SARKİSYAN’IN VATİKAN ZİYARETİ

upa-admin 15 Nisan 2015 1.751 Okunma 0
SARKİSYAN’IN VATİKAN ZİYARETİ

Günümüzde Ermeniler; tüm dünyaya kendilerini mazlum edilen Hristiyanlar, yaşadıkları toprakları Doğu’da Hıristiyanlığın son kalesi, efsanevi devletlerini ise ilk Hıristiyan devlet olarak sunmaya çalışıyorlar. Özellikle de, Ermenilerin yüzyıllardır himayelerinde yaşadıkları Türklere karşı I Dünya Savaşı sırasındaki ihanetinden sonra, bu efsaneler dünya çapında tebliğ edilir. Bu açıdan, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Vatikan ziyaretinin arkasında da, dünya kamuoyunu ve Hıristiyan dünyasını aldatmaya yönelik girişim dayanır. Ziyaretin Ermenilerin büyük trajedi olarak adlandırdıkları 24 Nisan arifesinde gerçekleştirilmesi de, hatalarla dolu bu politikanın bir parçasıdır. Ne yazık ki, esas görevi dünyada barış ve uzlaşma yanlısı olmak olan Papa da, Ermenistan’ın bu siyasi oyunlarına katılarak, olaylara tarihsel olgulara değil, efsanelere dayalı ve taraflı bir tavır aldı. Fakat tarihi gerçekler onaylar ki, tarihte Gregoryan Ermeniler Hıristiyan dünyasında bile sözünden dönen bir grup olarak bilinmiştir. Tarihin çeşitli dönemlerinde, Hıristiyan dünyası içinde bile Ermeniler “beşinci koloni” olmuştur.

Kalkedon Konsili’nden Başlayan Yol

Kilise ve din, Ermenilerin hayatında ne kadar şans getirici rol oynasa da, tarih göstermiştir ki; din, Ermeniler için her zaman siyasi bir araç olmuştur. Gregoryan, Katolik, Protestan, Yunan-Ortodoks, Evanjelist, monofizit, diofizit ve diğer dini inançlı Ermeniler dünyaya dağılmıştır. Ermenilerin Hıristiyan dininin farklı mezheplerine dâhil olması, öncelikle onların çeşitli himayedarların, “ağabey”lerin yardımını almasına hesaplanmıştır. İlginçtir ki, bugün en büyük Türk düşmanı olarak konuşan Gregoryan Ermenilere uzun asırlar, -Selçuklu döneminden beri Selçuklular, Karakoyunlular, Osmanlılar gibi- Türk devletleri sahip çıkmıştır. O dönemin Hıristiyan Avrupa devletleri ise, Ermenileri dikkate almamıştır.

Osmanlı devletinde Ermeni Gregoryan Kilisesi, ilk günlerden itibaren resmen faaliyet gösteriyordu ve Sultanların himayesindeydi. O dönemin tarihine bakıldığında ise anlaşılıyor ki, Türklerin Ermenilere hamilik ettiği dönemlerde, Ermenileri Gregoryan oldukları için Hıristiyan dünyası eretik (kâfir) hesap ediyordu. Yunan-Ortodoks Kilisesi Ermenileri kâfir kabul ettiği halde, Bizans’tan farklı olarak Osmanlı Sultanları Ermenilere ortam yaratmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra Ermeni Kilisesi’ni Bursa’dan İstanbul’a aldırmış ve ona dini ayrıcalıklar vermiştir. Bunu Ermeni tarihçileri dahi itiraf ediyorlar. XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na seyahat eden Ermeni gezgin Simon Lehaçi şunnları yazıyordu: “Yunanlar, Ermenilerin gerçek düşmanıdır… Yunanların tüm hâkimiyetleri boyunca, tek bir Ermeni’nin bile, değil yerleşmek, hatta ticaret yapmak için bile İstanbul’a girmesine izin verilmiyordu. Ancak Türkler İstanbul’u aldıktan sonra, birçok vilayetlerden Ermenileri buraya getirdi.” (Симеон Лехаци. Путевые заметки. Москва 1965).

Bununla birlikte, herkese yaranmakta mahir olan Ermeniler, Hıristiyanlığın temel mezheplerine dâhil olmak suretiyle, duruma bir çıkış yolu aramışlardır. Tarihin çeşitli dönemlerinde Protestan Ermeniler, İngiltere ve ABD misyonerlerine sığınırken, Katolik Ermenilerin sahibi Fransa olmuştur. Fransa, Katolik Ermenileri, Ortadoğu’daki süreçlere etki ve müdahale etmek için her zaman araç olarak kullanmıştır. Anadolu’daki Ermeni Protestan Kilisesi ise, 1850 yılında Osmanlı Devleti tarafından farklı bir dini kurum olarak tanınmıştır.

Böylece, dini inanç açısından oldukça farklı olan Gregoryan-Katolik ilişkileri, tarihi çelişkilerle geçmiştir. Malumdur ki, Ermeni Gregoryan Kilisesi, tarihsel olarak Katolik Kilisesi’nin dini dogmalarını Ermeni ulusal kimliğine tehdit olarak değerlendirmiştir. Henüz Sasani-Bizans Savaşları döneminde, Ermeniler Sasani hükümdarlarına yaranmak için Batı Hıristiyanlığına karşı olmuş ve bunun karşılığında Sasanilerden çeşitli imtiyazlar alabilmiştir. 451 yılında Kalkedon Konsili’nde (Kilise Meclisi) monofizit yolunu seçen Ermeni Kilisesi, Batı’ya ve Roma’ya karşı tutumunu şekillendirmiş oldu.

Arap Hilafeti de, Ermenilere karşı Sasani politikasını sürdürüyordu. Ermenilerin Bizans’ın “beşinci kolonisi”ne dönüşmemesi için, Araplar onların monofizit dini inanışının korunması ve bunun Batı (Bizans ve Roma) Hıristiyanlığına karşı kullanılması yönünde bir politika izledi. Böylece, tarihin bu dönemlerinde Gregoryan Ermeniler, Hıristiyan dünyasına karşı “beşinci koloni” olmuştur.

Kilikya Krallığı’nın 1375 yılında çöküşüyle, uzun yüzyıllar var olmayan Ermeni devletçiliği, devletsiz kalınan dönemlerde ulusal kimliğin korunması için Gregoryan Kilisesi’ne umut beslemiştir. İlginçtir ki, 1375-1918 yıllarını kapsayan bu dönemde, Ermeniler milli kimlikleri için en büyük tehlike olarak Müslüman Türkleri değil, Katolik Kilisesi’ni görmüştür. Kilikya’nın çöküşünden sonra, Ermeni Kilisesi, Roma Kilisesi’nin nüfuzu altına girmemek için yüksek kademe ruhani yetkilileri bir mecliste toplamış ve 1441 yılında Katolikosluğun daha doğuya, (Üçmüezzin) Eçmiedzin’e aktarılmasına karar vermiştir. Dünyada sadece Ermenilerin dâhil olduğu Gregoryan Hıristiyanlığın değil, Ermeniliğin kalesi olmuş ve esas tehlike olarak İslam dinini değil, Katolik Kilisesi’ni görmüştür.

Katolik Kilisesi, Ermenilerin Siyasi İkiyüzlülüğünün Hedefi

Tüm bu tartışmaların ışığında, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın bugünlerde Vatikan’a gerçekleştirdiği ziyaret ve Papa’dan Hıristiyanlık taassubu göstermesini istemesini siyasi ikiyüzlülüğün son adımı olarak değerlendirilebilir. Tarih, Katolik Kilisesi’ni ulusal kimliklerine karşı en büyük tehdit olarak değerlendiren Ermenilerin, kendi çıkarları için gerekirse Vatikan’a bile yalvardıklarına defalarca tanıklık etmiştir.

Bilindiği gibi, Ermenilerin Katolikliğe ilk eğilimi, Haçlı Seferleri döneminde olmuştur. Haçlı Seferleri sırasında, Ermeniler, himayesinde yaşadıkları Türklere ve Araplara ihanet ederek, Haçlıların tarafında savaşmıştır. Haçlıların Ortadoğu’da Edessa (Şanlıurfa), Antiokhia (Isparta) gibi şehirleri almasında bu kale-kentlerde yaşayan Ermenilerin şehri teslim etmesi ile ilgili onlarca bilgi var. Kanaatimizce, bu dönemden itibaren Haçlı hareketlerinin temel destekçilerinden olan Vatikan’la Ermeniler arasında gizli anlaşmalar olmuştur ve şu anda Ermenistan bu anlaşmaları kötüye kullanmaktadır.

Bunun sonrasında, XVI. ve XVII. yüzyıllarda da bazı grup Ermeni grupların hem Avrupa (Reç Pospolita), hem de Anadolu’da Katolikliği kabul etmesi siyasi nedenlere dayanıyordu. Bununla birlikte, Vatikan’ın Katolik Ermenilere itimat göstermesi birkaç yüzyıl almıştır. Ancak 1792 yılında Papa, Ermeni Katolik Kilisesi’ni resmen Roma Kilisesi’ne bağlı bir kilise yapılanması olarak kabul etmiştir. Fransa elçisinin ısrarıyla 1831 yılında Sultan II. Mahmut (1808-1839) da, Ermeni Katoliklerini bir cemaat olarak kabul etti. Böylece, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni Katolikler, Vatikan ve Fransa’nın maşasına dönüştü.

Ermeniler, Katolik dini hiyerarşisinde özel yeri olan, Mekhitaristler adlı ayrı bir tarikatla da temsil edilir. Konstantinople (İstanbul) Ermeni Patrikhanesi’ne sırt çeviren Mekhitar (1676-1749) adlı bir Ermeni, 1701 yılında burada Mekhitarist tarikatını yaratmış, sonrasında Venedik’e kaçarak 1717 yılında tarikatın Adriyatik Denizi’ndeki Aziz Lazar adasında yerleşimine izin almıştır. Bu dönem Osmanlı Devleti’nin denizlerde rakibi olan Venedik himayesine sığınan Mekhitar tarikatı, Papa’nın da himayesine geçmiştir. Osmanlı’ya ihaneti sebebiyle Venedik’ten adada yerleşim izni alan Mekhitar tarikatı, bugün de faaliyetini sürdürüyor ve Katolik dünyasında Ermenilerin çıkarlarını koruyor.

Böylece, tarih boyunca Ermeni ulusal kimliğinin koruyucusu olan Gregoryan Kilisesi’nin kendine en büyük tehdit bildiği Katolik dünyasına yaklaşımı net olmamıştır. Bununla birlikte, dini sürekli siyasi araç olarak kullanan Ermeniler, yeri geldiğinde dini inançlarını siyasetin gerisinde tutmuş, kendi çıkarları için her tür ikiyüzlülüğe hazır olmuşlardır. Kanaatimizce, Serj Sarkisyan’ın Vatikan’a bu ziyareti de yukarıda belirtilen tarihi zincirin son halkasıdır. Ermeni siyasetinde din, barış değil, düşmanlık için kullanılmaya devam etmektedir. Oysa Ermeniler ve Türkler arasında ihtiyaç duyulan şey düşmanlık değil, barıştır…

Arastü HABİBBEYLİ (PhD)

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.