Erdoğan’ın 9 Temmuz 2016 günü Saint Petersburg’a yaptığı ziyaret, Türkiye ve Batı kamuoyunda hatırı sayılır ilgi görmüştür. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, 24 Kasım günü Suriye sınırında düşürülen Rus uçağı sonrası yaşanan kriz ile ikili ilişkilerinin zora girmesinin ertesinde, ilk defa Rusya’ya bir iş gezisi gerçekleştirmiş durumdadır. Bu gezinin 15 Temmuz isyanı sonrası yapılan ilk yurtdışı istikameti olmasının da önemi üzerinde duruluyor.
Erdoğan‘ın 7 Bakan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kapsayan kafilesi, gezi boyunca Rus mevkidaşlarıyla görüşmeler yapmış ve iki lider, bu görüşmelerin ertesinde bir basın açıklaması gerçekleştirip soruları yanıtlamışlardır. Basın açıklamasında, 12 adet mutabakata varılan nokta üzerinde duran Putin ve Erdoğan’ın, şimdilik daha çok ekonomik ve ticari meselelerde anlaşmaya vardığı görülmektedir. Mutabakata varılan programın “orta vadeli” olarak vasıflandırılması ve bu programın önümüzdeki 3 yıl içinde peyderpey yürürlüğe konulacağı üzerinde durulmuştur. Anlaşılan, toplantı sonrası dile getirilen ilişkilerin Kasım 2015 öncesine taşınması durumu biraz daha vakit alacak.
Mutabakata varılan noktalar, genel itibariyle ekonomi, ticaret, turizm, enerji ve beşeri alanlardadır. 12 nokta aşağıdaki gibidir:
Üst düzey işbirliği konseyini yeniden canlandırılacak.
Charter uçuşları başlayacak.
Tarım ürünleri dâhil ikili ticareti kısıtlayan yasaklar kaldırılacak.
Türk müteşebbislerine yönelik yasaklar kaldırılacak.
Vizesiz rejimi tam teşekküllü olarak tekrar yürürlüğe koymak için peyderpey ve müştereken adımlar atılacak.
Akkuyu’ya stratejik yatırım statüsü verilecek.
Türk Akımı projesi hızlandırılacak.
Türk-Rus ortak yatırım konseyi kurulacak.
Savunma sanayiinde işbirliği arttırılacak.
Türkiye-Rusya-Azerbaycan üçlü zirve mekanizması kurulacak.
Ankara-Moskova hattını bir güven ve dostluk hattı haline getirilecek.
Türk Akımı projesi hızlı biçimde hayata geçirilecek.
Görüldüğü üzere, daha çok ekonomik menfaatleri ön plana alan bu mutabakat açıklanırken, bir de ikili ticaret hacmi üzerine bir hedef koyuldu. İkili ticaret hacminin 100 milyar dolara getirilmesi gerektiği gibi iddialı bir motivasyon öne sürüldü. Bu ticaret hacminin Çin-Rus ticaret hacmine tekabül ettiğini belirtirken, kriz öncesi Türk-Rus ticaret hacminin de 30 milyar civarında olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir.
Genel itibariyle ekonomik ve ticari noktalar üzerinde anlaşan Rusya ve Türkiye, iki ülkenin derin görüş ayrılıkları bulunduğu Suriye meselesine ayrıca iki buçuk saat ayırdılar. Uzun uzadıya görüşülen mesele üzerinde henüz bir anlaşmaya varılmış değil. İki ülke, “anlaşamamakta anlaşmış” gözüküyor.
Rusya özellikle Batı ile yaşadığı sorunlu dönem içerisinde Türkiye gibi bölge için önemli bir ülkeyi yanına çekmek istemektedir. Türkiye ise, tarihi boyunca yaptığı gibi müttefiki Batı ile yaşadığı hayal kırıklıklarını Rusya ile yakınlaşmak suretiyle politikasını dengeye oturtmak istemektedir. Rusya ile yakınlaşma sinyallerinin 15 Temmuz isyanı öncesi olduğunu da düşünürsek, bu yakınlaşmayı, ABD ve AB’ye yönelik hayal kırıklığı sebebiyle aceleye getirilmiş bir hamle olmaktan çok, Türkiye’nin son zamanlarda yalnızlaştığı yakın coğrafyasında toparlamaya çalıştığı gibi görmek gerekmektedir. 2000’li yılların başından itibaren Rusya ile tarihinden gelen tereddütleri bir kenara bırakan Türkiye, Rusya ile ilişkileri stratejik ortaklığa götürmek konusunda çok önemli yollar kat etmiştir. Her ne kadar, Kasım 2015 uçak krizi sonrası her iki lider de birbirleri ve karşılıklı ülkeleri hakkında çok ağır ithamlar dile getirmiş olsalar da, ilişkilerin yeniden raya oturtulması gerçeği uluslararası ilişkilerde karşımıza çıkan sadece menfaatlerin ön planda olması durumudur.
Rusya, Türkiye’yi kendi Avrasya politikası için kullanmak isterken, Türkiye’nin ağzına belli ölçüde bal çalmakta (Türk Akımı vb.), Türkiye ise Batı’ya bir kez daha “kendine çekidüzen ver” demektedir. Bu ikili yakınlaşma sonucu bir Avrasya Birliği üyeliği provası yapılır mı, ya da Türkiye’nin ekseninde çok önemli bir kayma olur mu sorularına olumsuz cevap verme meyillinde olsak da, henüz cevap vermek için erkendir. Bu yakınlaşma, Türkiye’nin Suriye politikasında bir değişiklik getirebilirken, diğer konularda eskiye dönme ihtimali vardır. Ancak, daha önce belirtildiği gibi, 2015 Kasım’a dönülmesi biraz zaman alacaktır.
Her ne kadar Türkiye’nin; NATO, AB ve ABD ile ilişkilerinde gerginlik var olsa da, sorumlu davranan bazı devlet adamlarının 60 seneyi aşkın stratejik işbirliğini bir kenara atması zordur. İkili ilişkilerde konuşarak ve karşılıklı güven tesis ederek çözülmeyecek bir sorun gözükmemekle birlikte, Türkiye’nin Rusya, Çin ve bunlar gibi yeni yükselen anti-demokratik güçlerin yanında, hem faydacı hem de etik anlamda düşünüldüğünde, yeri olmadığı bilinmelidir.
Basri Alp AKINCI
KAYNAKÇA
- http://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-37025675.
- http://politikaakademisi.org/2016/02/10/rusya-ve-cinin-ekonomik-ticari-finansal-ve-kulturel-iliskileri/.
- http://politikaakademisi.org/2016/08/04/15-temmuz-isyani-ve-bunun-turkiye-dis-politikasina-olasi-etkileri/.
- http://politikaakademisi.org/2015/12/17/turk-rus-iliskilerinde-gecmisten-gelen-yukler/.
- http://www.milliyet.com.tr/erdogan-tarihi-ziyarete-uctu-siyaset-2291962/?&toperStarEhJUS=1.