AVRUPA’NIN TEK BAŞINA KALMA ZAMANI: MERZ-PISTORIUS HATTI VE TRANSATLANTİK DEĞİŞİM

upa-admin 15 Aralık 2025 279 Okunma 0
AVRUPA’NIN TEK BAŞINA KALMA ZAMANI: MERZ-PISTORIUS HATTI VE TRANSATLANTİK DEĞİŞİM

Avrupa İçin Yeni Dönem

Federal Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in 13 Aralık 2025’te Münih’te CSU kongresinde verdiği mesaj (“Avrupa’da Pax Americana dönemi geride kaldı”), bir retorik çıkıştan ziyade, Avrupa’nın güvenlik mimarisinde varsayımların değiştiğini ilan eden siyasi bir çerçevedir. Merz’in uyarısı, “ABD ile ittifak bitti” demek değildir; fakat “ABD’nin Avrupa güvenliğini otomatik olarak, aynı yoğunlukta ve aynı siyasal mantıkla taşımaya devam edeceği” varsayımının artık sürdürülebilir olmadığını kabul etmektir. Bu çerçeve, Berlin’in stratejik dilinde uzun süredir görülen tereddüdü (“ABD’ye bağımlılık–Avrupa sorumluluğu ikilemi”) daha net bir politika hattına dönüştürüyor. DW’nin aktardığı “Trump sonrasına güvenmeyin” vurgusu da tam olarak bu noktayı hedefliyor: Avrupa, ABD iç siyasetinin dalgalanmalarını beklemek yerine kendi kapasitesini inşa etmek zorunda.

Bu söylemi tamamlayan ikinci hat ise Savunma Bakanı Boris Pistorius’un son aylarda dillendirdiği “zaman penceresi” yaklaşımıdır. Pistorius, FAZ röportajına atıfla kamuoyuna yansıyan “son barış yazı” değerlendirmesini; Rusya’nın Ukrayna Savaşı sürerken dahi hızlı biçimde kapasite biriktirmesi ve NATO’nun doğu kanadının 2028–2029 bandında test edilebileceği riskini tartışarak kuruyor. Euronews’ün özetlediği çerçeve, bu uyarının “kesin bir kehanet” değil, hazırlık için daralan karar penceresi olduğunu gösteriyor. Aynı Pistorius, Tagesspiegel’de yayımlanan metninde ise, geleceğin çatışmalarının “büyük bir patlamayla” başlamayabileceğini, hibrit ve dijital saldırıların (kritik altyapı, enerji şebekeleri, su, sağlık, sanayi) daha ilk kurşun atılmadan toplumu hedef alacağını vurgulayarak “barış–savaş arası gri alan” fikrini kurumsallaştırıyor.

Merz–Pistorius hattı birleştirildiğinde ortaya çıkan tablo şudur: Avrupa için sorun, yalnızca Rusya tehdidinin seviyesi değil; aynı zamanda Transatlantik mimarinin hangi koşullarda işleyeceğinin belirsizleşmesidir. Bu belirsizliğin 2025 Aralık ayında hızla büyümesinin önemli bir nedeni, 5 Aralık 2025’te yayımlanan ABD 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin (NSS) Avrupa’da “ABD’nin rol ve önceliklerinde anlamlı bir yeniden yönelim” olarak okunmasıdır. Avrupa Parlamentosu think-tank değerlendirmesi, bu NSS’nin ABD’nin dünya düzenindeki rolünü yeniden hizaladığını ve yaklaşımda belirgin bir “reorientasyon” taşıdığını açıkça not ediyor.  NSS’nin kendisi de Avrupa’ya dair sert bir ton barındırdığı için, Avrupa kurumlarında “müttefiklik sınırları” tartışmasını tetikledi.  Bu tartışmanın siyasi yansımasını, Avrupa Konseyi Başkanı António Costa’nın “ABD’nin Avrupa siyasetinin içine karışmaması” uyarısında ve AB çevrelerinde “egemenlik” vurgusunun yükselmesinde görüyoruz.

Burada kritik nokta, Avrupa’nın ABD’ye güvenip güvenmemesi değil; “düşük güven” koşullarında strateji kurma zorunluluğudur. EUISS’in “Low trust” çalışması, 2025 yazında ilişkilerde kısmi bir denge görülse bile, Transatlantik ilişkinin “eski hâline dönmediğini” ve yeni dönemin daha az öngörülebilir bir zemin ürettiğini savunur. Dolayısıyla, Merz’in “Pax Americana” ifadesi, bir kavram seçimi olmaktan çok, Avrupa’nın güvenliğini artık “tek bir dış sütuna” bağlayan stratejik konfor alanının kapandığını ilan eden bir siyasal uyarıdır.

Ne var ki, uyarıyı politikaya çevirmek Avrupa için en zor kısım. Çünkü Avrupa’nın mevcut savunma mimarisi, ABD’nin sağladığı bazı kritik kabiliyetlere derinden bağlı. Tartışma “ABD çekilirse ne olur?” sorusuna sıkıştığında, gerçek mesele görünür olur: Avrupa’nın ABD’yi ikame etmesi salt bütçe artışı değil; endüstriyel kapasite, ortak tedarik, standartlaşma ve siyasi karar alma hızının yeniden tasarlanmasıdır. IISS’in “Defending Europe Without the United States” çalışması, Avrupa NATO’sunun ABD’nin rolünü bütünüyle üstlenmesinin büyük finansman ve sanayi gereksinimleri doğuracağını; bunun yalnızca yıllık harcama değil, stoklar ve tedarik zinciri gibi “savaş ekonomisi” boyutları içerdiğini ortaya koyuyor. Bu nedenle, Merz’in çağrısı, “daha çok harcayalım”ın ötesinde, “daha akıllı üretelim ve birlikte üretelim” anlamına gelir.

Chatham House’un savunma sanayii odaklı değerlendirmesi de bu noktada tamamlayıcıdır: Avrupa’nın “stand-alone” bir askeri güç olma iddiası, savunma sanayiinin ölçeklenmesi, düzenleyici engellerin azaltılması, siparişlerin öngörülebilir kılınması ve ABD sistemlerine bağımlılığın kademeli biçimde düşürülmesiyle mümkündür.  Bu yaklaşım, Merz’in “Avrupa daha fazla öz-sorumluluk almalı” çizgisini somutlaştırır: Siyasi irade tek başına yetmez; üretim hattı, mühimmat, hava savunma, bakım-onarım, eğitim ve lojistik ekosistemi bir bütün olarak büyütülmelidir.

Almanya açısından mesele daha da keskin: Berlin, Avrupa’nın ekonomik motoru olmasına rağmen savunma alanında uzun süre “stratejik çekingenlik” yaşadı. Merz’in “Pax Americana” söylemi, Almanya’nın bu çekingenlikten çıkışını meşrulaştıran bir çerçeve işlevi görüyor. Bu, bir yandan Alman seçmenine “güvenlik harcaması”nı anlatmak; diğer yandan Avrupa’ya “Almanya liderlik alacak ama bunun bedeli var” demektir. ZDF’nin CSU kongresi kapsamındaki yayınında Merz’in konuşmasının tam metin/video olarak sunulması, mesajın yalnızca anlık bir demeç değil, politik bir çerçeve kurma niyetini gösteriyor.

Bu stratejik dönüşümün “Ukrayna ile ve Rusya’sız bir Avrupa güvenliği” kurgusuna bağlandığı yer ise düşünce kuruluşları literatüründe daha belirgindir. SWP’nin “The Tipping Point” araştırması, Avrupa güvenliğinin yeniden düzenlenmesinde Ukrayna’nın rolünün merkezileştiğini ve Rusya’nın mevcut vizyonunun Transatlantik/Avrupa güvenlik mimarisiyle uzlaşmaz olduğunu vurgular. Bu perspektif, Merz–Pistorius hattının arka planını güçlendirir: Eğer Rusya tehdidi orta vadede sürüyor ve ABD’nin Avrupa’ya angajmanı daha “şartlı” bir yapıya eviriliyorsa, Avrupa’nın güvenliği ancak (i) Ukrayna’nın güvenliğinin Avrupa düzenine eklemlenmesi ve (ii) Avrupa’nın caydırıcılık kapasitesinin kurumsallaşmasıyla korunabilir.

Politik risk analizi açısından 2026–2029 dönemini üç projeksiyondan okumaya çalışırsak:

1) Yönetilen geçiş (baz senaryo): NATO kurumsal olarak ayakta kalır; ABD katkısı sürer ama daha işlemsel olur. Avrupa savunma harcamaları ve üretim kapasitesi artar; Ukrayna dosyasında Avrupa’nın mali ve askeri yükü yükselir. Bu senaryoda asıl risk, hızın yetersiz kalmasıdır: Avrupa “doğru yönde” gider ama “yeterince hızlı” gidemez.

2) Sert ayrışma ve hızlandırılmış Avrupalılaşma: ABD’nin Avrupa’daki rolü keskin biçimde azalır; Avrupa “ikame”yi hızlandırmak zorunda kalır. Bu durumda IISS’in işaret ettiği finansman ve sanayi gereksinimleri bir anda “stratejik aciliyet” haline gelir.  En büyük kırılganlık, ortak karar alma ve ortak tedarik mekanizmalarının gecikmesidir: Avrupa, parayı bulsa bile üretim ve koordinasyon hızında zorlanabilir.

3) Gri bölge tırmanması (hibrit normalleşme): Konvansiyonel savaş başlamadan, sabotaj–siber saldırı–dezenformasyon–kritik altyapı baskısı yoğunlaşır. Pistorius’un Tagesspiegel metninde tarif ettiği “dijital çatışma” zemini burada ana risk dinamiğidir.  Bu senaryoda savunma yalnız ordunun değil, enerji şirketlerinden yerel yönetimlere kadar toplumun tamamının gündemi olur; iç siyaset sertleşebilir.

Bu senaryoların pratik karşılığı, “erken uyarı göstergeleri” ile yönetilebilir: ABD’nin Avrupa konuşlandırmalarında ve NATO planlamasına fiili katkısında değişim; Avrupa savunma sanayi üretiminde (mühimmat, hava savunma, bakım-onarım kapasitesi) ölçülebilir artış; Rusya’nın yeniden üretim temposu ve hibrit operasyon yoğunluğu; AB–ABD siyasi gerilimlerinin iç seçim süreçlerine yansıması. Bu bağlamda AB liderliğinin “iç siyasete müdahale” uyarıları, yalnız diplomatik bir tartışma değil, Avrupa’nın stratejik dayanıklılığı için bir risk göstergesidir.

Sonuç olarak…

Şansölye Friedrich Merz’in “Pax Americana’nın sonu” uyarısı ve Savunma Bakanı Boris Pistorius’un daralan zaman penceresi vurgusu, Avrupa’nın Transatlantik güvenlik konfor alanının kapandığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu kırılma, tam beş yıl önce –2020’de–Prof. Dr. Serhat Güvenç ile yaptığım söyleşiyi tekrar hatırlattı bana. O söyleşide, Serhat Güvenç hocam, Münih Güvenlik Konferansı’nın ana teması olan[1]Westlessness” (Batısızlık) kavramını detaylıca ele almış; Batı’nın küresel etkinliğinin azaldığını, Transatlantik ittifakta derin çatlaklar oluştuğunu, Avrupa’nın ekonomik gücünü siyasi-askeri güce dönüştüremediğini ve stratejik vizyon eksikliğinin kıtayı marjinalleşmeye sürüklediğini öngörmüştü. Bugün, Merz’in konuşması ve ABD’nin 2025 NSS’siyle somutlaşan gelişmeler, o beş yıl önceki öngörülerin gerçekleşmeye başladığını acı bir şekilde teyit ediyor.

Trump’ın ikinci dönemi, NATO’daki belirsizlikler, radikal sağın yükselişi (AfD, Orbán, Le Pen gibi aktörler üzerinden) ve AB’nin iç bölünmeleri bu boşluğu daha da derinleştiriyor. Avrupa, ABD bağımlılığını azaltmadan ve stratejik özerklik geliştirmeden “Batısızlık”tan kalıcı bir çöküşe sürükleniyor.

Bu bağlamda, düşük güven koşullarında kendi caydırıcılığını inşa etmek –hava ve füze savunması entegrasyonu, mühimmat stoklarının çok yıllı üretimi, siber/kritik altyapı standartları, ortak tedarik mekanizmaları, Ukrayna’nın Avrupa güvenlik mimarisine kalıcı eklemlenmesi ve hızlı karar alma süreçleri– ertelenemez bir zorunluluk. Siyasi irade, endüstriyel kapasite ve ortak üretimle buluşmazsa, gri bölge tırmanışı ve marjinalizasyon kaçınılmaz olacak.

Almanya’nın bu dönüşümü başarıp başaramayacağı ise kritik bir soru: Merz hükümeti altında savunma bütçesinin rekor seviyelere (2026’da 108 milyar avro) çıkarılması, borç freni istisnaları ve Avrupa odaklı tedarik öncelikleriyle Zeitenwende’yi[2] kalıcı kılma potansiyeli taşıyor; Pistorius’un ısrarlı uyarıları ve endüstriyel ölçeklenme adımları umut verici. Ancak iç siyasi bölünmeler, koordinasyon eksikliği ve üretim kapasitesindeki gecikmeler hâlâ büyük engel – eğer bu momentum korunursa Almanya, Avrupa’nın stratejik özerkliğinde lider rol üstlenebilir ve kıta güvenliğini dönüştürebilir.

Yusuf ERTUĞRAL

KAYNAKÇA

  • Deutsche Welle Türkçe (DW), “Almanya Başbakanı Merz uyardı: Pax Americana bitmiştir”, 14 Aralık 2025. DW Türkçe
  • ZEIT Online, “CSU-Parteitag: Friedrich Merz …” (Merz’in CSU kongresi konuşması bağlamı), 13 Aralık 2025. DIE ZEIT
  • ZDFheute, “Kanzler beim CSU-Parteitag…” (Merz konuşması tam uzunluk), 13 Aralık 2025. ZDFheute
  • European Parliamentary Research Service (EPRS), “The 2025 US National Security Strategy”, Aralık 2025. europarl.europa.eu+1
  • The White House, “2025 National Security Strategy” (PDF), Aralık 2025. The White House
  • Brookings, “Breaking down Trump’s 2025 National Security Strategy”, Aralık 2025. Brookings
  • EUISS (Chaillot Paper), “Low trust: navigating transatlantic relations under Trump 2.0”, 15 Ekim 2025. iss.europa.eu+1
  • SWP, “The Tipping Point: An Emerging Model of European Security with Ukraine and without Russia”, 6 Kasım 2025. Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP)
  • IISS, “Defending Europe Without the United States: Costs and Consequences”, 15 Mayıs 2025 (sayfa + PDF). IISS+1
  • Chatham House, “The EU must enable its defence industry to boost capabilities and reduce dependence on US systems”, 19 Mart 2025. chathamhouse.org
  • Tagesspiegel, Boris Pistorius (konuk yazı), “Die Gefechte der Zukunft … sind digital”, 27 Eylül 2025. Tagesspiegel
  • AP News, AB liderliğinin NSS sonrası “müdahale” uyarıları (Costa açıklamaları), Aralık 2025.
  • EUROPolitika, “Batısızlaşma Söz Konusu (Mu?)”, 19.03.2020. https://www.youtube.com/watch?v=Frva3YmB-U4&t=523s
  • EUROPolitika, “Batısızlaşma Söz Konusu (Mu?)”, 19.03.2020. https://www.europolitika.com/serhat-guvenc-soylesi-batisizlasma/

DİPNOTLAR

[1] Almanya Federal Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, 14 Şubat 2020 tarihinde Münih Güvenlik Konferansı’nın (MSC 2020) açılış konuşmasında konferansın ana teması olan “Westlessness” (Batısızlık) kavramı çerçevesinde Batı’nın birlik kaybını, transatlantik ittifaktaki derin çatlakları, ABD’nin “America First” yaklaşımının yıkıcı etkilerini ve Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması gerektiğini güçlü bir şekilde vurgulamıştır. Konuşma metni (İngilizce resmi çeviri): https://www.bundespraesident.de/SharedDocs/Reden/EN/Frank-Walter-Steinmeier/Reden/2020/02/200214-Munich-Security-Conference.html; Almanca orijinal metin: https://www.bundespraesident.de/SharedDocs/Reden/DE/Frank-Walter-Steinmeier/Reden/2020/02/200214-MueSiKo.html; Tam konuşma videosu: https://www.youtube.com/watch?v=wen2OkJzXw0.

[2] Zeitenwende (Almanca: “Zeitenwende”), kelime anlamıyla “dönüm noktası” veya “çağ dönümü” demektir. Ancak güncel siyasi bağlamda, özellikle Almanya’da çok daha spesifik ve güçlü bir anlam taşır. Zeitenwende, Almanya eski Başbakanı Olaf Scholz’un 27 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sadece üç gün sonra Federal Meclis’te (Bundestag) yaptığı tarihi konuşmada kullandığı terimdir. Scholz bu konuşmada şu cümleyi sarf etmişti: “Wir erleben eine Zeitenwende.” (“Bir Zeitenwende yaşıyoruz.”)

 

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.