BAŞKANLIK SONRASI JOE BİDEN’IN DIŞ POLİTİKADAKİ İLK HAMLELERİ

upa-admin 28 Ocak 2021 5.880 Okunma 0
BAŞKANLIK SONRASI JOE BİDEN’IN DIŞ POLİTİKADAKİ İLK HAMLELERİ

Sansasyon ve çatışmalarla dolu bir süreç sonunda Başkanlık koltuğuna oturan Joe Biden, dış politikada Trump döneminden daha farklı bir strateji izleyeceğinin sinyallerini gerek seçim propagandası sürecinde, gerekse de Başkanlık konuşmasında vermişti. Yemin töreninden sonra Biden ve Hint kökenli yardımcısı Kamala Harris ABD’nin artık kaybedecek zamanı olmadığını vurgulayarak, Kongre’de Başkanlık makamı için gerekli olan 17 kararnameyi imzalamış, böylelikle ABD’nin bölgesel ve küresel arenada atacağı adımlar konusunda çerçeve çizmiştir. Biden’ın Başkanlık makamına oturmadan önce çizmiş olduğu dış politika portresi, ABD’nin Trump döneminde kaybettiği itibarını geri kazanmaya yönelik son derece iyimser, itidalli ve uluslararası toplumla entegre olmuş bir politika gibi görünmektedir. Bu çerçevede, “göçmen sorunu, yeşil siyaset, kurumlararası işbirliği ve küresel liderlik” gibi başlıklar dikkat çekmektedir. Bu yazıda, Biden’ın, Türkiye de dahil olmak dış politika ayağında öncelik verdiği ve 1 haftalık sürede icraata geçtiği konular üzerine bir analiz yapılacaktır.

Dünyada çevre kirliliğine ve iklim değişikliğine sebep olan sera gazı salınımında Çin’den sonra ikinci sırada gelen ABD, eski Başkan Trump’ın “istihdamı öldürüyor” ifadelerini kullanarak bu anlaşmanın ABD sanayisi için bir ceza olduğunu vurgulaması sonucunda ABD, Paris İklim Antlaşması’ndan çekilmişti. Bu anlaşmadan ABD’nin kendisini izole etmesi, çevreye duyarlı aktivistler ve yeşil siyaseti savunan muhalifler tarafından bir hayli eleştiri konusu olmuştu. ABD’nin uluslararası imajına zarar veren bu durum karşısında, Biden’ın, Başkanlığın ilk gününde iklim değişikliğini inkar eden Trump’ın geri çekildiği Paris İklim Anlaşması’na yeniden dahil olma kararı alması beklenmekteydi. Biden, iklim krizi ile mücadele yenilenebilir temiz enerjiye 4 yılda 2 trilyon dolar yatırım yaparak “yeşil ekonomi” yaratmayı hedeflemişti. Bu bağlamda, karbon emisyonunu 15 yılda sıfıra indirerek, yüzde 100 temiz enerji kullanımını amaçlamıştı.[1] Bunun dışında, Trump’ın geri çevirdiği, yeni ve mevcut petrol ve doğalgaz işletmelerine uygulanan metan gazı kirliliği kısıtlamalarının yeniden uygulamaya konması, Biden’ın hedefleri arasındaydı. Bu çerçevede, Biden, tahminleri yanıltmamış ve göreve gelir gelmez ABD’yi yaklaşık 200 ülkenin imzası olan Paris İklim Antlaşması’na geri döndüren kararnameyi imzalayarak, ülkesinin “çevre kirliliği” ve “küresel ısınma” konusundaki hassasiyetini dünyaya göstermek istemiştir. Trump döneminde ticari çıkarlar uğruna Çin ile birlikte ekolojinin en büyük düşmanı olarak görülen ABD’nin atmış olduğu bu adımın bozulan imajını düzeltme noktasında ne kadar yeterli olacağı, Biden’ın zaman içinde çevresel konularda atacağı pragmatist adımların düzeyi ile daha iyi anlaşılacaktır.

Trump’ın, COVID-19 tehlikesi konusunda dünyayı geç uyarmak ve Çin hükümetinin kontrolü altında bulunmakla suçladığı Dünya Sağlık Örgütü’nden ayrılma kararı alması[2], ABD’yi yine uluslararası toplumun dışına itmişti. Biden ise, seçim sürecinde, bu ayrılık kararının COVID-19 vaka sayısında dünyada ilk sırada yer alan ABD halkına daha fazla zarar verdiğini vurgulayarak, DSÖ’ye yeniden dönme vaatlerinde bulunmuş, pandemi ile mücadelede DSÖ ve ABD’nin koordineli bir şekilde hareket etmesinin elzem olduğunun altını çizmişti. Bu vaatlerini de Başkanlığın ilk günü eyleme geçiren Biden, ABD’nin yeniden DSÖ’ye katılma kararını içeren kararnameyi imzaladı. Bu çerçevede, Joe Biden yönetiminin baş tıbbi danışman olarak atadığı ve DSÖ’nün düzenlediği çevrimiçi programda konuşan Dr. Anthony Fauci, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin aşılara eşit şekilde ulaşabilmesi için COVID-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) programına ABD’nin de katılacağını belirtmesi[3], pandemi ile mücadelede ABD’nin Trump dönemindeki gibi “yalnızlaşma” ve “önce Amerika” politikası izlemeyeceğinin, bilakis dünya üzerindeki diğer ülkelerin de sağlık sorunlarına duyarlılık göstereceğinin sinyallerini vermiştir.

Biden’ın yine Trump döneminin aksine izleyeceği en önemli dış politika ayaklarından birisi de, aynı zamanda iç politikayı da ilgilendiren “göçmen konusu“dur. Biden’ın çoğunluğu Müslüman olan birkaç ülkeden gelen göçmenlerin yasaklanmasına son verilmesi de dahil olmak üzere, Trump’ın diğer göç politikalarını tersine çevirmek için hızlı idari adımlar atması, Başkanlık koltuğunu devralmadan önce kendisinden beklenilenleri yerine getirdiğini göstermiştir. Bu çerçevede, Biden, kongreye kapsamlı bir göç planı sunmayı planlamaktadır. Bu planla ülkedeki milyonlarca kayıtsız göçmene vatandaşlık kapısı aralanacak, ABD’ye aileleri ile çocuk yaşta gelen göçmenlerin ülkede kalmasını sağlayan DACA (Deferred Action for Childhood Arrivals) programının yeniden oluşturulması sağlanacak, göç yasalarını ihlal ettiklerini nedeniyle yargılanan ve çocuklarından ayrılan ailelerin yeniden birleştirilmesine öncelik verilecektir.[4]

Bunun yanı sıra, Trump’ın kısıtlayıcı sığınma politikalarının geri çevrilmesi gündemdir. Trump döneminde, Meksika ve Guatemala’dan gelerek sığınma talebinde bulunan kişilere ek kurallar getirilmişti. Örneğin, yasadışı çetelerin hedefinde olmak sığınmacı olabilmek için yeterli bir kriter değildi. Bu anlamda Güney Amerika’dan gelecek olan göçmenlerin sığınma taleplerinin önünün açılmasının yumuşatılması, Biden’ın komşuları ile olan göç sorununun çözümü için atılacak ciddi bir adımdır. Biden, ayrıca, Trump’un milliyetçi reflekslerle daha fazla göç akışını önlemek amacıyla Meksika sınırına ördüğü ve Demokratların başından beri karşı olduğu duvar inşaatını da sonlandırmak istemektedir. Tüm bu kararnamelerin kısa vadede eyleme geçmesi, Biden’ın ABD’yi küresel ve bölgesel sorunlar üzerinde yeniden söz sahibi olabilecek bir “küresel güç” yapması açısından önem kazanmaktadır.

Biden’ın Başkanlık konuşmasındaki “İttifaklarımızı onarıp, dünya ile bağlarımızı yeniden kuracağız. Yalnızca gücümüzün yarattığı örnek üzerinden değil, oluşturduğumuz örneğin gücü üzerinden önderlik edeceğiz. Barış, ilerleme ve güvenlik için güçlü ve güvenilir bir ortak olacağız.” minvalindeki sözleri, uzun süredir uluslararası olaylara kulaklarını tıkayarak kayıtsız kalan ve Rusya ve Çin karşısında pasif konuma düşen ABD’nin, eskisi gibi küresel bir güç olma yolundaki kararlığını ortaya koymaktadır. İttifakların onarılması vurgusu, özellikle NATO ve Avrupa Birliği (AB) gibi kuruluşlarla bir süredir pasifize olan ilişkilerin yeniden canlandırılması yönünde yapılan bir çağrıdır. ABD’nin müttefiklerine ve dahil olduğu çok taraflı kuruluşlardaki ülkelere giden bu mesaj, bir önceki dönemde bu örgütler üzerinde yaratılan tahribatın düzeltileceği, belirsizliklerin giderileceği taahhüdünü içermektedir.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ise, “temel ittifakların yeniden canlandırılması” vurgusunu yapmış, bu ittifakların ABD’nin dünyadaki nüfuzu üzerinde “kuvvet çarpanı etkisi” yaptığının altını çizmiştir. Bu anlamda, ABD’nin başını çekeceği güçlü ittifakların; Çin, Rusya ve Kuzey Kore gibi ülkelerin yarattıkları tehditlere karşılık vermek açısından elzem olduğu düşünülmektedir. Özellikle birçok Avrupa ülkesinin de yer aldığı NATO askeri kanadının ABD öncülüğünde güçlendirilmesi; milliyetçilik dalgasının yükseldiği, otoriterleşmenin arttığı, Çin, Rusya ve diğer otoriter devletlerle rekabetin büyüdüğü bir dünyada ABD’nin her ne kadar küresel liderlikteki pozisyonunu garantilemese de, en azından uluslararası arenada oyunun önemli bir parçası olduğunu gösterecektir. Başkan seçildikten hemen sonra Joe Biden’ın, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile telefon görüşmesi yaparak ülkesinin Transatlantik savunmasına taahhüdünü ve ittifakın toplu güvenliğine olan bağlılığını teyit etmesi[5], tarafların özellikle Irak, Rusya, uluslararası terörizmle mücadele ve Çin’in yükselişi gibi konularında ortak adım atacağının ve savunma harcamalarındaki artış ivmesinin korunacağının sinyallerini vermiştir.

Küresel ittifakların canlandırılması noktasında AB ile ilişkilerin geliştirilmesi de yeni ABD hükümetinin öncelikli konuları arasındadır. Her ne kadar Transatlantik çatlağının hızla kapanmasını beklemek gerçekçi olmasa da, yine de AB ile ilişkilerin orta vadede düzeleceğine dair güçlü bir beklentinin var olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu çerçevede, 2020’nin son çeyreğinde gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nde, Türkiye’nin de dahil olduğu kararların hayata geçirilmesi için yeni ABD hükümetinin göreve başlamasının beklenmesi vurgusunun yapılması, AB’nin Transatlantik ilişkilerde ne derece iyimser olduğunu göstermiştir. Ayrıca Biden’ın Başkan seçilmesinden sonra başta Almanya Başbakanı Angela Merkel olmak üzere birçok Avrupalı liderin Biden’ın seçilmesinden duyduğu memnuniyete ilişkin yaptığı açıklamalar, yeni dönemde ciddi bir AB-ABD ittifakının yürütüleceği konusunda şüpheye mahal vermemektedir. Biden Başkan seçildikten sonra Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, Biden’ın Merkel’e Almanya ile ABD arasındaki ilişkileri güçlendirmek ve AB üzerinden Transatlantik ittifakı yeniden canlandırmak istediği aktarılmıştır.[6] Bu noktada, Avrupa’nın en güçlü ekonomisi olan Almanya öncülüğünde, ABD ve AB arasındaki ticari ilişkilerin gelişeceğini öngörmek de mümkündür.

Joe Biden yönetimi Ortadoğu politikalarına da öncelik vermeyi hedeflemiştir. Birkaç gün önce yaptığı açıklamada, ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı Richard Mills, Trump döneminde askıya alınan Filistin’e yardımları yeniden başlatacağını ve iki devletli çözüm için çalışacağını bildirmişti. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde konuşan Mills, Trump döneminde Filistin’in ABD’de kapatılan diplomatik misyonlarının da yeniden açılacağını belirterek, BM’nin Filistinlilere yardım programlarının yeniden işler hale getirileceğini kaydetti.[7] Ayrıca Kudüs’ü İsrail’in resmi başkenti olarak kabul ederek ABD Büyükelçiliğini buraya taşıyan Trump’a ve ABD’ye karşı Müslüman dünyasından yükselen tepkileri de törpülemek isteyen Biden, Filistin ve İsrail konusunda “iki devletli çözüm” planını devreye sokmak istemektedir. Bu bağlamda, Biden’ın Trump kadar İsrail yanlısı olmayacağı ve İsrail ve Müslüman dünyasının çıkarları için orta yolu bulacağı öngörülebilir.

Biden sonrası ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerin akıbeti konusunda net bir yorum yapabilmek zor olsa da, Trump zamanında kurulan “kişisel” ilişkilerin, Biden döneminde daha “kurumsal” bir hâl alacağını ve dış politikadaki hamlelerin devletlerin müesses nizamlarının öncülüğünde yapılacağını tahmin edebiliriz. Fakat bu noktada ABD kurmaylarından gelen ilk açıklamalar pek de iç açıcı değildir. Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 füze savunma sistemine istinaden, Blinken’ın Senato Dış İlişkiler panelinde Türkiye’den sözde stratejik ortak” olarak bahsetmesi ve “Türkiye’nin birçok açıdan müttefik gibi davranmadığını” vurgulaması, Ankara’da tepkilere yol açmıştır. Bu önden yapılan uyarılar, ABD’nin Türkiye-Rusya savunma işbirliği konusunda taviz vermeyeceği ve NATO üyesi olmayan ülkelerle pazarlık konusunun sınırlandırılacağı şeklinde yorumlanabilir.

ABD’nin NATO ile dayanışma ağını güçlendireceğine olan ihtimali düşündüğümüzde, Biden yönetiminin NATO üyesi ülkelerden daha fazla sadakat bekleyeceğini, dolayısıyla Türkiye gibi üye ülkelerin NATO’yu savunma açısından risk altına sokmalarını kabul etmeyeceğini tahmin edebiliriz. Trump döneminde Senato’dan geçen ve onaylanan CAATSA yaptırımlarının ne kadarının Biden döneminde Türkiye aleyhinde faaliyete geçirileceği, Türk ekonomisine ne kadar darbe vuracağı ve Türk savunma sistemine ne ölçüde zarar vereceği, bir nevi ABD’nin Türkiye’ye karşı yeni dönemdeki tavrını belirleyecektir.

Her ne kadar taraflar arasındaki ilişkilerin er ya da geç masaya oturulup konuşulacağını düşünsek de, Blinken’in yaptığı bu tanımlama, Türkiye tarafından da ileride haklı gerekçelerle ABD’ye karşı kullanabilir. Trump döneminde ABD’nin terör örgütü PKK/PYD-YPG ile aynı çizgide olması ve bu örgütlere silah desteği sağlaması, Türkiye tarafından kabul edilebilir bir durum olmayacaktır. Nitekim bu destek Biden döneminde de devam ederse, Türkiye’nin de o zaman güvenlik ve terör sorununu gerekçe göstererek  “sözde müttefik ABD” sözcüğünü kullanması ihtimaller dahilindedir ve taraflar arasındaki ilişkileri tırmandırabilir. Durumun bu raddeye gelmemesi adına tarafların şu aşamada yapması gereken, Trump dönemindeki gibi sert bir üsluba değil, yumuşak ve yapıcı bir diplomasi diline başvurmalarıdır.

Suriye konusunda taraflar arasında sorun yaratabilecek diğer bir husus ise, Blinken’in Obama döneminin Suriye politikalarının mimarı olmasıdır. O dönemde Joe Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı olan Blinken, IŞİD’le mücadele kapsamında sırtını terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’ye dayayan ve Esad rejiminin devrilmesindeki “kırmızı çizgi” önceliğini zamanla IŞİD’e kaydıran Obama yönetiminde, askeri kararların alınması bakımından önemli bir figür olmuştur. Ayrıca daha önceden ABD Merkez Komutanlığı’nın (CENTCOM) 12. komutanı olarak görev yapan Llyod Austin’in de Joe Biden döneminde yeni kabinede Savunma Bakanı adayı olarak gösterilmesi, ABD’nin Suriye politikasında Obama dönemine benzer bir dış politika stratejisi izleyip izlemeyeceği noktasında soru işaretlerini getirmiştir.

Tüm bunların yanı sıra, daha önceki yönetimde ABD’nin Türkiye’de hain terör saldırısı ve darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün lideri Fethullah Gülen’i iade etmemesi ve  iade ile ilgili dosyaların sümen altı edilmesi, Halkbank davasındaki kovuşturmalar, Doğu Akdeniz’deki egemenlik ve enerji savaşları gibi konular da taraflar arasında ileride konuşulacak konulardır. Türkiye’nin zaten hassas olduğu bu konularda bir de ABD’nin Türkiye’yi “sözde stratejik ortak” olarak görmeye devam etmesi ve üslubunu yumuşatmaması, Ankara’nın Washington’a karşı müttefik gözüyle bakmasını zayıflatabilir.

Sonuç olarak, Biden yönetimi Trump’un iki haftada imzaladığı kararnameleri 1 günde imzalayarak hızlı bir başlangıç yapmıştır. Fakat yine de bahse konu olan durumların çok kısa vadede hayata geçirilmesini beklemek fazla gerçekçi değildir. Zira, ABD’nin öncelikle Kongre baskınından sonra zedelenen demokratik ve liberal yapısını yeniden onarması, kutuplaştırmaların ve ayrımcılıkların önüne geçmesi, iç politikasında pandemi ile mücadelede yeni reform paketleri hazırlaması gerekecektir. Zamanla Biden’ın küresel bir aktör olabilmek yolunda eyleme geçireceği dış politika hamleleri, ABD’nin post-pandemi sonrasındaki rekabet gücünü de gösterecektir. Başta stratejik ittifakların kurulması, uluslararası örgütlere ve antlaşmalara dahil olunması, yeşil siyaset, Rusya ve Çin’in dengelenmesi, göç politikaları, Müslüman dünyasının gönlünün kazanılması gibi politikalar Biden tarafından öncelikli teşkil edecektir. Türkiye ile ilişkiler ise Blinken’in şok edici söylemleri üzerine gergin başlamıştır. Eğer aynı üslup ile devam ederse, önümüzdeki süreçte ilişkiler pek iç açıcı olmayabilir. Kalıcı bir krize mahal vermemek adına tarafların masaya oturarak diplomatik yollarla çözüm araması gerekmektedir.

 Dr. Eren Alper YILMAZ

 

[1] Euronews (2021), “ABD Başkanı olarak Biden’ın hayata geçireceği ilk icraatlar neler?”, https://tr.euronews.com/2021/01/20/abd-baskan-olarak-biden-n-hayata-gecirecegi-ilk-icraatlar-neler.

[2] DW (2020), “ABD DSÖ’den ayrılmak için resmen başvurdu”, https://www.dw.com/tr/abd-ds%C3%B6den-ayr%C4%B1lmak-i%C3%A7in-resmen-ba%C5%9Fvurdu/a-54086076.

[3] Bloomberg (2021), “Fauci Pledges U.S. Covax Support in Re-Engagement With WHO”, https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-01-21/fauci-says-u-s-to-join-covax-in-re-engagement-with-who.

[4] Euronews (2021), “ABD Başkanı olarak Biden’ın hayata geçireceği ilk icraatlar neler?”, https://tr.euronews.com/2021/01/20/abd-baskan-olarak-biden-n-hayata-gecirecegi-ilk-icraatlar-neler.

[5] CNN Türk (2021), “ABD Başkanı Biden ile NATO Genel Sekreteri Stoltenberg görüştü”, https://www.cnnturk.com/dunya/abd-baskani-biden-ile-nato-genel-sekreteri-stoltenberg-gorustu.

[6] Deutschland.de (2021), “Merkel, Biden’i davet etti”, https://www.deutschland.de/tr/news/merkel-bideni-davet-etti

[7] Sputnik (2021), “Biden yönetimi: Filistin’e askıya alınan yardımları yeniden başlatacağız ve iki devletli çözüm için çalışacağız”, https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202101261043664852-biden-yonetimi-filistine-askiya-alinan-yardimlari-yeniden-baslatacagiz-ve-iki-devletli-cozum-icin/

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.