İSTATİSTİKİ OLARAK KORONAVİRÜS SALGINI

upa-admin 01 Eylül 2020 4.640 Okunma 0
İSTATİSTİKİ OLARAK KORONAVİRÜS SALGINI

2019 yılı sonlarında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve 2020 yılı Mart ayından itibaren tüm dünyayı etkilemeye başlayan koronavirüs veya Covid-19 salgını, uluslararası sistem, devletlerin siyasal düzenleri ve insanların günlük hayatları ve psikolojileri üzerinde kalıcı etkiler bırakan çok önemli bir tarihi olaydır. Koronavirüs salgınının etkilerinin onaylanmış ve garantili bir aşı veya tedavi yöntemi bulunacağı tarihe kadar devam etmesi ve bunun 2021 yılını bulması beklenmektedir. Bu noktada, her ne kadar Rusya’da daha şimdiden bir aşı uygulaması devreye sokulsa da, bunun Dünya Sağlık Örgütü (WHO) onaylı bir yöntem olmadığını belirtmek gerekiyor. Bu yazıda, koronavirüs veya Covid-19 salgınının etkilerini farklı kaynaklar doğrultusunda istatistiki olarak ifade etmeye çalışacağım.

İlk olarak, kuşkusuz, ölüm ve vaka sayılarıyla işe başlamak gerekiyor. Birçok farklı kaynağa göre, devletlerin resmi açıkladıkları veriler baz alındığında, dünyada şu ana kadar 25.638.253 koronavirüs vakasının görüldüğü ifade ediliyor.[1] Ancak bu resmi rakamların yalnızca testler sonucunda tespit edilen vakaları kapsadığı düşünülürse, gerçek rakamın bunun en az 2-3 katı olabileceğini akılda tutmakta fayda var. Bu vakalardan 17.943.513 tanesinde iyileşme gerçekleştiği açıklanırken, koronavirüs hastalığına bağlı olarak dünyada kayıt altına alınan ölüm sayısı ise 854.775 olarak belirtiliyor. Bu durumda, toplam vaka sayısının yüzde 3,3’ü kadar ölüm gerçekleştiğini ve hastalığın mutlak öldürücü olmadığını belirtmekte fayda var.

Koronavirüs salgınına bağlı olarak yaşanan hastalık, iyileşme ve ölüm sayıları[2]

Ülke bazında bakıldığında ise; toplam vaka ve ölüm sayısında Amerika Birleşik Devletleri’nin açık farkla ilk sırada yer aldığı görülüyor. 6 milyonun üzerinde vakanın görüldüğü ABD, 187.000’in üzerindeki ölü sayısıyla da bu konuda oldukça olumsuz ve başarısız bir tablo ortaya koyuyor. ABD’ye benzer şekilde, Brezilya da, 4 milyona yakın vaka ve 120.000’in üzerinde ölümle bu alanda dünyada en kötü durumda olan ülkelerden biri olarak öne çıkıyor. Bu iki ülkeyi, 3,5 milyonun üzerinde vaka ve 65.000’in üzerinde ölümle Hindistan takip ederken, dördüncü sıradaki Rusya’da 1 milyon civarında vaka ve 17.000’in üzerinde ölüm gerçekleştiği belirtiliyor. Ölüm sayısı açısından Meksika (64.000’den fazla) ve Birleşik Krallık (41.000’den fazla) ülkelerin de oldukça kötü bir performans gösterdikleri ve yeterli önlemleri alamadıkları veya geç aldıkları bu tablodan anlaşılıyor. Türkiye ise, 270.000 civarında vaka sayısı ile, listede Fransa’nın ardından 18 sırada yer alıyor. Türkiye’de açıklanan resmi ölüm sayısı ise 6.370 olarak belirtiliyor. Bu noktada, listede yer alan ülkelerden demokratik ülkelerde vaka ve ölüm sayıları konusunda çok daha şeffaf davranıldığı, otoriter ve totaliter yönetimlerde ise vaka ve ölüm sayıları konusunda şüpheler olduğunu belirtmekte de fayda var. Türkiye de, bu açıdan şeffaf yönetim sergileyen bir ülke olarak dikkat çekiyor. Küçük ülkeler ve ada ülkeleri sayılmadığında ise, dünyada koronavirüsle mücadele konusunda en başarılı ülkelerin; Yeni Zelanda, Uruguay, Nijer, Vietnam, Çad, Myanmar (Burma), Tanzanya, Tayvan, Burundi ve Kamboçya gibi devletler olduğunu belirtmekte fayda var.

Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği kıtalar/bölgeler bazında onaylanmış vaka sayıları[3]

Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği kıtalar/bölgeler bazında bakılında ise; Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının 13 milyonun üzerinde vaka sayısı ile dünyadaki en tehlikeli coğrafya olarak dikkat çektiği belirtilebilir. İkinci sırada yer alan Avrupa’da 4 milyonun üzerinde vaka, üçüncü sırada yer alan Güneydoğu Asya bölgesinde yine 4 milyonun biraz üzerinde vaka, dördüncü sırada yer alan Doğu Akdeniz’de 2 milyona yakın vaka, beşinci sırada yer alan Afrika’da 1 milyon civarında vaka ve altıncı sırada yer alan Batı Pasifik’te 500.000’e yakın vaka görüldüğü anlaşılıyor.

Bu istatistikleri gördükten sonra, şöyle bazı önerilerde bulunabilir. Vaka sayısının yüksek olduğu bölgeler ve ülkelerde, okullar açılmadan önce, hayatı biraz olsun normale döndürebilmek adına yeniden uzun süreli (4-5 gün) sokağa çıkma yasaklarını uygulamaya sokmak akıllıca bir fikir olabilir. Zira vaka sayıları düşmeden normal hayata dönülmesi, “ikinci dalga” olarak ifade edilen yeni bir vaka patlaması sürecinin başlamasına neden olabilecek gibi gözüküyor. Bir diğer önemli husus ise, hijyen kurallarına uymak ve maske takmanın zorunlu bir uygulama haline getirilmesi ve buna uymayanların cezalandırılması olmalı. Koronavirüs salgınının kuşkusuz bu yazıda bahsedilmeyen bir de ekonomik boyutu var ki, o alandaki çalışmaların henüz tahmini aşamada olduğu ve kesin verilere ancak tüm dünyada 3. çeyrek rakamları açıklandığında ulaşabileceğimizi belirtmekte fayda var. Ayrıca, son olarak, tüm dünyada bu denli zor ve tüm insanlığı ilgilendiren bir süreç yaşanırken, ABD gibi gelişmiş bir ülke ve Yunanistan ve Türkiye gibi henüz kalkınamamış bazı devletlerde toplumların aşırı milliyetçilik bataklığına sürüklendiğini görmenin son derece hazin olduğunu söylememiz gerekiyor.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Bakınız; https://www.coronatracker.com/ ; https://www.worldometers.info/coronavirus/, Erişim Tarihi: 01.09.2020.

[2] Bakınız; https://www.coronatracker.com/, Erişim Tarihi: 01.09.2020.

[3] Bakınız; https://covid19.who.int/, Erişim Tarihi: 01.09.2020.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.