ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE REALİZM VE GÜVENLİK

upa-admin 02 Kasım 2018 9.099 Okunma 0
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE REALİZM VE GÜVENLİK

Giriş

Bir disiplin olarak Uluslararası İlişkiler’in ortaya çıkışı, 1919 yılında Aberystwyth’te bulunan Wales Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler adında bir kürsünün kurulmasına dayandırılır. Bu kürsünün Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında “Savaşı nasıl engelleriz?” sorusu temelinde ortaya çıktığı düşünülür (Ağcan 2014: 81). Öyle ki, bu vurgu temelinde 17 milyon insanın öldüğü ve 20 milyon insanın yaralandığı bir Dünya Savaşı sonrasında idealist bir havanın oluşmasının zemini hazırladığı görülmüştür (Balcı ve Kardaş 2014: 85). Ancak bu idealist hava, ABD Başkanı Woodrow Wilson’un etkisiz kalışı, Avrupalı ülkelerin eski alışkanlığı olan sömürgecilikten vazgeçmemeleri ve 1930’lardan sonra Avrupa’da artan milliyetçilik ve faşizm dalgalarının yayılması sonrasında etkisiz kalmış (Çelik Wiltse 2014: 137-138), aynı zamanda Realizm’in güç kazanmaya başlamasına katkı sağlamıştır (Tuğta 2014: 111-112). Bu çalışmada, Uluslararası İlişkiler’deki Realizm’in felsefi altyapısına, Realizm’in temsilcileri hakkında bilgilere ve bu bilgiler ışığında ortaya çıkan Realizm’in temel varsayımlarına ve de güvenliğe bakışı ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır.

Realizmin Felsefi Altyapısı

Bir Uluslararası İlişkiler teorisi olarak karşımıza çıkan Realizm’in tarihsel köklerine dair bir inceleme yapıldığı vakit, karşımıza Eski Yunanlı tarihçi Thukididis (Thucydides), İtalyan tarihçi ve diplomat Makyavel (Niccolo Machiavelli) ve de İngiliz filozof Thomas Hobbes gibi isimler çıkmaktadır (Balcı ve Kardaş 2014: 86).

Atinalı Thukididis, MÖ 471-400 yılları arasında yaşamıştır ve Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde Realist geleneğin fikir babası olarak görülmektedir. Onu bu kadar önemli yapan şey ise, Atina ile Sparta arasında MÖ 431-404 yılları aralığında vuku bulan Peleponezya Savaşı’na tanıklık etmesidir. O, bu savaşta, Atinalı bir General olarak Trakya’da görevlendirilmiştir; ancak MÖ 424 tarihinde, onun görevlendirildiği yerin Spartalıların ele geçirmesini önleyememesinden dolayı sorumlu tutulmuş, sonrasında 20 yıllık bir sürgün cezasına çarptırılmıştır. bu cezalandırma ile birlikte, aynı zamanda dünya büyük bir tarihçi de kazanmıştır. Onu bu kadar ünlü yapacak olan şey ise, Peleponezya Savaşları Tarihi isimli eseridir (Güven 2016: 42-43). Bu eserinde, Thukididis, Atina ile Sparta arasında 27 yıl sürecek olan savaş hakkında gözlemlerini aktarmıştır. Öyle ki, Thukididis, eserinde, bu savaşın temel nedenini, “Atinalılar’ın aşırı derecede güçlenmeleri ve Spartalılar’ın da onlardan çekinmeleri” (Thukididis 2010: 17) olarak tanımlamıştır. Ayrıca, Thukididis, bu eserinde diplomasiden, güç dengesinden ve kurulan ittifaklardan de bahsetmiştir (Thukididis 2010).

Değineceğimiz ikinci isim ise, 1469-1527 yılları arasında yaşamış olan ve 1512 yılına kadar Floransa Cumhuriyeti’nde bürokrat ve diplomat olarak görev yapan Niccolo Machiavelli’dir. Onun kaleme almış olduğu en önemli eseri ise Prens’tir (Arı 2013: 145). Bu eserinde, Machiavelli, kaç çeşit hükümdar olduğundan, hükümdarların gücünün nasıl ölçülmesi gerektiğinden, askeri birlik türlerinden, askeri birlikler ile hükümdar arasındaki ilişkisine ve görevlerine ve de hükümdarların kişisel özelliklerinden bahsetmiştir (Machiavelli 2016).

Sonuncu isim ise, 1588-1679 yılları arasında, yaşamış olan Thomas Hobbes’tir.  Hobbes’un en ünlü eseri olarak kabul edilen Leviathan’da, insan doğasına dair olumsuz bir yaklaşım sergilediği görülmüştür. Ona göre, insan doğasından ötürü kendi varlıklarını koruma istekleri sonrasında yüce bir değer olarak tanımlanan devleti bir sözleşme ile gün yüzüne çıkmıştır. Başka bir ifadeyle, Hobbes tarafından devletin olmadığı bir dönemi ifade ettiği doğa durumunda, zayıfın güçlü tarafından öldürülmesinin veya sindirilmesinin bir hak olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, Hobbes, insanların egemen yetkilerini kendi varlıklarını korumak maksadıyla devlet denilen varlığa ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir (Arı 2013: 147-151).

Özetle, Uluslararası İlişkiler’deki Realist gelenek, tarihsel anlamında yaklaşık olarak 2500 yıllık geçmişe sahiptir. Bu geleneğin içerisinde gücün etkin olduğu ve devlet denilen yapının varlık nedenin ulusal çıkar düzleminde hareket ettiği açıkça gözlenmiştir. Ancak hatırlatılması gereken bir husus da, ne Thukididis , ne Machiavelli, ne de Hobbes’un Realist olduğudur. Bu saymış olduğumuz düşünürler, bu geleneğin 1919 sonrasında ortaya çıkmasını sağlayan fikirleri oluşturan kişilerdir. Şimdi ise, bu derinlik çizgisinde ortaya çıkan bu geleneğin ismen ortaya çıkmasını sağlayan temsilcilere ve bu temsilcilerin çalışmalarıyla gün yüzüne çıkan temel varsayımlar hakkında bilgilere yer verilecektir.

Realizmin Temsilcileri

Uluslararası İlişkiler’de Realist geleneğin temsilcilerine bakıldığı vakit, Raymond Aron, Edward Hallet Carr, Robert Gilpin, John Herz, Samuel Huntington, George Kennan, Stephan Krasner ve Hans Morgenthau gibi isimlerle karşılaşılmaktadır (Griffiths, Roach ve Salamon 2011).

Raymond Aron’un Uluslararası İlişkiler alanı hakkında yapmış olduğu çalışmalarına bakıldığı vakit, Hobbes ve Carl von Clausewitz gibi düşünürlerden etkilendiği görülmüştür. Bu alanda, onun, 1966 yılında İngilizce’ye çevrilen “Peace and War” (Barış ve Savaş) isimli eseri önemlidir (Griffiths, Roach ve Salamon 2011: 4). ,

Diğer bir isim ise, Princeton Üniversitesi Woodrow Wilson Okulu’nda Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Profesörü olan Robert Gilpin’dir. Gilpin’in görüşlerini, US Power and the Multinational Corporation (1975), War and Change in World Politics (1981) ve The Political Economy of International Relations (1987) üç eserinde bulmak mümkündür (Griffiths, Roach ve Salamon 2011: 17).

Bahsedeceğimiz sonraki isim ise, John Herz’dir. O, 1908 tarihinde Almanya’da doğmuş olan ve yıllar sonra Köln Üniversitesi’nde Hukuk ve Siyaset Felsefesi eğitimi almış ve aynı zamanda Uluslararası Hukuk eğitimi ile gelişimine katkı sağlamış bir kişidir. İyi bir Almanya araştırmacısı olan ve uluslararası ilişkiler alanında da çalışan Herz’in ilk büyük eseri ise, Realizm ile Liberalizm arasında bir orta yol bulmaya çalıştığı Political Realism and Political Idealism başlıklı çalışmasıdır. Sonraki yıllarda Uluslararası İlişkiler’de güvenlik ikilemi üzerine çalışmalar yapan Herz’in ikinci eseri, 1959 yılında yayınlanan International Politics in the Atomic Age adlı çalışmasıdır (Griffiths, Roach ve Salamon 2011: 24-26).

Bir başka isim ise 2008 yılında, 81 yaşında yaşamını yitirmiş olan Samuel Huntington’dır. Uzun yıllar Harvard Üniversitesi’nde ders vermiş, Beyaz Saray’da çalışmış ve Foreign Policy dergisinin kurucuları arasında gösterilen Samuel Huntington’ın ilk eseri, ABD’de sivil ve askeri yaşam arasında Soğuk Savaş süreci ve öncesindeki tartışmaları konu olarak temel aldığı The Soldier and the State (1957) isimli çalışmasıdır. Huntington, Uluslararası İlişkiler alanına dair en özgün katkısını ise 1993 yılında kaleme almış olduğu The Clash of Civilizations (Medeniyetler Çatışması) tezi ile yapmıştır (Griffiths, Roach ve Salamon 2011: 30-32). Bunlardan başka, Realist gelenek içerisinde kabul gören isimler ise George Kennan ve Stephan Krasner’dir (Griffiths, Roach ve Salamon 2011: 36-50).

Ayrıca, yukarıda sayılan tüm bu isimlerden başka, Edward Hallet Carr ve Hans Morgenthau Realist geleneğin en önemli iki temsilcisi olarak gösterilmektedir (Balcı ve Kardaş 2014: 89). Edward Hallet Carr, Liberalizm’e yöneltmiş olduğu eleştirilerle Klasik Realizm’in doğmasına zemin hazırlamıştır. Carr, Uluslararası İlişkiler alanının temel eserlerinden birisi olan Yirmi Yıl Krizleri 1919-1939 (The Twenty Years’ Crisis) adlı çalışmasını 1939 yılında tamamlamıştır. Carr, söylemlerinde gücün önemine vurgu yapmaktadır (Arı 2013: 151-154).

Diğer önemli bir isim olan Hans Morgenthau, 1904-1980 yılları arasında yaşamıştır. Uluslararası İlişkiler alanında önemli bir değer olarak kabul edilen Morgenthau,  güç politikasına ilişkin çalışmalarıyla ünlüdür. Morgenthau’nun çalışmalarına bakıldığı vakit, kaleme almış olduğu yüzlerce makalenin yanında, çok önemli olarak kabul edilen eserleri mevcuttur: Scientific Man versus Power Politics (1946), Politics Among Nations (1948) ve In Defence of the National Interest (1951) (Griffiths, Roach ve Salamon 2011: 50-54). Bunun yanında, Morgenthau, Politics Among Nations (1948) isimli çalışmasında ( Tuğta 2014: 119), politik Realizm’in altı temel ilkesinden bahsetmiştir. Birincisi, genel olarak toplum gibi, kökenleri insan doğasında bulunan objektif yasalarca yönetildiğine inanılmasıdır. İkincisi, siyasi gerçekliğin hareket noktasını güç olarak tanımlanan çıkar kavramının oluşturduğudur. Üçüncüsü, siyasi gerçekliğe göre, çıkar kavramı gerçekten de politikanın özüdür ve zaman ve mekâna bağlı değildir. Dördüncüsü, evrensel moral prensiplerin devletlerin dış politikasındaki eylemlerine aynen uygulanmasının mümkün olmadığını belirtmektedir. Beşincisi, siyasal gerçeklik bir devletin siyasal eylemlerini, yani ahlaki hareket edip etmediğini evrensel ahlaki prensiplerle ölçmeye kalkmaz. Sonuncusu, siyasal eylemlerin siyasal kriterlerle değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır (Arı 2013: 154-156).

Tüm bu düşünürleri ve eserlerini incelediğimiz vakit, Uluslararası İlişkiler’deki Realist geleneğin temel varsayımlarını şu şekilde açıklamak mümkündür:

  • İnsan doğası itibarıyla doğasının kötü, açgözlü ve hırslı olduğunun altını çizen Realistler, bir benzeşim yoluyla da devletlerinde güç ve çıkar peşinde koşan varlıklar olduğuna vurgu yaparlar (Arı 2013: 138).
  • Uluslararası sistem anarşiktir. Burada anarşiklikten kast edilen şey ise, devletler arasındaki ilişkileri düzenleyebilecek üst bir merciinin bulunmayışıdır (Balcı ve Kardaş 2014: 89).
  • Realistlere göre, Uluslararası İlişkiler’in ana gündemini ulusal güvenlik konuları oluşturmaktadır (Arı 2013: 140).
  • Uluslararası sistemin en temel aktörü devletlerdir (Balcı ve Kardaş 2014: 89).
  • Realistlere göre, devletlerin temel amacı hayatta kalmaktır. Bunun için onların temel dayanakları ise askeri güçtür (Balcı ve Kardaş 2014: 89).
  • Realistler, Uluslararası İlişkiler’deki konuları yüksek politika/birincil politika ve alçak politika/ikinci politika şeklinde sınıflandırmıştır. Realistler, yüksek politika içerisinde ulusal güvenlik konularından bahsederken, alçak politika içerisinde ise ekonomik ve çevre gibi konulardan bahsetmişlerdir ve de onlar için yüksek politika önemlidir (Arı 2013: 141).
  • Realistler, iç politika ile uluslararası politika arasında ayrım yaparlar (Arı 2013: 142).

Realizm ve Güvenlik

Bu bölüme kadar Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde yer alan ve kuramlardan birisi olan Realizm’in oluşmasına sağlayan tarihsel köklerde kimlerin yer aldığına, bu tarihsel oluşum süreci sonrasında geleneğin vücut bulmasına katkı sağlayan temsilcilerine ve onların ortaya koymuş oldukları çalışmaları neticesinde ortaya atılan temel önermelerin ne ya da neler olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bölümde ise, Realist gelenek içerisinde önemli bir kavram olarak tanımlanan “güvenlik” kavramına ilişkin açıklamalara yer verilecektir.

Realist geleneğin içerisinde yer alan kuramcıların çalışmalarına bakıldığı vakit, doğrudan bir güvenlik kuramını ortaya koymadıkları görülmüştür. Dolaylı yollarla güvenlik kuramına katkı sağlayan Realist gelenek savunucuları, güvenlik terminolojisine önemli katkılar sağlamışlardır. Realist geleneğin güvenlik anlayışına bakıldığı vakit, güvenlik kavramının “güvende olmama hali” üzerinden ele aldığı görülmüştür. Öyle ki, Realist geleneği güvenlik yaklaşımı güç, tehdit ve güvensizlik temaları üzerinden açıklanmıştır (Sandıklı ve Emeklier 2012: 5-6).

İnsan tabiatının bencilliği ve kötülüğü üzerinden bir değerlendirmenin hâkim olduğu Realist anlayışta, devletler de tıpkı insanlara benzetilmektedir. Öyle ki, Realizm savunucuları devletlerin güvenlik anlayışını uluslararası sistemin anarşik yapısı üzerinden değerlendirirler. Bunu da, Realistler, güç ve çıkar vurgusu kavramları üzerinden yapmışlardır (Şen 2010: 25-26).

Güç, Realist geleneğin içerisinde yer alan önemli kavramlardan birisidir. Her ne kadar askeri, ekonomik, teknolojik ve diplomatik gibi güç göstergeleri devletlerin güç kapasitelerini gösterme noktasında önemli unsurlar olarak gösterilmesine rağmen, bu unsurlar Realist gelenek içerisinde tek başına bir amaç olarak görülmemektedir. Aksine, Realist geleneği savunanlara göre, bu unsurlar, devletlerin güç kapasitelerini arttırma noktasında araçlar olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda, Realistlere göre, devletin gücünü arttırma niyeti, uluslararası sitemin anarşik yapısından dolayı ulusal çıkarı hayatta kalma veya varlıklarını korumak olan devletler için temel hedeftir (Balcı ve Kardaş 2014: 87-88).  Başka bir ifadeyle, Realistler, Uluslararası İlişkiler’de güvenlik noktasında birincil politika (high politics) ve ikinci politika (low politics) ayrımında listenin en üstüne ulusal güvenliği yerleştirirler. Öyle ki, Realistler, devletin geleceği için hayati olarak değerlendirdiği ulusal güvenlikte askeri konulara dikkat çeken birincil politikaya önem atfetmektedir. Bunların haricindeki ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel gibi konuları ise, Realistler, ikinci politika içerisinde değerlendirmektedirler (Sandıklı ve Emeklier 2012: 7-8).

Realist geleneğin güvenlik noktasında üzerinde durduğu bir diğer görüş ise “güvenlik ikilemi” (security dilemma) kavramıdır. Güvenlik ikilemi, basit bir ifade ile kısır döngüdür. Bu kısır döngü ise, Uluslararası İlişkiler’in anarşik yapısından dolayı devletin hayatta kalma arzusu veyahut başka bir devlet tarafından saldırıya uğrama korkusu nedeniyle güçlerini maksimum seviyeye çıkarma girişimleri diğer devletler için bir tehdit olarak algılanacaktır. Bu nedenle, Realistlere göre, bu anarşik ortam içerisinde güvenlik ikilemi bu güvende olmama hissiyatı temelinde devletler arasında bir kısır döngüye neden olacaktır (Şen 2010: 26).

Özetle, Realistlere göre, devletin güvenliğinin önemine ve korunmasının ulusal çıkar anlamında ilk sıralara yer almaktadır. Bunun için devletlerin güç kapasitelerini artırma adına bazı unsurları kullanabileceklerinin altını çizen Realist anlayışta, bu gelişme anarşik olarak kabul edilen uluslararası yapı içerisinde yer alan diğer devletlere tehdit olarak görülecektir. Bu tehdit algısı ise, ortaya, güvenlik ikilemi denilen kısır döngünün ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Sonuç

1919 tarihinde bir disiplin olarak ortaya çıkan Uluslararası İlişkiler içerisinde yer alan Realist geleneğin tarihsel köklerinin yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar uzandığı görülmüştür. Bu geleneği açıklarken, görüldüğü üzere, ortaya atılan savlar temelinde bir değişikliğin yaşanmadığı açıkça görülmüştür. Öyle ki, Thukididis’in Peleponezya Savaşları Tarihi isimli eserinde vurgulanan devletlerin güç kapasitelerini arttırma girişimleri hayatta kalma anlamında yaptıkları bir atılım olurken, bu gelişme bir başka devlet tarafından tehdit olarak algılanmış ve bu da 27 yıllık bir savaşın temel nedeni olmuştur. Yani, önemli olan devletlerin ulusal çıkarlarıdır. Bu vurgu, 1919 yılında Realist geleneğin önemli temsilcileri arasında kabul edilen kişilerin çalışmalarında da görülmüştür. Örneğin, Thukididis’in güvenlik ikilemi vurgusu ile güvenlik ikilemi noktasında önemli çalışmalar yapan J. Herz’in çalışmaları arasında benzerlikler mevcuttur.

Realist geleneğin temsilcilerinin devlete ayrı bir önem atfettikleri görülmüştür. Bu önemi ulusal güvenlik noktasında değerlendiren Realistler, güç ve çıkar kavramları temelinde açıklamıştır. Bu tarz bir yol izlemelerinin temelinde, güvenlik kavramını dolaylı yollar üzerinden açıklamaları gösterilmektedir. Öyle ki, Realistler, güvenlik kavramını güç, çıkar ve tehdit üçgeni çerçevesinde açıklamıştır. Bu noktada, Realistler için güç, anarşik olan uluslararası sisteminde ulusal çıkar olarak kabul ettikleri devletlerin varlıklarını devam ettirme amacını gerçekleştirmede temel olacaktır. Bu temelde, Realistlerin güç ve çıkar endeksli hareketleri üst bir merci olmayan uluslararası yapıda bir kısır döngüye neden olan güvenlik ikilemine neden olacaktır. Bu ikilemin ortaya çıkmasının temeli devletlerin neden oldukları tehditler sebep olmaktadır.

 

            Serdar ÇUKUR

 

            KAYNAKÇA

  • Ağca, A. Muhammed (2014), “Sosyal Bilimler Felsefesi ve Uluslararası İlişkiler Teorisi”, içinde Küresel Siyasete Giriş: Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, Editör: Evren Balta, İstanbul: İletişim Yayıncılık, ss. 72-109.
  • Arı, Tayyar (2013), Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, 8. Baskı, Bursa: MKM Yayıncılık.
  • Balcı, Ali ve Kardaş, Tuncay (2014), “Realizm”, Uluslararası İlişkilere Giriş: Tarih, Teori, Kavram ve Konular, Editörler: Şaban Kardaş ve Ali Balcı, İstanbul: Küre Yayınları, ss. 85-96.
  • Wiltse, Evren Çelik (2014), “Liberalizm, İşbirliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”, Küresel Siyasete Giriş: Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçleri Editör: Evren Balta. İstanbul: İletişim Yayıncılık, ss. 133-150.
  • Griffiths, Martin & Roach, Steven C. ve Salamon, M. Scott (2011), Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler. Çeviren: CESRAN, ss. 1-64.
  • Güven, Zeynep Gözde (2016), “Realizm: Devlet ve Güç Dengesi”, içinde Uluslararası İlişkiler Teorisi, Editör: P. R. Vitoria ve M.V. Kauppi, Ankara: Nobel Yayıncılık, ss. 39-128.
  • Machiavelli, Niccolo (2016), Hükümdar, Çeviren: N. Adabağ, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
  • Sandıklı, Atilla ve Emeklier, Bilgehan (2012), “Güvenlik Yaklaşımlarında Değişim ve Döşüm”, içinde Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri, Editör: Atilla Sandıklı, İstanbul: BİLGESAM Yayınları, ss. 3-70.
  • Şen, Osman (2014), “Klasik Realizmin Güvenliğe Bakışı ve Kökenleri”, içinde Uluslararası İlişkilerde Güvenlik, Derleyen: Emre Çıtak ve Osman Şen, İstanbul: Uluslararası İlişkiler Kütüphanesi, ss. 24-31.
  • Thukididis (2010), Peloponnesos Savaşları, Çeviren: F. Akderin, İstanbul: Belge Yayınları.
  • Tuğta, Mehmet Ali (2014), “Güç, Anarşi ve Realizm”, içinde Küresel Siyasete Giriş: Uluslararası İlişkilerde Kavramlar, Teoriler, Süreçler, Editör: Evren Balta, İstanbul: İletişim Yayıncılık, ss. 111-131

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.