AVRUPA BİRLİĞİ’NDE GÜNEY KIBRIS DÖNEMİ VE TÜRKİYE’NİN AB GELECEĞİ

upa-admin 04 Temmuz 2012 2.432 Okunma 0
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE GÜNEY KIBRIS DÖNEMİ VE TÜRKİYE’NİN AB GELECEĞİ

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2004 yılında üye olduğu Avrupa Birliği’nde dönem başkanlığı görevini devraldı. Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığının Avrupa’nın yaşadığı mali kriz ve Türkiye ile arasında süre gelen gerginlik nedeniyle zor geçeceği düşünülüyor.  Durgun olan Türkiye-AB ilişkileri bu dönem başkanlığı süresince asgari seviyeye ineceğe benziyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tanımayan Türkiye, gelecek 6 ay süresince AB ile olan ilişkilerini Avrupa Komisyonu üzerinden yürütmek istiyor. Uzmanlar uzun süredir askıda olan Türkiye’nin Avrupa Birliği giriş süreci konusunda Kıbrıs’ın başkanlığı döneminde bir ilerleme kaydedilemeyeceği görüşünde birleşmiş durumdalar.

Türkiye bugüne kadar 13 müzakere başlığı açtı ancak bunlardan sadece birini, bilim ve araştırma konulu başlığı kapatabildi. Son iki yıldaysa, yeni bir müzakere başlığı açılmadı. Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde 18 başlık da dondurulmuş şekilde bekliyor. Bunlardan sekizini, Avrupa Birliği, Türkiye’nin limanlarını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gemilerine açmayı reddetmesi nedeniyle dondurdu. On başlık ise, Kıbrıs ve Fransa tarafından donduruldu. Bu yıl Türkiye ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki gerginlik, ada çevresindeki petrol ve doğal gaz arama çalışmaları nedeniyle tırmandı. İki taraf ada çevresindeki egemenlik hakları konusunda anlaşmaya varamıyor. Konsey geçen Aralık ayında Türkiye’nin Kıbrıs sorununa yaklaşımını eleştirmişti. Avrupa Konseyi yayımladığı açıklamada ”Türkiye’nin, tüm baskılara rağmen, Kıbrıs gemilerine limanlarını açmasını öngören ek protokolü kabul etmemesinden üzüntü duyduğunu” kaydetmişti.

Tüm bunların dışında İngiliz Dışişleri Eski Bakanı Jack Straw’un çevresinde dile getirdiği “Rumların AB’ye alınması bir hataydı. Bizi Annan Planı’nı kabul edeceklerini söyleyerek kandırdılar” sözleri ve AB ülkelerinin çoğunda hakim görüşün bu olması önümüzdeki 6 ay içerisinde Rumların kendilerini sığıntı gibi hissetmelerine neden olacak gibi görünüyor.

Türkiye’nin AB Arzusu

Türkiye’nin 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na giriş için yaptığı başvuruyla başlayan Avrupa hikayesi; iki darbe ve bir muhtıra ile alt-üst olmuş olsa da, Turgut Özal döneminde bu alanda uygulanan yapıcı politikalar ile tekrardan ivme kazanmış, yani bir nevi Türkiye’nin Avrupa aşkı alevlenmiş ve 1987 yılında Özal döneminde AB’ye giriş için tekrardan başvuru yapılmıştır. Bu dönemin akabinde yaşananlar ilişkileri ekonomik olarak artırmış ve 1999 Helsinki Zirvesi ile beraber Türkiye aday ülke konumuna gelmiştir. Devamında ülkede yaşanan anayasa değişiklikleri ve uyum paketleri Türkiye’nin birlik için ne derece istekli olduğunu göstermiştir.

Peki Türkiye için Avrupa Birliği gerçekleştirilmesi zorunlu olan bir proje midir? Halk bazında olayı ele aldığımızda insanların bu denli uzun seneler alan sancılı dönemler sonucunda bir üyelik beklediğini görmekteyiz. Bu bağlamda halk tarafından olaya baktığımızda, AB ”evet” gerçekleştirilmesi gereken bir proje olarak görünüyor. Bu durumu diğer yandan siyaseten ele aldığımızda,  Avrupa Birliği Türkiye için aynı zamanda bir Batılılaşma-çağdaşlaşma projesi gibi göründüğü için son dönemde Batı’nın yaşadığı ekonomik krizler, Türkiye’nin Birliğe girişi konusunda çekingen kalmasına neden olmuştur. Tüm bunlar Türkiye’nin Avrupa Birliği arzusunda son dönemde görülür bir gerileme yaşamasına neden olmuştur.

Şahsi fikrim Avrupa Birliği projesi içerisinde Türkiye’nin üye olarak düşünülmediği, Türkiye tarafının da bunu bildiği, ancak bu uzun soluklu girişimlerin halk nazarında bir sonuca bağlanması gerektiği görüşünün hakim olması, ticari yönden iyi bir işbirliğinin kurulmuş olması ve çağdaş bir Türkiye için sosyal reformların yapılmasında AB’nin önemli bir yer oluşturması ilişkilerin bu seviyede ilerlemesine sebep olmaktadır. Bu söylediklerime dayanak olarak Türkiye-AB arasındaki müzakerlerin açık uçlu olması da önemli bir noktadır. Müzakerelerin açık uçlu olması bağlamında Türkiye’nin üyeler tarafından birliğe kabul edilmesi durumunda bile o ülkelerin halkı tarafındanda bir onay görmesi gerekecektir. Ben bu konuda da, o halk tarafından birliğin bir “Hıristiyan Birliği” olduğu hatırlanacaktır görüşündeyim.

 

Burak YILMAZ/UPA İzmir Üniversitesi Temsilcisi

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.