2000’Lİ YILLARDA HİDROKARBON VE SİLAH SATIŞLARI TEMELİNDE GELİŞEN RUS EKONOMİSİ

upa-admin 31 Temmuz 2012 7.663 Okunma 0
2000’Lİ YILLARDA HİDROKARBON VE SİLAH SATIŞLARI TEMELİNDE GELİŞEN RUS EKONOMİSİ

Rusya, Vladimir Putin’in 2000 yılında devlet başkanı seçilmesinden itibaren gerek iç politikada gerekse dış politikada büyük ölçekli değişimler yaşamıştır. İzlemiş olduğu merkeziyetçi politika sayesinde ülke içinde kontrolü tekrar tesis eden Putin, beynelmilel alanda da Rusya’nın imajının değiştirilmesi konusunda da başarılı olmuştur.[1] Rusya, artık bağımsız bir dış siyaset izlediği gibi, dış politikasında bazı araçları daha etkili biçimde kullanmaktadır. Putin Rusya’sının toparlanmasında ve tekrar söz sahibi olmak için atmakta olduğu büyük adımlarda, uluslararası ortamın da payının bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir. Çin ve Hindistan gibi hızla gelişen ülkelerin enerji taleplerinin artması ve enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelerdeki istikrarsızlıklar gibi unsurlar enerji fiyatlarının yükselmesine sebebiyet vermiştir.

Moskova doğal kaynaklar açısından dünyanın en önemli coğrafyasını elinde bulundurmaktadır. Zengin doğal gaz ve petrol kaynaklarına ilaveten, kömür, alüminyum, bakır, demir, elmas, altın, gümüş, platin, demir dışı metaller ve orman kaynakları ile Rusya halen dünya hammadde ihracatının en önde gelen ülkelerinden birisidir.[2] Dünyadaki nikel ve kobalt üretiminin % 20’si Rusya tarafından yapılmaktadır. Buna ilave olarak Rusya dünyanın ikinci büyük kömür rezervlerine ve sekizinci büyük petrol rezervlerine sahip bulunmaktadır. Rusya, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık olarak % 6,6’sına, doğalgaz rezervlerinin ise % 26,3’üne sahip bulunmaktadır. Rezerv/üretim oranlarına bakıldığı zaman var olan rezervler ile ham petrolde yaklaşık 22 sene, doğalgazda ise 80 senelik üretim yapılabileceği görülmektedir.

 

Kaynak: http://www.eia.gov/EMEU/cabs/Russia/pdf.pdf

Kanıtlanmış doğalgaz rezervleri ile dünyada birinci sırada olan Moskova, dünyanın en büyük doğalgaz ihracatçısı, ikinci en büyük petrol ihracatçısı ve üçüncü en büyük enerji tüketicisidir. İhracatının % 65’ini enerji sektöründe gerçekleştiren Rusya, enerji ihracatından gelen gelirin bir bölümü ülke içindeki reformlar için kullanırken diğer bölümüyle de dış borçlarının büyük bir bölümünü temizlemiştir. Bu büyük enerji potansiyeli, Moskova’yı öncelikli doğal gaz ihracatçısı olarak büyük bir stratejik güç yapmaktadır.

Rusya’nın yalnızca petrol ihracatı, yurt dışına yapılan satışların % 35’ine tekabül etmektedir. Sonuçta, Rusya’nın doğal zenginliklerinin Moskova’nın dış politikasındaki önemi her geçen gün artmaktadır. Kremlin’in enerji politikasından bahsedildiği zaman akıllara ilk olarak Gazprom firması gelmektedir. Gazprom, 1989 yılında kurulan bir şirket olup hisselerinin çoğunluğu devletin elinde bulunmaktadır. Bugün için dünyanın en büyük enerji firmalarından birisidir.[3] Temel olarak ilgilendiği alanlar, ısı ve elektrik gücünün üretilmesinin, pazarlanmasının yanı sıra hidrokarbonların jeolojik keşfi, üretimi, taşınması, depolanması, işlenmesi ve pazarlanmasıdır. Gazprom’un amacı Rus müşterilerine etkin ve istikrarlı gaz teminin en yüksek oranda sağlanmasının yanı sıra uzun dönemli gaz ihracat sözleşmelerini güvenilir bir biçimde yerine getirmektir. Şirketin dünya doğalgaz rezervlerindeki payı % 17, Rusya’daki payı ise % 60’tır.

Gazprom, aynı anda hem enerji üreticisi olması bakımından hem de güçlü bir kaynak tabanına ve çoklu bir gaz taşıma altyapısına sahip olan bir tedarikçi olmasından ötürü eşsiz bir konuma sahiptir.[4]  Rusya’nın coğrafi konumundan dolayı, şirketin kendi doğalgazını temin etme ve diğer üreticilere gaz transit hizmetleri sağlama yoluyla Avrupa ve Asya pazarları arasında bir enerji köprüsü olma potansiyeli bulunmaktadır. Dünya Bankası’nın verilerine göre Rusya’nın Gayri Safi Hasılasının % 25’ini petrol ve doğalgaz sektörü oluşturmaktadır. Petrol ve gaz sektörü, toplam işgücünün % 1’ini karşılamasına rağmen, ekonomide bu denli ağırlığa sahip olması ekonomik yapı bakımından sağlıksız olarak kabul edilse de Rusya Federasyonu yöneticilerinin var olan durumdan memnun oldukları görülmektedir. Rusya’nın vergi gelirlerinin % 25’ini tek başına Gazprom tarafından sağlanmaktadır. Rusya’nın dünya doğalgaz üretimindeki payı % 22,5’tir. Rus Gazprom firması tek başına dünya doğalgaz rezervlerinin % 25’ine sahip bulunmaktadır. Gazprom, dünyanın en büyük yedinci şirketi, enerji şirketleri arasında ise Exxon Mobil, Royal Dutch Shell ve BP’den sonra en büyük dördüncü şirket haline gelmiştir. Gazprom’un bu kadar hızlı büyümesinin sebepleri ise şirket senetlerinin satışıyla ilgili sınırlandırmaların kaldırılması, enerji fiyatlarının artması ve Gazprom’un devletin de yardımıyla Rusya’daki diğer küçük enerji şirketlerini satın almasıdır.

Vladimir Putin, başkanlığının ilk dönemindeki temel görevlerinden birisi silah ticareti üzerinde merkezi bir kontrol kurmaktı. Başkanlıkta 1 yıllık süresi daha dolmadan Kasım 2000’de devlet silah satıcı kurumu olan Rosoboronexport firmasını kurdu. 2007 itibariyle bu firmaya silah ticareti üzerinde tekel hakkı veren bir kararnameyi imzalamıştı.[5] 2005 itibariyle Moskova’nın silah ihracatı 6 milyar dolar civarında olduğunu Putin, Soçi’de düzenlenen askeri-teknolojik işbirliği komisyonunda açıklamıştı. Başkan Putin, bu olumlu trendin kesinlikle sürdürülmesi gerektiğini ifade etmekteydi. Moskova, dünya silah ticaretinde %30luk payla birinci sırada Birleşik Devletlerin hemen arkasında % 24’lük payla ikinci sırada olup dünyanın en büyük ikinci silah ihracatçısıdır. Başkan Putin’in 2 Temmuz 2012 tarihinde yaptığı bir açıklamaya göre 2012 yılının ilk 6 ayında Rus silah ihracat teslimatları 6,5 milyar dolardan fazladır ki bu geçen yılın aynı dönemine göre % 14lük bir artışa tekabül etmekteydi. Analistlere göre bu miktar Kremlin’in geçen yıl toplam silah satışı tutarı olan 13,2 milyar dolarlık rekor tutarı geçebileceği anlamına gelmektedir. Bu ay içinde BM’de 150 civarında ülke küresel silah ticareti antlaşması ilgili görüşmelerde bulunurken, Putin, Rusya’nın hedeflerinden geri adım atma konusunda herhangi bir işaret vermemektedir. Yaptığı açıklamada, Rusya’nın küresel silah pazarındaki varlığını genişletmeye yoğunlaşmak zorunda olduklarını ifade etti. Bunun kendi teslimatlarımızın coğrafyasıyla ve ürünlerin ve de hizmetlerin listesini alakalı olduğunu vurguladı. Kremlin’in küresel silah ticaretindeki rolüyle ilgili eleştiriler son zamanlarda artmıştır. Bunun sebebi Suriye’deki Beşar Esad yönetimine yaptığı yardımlarla Esad’ın muhalefeti bastırması için şiddete başvurmasıdır. Moskova ise uzun zaman önce imzaladığı sözleşmelerin koşullarını yerine getirdiğini ifade etmektedir.

Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerinde, Rusya’nın temel olarak yoğunlaştığı alan AB ekonomisi ile daha fazla bütünleşme olup, bu doğrultuda birçok önemli anlaşmayı sonuçlandırmıştır. Rusya doğal gaz bağlamında Birliğin en önemli enerji tedarikçisiyken, Avrupa Birliği, Rusya’nın enerji ürünlerinin en büyük satın alıcısıdır.[6] Rusya ile Ukrayna ve Rusya ile Belarus arasında gaz bedeli, transit ücreti, depolama miktarları gibi konularda pek çok defa sorun çıkmış olmasına rağmen 1967’den beri kesintisiz devam eden Rusya’dan Avrupa’ya gaz akışı Ocak 2009’da tarihte ilk defa durmuş ve bazı Avrupa ülkeleri kışın ortasında yakıtsız durumda kalmışlardır. Rusya’nın Avrupa Birliği’nin en büyük üçüncü ticari ortağı olması, başta Gazprom olmak üzere AB’de güçlü bir lobisinin var olması ve AB üyelerine büyük yatırımlar yapması gibi nedenler Rusya’ya bir nevi en müsaadeye mazhar ülke görünümü kazandırmıştır. Gazprom; Almanya, İtalya, Fransa, Türkiye, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Avusturya, Finlandiya, Belçika, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan gibi birçok Avrupa ülkesine % 65’ten fazla bir oranda gaz ihracatı yapmaktadır.

AB üyesi olan ve Rusya’ya muhalif olan Baltık Cumhuriyetleri Putin yönetiminin enerji silahını doğrulttuğu ülkeler arasında yer almışlardır. İlk olarak, Moskova 2005 yılında doğalgazda Rusya’ya tamamen bağımlı durumda olan bu ülkelere yönelik gaz fiyatlarında artışa gitmiş ve daha sonrasında ise çeşitli durumlarda petrol kesintilerini gündeme getirmiştir. 2007 ilkbaharında Estonya yönetiminin Tallinn’deki Sovyet dönemine ait Bronz Asker Anıtı’nı kaldırması üzerine ortaya çıkan kriz, Putin yönetiminin bu ülkeye yönelik petrol sevkiyatını durdurmasına sebep olmuştur.[7] Rusya, benzer stratejiyi farklı bir durumda Litvanya’ya karşı da uygulamaya koymuştur. Litvanya’daki Mazeikiu Petrol Rafinerisi için açılan ihalede Rus şirketleri yerine Polonya şirketinin seçilmesi, Moskova’nın petrol şalterlerini indirmesine sebep olmuştur.

Norveç’teki rezervlerin miktarındaki düşüş, Ortadoğu’da ise istikrarın bir türlü tesis edilememesi, Avrupa ülkelerini yeni seçenekler bulma konusunda zor duruma sokmuştur.[8] Öte yandan Avrupa ülkeleri, Rusya’ya alternatif bulma derdindeyken, Rusya’da Ukrayna olaylarından ders çıkararak bu ülkeye transit konusundaki bağımlılığını azaltmak için var olan boru hatlarına ek güzergâhlar üzerinde çalışmaya başlamıştır. Avrupa’ya gitmekte olan Rus gazının % 80’i Ukrayna’dan, % 20’si de Beyaz Rusya’dan geçmektedir. Beyaz Rusya ve Polonya üzerinden geçen Yamal-Avrupa boru hattı, 4000 km uzunluğunda olup, yılda 33 milyar metreküp gazı Avrupa’nın çeşitli ülkelerine taşımaktadır. Ukrayna krizinden önce Gazprom yöneticileri, Yamal-Avrupa 2 projesiyle Rus gazını Polonya’nın güneydoğusundan geçirerek Slovakya’ya oradan da Avusturya üzerinden İtalya’ya ulaştırmayı planlamışlardır.

2003 yılında, Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Almanya’ya Rus doğal gazı teminine yönelik North Transgas olarak da bilinen Kuzey Akım Boru Hattı inşa edilmesi konusunda anlaşma imzalandı.[9] 16 milyar dolarlık bu boru hattı, Ukrayna, Belarus ve Polonya’yı bypass ederek Baltık Denizi’ni geçip Rusya’nın Vyborg Limanı’ndan Alman Greifswald’a ulaşmış olacaktır. Kuzey Akım Boru Hattı’nın ilk başta yıllık kapasitesinin 27,5 milyar metreküp olması öngörülmektedir. İnşa edilmesi planlanan bu hat sayesinde Batı Avrupa ve Almanya, Moskova’nın Polonya’ya yönelik enerji arzında kesintiye gitmesi durumundan etkilenmemiş olacak ve böylece Kremlin, Varşova’ya karşı enerji kozunu daha rahatça oynayabilecektir. Bu anlaşmadan dolayı Almanya’yı Avrupa Birliği bütünleşmesine aykırı davranmakla suçlayan Polonya, Baltık Devletleri’nin de desteğini arkasına alarak, 2006 Martındaki AB Zirvesi’nde enerji konusunda ortak bir Avrupa stratejisi için çözüm önerilerinde bulunmuş, ancak bu öneriler özellikle Berlin ve Paris tarafından reddedilmiştir.

Major Pipelines to Europe

 

Kaynak: http://www.eia.gov/countries/cab.cfm?fips=RS

Baltık ülkeleri ve Polonya, bu proje karşı çıkmalarının en önemli sebebi olarak çevre kirliliği tehlikesini ileri sürmüşlerdir.[10] Hatta Polonya eski devlet başkanı Aleksandr Kvasnevskiy, Rusya ve Almanya’nın bu konudaki işbirliğini, 2. Dünya Savaşı öncesinde Stalin’le Hitler’in imzaladığı ve Avrupa’yı kendi aralarında paylaşma planlarını içeren Molotov-Ribentrop Antlaşması’na benzetmiştir. Bununla birlikte Gazprom, eleştirilerin etkisini azaltmak için Kuzey Boru Hattı Projesi’nin başına, eski Alman Şansölyesi Gerhard Schröder’i getirmiştir. Schröder’in projenin başkanlığına getirilmesinin sebepleri arasında, Kremlin’in enerji politikasında Batı’da destek noktaları oluşturma arzusu olduğu ifade edilmektedir. Böylece Baltık Denizi’nin altından geçecek Kuzey Boru Hattı Projesi’nin, Birlik içerisinde Almanya ve Fransa liderliğindeki “eski Avrupa” devletleri ile eski Varşova Paktı üyelerinden meydana gelen “yeni Avrupa” devletlerini karşı karşıya getirdiği söylenebilir.

Avrupa Birliği’ne olan gaz ithalatının gelecek 10 yılda yaklaşık olarak 200 milyar metreküp veya %50’den fazla artacağı öngörülmektedir.[11] Rusya’da bulunan dünyanın en büyük gaz rezervleri ve Avrupa gaz iletim sistemi arasındaki doğrudan bağlantıdan dolayı Kuzey Akım ithal gaza olan ek talebin yaklaşık % 25lik bir bölümünü karşılama kapasitesine sahip olacaktır. Bu çerçevede, Aralık 2000’e dönüldüğünde, Avrupa Komisyonu Kuzey Akım Projesi’ni Trans-Avrupa Ağı kapsamına sokmuştur ki bu durum 2006 yılında tekrar doğrulanmıştır. Bu demektir ki, Kuzey Akım Avrupa’da sürdürülebilirliği ve enerji güvenliğini sağlamaya yönelik olarak sınır aşan hayati taşıma kapasitelerinin oluşturulmasını hedefleyen temel bir projedir.

7 Kasım 2011 tarihinde, büyük Rus-Alman gaz boru hattı projesi olarak isimlendirilen iki boru hattından oluşan Kuzey Akım Projesi’nin ilk hattından gaz sevkiyatı başladı.[12] Bu olay küçük bir olay olarak nitelendirilemez. Alman Şansölyesi Merkel, Rus Devlet Başkanı Medvedev’in yanı sıra Fransa ve Hollanda’nın başbakanları ve AB’nin Enerjiden sorumlu Komiseri Günther Oettinger’in de katılımıyla Almanya’nın kuzeyinde yer alan Lubmin’de iki tane 1224 kilometrelik boru hattından ilki resmi olarak açıldı. Bu açılış ile Rusya’nın Sibirya’da bulunan Yuzhno-Russkoye gaz sahasından Almanya’ya direkt olarak ilk gazın gönderilmesine başlanmış oldu. Projenin ortakları Gazprom: % 51, BASF Wintershall: % 15,5, E.ON Ruhrgas of Germany: % 15,5. Bu durumda projedeki Rus-Alman hâkimiyet oranı % 82 olmaktadır. Hollanda ve Fransa gibi bazı önemli AB ülkelerinden de projeye katılım olmuştur. Hollandalı N.V. Nederlandse Gasunie firmasının % 9luk payı bulunmaktadır. Öte yandan projenin bir diğer ortağı olan Fransız GDF Suez firması ise % 9luk paya sahiptir. 2012 yılının son çeyreğinde tam olarak faaliyete geçtiğinde bu iki hat en az 50 yıl boyunca Avrupa Birliği’ne 55 milyar metreküp Rus gazı sağlıyor olacaktır.

Rusya kendisini devre dışı bırakan AB destekli Nabucco Boru Hattı Projesi’ne karşın elini güçlendirmek için Rus doğal gazını Karadeniz’in altından Bulgaristan’a ve oradan da Avrupa’ya ulaştıracak ve böylece Türkiye’yi devre dışı bırakacak Güney Akım Projesi’ni ortaya atmıştır.[13] Hatta Gazprom, İtalyan destekli bu proje üzerinde Bulgaristan ve Sırbistan ile anlaşmaya varmıştır. Üstelik İran gazı konusunda Washington’un problem çıkarması, Mısır rezervlerinin sınırlı olması ve Türkmen gazının büyük ölçüde (2003’te imzalanan bir anlaşmadan ötürü 25 yıllık bir süreyle) Rusya’ya bağlanmış olması, Nabucco’nun uygulanabilirliği konusunda şüpheler uyandırmakta ve Fransa’dan da destek alan Güney Akım Projesi’nin şansını artırmaktadır.

 

Kaynak: http://news.bbc.co.uk/2/hi/8051921.stm

Aynı zamanda Rusya, bazı firmalardaki hisselerin değiş tokuşu yoluyla Avrupa ekonomilerine daha büyük bir biçimde bütünleşmeyi sağlamayı başarmış ve Ortadoğu sorununun çözümü ve İran’ın nükleer programı konusunda ortak bir anlayış geliştirme yoluyla AB ile olan siyasi ilişkilerinde önemli aşama kaydetmiştir.[14] Birçok Avrupalı tarafından Kremlin’in yaptırımlar ve zorlamadan ziyade çok taraflılığa ve müzakerelere yönelik bağlılığı paylaşılmıştır. Fakat hala, Avrupa ülkeleriyle bütünleşme stratejisinin önünde önemli engeller bulunmaktadır. Rusya ve Avrupa Birliği arasında ekonomik güvenliği neyin tanımladığı konusunda anlaşmazlık bulunmaktaydı. Brüksel, Moskova’nın eski Sovyet Cumhuriyetleri ile enerji konusundaki anlaşmazlıklarını kendi çıkarları için bir tehdit olarak görmekte ve Rusya’nın Enerji Şartı’nı onaylaması konusunda ısrar etmekteydi. Bu Şart 1990larda Boris Yeltsin tarafından imzalanmıştı ve Rusya’nın enerji boru hatlarına üçüncü tarafların erişimine olanak vermekteydi.

AB konuyu aynı zamanda pazar çeşitlendirilmesi prensipleri çerçevesinde görmekte ve eğer böyle bir fırsat ortaya çıkarsa enerji ortaklarını değiştirmek için bir hareket sahasına sahip olmak istemekteydi. Fakat Rusya bir tüketici değil, enerji üreticisiydi ve uzun dönemli sözleşmeler imzalamak istemekteydi. Yüksek enerji fiyatlarının kendi ekonomik gelişmesindeki öneminden dolayı Rusya, 1985-1986 döneminde yaşanan olayın ki burada petrol fiyatlarındaki ani bir düşüş Sovyet ekonomisinin altını oymuştu, tekrarlanmasından uzak durmak istemekteydi. Buna ek olarak, Moskova Avrupa’nın Azerbaycan, Türkiye ve Orta Asya’daki diğer devletlerle ayrı enerji anlaşmaları yapmak için görüşmelerde bulunmasına yönelik çabalardan endişe duymaktaydı. Rusya’nın AB’nin toptan pazarlarına ve dağıtım alanlarına daha fazla erişmesinin yanı sıra önemli Avrupa firmalarında hisse sahibi olması konusunda da sınırlı bir başarısı bulunmaktaydı.

Rusya’nın dışarıda kendi enerji çıkarlarının peşinde koşmasıdır ki bu durum ABD’yi öfkelendiren bir durumdur.[15] Birleşik Devletler, alternatif Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattını inşa etmesinin ve olası yatırımcıların yanı sıra Orta Asya devletlerini Hazar Denizi’nin altından inşa edilecek Hazar Geçişli Boru Hattı Rotası için ikna etmeye uğraşmaktadır. Rusya ise Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’dan Rusya’nın boru hatları aracılığıyla Orta Asya enerjisinin ihracatının artırılması hususunda taahhütlerini garanti altına almıştır. Moskova, petrol ve doğal gaz zengini olan Türkmenistan ve Kazakistan’la fiyat ayarlamalarıyla ilgili yeniden müzakere ederek onları Avrupa’ya ve Çin’e satmasını daha az teşvik edici bir durumda bırakmıştır. Mevcut uygun fiyatlar ve taşımacılık sistemlerinden ötürü Hazar devletleri, Rus olmayan uluslar tarafından önerilen yeni boru hatlarının inşa edilmesi hususunda daha az istekli olacaklardır. Buna ek olarak Orta Asya’daki otokratik rejimler, Rusya’nın kendilerini demokratikleştirme amacının olmamasından memnuniyet duymaktadırlar.

Buna verilebilecek örnek; Hazar Kıyısı (Prikaspiskiy) Boru Hattı Projesidir. 20 Aralık 2007 tarihinde zamanın Rusya, Türkmenistan ve Kazakistan devlet başkanları tarafından imza edilen anlaşma çerçevesinde Hazar Denizi, Türkmenistan ve Kazakistan’daki doğal gaz yataklarından çıkarılan gaz bu hat ile Rusya’ya ulaştırılacaktır.[16] Bu boru hattı aracılığıyla Türkmenistan’dan yıllık 30 milyar metreküp, Kazakistan’dan ise 10 milyar metreküp doğalgaz taşınacaktır. 1700 km. olan hattın 1200 kilometresi Kazakistan, 500 kilometresi ise Türkmenistan topraklarından geçecektir. Her ülke de topraklarından geçen boru hattının inşasını kendisi yapacaktır. Bunun için görev verilen Gazprom, KazMunayGaz ve Türkmengaz 2008 yılının Eylül ayında işbirliği ilkeleri üzerinde anlaşmaya varmış, Koordine Komitesi ve Proje Yönetimi Grubu’na ilişkin yönetmeliği kabul etmişlerdir. 2011 yılının Mart ayı itibariyle hukuki zemini ve teknik kararları müzakere etme çalışmalarını sürdürmektedirler.

 

Kaynak: http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/pg/

Rusya’nın Orta Asya ve Kafkasya’da bölgenin kontrolünü sağlaması açısından, Sovyetler Birliği’ndeki gibi bir sistem kurma hedefinde en önemli kaldıracı petrol ve doğalgaz oluşturmaktadır. Bu ülkelerin bazıları alıcı olarak Rusya’ya bağlı iken, diğer bir kısmı enerji kaynaklarını dış dünyaya pazarlamada Rusya’ya bağımlı durumdadır.[17] Eski Sovyet sistemi, bu ülkelerin enerji hatlarını, ekonomik olup olmamasını göz önünde bulundurmaksızın Rusya topraklarından geçirmiştir. Bu minval Rusya’ya ekonomik bazı çıkarların yanı sıra politik faydalar da sağlamaktadır. Özellikle Azerbaycan ve Kazakistan’ın ekonomilerinde hidrokarbonların en kayda değer gelir kaynaklarının başında geldiği dikkate alındığında Rusya, adeta bu ülkelerin nefes borularını tutacak güce sahip olmuştur.

Rusya, kendisini Avrupa kimliğine sahip bir ülke olarak görse de, ekonomiyi modernleştirme amacıyla Asya’ya olan stratejik yakınlığının avantajından faydalanmak istemiştir. Başkan Medvedev’in seçildikten sonra Çin ve Orta Asya’yı ziyaret edilecek ilk bölgeler olarak seçmesinin sembolik açıdan büyük bir önemi bulunmaktaydı.[18] Çin ve Asya-Pasifik bölgesi, Rusya’nın dünya ekonomisine giriş kapısı olabilme potansiyellerinden dolayı öneme sahipti. Dünya nüfusunun beşte birini ve küresel ticaretin beşte birini barındıran bu bölge, birçok kişi tarafından modernleşme ve küreselleşmenin bir başarı hikâyesi olarak görülmekteydi. Doğal kaynaklar bakımından zengin olan Rusya, bölgenin artan enerji talebini karşılamanın yanı sıra kendi iç ekonomisini de modernleştirmeyi amaçlamaktaydı. Buna ilaveten, bölge Kuzey Kore’nin nükleer hırsları ve Çin’in Tayvan ile ilişkileri gibi uzun süreli güvenlik meydan okumalarıyla karşı karşıyaydı.

Rusya ve Çin arasında geliştirilen iktisadi münasebetler küresel politik ekonomi bakımından tartışmasız olarak çok önemli bir noktada yer almaktadır.[19] Moskova’nın en büyük ortağı Pekin ile işbirliği özellikle Sibirya bölgesinin kalkınmasında öne çıkmaktadır. Bu durum 2009 yılında Başbakan Putin’in Çin ziyareti esnasında imzalanan anlaşmalar ile ortaya konmuştu. Çin ekonomisinde birtakım kalemlerin ya tamamı (askeri teçhizat) ya da kayda değer bir bölümü (petrol, kereste veya hammadde) Rusya tarafından sağlanmaktadır. Rusya-Çin iktisadi münasebetlerinde kilit kalemi enerji oluşturmaktadır. Moskova, en büyük petrol üreticisi durumunda iken, Çin de sadece en hızlı büyüyen ekonomi değil, aynı zamanda dünyanın en büyük enerji tüketicisidir. Rakamlar incelendiğinde Çin, küresel enerji tüketimindeki %10’luk pay ile ABD’den sonra en çok enerji tüketen ülkedir. Moskova, 2009 yılında Pekin’in bu gereksiniminin % 7,8’i; 2008 yılında % 6,3’ünü karşıladı. Doğu Sibirya-Pasifik Okyanusu boru hattı projesi ile birlikte bahse konu miktarın artması umuluyor. 1 Ocak 2011’de faaliyete geçen Doğu Sibirya-Pasifik Okyanusu boru hattının Skovorodino-Daqing kolunun aktif olmasıyla birlikte günde 300,000 varil petrol taşınmaktadır.

Son dönemde Moskova uzun menzilli balistik füze, stratejik bombalar, hava veya füze savunma sistemleri, karmaşık askeri sistemleri, bölgede dengeye zarar vermemek amacıyla satmamayı tercih etmekteydi.[20] Kendi savunma sanayisini geliştirmeye yönelmesiyle birlikte Pekin’in, Moskova’nın sağladığı Sovyet döneminden kalma silahlara gereksinimi azalmaktadır. Resmi rakamlar bilinmese de çeşitli kaynaklara göre, 1992-2006 yılları arasında Pekin’in Moskova’dan silah alımının toplam tutarı 26 milyar dolardı. Aynı dönemde Rusya’nın toplam silah satışı 58 milyar dolar civarındaydı. 2007’den itibaren Çin’in silah sistemleri ve diğer teknoloji ürünlerinin ithalini azaltması, iki ülke arasındaki ticari münasebetlerde dengeyi Çin lehine çevirdi. Moskova’nın Pekin’e olan ihracatının yarısını oluşturan petrol, münasebetlerde özel bir öneme sahiptir. Zira dışsal şoklar, Moskova’nın Pekin ile ticaret dengesini derinden etkilemektedir. Örnek vermek gerekirse, 2008 yılında hammadde fiyatlarındaki büyük düşüşten dolayı Moskova’nın, Pekin ile dış ticaretinde 13,5 milyar dolarlık açık meydana gelmişti.

Eylül 2011 itibarıyla Çin’i ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in ardından geçtiğimiz günlerde Pekin’e resmi bir ziyaret gerçekleştiren Putin de iki ülke arasındaki ilişkilerin öneminin altını çizerek Medvedev’in ziyareti esnasında üzerinde anlaşılmış olan birçok konuda antlaşmalara imza koymuştur.[21] Enerji, madencilik, makine, teknoloji, tarım, vb. sektörlerde imzalanan 20’ye yakın işbirliği antlaşmasının toplam değerinin 7 milyar doların biraz üzerinde olduğu belirtilmektedir. Bu antlaşmalar silsilesi, 2010 yılında %43 artarak 55,5 milyar dolara ulaşan karşılıklı ticaret hacmini bu sene içerisinde 70 milyar dolara taşımayı hedefleyen iki ülkenin stratejik yönelimleri bakımından uygun bir duruma işaret etmektedir. Zira Rusya ile Çin arasındaki ticaret hacminin 2015 yılı itibarıyla 100 milyar dolara ulaştırılması öngörülmektedir. Vladimir Putin’in Çin ziyareti esnasında yıllık kapasitesi 68 milyar metreküpü bulacak bir doğalgaz hattının kurulması noktasında da anlaşmaya yaklaşılmıştır.

Putin’in Çin ziyareti kapsamında çözülen sorunlardan biri de Doğu Sibirya-Pasifik Okyanusu üzerinden yürütülen petrol taşımacılığı konusudur.[22] Bu noktada Rus şirketleri Transneft ve Rosneft ile Çin arasında, Çin’den kaynaklanan bir fiyat anlaşmazlığı hususu vardı ve yapılan görüşmeler neticesinde her iki tarafı da memnun edecek bir fiyat üzerinde anlaşmaya varılmış durumdadır. Gazprom, Batı Sibirya-Çin arasında doğalgaz taşıyacak Altay Doğalgaz Boru Hattı’nın inşası noktasında çalışmalara başlanacağını açıklamıştır. Projenin 2015 yılına kadar bitirilmesi ve 14 milyar dolara mal olması öngörülmektedir. Bu ziyarette, Volga Bölgesi’ndeki petrol ve doğalgaz rezervleri ile Uzakdoğu Bölgesi’ndeki Sahalin-3 ve Magadan-1 Projeleri üzerinde anlaşma sağlanmış olması oldukça önemlidir. Putin’in Çin ziyareti esnasında iki ülkenin 4 milyar dolar sermayeye sahip ortak bir yatırım fonu kuracağı da ilan edilmiş ve böylece ikili ilişkilere finans sektörü de ilave edilmiştir. Bu yatırım fonunun üzerine odaklanacağı alan ise ağırlıklı olarak Rusya ve BDT toprakları olacaktır.

Rusya ile Hindistan arasındaki işbirliğinin gelişiminde önemli bir aşama ise Hindistan Cumhurbaşkanı Pratibha Patil, Rus muadili Dimitri Medvedev’in davetiyle 2-10 Eylül 2009 tarihleri arasında Rusya’ya bir ziyaret gerçekleştirmesidir.[23] Hindistan Cumhurbaşkanı Pratibha Patil’in ziyareti iki ülke arasındaki ortaklığı daha geliştirme amacı taşımıştır. Medvedev de Hindistan ile olan ilişkilerinin gelişiminin Rusya’nın dış politikasının esas önceliklerinden biri olduğunu ve stratejik işbirliğinin derinleştirilmesini arzuladıklarını ifade etmiştir. Medvedev-Patil görüşmesinde liderler siyasi konuda BM’nin uluslararası rolünün güçlendirilmesi, terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı ile savaş, Orta Doğu’da güvenlik ve istikrarın korunması gibi konularda tartışmalar yürüterek benzer düşünceleri paylaştıklarını vurgulamışlardır. Görüşmelerde enerji, metalürji, mekanik, bilimsel ve teknik konularda işbirliğinin genişletilmesi, Rusya’nın yardımıyla Hindistan’daki “Kudankulam” AES’nin inşasına devam edilmesi ve Hint devlet petrol şirketinin “Sahalin-1” petrol boru hattı projesine katılmasının öneminin altı çizilmiştir.

21-22 Aralık 2010 yılında ise Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in Hindistan’a yaptığı iadeyi ziyaret sırasında taraflar stratejik işbirliği sürecini destekleyici adımlar atmış, ekonomi, enerji ve askeri alanda işbirliğini derinleştirici önemli anlaşmalar imzalamıştır.[24] İki ülke arasındaki ilişkilerde siyasi, ekonomik, kültürel ve özellikle askeri sahada mühim bir ortaklık süreci yaşanmaktadır. Ziyaret esnasında Rusya’nın savaş uçakları yapımı ve nükleer enerji konularında Hindistan’a yardımda bulunmasını öngören anlaşmalar da imzalandı. İki ülke; Rusya-Çin-Hindistan, BRIC, Şanghay İşbirliği Örgütü gibi küresel ve bölgesel formatlarda işbirliğini giderek geliştirmektedir. Rusya, Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi’nin yeni yapılanmasında yer alması taraftarıdır. Rusya-Hindistan ilişkilerinin uluslararası sistemin genel gelişimi ve bölgesel dengeler çerçevesinde geliştirildiği görülmektedir. İki ülke arasında tarihi geçmişin de önemli bir temel oluşturduğu bu süreçte ilişkiler stratejik işbirliği çerçevesinde güçlendirilmektedir. Moskova yönetimi, Hindistan’la ticaretin bu yıl 10 milyar dolar olacağını ilan ederken, Rusya ile Hindistan 2015’e kadar yıllık ticaret hacmini 20 milyar dolara çıkarmaya kararını aldı.

15 Haziran 2011 tarihinde Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kuruluşunun 10. yılı çerçevesinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da bir zirve yapılmıştır.[25] Haziran ayı boyunca iki ülke yetkilileri ticaret, enerji ve silah satışı konusunda yaptıkları açıklamalarla ilişkilerini daha da geliştireceklerinin işaretlerini verdiler. Öncelikle, 16 Haziran’da Saint-Petersburg İktisadi Forumu çerçevesinde iki ülkenin yetkilileri ve işadamları “Rusya-Hindistan Ticaret Diyalogu” isimli yuvarlak masa toplantısında ticari ilişkilerinin geleceğini masaya yatırmışlardır. Rusya-Hindistan ilişkilerinde önemli bir gelişme Hint Petrol ve Doğalgaz Şirketi ile Rus Başneft ve Russneft şirketleri arasında imzalanan anlaşmadır. Anlaşmanın ONGC şirketine, Başneft’in işletim hakkına sahip olduğu Rusya’nın Nenetsk Özerk bölgesindeki stratejik nitelikli Trebsa ve Titova petrol alanlarına giriş izni verdiği belirtilmektedir. Bunun dışında ONGC’nin Rus ortakların ürettiği petrolün yaklaşık 25 milyon tona tekabül eden yüzde 25’lik bölümüne hak kazandığı ve petrol rafine tesislerinde 20 milyon ton petrolün işlenmesinden elde edilen gelirden de pay alması öngörülmektedir. Anlaşma Rus şirketlerine de dev Hint enerji pazarındaki varlığını güçlendirme imkânı vermektedir.

Rusya-Hindistan ilişkilerinin derinleşmesine hizmet eden üçüncü önemli gelişme silah satışı alanında yaşandı. 24 Haziran’da Kazan helikopter fabrikasının Dış İlişkiler Müdürü Valeriy Paşko Hindistan’a 80 adet Mi 17B-5 askeri helikopterin satışının 2013’te tamamlanacağını ifade etti.[26] İki ülke arasında 2008 yılında yapılan bu anlaşmanın toplam fiyatı ise açıklanmamaktadır. İki ülke arasında daha önce imzalanan askeri-teknik işbirliği anlaşmasıyla 2010’a kadar büyük çapta işbirliği programı üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Bu program çerçevesinde iki ülke arasında toplam maliyeti 20 milyar dolara ulaşan 200’den fazla proje hayata geçirilmiş ve geçirilmeye de devam edilmektedir. İki ülke arasındaki bu işbirliği çerçevesinde Rusya, Hindistan’a SU-30MKİ, Mig-29K, Mig-29KUB ve Ka-31 tipi helikopterler satmakta, bu ülkede T-90 tanklarının ortak ihracına izin vermektedir. Rusya’nın silah müşterileri içerisinde Hindistan, Çin’den sonra ikinci, Hindistan’ın silah aldığı ülkeler arasında ise Rusya ilk sıradadır.

Özellikle Körfez Savaşı ertesinde dört bir tarafının Amerikan üsleri ile çevrilmiş olması ve nükleer silah sahibi İsrail ve Pakistan ile aynı coğrafyayı paylaşmasından dolayı güvenliğini sağlama ve caydırıcılık oluşturma amacıyla nükleer faaliyet yürüttüğü iddiasında bulunan Tahran, beynelmilel kamuoyunun tepkisi ile karşılaşmaktadır.[27] Moskova ise Tahran’ın barışçıl amaçlarla nükleer faaliyetler gerçekleştirebileceğini düşünmenin yanı sıra İran’ın nükleer programında Buşehr nükleer santralinin yapılması örneğinde de olduğu gibi aktif olarak bulunmuştur. İran’ın nükleer aktivitelerinden rahatsızlık duyan uluslararası kamuoyu ise Rusya’nın İran’a bu alanda sağladığı desteğe yönelik kaygılarını yüksek sesle farklı platformlarda duyurmuştur. Batılı ülkeler İran’ın nükleer silahlanmasına neden olabilecek uranyum zenginleştirme aktivitelerini devam ettirmesine karşıdırlar. Gerçekte Moskova’nın da farklı bir pozisyonda olmadığından bahsetmek mümkün olmakla birlikte Kremlin, problemin diplomasi ve müzakere yoluyla çözülebilir olduğunu ve bu şekilde çözülmesinin gerekli olduğunun altını çizmektedir.

Buna ilaveten Tahran’ın uluslararası toplum ile işbirliği yapması ve BM kararlarına uyması yönünde çağrıları da bulunmaktadır. Bugüne kadar çıkan yaptırım kararlarının umulduğu gibi sıkı ve etkili olamamasının ardında Rusya ve Çin’in BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip bulunması gerçeğinin yatmakta olduğunu ve diğer üyelerin yaptırım kararlarına Rusya ve Çin’in onayını alabilmek için yaptırımların “sulandırıldığını” da söylemek mümkündür. Burada şunu vurgulamak gerekir ki Moskova kendisine yakın bir bölgede savaş cereyan etmesini arzulamamaktadır. Moskova, Tahran’a destek vererek Washington’un Ortadoğu ve Hazar Denizi çevresinde hatta Orta Asya’da etkin olabilmesinin önüne geçmeyi amaçlamakta, en azından etkinlik derecesini azaltmayı hedeflemektedir.

İran’da kurulan Buşehr nükleer santrali, Moskova-Tahran ilişkilerinin kayda değer sütunlarından birisini meydana getirmektedir.[28] 2004 yılına gelindiğinde Rusya-İran ilişkilerinin merkezinde, inşaatı Rusya tarafından gerçekleştirilen Buşehr nükleer santralinin bitirilip bitirilemeyeceği konusu vardı. Moskova, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’ın gizli ve rapor edilmeyen nükleer faaliyetlerine dair bulgularını dikkatle izlemekteydi. Uluslararası kamuoyunun bütün eleştirilerine karşın Kremlin, Tahran’ın nükleer aktivitelerindeki payını azaltmamıştır. 2006 Eylül’ünde Rusya, 2007 yılından itibaren Buşehr nükleer santralinin yakıtını İran’a göndermeyi kabul etmiştir.

2010 yılının Ağustos ayında Buşehr nükleer santralinin bitirilmesiyle Tahran’ın nükleer silah programına katkı yapacağı yönünde eleştiriler dile getirilmiş olsa da Rusya kendi denetiminde süren aktivitelerin barışçıl amaçlı olduğu belirtmektedir. Rusya Federasyonu ABD’nin söz konusu santrale yönelik eleştirilerini ekonomik nitelikli olarak görmektedir. Rusya, Buşehr nükleer santralinde kullanılan yakıtın Rusya’ya geri gönderilmesini istemiştir.[29] Diğer taraftan Rusya, şimdiye kadar BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik yaptırım kararlarına dört defa destek vermiştir. Moskova, ABD ve İsrail’in şiddetle karşı çıktığı S-300 füze savunma sistemlerini, 9 Haziran 2010’da kabul edilen BM Güvenlik Konseyi yaptırım kararı dışında tutmayı başarmıştır. Askeri-Teknik İşbirliği Servisi Başkanı Mihail Dimitriyev de konu hakkında “S-300 satışıyla ilgili kısıtlama yok. Sözleşmeyle ilgili çalışmalar devam ediyor” diyerek durumu özetlemiştir. Bu çerçevede İran’ın nükleer programı konusunda Rusya’nın temel duruşu, diplomatik kanalların kullanımı hususuna özel bir hassasiyet gösterilmesi şeklindedir. Buna ilaveten Rusya, Haziran 2010’da kabul edilen yaptırım kararına S-300 füzelerinin dâhil edilmemesi örneğinde de ortaya konulduğu gibi diplomatik bazı hamleler sonucunda yaptırım kararlarına onay verse de İran ile olan anlaşmalarının aksamamasına önem vermektedir.

Rusya silah satarak hem İran’ın askeri açıdan güçlenmesine katkıda bulunmakta, hem de büyük ekonomik kazanç sağlamaktadır.[30] İran, Rusya’nın Çin ve Hindistan’dan sonra üçüncü önemli silah alıcısı durumundadır. Bu tutumun İran’ın 2000’li yılların başında ilan ettiği “ordunun 25 yıllık modernleştirilmesi” programı çerçevesinde daha da devam etmesi öngörülmektedir. 13 Kasım 1991 tarihinde imzalanan anlaşma ile Rusya İran’a toplam fiyatı 2,2 milyar dolar olan 1000 adet T-72 S tankı, 1500 adet BMP-2 türü zırhlı aracı ile gerekli silah ve mühimmatı vermek zorundaydı. 1993-2000 yılları arasında 422 tank ve 413 BMP’in verildiği bilinmektedir. Birtakım kaynaklar Rusya’nın İran’a 1991 yılından sonra sattığı T-72-S tankının ve BMP-2-lerin her birinin sayısının yaklaşık 2000 olduğunu bildirmektedirler. Şunu da ilave etmek gerekir ki,  iki ülke arasında S-300’lerin bir üst modeli olan S-400lerin satışına yönelik de görüşmeler gerçekleştirilmektedir.

İran ile Rusya arasında uzun menzilli füze geliştirme çalışmaları ve uzay çalışmaları alanında da işbirliği sürmektedir.[31] İran bu amaç doğrultusunda Uzay Araştırmaları Yüksek Konseyi adlı bir kurum kurmuştur. Rusya, İran için “Zühre” isimli bir haberleşme uydusu yapmıştır. Takriben 15 yıllık kullanım ömrü olan bu uydu, Fransız Alcatel firmasının da içerisinde bulunduğu bir şirketler birliği tarafından meydana getirilmiştir. Yaklaşık 132 milyon dolar olarak tahmin edilen projenin maliyetinin daha da artması ve projenin kapsamının da genişletilmesi umulmaktadır. Zira İranlı yetkililer Zohreh’ten sonra Zohreh-2’nin başlatılacağını belirtmektedir. Zohreh uydusunun yapımının Krasnodar’da bulunan Prikladnaja Maşinka tarafından yapılması öngörülmüştür. Rus Sputnik uydusunu esas alan uydu, yine Rus Soyuz uzay aracı ile uzaya yollanacak ve yeryüzünden 36,000 km yukarıda bulunacaktır.

27 Ekim 2005 tarihinde Plesesk Uzay Üssü’nden İran’ın casus Sinah-1 uzaya fırlatılmıştır. Rusya’nın Omsk KB Polet fabrikasında yapılan bu uydu 8 milyon dolara ve uzaya fırlatılması ise 1,6 milyon dolara malolmuştur. Öte yandan İran, Rusya’nın desteği sayesinde kendi uydusu olan Sinah-1 uydusunu yörüngesine yerleştirme konusunda başarılı olmuştur. İsrail’in bir diğer endişesi İran’ın uydu aracılığıyla erken uyarı sistemine kavuşmuş bulunmasıdır. Tahran’ın üzerinde çalıştığı kayda değer öteki hedef ise Şahap-4 füzeleri ile uzaya çıkabilmek ve başka uyduları da Şahap füzeleriyle yollayabilmektir. Tahran’ın en az 20 yerde nükleer tesislerin varlığı, bunlarının bir bölümünün yeraltında olması ve ülke coğrafyasının derinliği ile Tahran’ın Moskova’dan satın aldığı Tor M-1 füzesavar sistemleri aracılığıyla kuvvetli bir hava savunma sistemine kavuşmuş bulunması, bu ülkeye yönelik saldırı seçeneklerini zorlaştırmaktadır.

Suriye, Rusya’nın silah sattığı en kayda değer pazarlardan birisidir. Rusya-Suriye münasebetlerinin sadece Moskova’nın Şam’a silah satışı ve bu satışlar sonucu oluşan Suriye’nin borcu çerçevesinde meydana gelen askeri boyutu değil, her iki ülkenin de ABD’nin hâkimiyet iddiasına karşı ortak duruşları sebebiyle siyasi yönü de bulunmaktadır.[32]  Rusya çerçevesinden ele alındığında, Moskova’nın Şam ile iyi ilişkiler tesis etmesinin kayda değer nedenlerinden biri Suriye kıyılarındaki Tartus deniz üssünün Rusya’nın Ortadoğu’daki tek deniz üssü olmasıdır. Bu deniz üssünden etkin bir şekilde faydalanmayı arzu eden Rusya yenileme çalışmalarını da sürdürmektedir. Rusya-Suriye ticari ilişkileri 2008 yılına dek gelişme kaydetmiş ve iki ülke arasında ticaret hacmi 2 milyar doları geçmiştir. Özellikle 2005 yılından itibaren iki ülke ilişkileri ivme kaydetmiştir. Putin döneminde Rusya-Suriye ilişkileri daha çok ticaret ilişkisi üzerine tesis edilmiştir. Bu yalnızca silah alışverişi ile sınırlı kalmamış, boru hatları ve enerji projeleri de mevcut ticaret ilişkilerine ilave edilmiştir. ABD karşıtlığı ortak paydasında buluşan Rusya ve Suriye ikili ilişkileri, Batı’nın Suriye’ye yönelik izolasyon politikaları sonucunda yoğunlaşmıştır.

Türkiye, Rusya’da perakende ticaretten, inşaata kadar değişik alanlarda yatırımlar yapmakta ve yaş sebze ve meyveden tekstile kadar birçok alanda mal ihraç etmektedir. Yine Türkiye Rusya’dan doğalgaz gereksiniminin takriben yüzde 65’ini karşılamakta, petrol ve türevlerine ilişkin ihtiyacının yüzde 30-40 civarını da Rusya’dan temin etmektedir. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 12-15 Şubat 2009 tarihleri arasında Rusya Federasyonu’na Medvedev’in resmi daveti üzerine bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Seyahat resmi devlet ziyareti niteliğine sahiptir. Bundan dolayı bu ziyarette yalnızca ikili ilişkilerin ve çok boyutlu ortaklığın daha da derinleştirilmesini öngören bir bildirge imzalanmıştır. Medvedev, bildirge için “ Bu antlaşma, formal bir antlaşma değildir. Bu antlaşma ile iki ülke arasındaki siyasi, ticari, ekonomik, kültürel ilişkilerinin gelişimini içeren bir antlaşmadır” ifadelerini kullandı. Deklarasyon ilişkilerin her alanını içerecek oldukça kapsamlı bir çerçeve oluşturmuş ve Türk-Rus ilişkilerini adeta yeniden tanımlamıştır.

Rusya devlet başkanı Medvedev’in 11-13 Mayıs 2010 tarihinde Ankara’ya yaptığı ziyaret kapsamında iki ülke arasındaki ticaret hacminin gelecekte 100 milyar dolara çıkarılmasının iki ülkenin faydasına olacağı ifade edilmiştir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2008 verilerine göre 38 milyar dolar civarındadır.[33] Ankara ve Moskova arasında “Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Vatandaşlarının Karşılıklı Seyahatlerine İlişkin Usullere Dair Antlaşma” 12 Mayıs 2010 tarihinde Medvedev’in ziyareti esnasında imzalanmıştır. Medvedev’in ziyaretinde enerjiden güvenliğe, vize muafiyetinden turizme ve eğitime kadar geniş alana yayılan 17 değişik daha imzalanmıştır. Bu ziyarette ayrıca Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan bir boru hattına yönelik proje ve Türkiye’nin ilk nükleer santralinin Rusya tarafından yapılmasına onay veren anlaşmalar imzalanmıştır. Antlaşma çerçevesinde Rus firması Rosatom, Mersin Akkuyu’da son derece gelişmiş güvenlik kriterlerini uygulayarak bir nükleer kompleks oluşturacaktır.

Turizm, iki ülke arasındaki ilişkilerde kayda değer yeri olan bir alandır. 16 Nisan 2011 tarihinde vizelerin karşılıklı olarak kaldırılmasıyla şu anda 3 milyon olan Rus turist sayısında yeni rekorlar kırılması umulmaktadır.[34] Politik ve iktisadi alanda münasebetlerini sürekli geliştiren iki devletin, önümüzdeki dönemde bu denkleme kültürel yakınlaşmayı da ilave ederek stratejik ortak konumuna ulaşmaları mümkündür. Türkiye’nin, AB tam üyelik sürecinde cereyan eden tıkanma ve engellemelere rağmen, 2011 yılının ilk çeyreğinde % 11 kalkınma hızı ile dünyada ilk sırada bulunması, iktisadi ve stratejik bakımdan Ankara ile işbirliğini ilgi çekici bir konuma çıkardığını, Rusya dikkatle takip etmektedir. Moskova ile Ankara arasındaki ilişkilerin temelinde öne çıkan kalemler enerji ve ham madde ticaretidir. Bu bağlamda Moskova-Ankara enerji ilişkileri; Mavi Akım Projesi, Güney Akım Projesi, Samsun-Adana Boru Hattı Projesi ve Mersin Akkuyu Nükleer Santral inşası olarak dört ayrı sektörde gerçekleşmektedir.

Bu konuyla ilgili en son gelişme ise, İstanbul ve Marmara için hayati olan Batı hattında geçici bir çözüm bulunmasıdır. BOTAŞ ‘al ya da öde’den kaynaklanan alımlarını gerçekleştirecek.[35] Öte yandan Türkiye, Nabucco projesi gecikince Rusya ile anlaşmaya vardı Güney Akım’da imzalar dün Moskova’da atıldı. Başbakan Erdoğan geçen hafta bir toplantıda, Nabucco projesi ile ilgili faturanın Türkiye’ye kesilmek istendiğini ifade ederek, “Türkiye hazır ama Avrupa Birliği henüz hazır değil” demişti. Karadeniz altından döşenecek olan Güney Akım Hattı’nın Türkiye’den geçen bölümünün inşasına onay veren anlaşmanın imza törenine Rusya Başbakanı Vladimir Putin de katıldı. Putin bu anlaşmanın her iki ülke için iyi bir yılbaşı hediyesi olduğunu ifade etti. Doğalgaz anlaşmalarının ardından Rusya Başbakan Yardımcısı İgor Seçin de Türkiye’nin 2012 yılında 25,5 milyar metreküp doğalgaz alacağını ve bunun 2011’e kıyasla 1,4 kat artış anlamına geldiğini belirtti. Rusya Başbakanı Putin, Türkiye hükümetine Güney Akım’ın inşasına verdiği izin nedeniyle teşekkür etmek istediğini söyleyerek, iki ülke arasındaki gaz alanında önem verdikleri büyük bir çalışmanın sonuçlandığını görmekten duyduğu memnuniyeti belirtti. Putin, “Bu diyaloğu Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ile başlattık” ifadesini kullandı.

Güney Akım, Türkiye ile Rusya arasında bir süredir tartışılan bir projedir. 2015’te faaliyete geçmesi ve yılda 63 milyar metreküp doğalgaz taşıması planlanan Güney Akım hattıyla, Hazar bölgesinden Avrupa’ya gaz taşınacak. Ukrayna ve Belarus gibi transit ülkelerin devre dışı kalacağı bu hattın toplam maliyeti 15,5 milyar Euro‘dur. Yıldız, 2012’den önceki yıllardan birikmiş olan bir kısım doğalgaz alacağının 2012’de Batı hattından alınacağını ifade ederek, “Müzakere açısından ekibimiz ve Rusya’dan al ya da öde çerçevesinde almadığımız gaz konusunda talebimiz oldu. 3 milyar metreküplük al ya da öde kapsamındaki gaz 2012’de aktarılacağını sözlerine ekledi.

2000li yılların başında Vladimir Putin’in devlet başkanı olmasından agresif bir dış politika takip eden Rusya Federasyonu’nun dış ilişkilerinde en fazla kullandığı enstrümanlar enerji ve silah satışı olmuştur. Bu alanlardaki göreceli üstünlüğünü ilişkide bulunduğu devletlere karşı açıkça kullanmaya devam etmektedir. Silah ve hidrokarbon kaynaklarını ihraç ettiği ülkelerle olan ilişkilerine özel bir önem vererek bu ülkelerle arasındaki münasebetlerin bozulmamasına çalışmaktadır. Silah satışı sıralamasında dünyada ikinci sırada bulunan Kremlin, Çin, İran, Suriye ve Hindistan gibi büyük miktarlarda silah satışı yapmaya devam etmektedir.

Öte yandan şu da unutulmamalıdır ki, günümüzde Rus doğal gazının hem Asya hem de Avrupa pazarına yönelebilmesini gerçekleştirecek sermaye birikiminin var olduğu söylenemez. Dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerinin üretilip dışarıya satılabilmesi, petrolde olduğu gibi, büyük sermaye ve ileri teknolojiyi zorunlu kılmaktadır. Hem petrolde hem de gazda, halledilmesi gereken en kayda değer sorunlardan birisi de var olan boru hatlarının kapasitelerinin yetersiz olmasıdır. Sonuç olarak sadece arama ve üretim alanında değil, taşıma alanında ciddi yatırım ihtiyacı bulunmaktadır. Tüm potansiyeline karşın ciddi miktarda borcu bulunan Gazprom’un ve diğer Rus şirketlerinin bu mali problemleri kolayca aşabilmesi beklentisi içinde olunmamalıdır.

 

Sina KISACIK

 


[1] Sadri Özel, Bitmeyen Opera Nabucco:Türkiye’den Avrupa’ya Bir Doğal Gaz Yolculuğu (İstanbul: Bizim Avrupa Yayınları, 2010, ss. 123-125.

[2] Ainur Nogayeva, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: USAK Yayınları, 2011, ss. 55-56.

[3] Stephen White, Understanding Russian Politics, New York: Cambridge University Press, 2011, s. 157.

[4] Mesut Hakkı Caşın, Novgorod Knezliği’nden XXI. Yüzyıla Rus İmparatorluk Stratejisi, İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2006, s. 501.

[5] Miriam Elder, Putin sticks to his guns with pledge to boost Russian arms trade”, The Guardian, 03 July 2012, http://www.guardian.co.uk/world/2012/jul/03/putin-russian-arms-trade, Erişim Tarihi: 30 Temmuz 2012.

[6] Mert Bilgin, “Orta Asya ve Kafkasya’da Enerji Stratejileri: Rekabet, İşbirliği ve Bölgesel Sorunlar”, içinde Tayyar Arı (ed.), Orta ve Kafkasya: Rekabetten İşbirliğine, Bursa: MKM Yayıncılık, 2010, ss.172-174.

[7] Ariel Cohen, “Russia: The Flawed Energy Superpower”, içinde Gal Luft and Anne Korin (eds.), Energy Securtiy Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, United States of America: Praeger Securtiy International, 2009, ss. 93-94.

[8] Daniel Yergin, The Quest: Energy Security, and the Remaking of the Modern World,  London: Allan Lane, An Imprint of Penguin Books, 2011, ss. 338-339.

[9] Cohen, “Russia: The Flawed Energy Superpower”, ss. 94-95.

[10] İlyas Kamalov, Putin Dönemi Rus Dış Politikası: Moskova’nın Rövanşı,  İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2008,  s. 290.

[11] “Nord Stream”, Gazprom Resmi İnternet Sitesi,  http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/nord-stream/, Erişim tarihi: 28 Ekim 2011.

[12] F. William Engdahl, “Russia’s High Stakes Energy Geopolitics Nord Stream, the huge Russian-German pipeline project, began delivering gas to the EU”, Global Research, 14 Kasım 2011, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27653, Erişim Tarihi: 15 Kasım 2011.

[13] Cohen, “ Russia: The Flawed Energy Superpower”, s. 97.

[14] Dimitrios Triantaphyllou ve Yannis Tsantoulis, “Russia in EU and US Foreign Policy: The Energy Security Dimension”, içinde Münevver Cebeci (ed.),  Issues In EU and US Foreign Policy, United Kingdom: Lexington Books, 2011, ss. 282-283.

[15] Nogayeva, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, ss. 115-118.

[16] “Pre-Caspian gas pipeline”, Gazprom’un Resmi İnternet Sitesi, http://www.gazprom.com/production/projects/pipelines/pg/, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2012.

[17] Sedat Laçiner, Arzu Celalifer Ekinci, ve Gülay Kılıç, “AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji Güvenliği”, içinde Osman Bahadır Dinçer, Habibe Özdal ve Hacali Necefoğlu (der.), Yeni Dönemde Türk Dış Politikası: Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Ankara: USAK Yayınları, 2010, s. 147.

[18] Yevgeni Primakov, Rusyasız Dünya, çev. Aijan Esenkanova, İstanbul: Timaş Yayınları, 2010, ss. 166-167.

[19] Habibe Özdal, “ Ortaklık ve Rekabet Kıskacında Moskova-Pekin İlişkileri”, USAK Analist, 12 Temmuz 2011,  http://www.usakanalist.com/content/ortakl-k-ve-rekabet-sarkac-nda-moskova-pekin-li-kileri-78/, Erişim Tarihi:10 Aralık 2011.

[20] Rajan Menon, “The China-Russia Relationship: What It Involves, Where It Is Headed, How It Matters for the United States,  The Century Foundation, 14 Haziran 2009, http://tcf.org/publications/pdfs/pb690/Menon.pdf, Erişim Tarihi: 26 Kasım 2011, s.24.

[21] Göktürk Tüysüzoğlu, “Rusya-Çin İlişkileri Gelişiyor”, Caspian Weekly, 26 Ekim 2011,  http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/64-turkce-makale/3620-rusya-cin-iliskileri-gelisiyor.html, Erişim tarihi: 27 Kasım 2011.

[22] Marcin Kaczmarski, “Russia/China: energy cooperation is the biggest challenge”, Centre for Eastern Studies 12 Ekim 2011, http://www.osw.waw.pl/en/publikacje/eastweek/2011-10-12/russia/china-energy-cooperation-biggest-challenge, Erişim Tarihi: 6 Ocak 2012.

[23] Nazım Cafersoy, “Rusya-Hindistan Stratejik İşbirliği Güçleniyor-2”, 1News, 02 Temmuz 2011, http://www.1news.com.tr/yazarlar/20110629031305808.html, Erişim Tarihi: 25 Kasım 2011.

[24] “Rusya Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeliğini Destekliyor”, USAK Stratejik Gündem,  21 Aralık 2010, http://www.usakgundem.com/haber/60225/rusya-hindistan-39-%C4%B1n-bm-g%C3%BCvenlik-konseyi-daimi-%C3%BCyeli%C4%9Fini-destekliyor.html, Erişim Tarihi: 28 Kasım 2011.

[25] Katherine Foshko, “Russia, India at Crossroads”, The Diplomat, 14 December 2011, http://the-diplomat.com/flashpoints-blog/2011/12/14/russia-india-at-crossroads/, Erişim Tarihi: 09 Ocak 2012.

[26] Sudha Ramachandran, “’Snub’ just a snag in Russia-India ties”, Asia Times Online, 8 Haziran 2011, http://www.atimes.com/atimes/South_Asia/MF08Df01.html, Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011.

[27] Primakov, Rusyasız Dünya, ss. 188- 192.

[28] Fatih Özbay, “ Nükleer Prizmasından Bakarak Rusya-İran İlişkilerinin Geleceği”, Bilgesam,  18 Kasım 2009, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=511:nuekleer-prizmasndan-bakarak-rusya-ran-likilerinin-gelecei&catid=104:analizler-rusya&Itemid=13, Erişim Tarihi: 02 Aralık 2011.

[29]Russia vows not to freeze military cooperation with Iran”, Ria Novosti, 23 Eylül 2010, http://en.rian.ru/world/20100923/160693475.html, Erişim Tarihi: 11 Ocak 2012.

[30] Sinan Oğan, “11 Eylül Sonrası İran-Rusya İlişkileri”, içinde Mehmet Tuncel (der.), Hedef Neden İran? Ortadoğu’da Güç Savaşları,  İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2008, ss. 197-202.

[31] Sinan Oğan, a.g.m. , ss. 214-215.

[32] Kerim Has, “Rusya’nın Suriye Denklemindeki Yeri: İkili ve Bölgesel Çıkarlar”, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 6 Eylül 2011, http://www.usak.org.tr/haber.asp?id=989, Erişim Tarihi: 29 Aralık 2011.

[33] “Türkiye-Rusya Güney Akım’da imzaları kasımda atacak; Putin: Türkiye ziyareti çok başarılı”, HaberRus, 15 Mayıs 2010, http://haberrus.com/politics/2010/05/15/turkiye-rusya-guney-akimda-imzalari–kasimda-atacak—-putin-turkiye-ziyareti-cok-basarili.html, Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011.

[34] Mesut Hakkı Caşın, “Türkiye-Rusya İlişkilerinde Çatışma Yerine Stratejik Ortaklık ve İşbirliğinin Yeni Boyutları”, içinde Haydar Çakmak (ed.), Türk Dış Politikası: 1919-2012, Ankara: Barış Platin Kitap, 2012, s. 1076.

[35] “Doğalgazda yeni yıl hediyeleri!”, Radikal, 29 Aralık 2011, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&VersionID=96727&Date=30.12.2011&ArticleID=1073886, Erişim Tarihi: 30 Aralık 2011.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.