Dünya ekonomi politikasının son 400 yılına damgasını vurmuş başlıca unsur kuşkusuz “güvenlik” kavramıdır. 1648 yılında gerçekleşen Westphalia Barışı’ndan beri, bu kavram, dünya siyaseti kadar ekonomisi, insani ve devletlerarası ilişkileri açısından da çok önemli bir anlam ve içeriğe sahiptir. Bu açıdan Amerikalı siyaset düşünürü Henry Kissinger’ın yaklaşık bin sayfayı bulan Diplomasi eserinde “güvenlik” kavramına ve onun uluslararası siyasetteki işleyişine önemli bir yer ayrılmasına şaşırmamak gerekir. Henry Kissinger, eserinde her ne kadar dünya siyasetçilerini bu tanımdan kurtulmaya yönlendirse de, “güvenlik” kavramını politik bir hedef olarak benimsemediğini iddia ettiği ABD’nin de siyaseten “güvenlik” anlayışının dışında kaldığını savunmakta zorlandığını itiraf etmektedir.[1] Bu tanım, dünyada kendi ülkelerinin varlığını savunmak iktidarında olan Devlet Başkanlarından aşırı irade, kuvvet, entelektüel birikim ve devamlı politik bir motivasyon talep etmekle kalmamakta, aynı zamanda onları kararsızlığa da sürüklemektedir. Güvenlik anlayışları ve tanımlamalarının bu kararsızlıktan beslendiği ve Batı siyasetinin acı gerçeğini oluşturduğu görülmektedir.
Dünya siyaseti bakımından gergin geçen XXI. yüzyılın ilk iki on yılında en fazla tartışılan iki kavramdan biri olan “güvenlik” (diğeri de “güç dengesi”) anlayışının oldukça kırılgan bir dönemeçten geçtiği söylenebilir. Bu hassaslığı tetikleyen faktörlerin başında, güvenlik söylemlerini geliştiren devletlerin olması oldukça ilginçtir. Bu açıdan Sovyet sonrası değişen dünya düzeninde yeni bir birlik ve denge unsuru olarak ortaya çıkan Avrupa Birliği söz konusu bu kaygıları en fazla kabartan ve sorgulayan bir taraf olarak görülmektedir. Avrupa Birliği için, güvenlik, neredeyse yaşamın her alanını kapsayan bir anlayışa dönüşmüştür. Ekonomik, politik, askeri, coğrafi, toplumsal, stratejik faktörler başta olmak üzere neredeyse yaşamın her sahasının sonluğuna bir güvenlik eki düşülerek savunulan bir “Avrupa Güvenliği” anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu tartışmalara son yıllarda yapılan kitlesel göçlerle birlikte zaman zaman eski ırkçı söylemleri ve görüntüleri hatırlatan kimlik ve kişilik güvenliği de eklenmiş durumda. Güvenliğin bu denli çok tartışılır bir kavrama dönüştüğü bir dönemde, özellikle Avrupa’da aslında açık biçimde hızla artan güvensizlik sorgulanmaktadır. Bu tartışmalar arasında en fazla gündeme getirilen husus ise kuşkusuz Avrupa’nın enerji güvenliğidir.
Artık birçok ülkenin üniversitelerinde “enerji diplomasisi ve enerji güvenliği” başlıklı dersler okutulmakta, sayısız araştırmalar yapılmakta, hatta “Enerji Diplomatı”, “Enerji Güvenliği Uzmanı” gibi meslekler oluşmaktadır.[2] Nitekim dünyadaki enerji kaynakları ve onların bulunduğu bölgeler, politik aklın yöneldiği odak noktası olarak kalmakla birlikte dünya ekonomi-politiğini ve ülkelerin dış siyasetlerini şekillendirmeye devam etmektedir. Bu kapsamda ülkelerin sahip olduğu enerji kaynakları devletlerin stratejilerinin belirlenmesi ve politik ağırlıkları üzerinde etkili olmaktadır. Örneğin, uzun yıllardır dünya çapında çeşitli platformlarda gündemi meşgul eden Kıbrıs Sorunu’na yaklaşımın, son yıllarda ada çevresinde yeni enerji yataklarının varlığının netleşmesiyle nasıl bir değişime uğradığı gözlemlenmektedir. Bu bakımdan, enerji faktörünün dünya devletlerinin siyaset dilini, dış ilişkilerini, uluslararası ilişkilerin anlam ve değerlerini küresel ölçekte nasıl değiştirdiğini yüzeysel araştırmalar sonucunda dahi görmek mümkündür.
Bu gerçekler ışığında, Azerbaycan’ın dünyanın, özellikle de Avrupa’nın enerji güvenliğindeki konumunu belirlemek dünya enerji haritası açısından çok önemlidir. Zira, son birkaç on yılda Azerbaycan ile ilgili küresel ekonomi ve siyasi boyutlarda yapılan atıfların büyük kısmının enerji faktörü ile bağlantılı olduğu aşikârdır. Nitekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üst düzey önemli bürokratlarından olan Ali Hasanov, kitabında Azerbaycan’ın sahip olduğu enerji potansiyeli ile ilgili şu ifadelere yer vermektedir: “Azerbaycan Cumhuriyeti zengin enerji kaynaklarına, gelişmiş yakıt-enerji altyapısına ve kendi gereksinimlerini tam karşılayacak enerji sistemine sahiptir. Ülkenin dünya enerji sisteminde gittikçe belirleyici bir aktöre dönüşmesi, ulus ötesi enerji piyasalarında kendi yerini alması ve Avrupanın enerji güvenliğinde etkin olması onun küresel ve bölgesel jeopolitik, jeoekonomik konumunun güçlenmesine önemli etki göstermektedir”.[3]
Bilindiği gibi, günümüzde dünyanın başlıca enerji kaynaklarını petrol, doğalgaz, kömür ile birlikte nükler ve hidro enerji santralleri oluşturmaktadır. Son on yılda buraya kullanımı hızla artmakta olan rüzgar, güneş enerjileri gibi enerji kaynakları da eklenmiştir. Ama eldeki son beş senenin verileri dünya genelinde alternatif enerji kaynakların geniş kullanımına rağmen geleneksel enerji kaynaklarına gereksinimin azalmadığını göstermektedir.[4] Bu durum doğal enerji kaynaklarına sahip bir ülke olan Azerbaycan’ın Avrupa ve dünya ekonomisi için önemini bir kez daha göstermektedir.
Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında yoğun, gergin ve uzun diplomasi sonucu başarılan ve yeni yüzyılın başlarından itibaren üretim aşamasına geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı ile Azerbaycan Avrupa’nın enerji güvenliğinde yeni ve önemli bir aktör haline gelmiştir. Günlük 1 milyon varil petrol taşıyan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının 2006 yılında faaliyete başlamasından itibaren Hazar çevresinin enerji kaynaklarının ilk defa dünya pazarına çıkarılmasıyla Azerbaycan üzerinden Avrupa-Hazar havzası arasında ekonomik bağlar kurulmuştur. 2008 yılında Kazakistan’ın günlük 500.000 varil petrol arzı ile bu hatta katılması, 2016 yılında Türkmenistan petrollerinin de BTC ile nakliyesi dünya enerji piyasaları ve özellikle de AB ile bölge arasında enerji işbirliğini pekiştirmiştir. Bu bağlamda AB açısından Azerbaycan üzerinden Hazar çevresi ülkeleri ile kurulan ekonomik ilişkiler Avrupa için artık enerji güvenliği kapsamında değerlendirilmeye başlanmıştır.[5]
Azerbaycan’ın petrol projelerine TAP (Trans Adriatic Pipeline) ve TANAP (Trans Anatolian Pipeline) gibi doğal gaz projelerinin eklenmesi Avrupa açısından Azerbaycan’ın önemli konumunu pekiştirmiştir. Özellikle son yıllarda gündemi daha fazla meşgul eden Ukrayna Sorunu dikkate alındığında, Avrupa’nın doğalgaz temini güzergahları bağlamında Azerbaycan’ın Avrupa’nın enerji güvenliği açısından ne denli önemli olduğu daha net anlaşılmaya başlanmıştır.
2007 yılının Mayıs ayında Krakov’da Polonya, Azerbaycan, Gürcistan, Litvanya ve Ukrayna Cumhurbaşkanları ile Kazakistan’ın üst düzey hükümet yetkililerinin katılımı sonucunda önemli bir zirve gerçekleştirilmiştir. Söz konusu zirvede Avrupa’da bulunan ve enerji kaynakları bakımından Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmak isteyen devletlerin yeni bir enerji entegrasyon modeli oluşturmak niyetleri dile getirilmiştir. Zirvede ele alınan Odessa-Brody-Gdansk Projesi, Karadeniz’e ulaştırılan petrolün Baltık Denizi’nin kıyısına ulaştırılmasını ve devamında Avrupa ve oradan da dünya pazarlarına taşınmasını öngörmektedir.[6]
Aynı yılın Ekim ayında ise Litvanya’da gerçekleştirilen “Vilnius Enerji Güvenliği Konferansı 2007: Sorumlu Ortaklar İçin Sorumlu Enerji” başlıklı uluslararası konferansta Hazar bölgesi ve Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte AB’nin enerji güvenliği ağının oluşturulması ve bu kapsamda Rusya’nın bölge ülkeleri üzerinde “enerji baskısı”nın azaltılması konusu gündeme getirilmiştir. Konferansta Azerbaycan, Gürcistan, Litvanya, Polonya, Ukrayna ve Kazakistan Cumhurbaşkanları 10 Ekim 2007 tarihli ortak bir bildiriye imza atmakla Hazar petrolünün Avrupa pazarlarına taşınması için yerli şirketlerin katılımı ile yeni konsorsiyumun-Sarmatiya’nın kurulması konusunda anlaşmışlardır. Söz konusu yeni konsorsiyumun başlıca amacı Hazar Denizi’nin kaynaklarını Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna ve Polonya üzerinden Avrupa ve uluslararası pazarlara ulaştırma sistemlerinin hayata geçirilmesidir.[7] Nitekim 14 Temmuz 2016 tarihinde Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev arasında gerçekleştirilen ikili görüşmeler sonrasında yapılan ortak basın toplantısında, çevre ülkeler olarak Güney Kafkasya ve Doğu Avrupa ülkelerinin dünyanın, özellikle de Avrupa’nın enerji güvenliğindeki rolü ve bu kapsamda bu ülkelerin Avrupa’nın bir parçası olarak değerlendirilmesinin zorunluluğu vurgulanmıştır.[8]
Belirtilen bu gerçekler ışığında, Azerbaycan’ın, aynı zamanda Hazar Havzası’nın Avrupa’nın enerji güvenliği kapsamında enerji tedarik edilen ülkelerin çeşitlendirilmesi açısından kilit bir role sahip olduğu söylenebilir. Bu bağlamda Azerbaycan-Gürcistan-Ukrayna güzergahı ve Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye güzergahı somut projeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Azerbaycan’ın her iki güzergah ülkeleri ile olan yakın stratejik bağları kuşkusuz diğer enerji sağlayıcı devletler açısından jeostratejik ve jeopolitik hassasiyetler doğurmaktadır. 2012 yılında Azerbaycan ve Türkiye’nin TANAP projesi ile ilgili anlaşmayı imzalaması ve 2013 yılında TAP projesinin TANAP’ın devamı olarak seçilmesi bu kapsamda kaydedilmesi gereken önemli bir husustur. Azerbaycan’ın Şahdeniz-2 doğal gaz yatağının işlenmesinin ikinci aşamasında üretilecek olan doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak TANAP Projesi için ortaklık anlaşması 13 mart 2015 tarihinde Ankara`da imzalanmıştır. Başlangıçta yıllık 16 milyar metreküp olarak belirlenen taşıma hacminin aşamalı olarak 24 milyar metreküpe, daha sonra da 31 milyar metreküpe çıkartılması planlanmıştır. Aslında iki hattın ilkin ayağını oluşturan 1850 kilometrelik TANAP hattı 2020 senesinin başından itibaren TAP’a bağlanarak Güney Kafkasya Boru Hattı aracılığıyla aldığı Hazar doğal gazını Yunanistan, Arnavutluk ve İtalya üzerinden Avrupa’ya ulaştıracaktır. Artık 29 Mart 2018 tarihli TANAP Yönetim Kurulu toplantısında projenin Türkiye tarafından % 99 oranında tamamlandığı belirtilmiştir. Projenin Avrupa kısmının ise yaklaşık olarak % 80’i hayata geçirilmiştir.[9] 8 milyar dolarlık dev proje olan TANAP’ın açılış töreni 12 Haziran 2018 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in katılımıyla Eskişehir’de gerçekleştirilmiştir.[10]
Projenin Avrupa kısmını oluşturan 878 km’lik TAP projesi, Kipoi’deki Türk-Yunan sınırında bulunan TANAP hattına birleştirilmiştir ve Yunanistan, Arnavutluk, Adriyatik Denizi’ni geçerek İtalya’nın güneyine uzanmaktadır.[11] Bunun dışında planlama aşamasında olan AGRİ (Azerbaijan-Georgia-Romania Interconnector) Doğalgaz Hattı, TCP (Trans-Caspian Pipeline) ile genel anlamda Azerbaycan Avrupa’nın enerji siyasetinde önemini daha da pekiştiren bir ülke konumuna gelecektir. Bu aynı zamanda Azerbaycan’ın, Avrupa ile Hazar bölgesini birleştirici konumunun pekişmesi anlamına da gelmektedir. Trans-Hazar Boru Hattı’nın (TCP), Hazar Denizi’nde 300 kilometre uzunluğunda, yıllık 32 milyar metreküp kapasiteli bir proje olması öngörülmektedir. Doğalgaz boru hattının Azerbaycan’daki Sangaçal (Sangachal) terminaline ve buradan da TANAP ve TAP boru hatları ile Avrupa doğal gaz ağına bağlanması planlanmaktadır. Projenin ilk aşamasında kapasitesi 8 milyar metreküp olarak öngörülmektedir.[12]
TCP, Azerbaycan ve Türkmenistan ile birlikte gelecekte Kazakistan ve Özbekistan’ın da doğal gaz kaynaklarının Avrupa`ya taşınması projesi olan Güney Gaz Koridoru`nun (Southern Gas Corridor) bir parçası olarak düşünülebilir.[13] Nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 20 Şubat 2019 tarihinde Bakü’de yapılan Güney Gaz Koridoru 5. Danışma Kurulu toplantısında gerçekleştirdiği konuşmasında Güney Gaz Koridoru’nun enerji tüketicisi olan ülkeler açısından bir “çeşitlendirme projesi” olduğunu söylemiş, projeye dünyanın en önemli finans kuruluşlarının destek olduğunu belirtmiş ve projenin Avrupa’nın enerji haritasını değiştirdiğini dile getirmiştir.[14]
Günümüzde, Avrupa Birliği, petrol ihtiyacının % 82’sini, doğalgaz ihtiyacının ise % 57’sini dışarıdan temin etmektedir. Avrupa Birliği’nin ilk enerji siyaseti kavramı 27 Ekim 2005 yılında Londra’da düzenlen toplantıda onaylanmıştır. Burada onaylanan Avrupa Stratejik Planı’nda başlıca iki husus öne çıkarılmıştır:
- Avrupa enerji siyasetinin dayanıklılığı.
- Avrupa enerji siyasetinin güvenliği.[15]
Avrupa Birliği, benimsenen enerji stratejisi bakımından Avrupa Komşuluk Siyaseti çerçevesinde enerji alanında Azerbaycan, Kazakistan, Ukrayna, Cezayir ile anlaşmalar sağlamıştır. AB’nin petrol ve doğalgaz ihtiyacının temininde Azerbaycan’ın payı % 10’a yaklaşmaktadır. Doğalgaz temini sıralamasında % 23 Rusya, % 18 Norveç ve % 10 Cezayir’in payına düşmektedir. Öte yandan, ilgili kurumların raporlarında 2030 yılında Avrupa’nın doğal gaz gereksiniminin 700 milyar m3′e çıkacağı öngörülmektedir. Söz konusu raporlarda dikkat çeken en önemli husus, Avrupa’nın enerji siyasetinde özellikle 2020 yılından itibaren Hazar Denizi havzası ülkelerinin kazanacağı önemdir. Örneğin 2020-2030 yılları arasında Avrupa’ya Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan’dan toplamda 13 milyar m3 doğalgazın aktarılması planlaştırılmıştır.[16] Bu miktarın Avrupa’nın geneli açısından pek büyük olmadığı doğrudur. Öte yandan, Hazar Havzası’ndan alınan enerji miktarına Avrupa ülkeleri bazında baktığımızda tam farklı bir durumla karşılaşıyoruz. Örneğin, Avrupa’nın bazı ülkeleri enerji gereksinimlerinin neredeyse önemli kısmını Hazar çevresi ülkelerinden temin etmektedirler. Bu gerçekler ışığında Hazar enerji kaynaklarının Avrupa açısından bölgesel etkisini görmekteyiz. (Tablo 1).
Tablo 1: 2002-2020 Yılları Arasında Avrupa`nın Doğal gaz ithal oranları
Milyar m3 | Oran % | ||||
Ülkeler | 2002 | 2020 | Artış | 2002 | 2020 |
Rusya | 126 | 200 | 74 | % 63 | % 39 |
Afrika | 65 | 199 | 134 | %33 | %37 |
Yakın Doğu | 7 | 100 | 93 | %4 | %18 |
Hazar havzası | 0 | 16 | 16 | %0 | %5 |
Diğer | 1 | 3 | 2 | %1 | %1 |
Toplam | 199 | 518 | 319 | %100 |
%100 |
Bu bilgiler doğrultusunda dikkat çeken bir diğer önemli husus, Rusya’nın üretim artışına rağmen toplamda payının giderek azalmasıdır. Avrupa’nın doğalgaz temini kaynaklarını çeşitlendirmesi stratejisinin sonuçları burada bir kez daha görülmektedir.[17] Azerbaycan’ın Avrupa’nın enerji güvenliğinde etkin bir ülke konumuna gelmesi çok yenidir. Nitekim, iki taraf arasında enerji siyaseti kapsamında ilk anlaşma 2011 yılında imzalanmıştır. Avrupa’nın enerji siyaseti açısından baktığımızda, 2012 yılında Azerbaycan’ın Türkiye ile imzaladığı TANAP ve 2014 yılında imzalanan TAP ve Şahdeniz-2 ile kıtanın enerji güvenliği için küresel boyut kazanacak projelerin üretim aşamasına geçmesi yakın geçmişte gerçekleştirilmiş projeler olmakla birlikte bu süreç günümüzde devam etmektedir. Bu projelerin somut sonuçları yakın gelecekte Azerbaycan’ın Avrupa’nın enerji siyasetindeki önemini çok olumlu yönde etkileyecek gibi gözükmektedir. Nitekim, Şahdeniz-2, TANAP ve TAP dünyanın en büyük enerji projeleri olarak kabul edilmektedir. Proje 45 milyar dolar sermaye yatırımı ve 30 binden fazla yeni iş alanının oluşturulması bakımından, enerji projesi olmanın dışında diğer ekonomik alanları da etkileyecek özelliktedir.
Tüm bunlar dikkate alındığında, ilişkilerin geleceği bakımından Avrupa ile Azerbaycan arasında daha kapsamlı bir güvenlik anlayışının 2020 senesinden itibaren kendine yeni alanlar açacağını söylemek mümkündür. Dolayısıyla, Avrupa güvenliğinin Hazar Havzası’nı tam olarak kendi kapsamına alması yakın geleceğin önemli gelişmesi olarak önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda sorgulanması gereken başlıca husus tarafların “enerji güvenliğinde kazandıkları çıkarları ve avantajı diğer alanlara aktarmakta ne denli başarılı olacakları”dır. Yani tarafların enerji boyutlu ekonomik ilişkilerinin sonraki aşamalarda kendisine yeni alanlar yaratıp yaratmayacağı büyük önem arz etmektedir. Daha açık bir örnekle; Avrupa ile Azerbaycan arasında enerji güvenliği üzerinden kurulan ilişkiler bu güvenliğin üreten tarafını oluşturan Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması ve Ermenistan tarafından işgal altında tutulan bölgelerinin diplomatik-barış yolu ile geri verilmesi Avrupa’nın güvenlik anlayışı kapsamında değerlendirilecek midir? Şimdiye kadar dünyanın bütün önemli örgüt ve kuruluşlarının karar ve belgelerinde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü desteklense de, Azerbaycan Avrupa’dan beklediği ilkesel “gür ses”i duyamamıştır.
Tüm bunları değerlendirdiğimizde, yeni bir güvenlik anlayışı oluşumunun henüz başında bulunduğumuz görülmektedir. Tek boyutlu, yani enerji endeksli başlayan bu güvenlik anlayışının zamanla kendi sosyal, politik, insani, coğrafi alternatiflerini üretmesi beklenilebilir. Bu beklenti, muhtemelen günümüzde bir dizi gerek ikili, gerekse de Avrupa Birliği dahilindeki problemlerle akıllarda kalan güvenlik sorununu tek taraflı yaklaşımlardan kurtarıp özellikle Türkiye ve Azerbaycan’ın bölgesel hassasiyetlerini dikkate alacak yeni bir kapsama dönüşümü için bir fırsat doğurmaktadır.
Dr. Elsevar SALMANOV
[1] Kissinger, Henry, Diplomasi, Çeviren İbrahim H. Kurt, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2000, s. 10.
[2] Azerbaycan’da da “Çağdaş Dünya Siyasetinde Enerji Diplomasisi” özel bir bilim dalı olarak öğretilmektedir. Bkz. Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi “Müasır Dünya Siyasetinde Enerji Diplomatiyası” fenninin programı, Hazırlayan S.M.Gözelova, Bakı 2011.
[3] Hasanov, Ali, Azerbaycan Respublikasının Milli İnkişaf ve Tehlükesizlik Siyaseti, Bakı: Letterpress Neşriyyat Evi, 2011, s. 109.
[4] Şirinli, Qaraxan, Azerbaycanın enerji Tehlükesizliyi ve Onun Teminatı, Azerbaycan Dövlet İktisad Universiteti Magistr Dissertasiyası (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Bakı 2015, ss. 49-50.
[5] Abbaszade, Sarıtel, Enerji Coğrafyası Açısından Türkiye-Azerbaycan İlişkileri, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2018, ss. 48-49.
[6] Atakişiyev, R., “Azerbaycan-Türkiye igtisadi elaqeleri son illerin tehlilinde”, EcoVision Dergisi, Sayı: 22, 2008, ss. 88-89.
[7] Aynı makale, s. 89.
[8] Pipeline Technology Journal, “Odessa-Brody Pipeline Project To be Revived”, Erişim: 20 Mart 2018, https://www.pipeline-journal.net/news/odessa-brody-pipeline-project-be-revived.
[9] Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR). Haberler Arşivi. Erişim: 20 Mart 2018, http://www.socar.az/socar/az/news.
[10] SOCAR Türkiye, “Enerjinin İpek Yolu TANAP Açıldı”, 13 Haziran 2018,
[11] Trans Adriatic Pipeline. Trans Adriatic Pipeline is 50 % Completed. Erişim: 27 Mart 2018,
https://www.tap-ag.com/news-and-events/2017/09/07/trans-adriatic-pipeline-is-50-completed; Trans Adriatic Pipeline. Trans Adriatic Pipeline Route. Erişim: 27 Mart 2018 https://www.tap-ag.com/the-pipeline/route-map.
[12] “Trans Caspian Pipeline, Plan of Work”, Erişim: 30 Mart 2018 http://www.w-stream-transcaspian.com/plan-of-work/.
[13] “Trans Caspian Pipeline. The TCP-A Project of Common Interest”, Erişim: 30 Mart 2018
http://www.w-stream-transcaspian.com/the-project/.
[14] “Bakıda Cənub Qaz Dehlizi Meşveret Şurası çerçivesinde nazirlerin beşinci toplantısı keçirilib. Azerbaycan Prezidenti İlham Aliyev toplantida iştirak edib” – Erişim 20.02.2019: 18.11, https://azertag.az/xeber/Bakida_Cenub_Qaz_Dehlizi_Mesveret_Surasi_cherchivesinde_nazirlerin_besinci_toplantisi_kechirilib__Azerbaycan_Prezidenti_Ilham_Aliyev_toplantida_istirak_edib._248497?fbclid=IwAR0jjvAp1sPbPpUBZPQtNm8pbyolrz7FppjzOcL4m3MWJ7zFMNe0RKdf9iM.
[15] İbrahimova, H. Günel, Avropanın Enerji Siyaseti, Bakı: Bakı Dövlet Universiteti, 2010, ss. 12-15.
[16] Bahışov, N.Ç., “Avropa İttifaqının enerji Tehlükesizliyinin Temin Edilmesinde Azerbaycanın Transregional Gaz Layihelerinin Rolu”, Maliyye ve uçot, Bakı 2010, No: 1, ss. 45-46.
[17] Aynı makale, s. 46.