrudan İsrail güçlerinin uyguladığı şiddet ve operasyonlar sonucunda meydana gelmektedir. Bombalamalar, ateşli silah yaralanmaları ve patlamamış mühimmatlar, özellikle Gazze Şeridi’nde, binlerce Filistinlinin kalıcı olarak sakat kalmasına yol açmıştır. Ne yazık ki, bu durumun trajik bir göstergesi olarak, Gazze’deki engellilerin yaklaşık % 25’inin, 2008 yılından bu yana yaşanan çatışmalarda engelli kaldığı tahmin edilmektedir. Diğer yandan, işgalin getirdiği abluka ve kısıtlamalar, engelliliğin dolaylı nedenlerini de arttırmaktadır. Kısıtlı tıbbi malzeme, yetersiz beslenme, temiz su ve hijyen eksikliği gibi faktörler, çocuk felci, spina bifida gibi doğuştan gelen engellilik durumlarının yanı sıra, tedavi edilebilir hastalıkların kalıcı hasara yol açmasına neden olmaktadır.
Filistin’deki engellilik sorunu bu iki ana başlık altında ele alınmalıdır: Birincisi, çatışmanın doğrudan ve yıkıcı etkisi, ikincisi ise işgalin getirdiği sistematik yoksulluk ve yetersiz altyapı. Bu karmaşık durum, yalnızca bir dizi tesadüfün sonucu değil, aynı zamanda mevcut siyasi düzenin bir ürünüdür. İngiliz Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House tarafından yayımlanan analiz raporları, Filistin’deki insani krizin, siyasi istikrarsızlık ve parçalanmış yönetimden kaynaklanan derin yapısal sorunlarla iç içe geçtiğini vurgulamaktadır. Chatham House’un raporlarında belirtildiği üzere, “Gazze’ye uygulanan abluka ve Batı Şeria’daki işgalin yarattığı insani ve ekonomik baskı, Filistin toplumunu sürekli bir kırılganlık durumunda tutmaktadır.”
Türk düşünce kuruluşu SETA tarafından yayımlanan raporlar da benzer bir yaklaşımla, Filistin’deki krizin sadece insani bir sorun olmadığını, aynı zamanda bölgesel ve küresel bir siyasi krizin yansıması olduğunu ifade etmektedir. SETA’nın analizlerine göre, “Uluslararası sistemin Filistin’deki insan hakları ihlallerine ve insani duruma yönelik kayıtsızlığı, bölgede kalıcı barış ve istikrarın önündeki en büyük engellerden biridir.” Bu durum, engelli bireyler için hayatı daha da zorlaştırmakta, mevcut destek mekanizmalarını işlemez hale getirmektedir.
Verilerle Yüzleşmek: Kısıtlı Erişim ve Toplumsal Stigma
Filistin’deki engelli bireyler, sadece fiziksel engellerle değil, aynı zamanda toplumun her alanında karşılarına çıkan derin eşitsizliklerle de mücadele etmek zorundadır. Bu eşitsizlikler, eğitimden sağlığa, istihdamdan sosyal yaşama kadar hayatın her anına sirayet etmektedir. Engelli Filistinlilerin en temel insani haklarından biri olan sağlık hizmetlerine erişimi, mevcut durumda son derece kısıtlıdır. Gazze Şeridi’ndeki sağlık sisteminin İsrail ablukası nedeniyle çökme noktasına gelmesi, binlerce kişinin ihtiyaç duyduğu rehabilitasyon, fizyoterapi ve psikososyal destek hizmetlerinin neredeyse tamamen durmasına yol açmıştır. Protez bacak, tekerlekli sandalye gibi temel tıbbi malzemelerin girişi dahi düzenli olarak engellenmektedir. Özellikle çatışma sonrası dönemde artan psikolojik travma ve post-travmatik stres bozukluğu (PTSD) vakalarına rağmen, psikolojik destek hizmetlerinin yetersizliği, bu bireylerin ruhsal sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir. UNRWA gibi uluslararası kuruluşlar kısmi destek sağlasa da, bu yardımlar, büyüyen ihtiyaçlar karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu yetersizliğin bir nedeni de Filistin Yönetimi ile Hamas arasındaki siyasi ayrılık ve iki bölgenin farklı yönetimlere sahip olmasıdır. Bu parçalanmışlık, uluslararası yardımların etkin bir şekilde dağıtılmasını ve tüm Filistin topraklarında standart bir hizmet ağının kurulmasını engellemektedir.
Eğitim alanında da benzer bir tablo mevcuttur. Filistin’de engelli çocuklar için kapsayıcı eğitim imkânları son derece sınırlıdır. Birçok okul fiziksel olarak erişilebilir değildir ve öğretmenler, engelli öğrencilerin özel ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli eğitime sahip değildir. PCBS verilerine göre, 15 yaş ve üzeri engelli bireylerin % 42’si okuma yazma bilmemektedir. Bu oran, engelli olmayan nüfus için % 2,5’tir. Bu çarpıcı fark, engelliliğin eğitimde yarattığı devasa uçurumu gözler önüne sermektedir. Eğitimdeki bu eşitsizlik, engelli bireylerin işgücüne katılımını da doğrudan olumsuz etkilemektedir. Dünya Bankası’nın Filistin ekonomisi üzerine hazırladığı raporlarda, engelli bireyler arasındaki işsizlik oranının genel işsizlik oranının çok üzerinde olduğu belirtilmektedir. Birçok engelli birey, yeteneklerine ve eğitim seviyelerine bakılmaksızın, sırf engellilikleri nedeniyle iş bulmakta zorlanmakta ve bu durum onları yoksulluk döngüsünün içine hapsetmektedir.
Bu somut zorluklara ek olarak, Filistin toplumundaki engellilere yönelik yaygın stigma, trajedinin bir diğer boyutunu oluşturmaktadır. Birçok aile, engelli bireylerini toplumdan izole etmekte, bu da onların sosyal hayata katılımını engellemektedir. Engelliliğin bir zayıflık veya utanılacak bir durum olarak görülmesi, onlara yönelik ayrımcılığı pekiştirmekte ve mevcut zorlukları daha da derinleştirmektedir. Bu durum, özellikle engelli kadın ve çocukları daha da savunmasız hale getirmektedir.
İnsani Çözüm Yolları: Umutlu Bir Geleceğe Adım
Filistin’deki engellilik krizi, tek bir kurumun veya ülkenin çözebileceği bir sorun değildir. Bu derin ve çok yönlü sorun, ancak uluslararası toplum, Filistin yönetimi ve yerel sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle ele alınabilecek kapsamlı bir insani yaklaşım gerektirmektedir. Kalıcı bir çözüm için öncelikle, sadece semptomları tedavi eden geçici yardımlardan ziyade, sorunun kök nedenlerine odaklanan somut stratejiler belirlenmelidir.
1. Kapsayıcı Politikalar ve Yasal Çerçevenin Güçlendirilmesi: Filistin Yönetimi, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi (UNCRPD) gibi uluslararası anlaşmalara tam uyum sağlayacak yasal düzenlemeleri hızla hayata geçirmelidir. Bu düzenlemeler, engelli bireylerin eğitim, sağlık ve istihdam haklarını güvence altına almalı, kamusal alanların erişilebilirliğini zorunlu kılmalı ve ayrımcılığı cezalandırmalıdır. Yasal altyapının oluşturulması, engelli bireylerin toplumda eşit haklara sahip vatandaşlar olarak tanınmasını sağlayacaktır.
2. Toplum Temelli Rehabilitasyon (TTR) Modelinin Yaygınlaştırılması: Geleneksel rehabilitasyon merkezleri Gazze ve Batı Şeridi’nde hem yetersiz hem de ulaşılması zor durumdadır. Bu bağlamda, Dünya Sağlık Örgütü’nün de desteklediği Toplum Temelli Rehabilitasyon (TTR) modeli, Filistin için ideal bir yaklaşımdır. TTR, rehabilitasyon hizmetlerini yerel topluluklara taşıyarak, engelli bireylere evlerinde veya mahallelerinde destek sunulmasını hedefler. Bu model, hem maliyet etkin hem de psikolojik olarak daha faydalıdır. Yerel sağlık çalışanlarının, gönüllülerin ve ailelerin eğitilmesiyle, protez bakımı, fizyoterapi egzersizleri ve psikolojik danışmanlık gibi hizmetler erişilebilir hale getirilebilir.
3. Eğitim ve İstihdam Fırsatlarının Arttırılması: Engelli Filistinlilerin ekonomik olarak güçlendirilmesi, onların hem bireysel özgürlüklerini hem de toplumsal statülerini artıracaktır. Bunun için:
Kapsayıcı Eğitim: Okul binaları ve sınıflar engelli öğrenciler için erişilebilir hale getirilmeli, öğretmenlere özel eğitim programları sunulmalıdır.
Mesleki Eğitim ve İstihdam: Engelli bireylere yönelik özel mesleki eğitim programları ve işe yerleştirme hizmetleri oluşturulmalıdır. Mikro-kredi ve küçük işletme hibe programları, onların kendi işlerini kurmalarına olanak tanıyacaktır.
4. Psikososyal Destek ve Farkındalık Çalışmaları: Engelliliğin getirdiği travma ve stigma, en az fiziksel engeller kadar önemlidir. Okullarda, toplum merkezlerinde ve medya aracılığıyla engellilik bilincini arttıracak kampanyalar düzenlenmelidir. Bu kampanyalar, engellilerin potansiyellerini ve toplumun aktif üyeleri olabileceklerini vurgulamalıdır. Ayrıca, travma mağduru engelli bireylere ve ailelerine yönelik psikososyal destek programları, ruhsal yaraların sarılmasına yardımcı olacaktır.
5. Uluslararası Toplumun Sorumluluğu: BM ve uluslararası sivil toplum kuruluşları, Filistin’deki engelli krizini acil bir insani sorun olarak kabul etmeli ve bu alandaki finansmanı artırmalıdır. En önemlisi, uluslararası toplum, Gazze’deki ablukanın ve Batı Şeria’daki kısıtlamaların sona ermesi için siyasi baskı uygulamalıdır. Zira engelliliğe yol açan çatışma ortamı devam ettikçe, her türlü insani yardım çabası, yalnızca geçici bir pansuman işlevi görecektir. Chatham House’un belirttiği gibi, “İnsani yardıma aşırı bağımlılık, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün yerine geçemez.“
Bu noktada, T.C. Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) tarafından yayımlanan analizler de, “Filistin sorununa kalıcı bir siyasi çözüm bulunamadıkça, bölgenin insani kriz ve güvenlik sorunlarından kurtulamayacağını” vurgulamaktadır. Filistin’deki engelli krizinin temelindeki sorun, siyasi bir çözüme olan ihtiyacın aciliyetidir.
Sonuç
Filistin’deki engellilik sorunu, sadece bir tıbbi veya sosyal konu olmanın ötesinde, siyasi bir krizin doğrudan yansımasıdır. Bu trajediyi sona erdirmek için, öncelikle çatışmaya dayalı şiddetin ve ekonomik ablukanın durdurulması gerekmektedir. Eş zamanlı olarak, Filistinli engellilerin insan onuruna yakışır bir yaşam sürdürebilmeleri için, kapsamlı ve çok yönlü bir insani yardım planı uygulamaya konulmalıdır. Bu, sadece bir vicdan borcu değil, aynı zamanda eşitlik, adalet ve temel insan hakları prensiplerine olan bağlılığın bir gereğidir. Filistinli engelliler, sadece hayatta kalmak değil, aynı zamanda onurlu bir şekilde yaşamak için hak ettikleri yardımı ve desteği beklemektedir.
Hasan Kerem ÜNSAL
























































