BAŞBAKAN MERZ’İN ANKARA ZİYARETİ: TÜRKİYE İLE “STRATEJİK DİYALOG” ARAYIŞI

upa-admin 31 Ekim 2025 2.212 Okunma 0
BAŞBAKAN MERZ’İN ANKARA ZİYARETİ: TÜRKİYE İLE “STRATEJİK DİYALOG” ARAYIŞI

Giriş

Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in 30 Ekim 2025’te Ankara’ya yaptığı ilk resmi ziyaret, Almanya-Türkiye hattında bir “yeniden çerçeveleme” denemesi olarak kayda geçti. Başkent Ankara’daki T.C. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan tören ve ortak basın toplantısı, iki ülkenin Avrupa Birliği (AB), ekonomi-ticaret, göç, savunma ve bölgesel krizler başlıklarında iş birliğini derinleştirmek istediğini; fakat özellikle İsrail-Gazze dosyasında keskin görüş ayrılıklarının sürdüğünü gösterdi. Merz’in “Türkiye’yi AB’nin yakın bir ortağı olarak görüyoruz” vurgusu ile Erdoğan’ın “AB’ye tam üyelikte kısa sürede ciddi mesafe alabiliriz” çıkışı, önümüzdeki dönemin “pragmatik yakınlaşma ama ilkeler üzerinden pazarlık” ekseninde ilerleyeceğine işaret ediyor.

AB Başlığında “Yakın Ortaklık” ve “Stratejik Diyalog”

Merz, Ankara’daki ortak basın toplantısında Türkiye’yi AB’ye “yakın ortak” olarak gördüğünü, yeni dönemde ikili ekonomik ilişkiler dâhil olmak üzere pek çok alanda yolu “Avrupa’ya doğru düzleştirmek” istediklerini söyledi. Somutlaştırdığı başlıklardan biri de ulaşım/taşımacılık oldu. “Başbakan’ın ilk resmi ziyareti” ifadesiyle verilen bu çerçeve, Berlin’in Ankara ile kurumsal ve kalıcı bir “stratejik diyalog” tesis etme niyetine dayanıyor.

Erdoğan tarafı ise AB dosyasında “Ankara kriterleri” vurgusunu yineleyerek siyaseten hızlanan bir süreç beklentisini dillendirdi. Bu söylem, teknik kriterler ve siyasi kararlılık arasında pazarlığın devam edeceği anlamına geliyor: Berlin’in “Kopenhag kriterleri” hatırlatması ile Ankara’nın “siyasi irade varsa hızlanır” söylemi aynı masada buluşuyor.

Analiz: Brüksel boyutunda gümrük birliği modernizasyonu, vize serbestisi ve sektörel iş birlikleri (yeşil mutabakat, dijital tek pazar standartları, ulaştırma-lojistik) “düşük asılı meyveler” olarak öne çıkıyor. Ancak demokratik gerileme, yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü gibi başlıklarda ilerleme olmadan, “üyelik perspektifini canlandırma” söylemi kısa vadede somut üyelik takvimine dönüşmeyecektir. Ziyaret, buna rağmen AB mekanizmalarıyla yeniden konuşmanın kapısını aralıyor.

Ekonomi ve Ulaştırma: 60 Milyar Dolar Hedefe Doğru

Görüşmelerde ekonominin ağırlığı belirgindi. Türkiye ile Almanya’nın 2024 ikili ticaret hacmi 47,05 milyar dolara ulaştı; 2023’te “50 milyar dolara yaklaşan” hacim için orta vadede 60 milyar dolar hedefi bir kez daha teyit edildi. Merz’in “ulaştırma ve demir yolları” vurgusu, tedarik zinciri dayanıklılığı ve Avrupa’nın doğu-batı koridorlarında Türkiye’nin düğüm noktası rolünü yeniden hatırlatıyor.

Analiz: Yeşil ve dijital dönüşüm ekseninde demiryolları/lojistik, otomotiv yan sanayi (özellikle elektrikli araç ekosistemi), makine-kimya ve yazılım-BT hizmetlerinde ortak projeler ön plana çıkabilir. Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı 2024’te 20,4 milyar dolar; Almanya’nın Türkiye’ye ihracatı 30,9 milyar dolar düzeyinde. Karşılıklı yatırımlar, tedarik güvenliği ve standardizasyon uyumu (ör. CBAM, veri koruma, siber güvenlik) ekonomik diyaloğun teknik omurgasını oluşturacaktır.

Göç ve Geri Gönderme: Zor Dosyada “İşlevsel” İş Birliği

Merz, toplantıda “başvurusu reddedilen sığınmacıların geri gönderilmesi” konusunda daha fazla ilerleme arzusunu açıkça duyurdu. Berlin, Türkiye ile hem düzensiz göçün yönetimi, hem de geri kabuller/geri dönüşler konusunda pratik sonuç üreten bir mekanizma istiyor. Ankara ise, bunun mali/kurumsal yük paylaşımıyla birlikte ele alınmasını bekliyor. Ziyarette bu başlıkta “teknik ekiplerin çalışmaya devam edeceği” mesajı verildi.

Analiz: İç politik hassasiyetlerin yüksek olduğu bu dosyada, “sessiz mutabakat ve somut hedefler” yaklaşımı daha gerçekçi. Almanya’daki Türkiye kökenli nüfusun 3 milyonu aştığı, 2024’te rekor düzeyde vatandaşlık kazanımı yaşandığı düşünüldüğünde, entegrasyon ve geri gönderme dosyalarının iç içe geçtiği görülüyor; bu da dosyanın siyasileşme riskini artırıyor.

Savunma ve Güvenlik: Eurofighter vurgusu ve ortak projeler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “savunma ürünleri tedarikinde pürüzlerin kaldırılması” çağrısı yaptı; Merz ise, Eurofighter Typhoon bağlamında Türkiye ile güvenlik politikalarında “daha yakın iş birliği” mesajı verdi. Yaz aylarında Eurofighter tedarik sürecinde Birleşik Krallık’la atılan adım ve Almanya’nın onay zemini, bugün verilen siyasi beyanlarla birleşince, savunma sanayii başlığının ilişkilerde yeni bir kaldıraç olabileceği görülüyor.

Analiz: NATO çerçevesinde birlikte çalışabilirlik, hava gücü modernizasyonu, elektronik harp, hava-hava mühimmatları ve tedarik zinciri güvenliği gibi alt başlıklar öne çıkıyor. Ankara’nın yerli savunma projeleriyle (ör. KAAN) batı menşeli platformlar arasında oluşturacağı denge, hem siyasi, hem teknik bir deneme alanı olacak.

Gazze/İsrail Dosyasında Açık Görüş Ayrılığı

Ziyaretin en görünür gerilimi, ortak basın toplantısında Gazze konusunda yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’i “soykırım” ile suçlayarak Almanya’nın tutumunu yüksek perdeden eleştirdi; Şansölye Merz ise İsrail’in güvenliğini ve rehinelerin serbest bırakılmasını önceleyen çizgiyi sürdürdü, barış için “Hamas’sız” bir yönetim vurgusu yaptı. Bu ayrışma, kamuoyu önünde ve net cümlelerle kayda geçti.

Analiz: Buna rağmen tarafların “ateşkesin kalıcı barışa evirilmesi” ihtiyacını ve Türkiye’nin arabuluculuk kapasitesini not etmesi, kriz yönetimi kanallarının açık tutulduğunu gösteriyor. Berlin, Tel Aviv’le ilişkisini riske atmadan Ankara’nın bölgesel nüfuzundan faydalanmak isterken; Ankara, Berlin üzerinden AB hattında diplomatik manevra alanı kazanmayı hedefliyor.

Ukrayna ve Bölgesel Dosyalar: Senkronizasyon Arayışı

Merz, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Türkiye ile “en kısa sürede barış” hedefine dönük eşgüdümü vurgularken, dondurulmuş Rus varlıkları ve yaptırımların uygulanmasına dair AB-ABD çizgisi hakkında bilgi paylaşımında bulunduklarını açıkladı. Bu başlık, yaptırımların delinmesi ve ikincil yaptırım riskleri gibi teknik alanlarda yeni bir “uyumlaştırma” sürecini gerektirecek.

İç Politika Yansımaları: Berlin’de İnsan Hakları Baskısı

Ziyaret öncesinde ve sonrasında Almanya’da muhalefet ve koalisyon ortaklarından “insan hakları ve hukuk devleti” vurgusunu yükselten açıklamalar geldi. Bu hatırlatmalar, Merz’in Ankara ile “pozitif gündem” kurma arzusunu dengeleyecek bir iç siyaset baskısı yaratıyor. Nitekim basın toplantısında gazetecilerin soruları bu dosyayı sürekli gündemde tuttu.

Genel Değerlendirme: “Pragmatik Yakınlaşma”nın Sınırları ve Fırsat Pencereleri

1) Siyasi çerçeve: Ziyaret, Berlin’in Türkiye’yi “ayrıksı ama vazgeçilmez” bir bölgesel aktör olarak yeniden konumlandırdığını gösterdi. “Yakın ortak/stratejik diyalog” söylemi, AB kurumları ve NATO bağlamında somut ortak çıkarlara yaslanan bir realpolitik üretme çabasıdır. Ancak Gazze söylem uçurumu ve hukuk devleti eleştirileri, bu yakınlaşmanın tavanını kısa vadede belirliyor.

2) Ekonomik omurga: 47–50 milyar dolar bandındaki ticaret hacmini 60 milyara taşıma hedefi gerçekçidir; ama bunun için Gümrük Birliği modernizasyonuna paralel sektör bazlı yol haritaları (enerji-yeşil dönüşüm, demiryolu-lojistik, makine-otomotiv, sağlık teknolojileri, dijital/BT) gerekecektir. Ulaştırma ve demiryollarında Alman finansmanı, know-how ve standardizasyonu, Ankara’nın da ölçek ekonomisi ve coğrafi avantajıyla birleşirse, somut projeler üretilebilir.

3) Güvenlik ve savunma: Eurofighter dosyasındaki ivme, Almanya’nın iç siyasetindeki çekincelere rağmen pratik iş birliğinin mümkün olduğunu gösterdi. Tedarik pürüzlerinin giderilmesi, ortak üretim ve bakım-idame ekosistemi gibi alt başlıklar, orta vadede güven artırıcı adımlar olabilir.

4) Göç ve geri dönüşler: Bu dosyada “sakin diplomasi + ölçülebilir hedef” yaklaşımı dışında hızlı kazanım beklemek gerçekçi değil. Entegrasyon ve geri gönderme tartışmaları, Almanya iç siyasetinde sertleşirken, Ankara-Berlin hattında teknik çalışma gruplarının sessiz ilerlemesi belirleyici olacaktır.

5) Bölgesel krizler: Gazze dosyasında “ayrışarak birlikte çalışma” formülü deneniyor: Ankara arabuluculuk-insani hat kapasitesiyle, Berlin ise AB-transatlantik çerçevesiyle sürece katkı veriyor. Ukrayna sahasında ise yaptırım uyumu ve tedarik zinciri denetimi kritik. Bu başlıkların her biri, ilişkide güven testidir.

Sonuç

Almanya’nın dış politika yaklaşımı, geleneksel olarak tanımlanan Realpolitik prensibinin somut bir yansıması olarak değerlendirilebilir; Realpolitik, ulusal çıkarları ön planda tutan, ideolojik kaygılardan ziyade pragmatik ve güç dengelerine dayalı bir stratejiyi ifade eder. Başbakan Olaf Scholz’un (veya 2025 itibarıyla Friedrich Merz’in) liderliğindeki hükümet, Ukrayna krizi bağlamında NATO’nun doğu kanadını güçlendirme politikasıyla bu yaklaşımı pekiştirmiştir. Bu politika, Litvanya ve Baltık ülkeleri gibi doğu sınırındaki müttefiklere ek savunma taahhütleri ve “zeitenwende” (dönüm noktası) reformlarıyla somutlaşmakta olup, Almanya’nın Avrupa’daki liderlik rolünü pekiştirmeyi amaçlamaktadır.

Özellikle NATO zirvelerinde vurgulanan “her karış toprağı savunacağız” ilkesi, Rusya’nın yayılmacı tutumuna karşı caydırıcılığı artırmayı hedeflerken, Almanya’nın ekonomik bağımlılıktan askeri özerkliğe geçişini simgelemektedir. Ancak bu realpolitik hamleler, Rusya tarafından sert bir şekilde eleştirilmekte ve Moskova’nın NATO genişlemesini “tehdit” olarak algıladığı belirtilmektedir. Kremlin, doğu kanadın güçlendirilmesini, kendi güvenlik kuşağını daraltan bir adım olarak görerek, buna misilleme olarak hibrit tehditler ve diplomatik gerilimler artırmıştır.

Bu durum, Almanya’nın pragmatik politikalarının kısa vadede istikrarı sağlasa da, uzun vadede Rusya ile yeni bir Soğuk Savaş dinamiğini tetikleyebileceğini işaret etmekte; dolayısıyla, diplomatik diyalog kanallarının açık tutulması, realpolitiğin sürdürülebilirliği için kritik önem taşımaktadır.

Kapak fotoğrafı: BBC News Türkçe

Yusuf ERTUĞRAL

 

KAYNAKÇA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.